Cadı avı…

İsmail Cem ÖZKAN

Tarihin karanlık noktaları vardır, bu noktalar hakkında kimse konuşmaz ama o döneme ait betimlemeler dilden dile, kültürden kültüre taşınır. Her hangi bir durumda o karanlık dönemin değimi, deyişi dile gelir canlanır.

Her geçiş dönemi karanlık noktalarını yaratır ve bu noktalarda kan toprağı sular. Kanın toprağı suladığı yerde ise sermaye bikrimi ve yeni gelişmekte olan siyasi/ ekonomik tercihinin nüvelerini de içinde barındırır. Çökmekte olan bir sistemin içinde gelecek olanın tohumu uzun bir süreyi içinde alacak şekilde gelişimi için ortam hazırlar ve bu hazırlanan ortam içinde var olan ekonomik, siyasi terhin sonunu hazırlar. İmparatorluklar / krallıklar döneminin monarşi sisteminin içinde kapitalist sistemin ayak izleri küçük küçük duyulmaya başlaması ile birlikte var olan toplumsal ilişkiler ve ekonomik seyirde değişimler meydana gelmeye başlamıştır. O güne kadar hiç değişmeyecekmiş gibi giden ilişkiler biçiminde ani değişimler yerine alışa alışa değişimler yaşanırken, bir anda ne oldu da var olan alışkanlığın tam tersi bir yaşam hakim olduğunu kimse anlayamaz, yaşarken de sorgulayamaz bile. Değişim kaçınılmazdır, kimse değişimin karşısında direnememiştir.

Monarşi dönemin ekonomik / siyasi tercihlerinin yaratmış olduğu kültür içinde serfler ve sörfler vardır batı dünyası içinde. Köylüler ortaklaşa toprağı ekip biçer, ortak yaşardı. Vergilerini verir, zenginlerin yaşamlarını taklit ederek çalışmadıkları kış ayı boyunca eğlenirlerdi. Bugün dahi bu eğlencenin farklılaştırılmış halini karnaval eğlencelerinde görmeye devam ederiz. Avrupa kıtası ve onun etkisini taşıyan Amerika kıtasında ortak yaşayanların yaşamında bir değişim yaşanmaya ilk sanayi deneyimlerinin başlaması ile başlamıştır. İnsanlar topraklarından kopmaya ve fabrika gibi ortak üretim yapan çatıların altında yaşamaya başlaması bir süreç sonucunda oluşur. İlk fabrikalar var olan alışkanlıkların da değişiminin habercisidir. O güne kadar köylü kadın erkek ayrımını yaşamamıştır, ortak tarlaya gider, ortak üretir, ortak tüketirdi. Ezilen, kadın erkek ayrımına uğramazdı. Yeni ilişki içinde kadın ve erkek ayrımı gerekliydi, çünkü kadın emeği profesyonel çalışanın içinde ayrıştırılarak ücretsiz hale getirtilmesi, işveren için verimin artırılması anlamına gelmekteydi.

Kapitalizm nüvelerini henüz oluştururken devlet kavramı ortaya çıkıyordu. Devlet sosyal yardım kasalarının olması ile oluşuyordu, çünkü o ilişkileri organize edecek ve sürekliliğini sağlayacak bir yapıya ihtiyaç duyuluyordu. Emek gücü hareketliydi, ustalaşan biri başka bir atölyeye gidip çalışabilmekte, işvereni ile soru yaşadığı an terk edebiliyordu. Bunu engelleyebilmek için devlet mekanizması sosyal yardım kasalarının oluşumu ile geliştirildi. İşçi bir sınır içinde hareket etmesine olanak tanınıyordu, emek hareketliliği verimi düşürüyor ve devamlılığı getirmekte sorunlar oluşturuyordu.

Sınırlar oluşması işte bu süreç ile ihtiyaçtan ortaya çıkmıştı. Köylüler arasında rekabeti artırmak için tarlalar arasında çitler oluşturulmuş, ortak yaşam ve birlikte üretim kavramı ağır ağır tarihin karanlık sayfalarına doğru unutulmaya bırakılıyordu. Çitlere karşı elbette direniş olacaktı, eski alışkanlığını bırakmak istemeyenler, anıları henüz taze olanlar bu değişime karşı direnmiş ve oluşturulan devlet kavramı içinde insanlar Roma hukuku içinde cezalandırılmış, yeni yasalar ve buyruklar çıkarılmıştır.

Toplum değişmeye başlamıştır. İktidar ve iktidarı elinde tutan güçler iktidarından duydukları güvenden henüz yoksundular ve iktidarı kaybetme korkusu yüzünden halka yeni döneme uygun davranış geliştirmesi için zor kullanmaktan çekinmeyecektir. İktidar için halkın parçalanması kaçınılmazdır. Bu yeni dönemde toplum parçalarına ayrılmakta kadın ile erkek arasında bir kalın çizginin oluşması kaçınılmazdı, çünkü ucuz işçilik, bireyler arasında ki ayrım ile hayata geçirilecektir. Kadın çalışma dünyasına dolaylı olarak katılacak, esas işi nüfusun artırılması için bebek üreticisi olması gerekliydi.

Ucuz işçilik ve tüketici toplum için doğum oranında artış hızlandırması gerekliydi ve doğum karşısında o güne kadar var olan tüm alışkanlıklar terk edilecekti, çünkü oluşan devletin nüfusa ihtiyacı vardı.

Kadın evinde kocasına yardım edecek, onun için çocuk yapacak, eve getirilen işte kocasına yardım edecekti. Evler fabrika için yedek parça üretilen bir atölye işlevini görecekti, üretilen parça başına erkeğe parası ödenecekti. Bu işveren için büyük bir avantaj ve diğer rekabet içinde olduğu firmalar karşısında ekonomik avantaj sağlıyordu.

Kadın bedenine devlet mekanizması müdahale etmiş, tarladan koparmış, onu evin içine hapsetmiş ve erkeğine yardımcı bir gönüllü işçi = köle konumuna getirmişti.

Devlet oluşturduğu sosyal kasalar sayesinde işçinin bir yerden bir yere seyahat etme özgürlüğünü ortadan kaldırmış, işçiyi bir fabrikaya sabitlemiştir, çünkü kaybedeceği bir birikimi vardır artık, o birikim (sosyal kasa = emekli sandığı) hasta olduğunda, zor günlerinde, yaşlılığında onun giderlerini karşılayacaktı. Düzenli olarak birikimini geri ona verecek olan devletti ve buna uygun şekilde örgütleniyordu.

O güne kadar böyle bir şey yoktu, ortak yaşam içinde yaşlılar toplumun bilgesi olarak görülmekte ve itibar edilmekteydi, yeni düzende ise yaşlılar toplum ve aile için yük kabul ediliyordu. Geliri olmayan, birikimi olmayan yaşlılar sosyal yardımlara bağımlı hale gelecek, az miktarda verilen yardımlar onlara yetmeyecekti. Yaşlılar toplum içinde dilenci konumuna getirilmiş, geçmişte toplum için işlevi bu yeni düzende yeri yoktu. Cadı kavramı ve bugün dahi cadıları canlandıran oyunlarda, filmlerde işte bu sürecin izini görmeye devam ederiz. Cadılar çirkin, toplum için zararlı ve var olan aile yaşamını parçalayan olarak gösterilir. Elinde süpürgesi, sürekli harekat halindedir, kapı kapı dolaşır, kapıdan girmediği yere pencereden giren şeytanın kandırdığı yaşlı kadınlardır… Bu bugün kullanılan tasvirdir, ama geçiş sürecinde henüz cadı avı başlamadan yaşanan tasvir?

Yaşlılık verimsiz ve toplum için kalbur olarak görülür, eski rolü yoktur, fakat bir süre daha yaşlı kadınlar atalarından öğrendiği şifalı bilgiler ile hastalarını iyileştirmeye devam etmiştir. Onların bu gönülden yaptıkları işi gelire dönüştürmüşler ama sağlık alanında teknolojik gelişim ve modern sermaye dayalı tıbbın gelişimi ile birlikte yok edilmesi gereken sokak hayvanı olarak görülecekti ve cadı avı içinde işte bu kadınlar cadı diye ateşe atılacak ve yanarken güzel koksun diye üzerlerine parfümler sıkılacaktı.

Cadı avı için tarihin bu değişim döneminde ortam hazırlanacak ve kadın (çocuk yapamayan, çocuk istemeyen) cadı olarak gösterilecek ve hukuk içinde cezaları verilecekti. Cadılar tüm Avrupa kıtası içinde, Amerika’da farklılıklar göstermiş olsa da avlanacak ve cezalandırılacaktı. Cadı avı devletin kadın vücuduna direkt müdahalesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bugün dahi kadına çocuk yap, şu kadar çocuk doğurmak zorundasın anlayışı o günlerin cadı avı mantığına ve birikimine sahiptir. Batı kültürü eğitiminden gelen ve batı politikaları savunanlar yeni evlenen çiftlere üç çocuk yap derken kadın vücuduna erkek egemenliğini vurgulamaktadır. Kadının adı yoktur, o çocuk yapmaya yarayan bir makinedir ve görevini yerine getirmeyenler cadı avında olduğu gibi her türden cezayı hukuk kuralları içinde kabul ettiği kabul edilir. Devletin ilk oluşumu ile kadın bedeni arasında bir ilişki vardır, devletin olduğu yerde kadının bedeni nüfus planlaması için makine işlevi görmeye devam edecektir, çünkü nüfusun fazlalığı o ülkede ucuz işçiliğin ve ulusal sermeye birikimi için gereklidir. Dünya bu nüfusu kaldırıp kaldırmayacağı önemli değildir, önemli olan kendi sermeyen uluslar arası sermeye karşısında rekabet gücünün olmasıdır.

17. yüzyılın sonunda cadı avı sonlanmış, bu sonlamanın en temel gerekçesi dönemin hakim sınıflarının iktidarlarından duydukları güvenin artmış olmasındadır. Toplum parçalanmış, geniş aile artık sorun olmaktan çıkmış, emek gücü hareket alanı daralmış, ulusal sermeye birikimi için her türden ortam hazırlanmıştır. Fransız devrimi bu sürecin resmi tarihi olacaktır, kapitalizm artık dünyaya hakim olacak, yeni ilişkisi bugün dahi devam eden yapıya kavuşacaktır. Ne zaman sermeye sahipleri ve devleti yönetenler güvenleri azalsa toplumu daha küçük parçalara ayırmak için yöntemler geliştirmeye devam ediyorlar ve her değişim döneminde kan toprağı sulamaya devam etmektedir. Devlet kan ile beslenmekte ve sorunların üstesinde savaşlar, çatışmalar ve toplumun en küçük biriminin daha da parçalanması ile sonuçlanmaktadır. Bugün yaşanan savaşların arkasında mutlaka bir cadı avı vardır.

Amerika’da yaşanan ve yakın tarihimize damgasını vuran cadı avı, komünist aydınlara yönelik soruşturmalardır. Bugün ise teröre karşı yapılan mücadele bir cadı avıdır.  Bu mücadeleler bildiğimiz gibi evrensel olarak yapılmakta ve devletin ihtiyaçlarına karşılık gelmektedir. İktidar ne zaman kendisini güvende hissederse bu avı sonlandırmaktadır.

Bugün global olarak cadı avı yapılmaktadır, terörist olarak görülenlerin hepsi hakim sınıfın gözünde cadıdır ve şeytan ile işbirliği içinde olan olarak görülmekte ve tüm dünya halklarına öyle görmeleri için baskı uygulanmaktadır.

Devlet var olduğu sürece, geçiş dönemleri karanlık noktaları olduğu dönemlerde cadı avı hep var olmuştur, biçim değiştirse de hedef değişik olsa da yöntem hep aynıdır. Hukuk kuralları içinde karanlık noktalarda hakim sınıfın hakimler kalemlerini kırmadan geri durmayacaklardır.

 

EN SON EKLENENLER