Alevilere yönelik inanç soykırımı

Hüseyin ALİ

Malatya’da Alevi Kürtlere saldırılıyor; linç edilmek isteniyor. İstanbul, Bursa ve Muğla’da Kürt işçilere saldırılıyor; linç edilmek isteniyor. Alevilere ve Kürtlere saldırmak Türkiye’de bir alışkanlık olmuş. Hele hele hem Kürt hem de Alevi olursa zaten saldırmak farz olmuş. Maraş katliamındaki hunharlık bunun ifadesidir. Türkiye’deki şovenizm ve farklı kimliklere tahammül edilememesi bir devlet zihniyetidir; devlet zihniyetinin yansımasıdır. Devleti ele geçirmek isteyen ve devlet savunucusu olan partiler Türkiye toplumunda böyle bir gerici refleks ortaya çıkarmışlardır. AKP döneminde bu daha da gerici bir karakter almıştır. Milliyetçiliği siyasallaşmış dinle birleştirdin mi orada dünyanın en büyük gericiliği ve faşizmi ortaya çıkarılır. Tüm dünya örnekleri bunu kanıtlamaktadır.

AKP, Türk milliyetçiliğini kendi bünyesine alarak toplumsal gericiliği o kadar pervasız hale getirmiş ki, Türkiye’de Kürtler ve Alevilere saldırmak rutin hale gelmiştir. Bu rutinlik ise münferit olaylar denilerek normalleştirilmektedir. AKP sözcülerinin bu tür her olaydan sonra münferittir açıklamaları bu saldırıların kaynağını da, kimden cesaret aldığını da ortaya koymaktadır. AKP hükümeti daha da ileri giderek her olaydan sonra esas olarak mağdurları suçlayıp saldırıları meşrulaştırmakta, bu da bu tür olayların sıklaşarak sürmesini beraberinde getirmektedir.

Malatya Doğanşehir’in Sürgü beldesinde Alevi Kürtlere saldırının hangi söylemlerden sonra geldiğini hatırlayalım. Aleviliğin İslam’ın bir mezhebi olmadığını söyleyenlere yönelik suçlamaların arttığı ve Yargıtay’ın Cemevleri ibadet yeri değildir kararının verildiği günlerde bu saldırı gerçekleşmiştir. Devletin politikalarına boyun eğmeyen Alevilere karşı devlet yetkililerinin söylemleri bu saldırıları teşvik ve tahrik etmiştir. Alevilerin böylece terbiye edilmesi, devlete sığınıp devlet tezlerini kabul etmesi bu yolla sağlanmak istenmektedir.

Aleviler açıkça Cemevi’nden vazgeçirilip Cami’de ibadet yaptırılmaya zorlanmaktadır. Açıkça kendini inkar edeceksin, bize benzeşeceksin denilmektedir. Aslında bu, Müslüman insanları da töhmet altında bırakmaktır. Zorla bir inanç ve ibadet dayatmak ilk önce de bu dayatmayı yapan inancı rencide eder. Cami Müslümanlar, Kilise Hıristiyanlar, Havra Yahudiler, tapınak Budistler için kutsal yerdir. Her inanca sahip insanların bu ibadet yerlerine saygı göstermesi gerekir. Aynı düzeyde Alevilerin ibadet yeri olan Cemevlerine de saygı duyulması gerekir.
Aleviler hiçbir zaman Cami’de ibadet yapmamışlardır. Herhangi bir Alevi’nin evinde kendi ibadetlerini, ritüellerini gerçekleştirmişlerdir. Bunu kısa bir araştırma bile ortaya koyar. Alevilerin yoğunca yaşadığı Dersim’de hiçbir zaman Cami olmamıştır. Camiler daha sonra çeşitli zor yöntemleriyle yaptırılmıştır. Alevilerin Ali, Hüseyin, yani Ehlibeyt sevgisi onların ibadet yerinin Cami olduğu ve İslamiyet’in mezhebi olduğunu göstermez. İslam’ın ilk çıkışında belli bir etkilenme yaşamışlardır. İslam’dan kimi değerler almışlardır, ama hiçbir zaman İslam’ın bir mezhebi olmamışlardır. İslamiyet’le ilgili hiçbir belgede Alevi’liğin İslam’ın mezhebi olduğu biçiminde bir bilgi, belge ve değerlendirme bulunmaz.
Aleviler İslam’ın ilk çıkışında Hz. Ali ve Hüseyin’de somutlaştırdıkları hak, adalet ve eşitlik gibi değerleri almışlardır. Daha doğrusu kendi inançlarında var olan bu değerleri kendi değerleri gibi görmüşlerdir. Bu değerleri temsil edenler olarak gördükleri kişilikleri de inançlarının sembolü yapmışlardır. Ancak bu yönlü algı ve değerlendirmeleri Sünnilik ve Şiilik gibi olmamıştır. Eski inançları ve değerleriyle bir sentez yapmışlardır. Bu sentezde özsel olarak ağır basan yine eski değerlerdir. Zaten İslam’dan aldıkları da bu eski değerlerine uyan değerlerdir. Aleviler zaman zaman “biz İslam’ın özüyüz” derken kastettikleri bu değerlerdir. Özcesi İslam’ın çıkışındaki hak, adalet, eşitlik değerlerini ve bunları temsil ettiklerini düşündükleri insanları inançlarının parçası yapmışlardır. Buradan yola çıkarak Alevilik İslam’ın mezhebidir, onların da ibadet yeri şudur demek bir saptırmadır, olayı basitleştirmektir. Aleviliğin ne olduğunu anlamak için yüz yıl önceki, hatta elli yıl önceki Aleviliğin ne olduğunu bilmek yeter.

Aleviler namaz kılmaz, abdest almaz. Cami ise abdest alınarak namaz kılınma yeridir. Sadece cenazede benzer bir ritüel vardır. Ramazan orucu tutmazlar. Bazıları üç gün tutarlar. O da aslında mahalle baskısının ortaya çıkardığı bir durumdur. Hac’ca gitmezler. Tabii ki dayanışmaları çok güçlüdür, ama zekat vermezler. Sadece kendilerine göre bir kelime-i şahadet getirirler. Onu da Ehli Sünnet’in söylediğinden farklı dile getirirler. İmanın şartlarının da bir kısmına inanırlar bir kısmına inanmazlar. Hatta Kur’an’ın Hz. Osman tarafından yazıldığını söylerler. Bu nedenle Kur’an’a da Ehli Sünnet’in verdiği anlamı vermezler. Eskiden Aleviler evlerinde Kur’an bulundurmazlarmış. Şehirlere geldikten sonra biraz da kendilerini koruma güdüsüyle, yani amiyane deyimle mahalle baskısıyla kimi evlerde bulundurmaya başlamışlar. Özcesi Alevilik diyanetin düşündüğü gibi bir inanç değildir. Yine bazılarının kendilerine göre yorumladığı bir inanç değildir. Alevilik herhangi bir fetva ve içtihat makamının yorumlayıp budur diyebileceği bir inanç değildir. Hele hele Sünniliğin fetva makamlarının yorumlayacağı ve değerlendireceği bir din değildir. Zaten diyanet makamı devlet Sünniliğinin fetva makamı haline gelmiştir.

Toplum mühendisliği gibi inanç mühendisliği yapıp yeni bir Alevilik yapmak açıkça asimilasyon ve inanç soykırımıdır; kültürel soykırımdır.
Sünniler ve Şiiler Alevilere, Aleviler de Sünni ve Şiilere saygılı olmalıdır. Hiçbir inanç diğer bir inanca saygısızlık yapmamalı, rencide etmemelidir. Her inanç ve onun değerleri o inanca inanlar için kutsaldır. Her inancın kutsallarına karşı saygılı olmak tüm inançların ilkesi olmalıdır. Güzel olan, anlamlı olan, değerli olan budur. Bazı inanç sahipleri bazı inançların değerlerini, ritüellerini beğenmeyebilir, hatta eleştirebilirler. Bu bile belli bir saygı ve ölçü içinde olmalıdır. Aleviler bu topraklarda azınlıksa daha da duyarlı olmak gerekir. Hak, adalet, eşitlik duygularına sahip olanlar bırakalım Aleviler üzerinde baskı yapmayı, Alevi inancını kendine göre şekillendirmeyi, aksine pozitif ayrımcılık yapılarak Alevi inancının olduğu gibi, bildiği gibi yaşaması için destek sunulmalıdır. Ancak Türkiye’de bugün Alevilere yapılan bu değildir. Açıkça çok ağır bir saldırı vardır. Bu, aslında öldürmelerden beter bir saldırıdır. Asimilasyon ve inanç soykırımı saldırısıyla Aleviler başkalaşıma uğratılmak isteniyor. Toplu katliam ve soykırım yapılmak isteniyor. Şu anda Aleviler için en büyük tehlike budur.

Malatya’da yaşanan olayda en ağır bir durum ise hem saldırmak hem de göçe zorlamaktır. Birkaç aileyi göçe zorlamak aslında oradaki tüm Alevilerin iradesini kırmaya yönelik bir dayatmadır. Bu açıkça kalanlar üzerinde bir travma yaratıp onları sinik ve iradesiz hale getirmektedir. Bizzat hükümet bunu yapıyor. Saldırganlığı engelleyecek tutum takınacağına, saldırıyı yaratan zihniyet ve kültüre karşı mücadele edeceğine, çare ailenin göç ettirilmesinde görülüyor. Bu açıkça irade kırma biçimidir. Bu irade kırmanın bizzat devlet tarafından yapılmasıdır.

Zaten Kürtler, Alevi Kürtler topraklarından koparılıp metropollerde iradeleri kırılmış olarak eritilmektedirler. Zorla göç ettirmek bir irade kırma yöntemidir. Çaresizlik içinde bin yıllarda yaşadığı topraklardan koparılıp göç etmek zorunda bırakmak da bir irade kırmadır. Zaten büyük şehirlere giden Kürtlerin ve Alevilerin büyük çoğunluğunun özünden koparıldığı, hakim toplumsal kültür içinde eritildiği söylenmektedir.
Kürt işçilere yapılan saldırıların haddi hesabı yoktur. Neredeyse şamar oğlanı görülmektedirler. Bunlar da irade kırma yöntemleridir. Alevilere, Kürtlere “bizlere boyun eğmelisiniz, bizim içimizde erimelisiniz, yoksa sürekli böyle muamelelerle karşılaşırsınız” denilmektedir.

Türkiye’de Kürtlere ve Alevilere yönelik bu zihniyet değişmeden Türkiye’de demokrasiden ve özgürlükten söz edilemez. Türkiye’nin değişmesinin de, demokratikleşmesinin de turnusolu Kürtlere ve Alevilere yaklaşımdır. Şu anda da yaklaşım ortadadır. (Özgür Gündem)

EN SON EKLENENLER