‘Alevilerin kurtuluşu bütünlüklü bir mücadeleyle mümkün olacaktır’

CAN UĞUR/BİRGÜN

Gazeteci-yazar Erdoğan Aydın Alevilik ve Cumhuriyet projesi arasındaki ilişkiyi ‘Alevilerin belleğindeki asıl mağduriyet sürecinin Osmanlı’da yaşanmış olması Cumhuriyet’in ise bu süreçte Osmanlı’nın teokratik ve monarşik yapısından bir dönüşüm ifade etmesi onların bu projeye yakınlığının nedenlerinden birisidir’ sözleriyle değerlendiriyor.

Alevi toplumu Osmanlı Devleti’nden günümüze değin yaşanılan süreçlerdeki baskı politikalarından en çok etkilenen kesimlerden bir tanesi. Cumhuriyet döneminde yaşanan değişim ve dönüşüm toplumun birçok kesimiyle birlikte Alevileri de etkiledi. Aleviler için Cumhuriyet projesi ne anlam ifade ediyor. Osmanlı’da uygulanan gerici politikalardan bir kurtuluş mu yoksa o politikaların değişim dönüşüm geçirmiş farklı bir hali mi? Özellikle İslam tarihi ve Alevilik üzerine yazdığı kitaplardan tanıdığımız Erdoğan Aydın’la Alevilik ve Cumhuriyet projesi arasındaki ilişkiyi konuştuk.

Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüğe Alevi toplumunun önemli bir kısmının o fikri hem pratik hem hem politik manada sahiplendiğini görebiliyoruz. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Ben bu durumu Alevilerin belleğindeki asıl mağduriyet sürecinin Osmanlı’da yaşanmış olması Cumhuriyet’in ise bu süreçte Osmanlı’nın teokratik ve monarşik yapısından bir dönüşüm ifade etmesine bağlıyorum. Ancak bunun yanı sıra Cumhuriyet döneminde de eşitlik mücadelesinin başından itibaren baskıcı politikalarla karşılaştığınuı net bir şekilde söyleyebiliriz. Alevilere yönelik baskıcı politikaların Cumhuriyet döneminde de fazlaca hissedildiğini söylersek yanılmış olmayız.

Cumhuriyet’in peki Alevilere bakışı nasıl? Bu konuda bir dönemselleştirme yapılabilir mi? Örneğin Aleviliğin bir dönem desteklenip başka bir dönem baskı altında tutulduğu söylenebilir mi?
Aslında bu soruyu doğru biçimde cevaplandırabilmek için Alevilerden önce Cumhuriyet’in nasıl bir toplum dizayn ettiğini nasıl bir toplum modeli ön gördüğünü öncelikle tanımlamak gerekiyor. Cumhuriyet Osmanlı’dan koparken topluma fikri hür vicdanı hür bir toplum vaad etmişti. Ancak bu vaad Cumhuriyet’in Lozan Antlaşmasıyla kendisini uluslararası anlamda garanti altına alması sonrasında açıkçası unutuldu. Bu fikriyatın yerine tek tipçi anlayışı dayatan bir toplum modeli ortaya çıktı. Burada Ziya Gökalp’in Türkleşmek, islamlaşmak ve çağdaşlaşmak şeklinde izah edilen formülün hayata geçirildiğini görmekteyiz. Dolayısıyla Türk olmayanların Türkleştirilmesi, Müslüman sünni-hanefi olmayanların müslümanlaştırılması adeta cumhuriyetin olmazsa olmaz davranış normu haline gelmiştir. Tabi bunlara Cumhuriyet’in sınıfsal karakterini ve kesinlikle kapitalist olan kalkınma yolunu tercih etmesi ve dolayısıyla bu yönteme karşı çıkan sol kesimlerin ve sendikal hareketin tasfiyesini de eklemek gerekiyor. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında cumhuriyet her ne kadar ileriye dönük bir çağdaşlaşma projesi ise de Türk olmayan sünni olmayan ve kapitalist bir yolu tercih etmeyen insanların bastırılması ve asimile edilmesi anlamını taşımaktadır. Bu yöntem üzerine kendisini bina eden bir anlayış anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla Alevilerin yaşadığı baskı ile Kürtlerin, sendikal hareketin yaşadığı baskı özünde aynı devlet projesinin kurbanı olma biçimi olarak kendisini göstermiştir. Aynı zamanda bu bakış bize Cumhuriyet’in soğukkanlı tahlilini sağlayacaktır.

CUMHURİYET PROJESİ VE ALEVİLER

Böylesi bir cumhuriyet projesini alevilere yansıttığınız zaman karşınıza çıkan sonuç şu oluyor. Daha 1921 Koçgiri halkının özerklik ve eşitlik talebinden başlayarak cumhuriyet iradesi Aleviler nezdinde ‘eşit yurttaşlığı talep eden anlayışı ezmek şeklinden ve farklı olana hayat şansı tanımamak’ şeklinde ortaya çıkmıştır. Lozan’ın hemen akabinde 1924 ve 25 yıllarından itibaren iki önemli adım atılmıştır. Bunlardan ilki Şeriye Bakanlığı’nın yerine Diyanet İşleri Başkanlığı getirilmesi olmuştur. Tüm Türkiye Cumhuriyeti halkı dini manada meşru makam olarak Sünni-Hanefi Diyanet İşleri Başkanlığı’na tabi hale getirilmiştir. İkinci önemli adım ise tekke ve zaviyeler kapatılarak Alevilerin ibadetlerini devletin resmi kurumlarıyla sınırlandırarak atılmıştır. Dolayısıyla bundan sonra Aleviler devletin sünni hanefi diyanetinin belirlediği alan içerisinde kendisini tanımlar hale gelmiştir. Bu çerçevede başta Hacı Bektaşi Dergahı olmak üzere tüm alevi kurum ve önderlikleri tasfiye edilmiş onun yerine devletin sünni hanefi asimilasyoncu kontrol mekanizması yerleştirilmiştir. Bu bağlamda ve atılan adımlar doğrultusunda Aleviler yoğun bir basınç altında sünnileştirme politikalarına maruz kalmışlardır. Dolayısıyla Alevileri, Kurtuluş Savaşı sürecinde Cumhuriyet kadrolarına yoğun bir şekilde verdikleri destek fiilen hayal kırıklığına uğramıştır. Nitekim Dersim’deki katliam ve sürgünlerde bu politikaların bir sonucu olarak net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Buradan hareketle Alevilerin eşit yurttaşlık talebi ve laiklik mücadelesi ekseninde düşünecek olursak Cumhuriyet projesi gerçek bir hayal kırıklığı olarak kendisini göstermiştir.

Bugüne gelindiğinde Aleviler ile Cumhuriyet arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Bu ilişki aslında oldukça sorunlu bir ilişki. Bu ilişkinin normalleşebilmesi için sadece Osmanlı’nın değil Cumhuriyet’in oldukça sorunlu biçimde yaklaştığı Alevi sorununun çözülmesi gerekiyor. Alevi sorununun çözümü ise Alevilerin Sünni kardeşleriyle eşit yurttaşlık haklarına sahip olmasından geçmektedir. Ancak sizin de işaret ettiğiniz gibi Alevi toplumunun Cumhuriyet’i sahiplenmesi de bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bunun nedeni de mevcut cumhuriyet seçeneği dışındaki seçenekleri kendileri açısından daha büyük sorunlara yol açacağı fikrinin Aleviler nezdinde geniş kabul görmesidir. Özellikle bu durum 2002’den sonra siyasal islamcı kadroların devletin tamamına yakınında geniş bir biçimde örgütlenmesi ve kadro ağını giderek yaygınlaştırması sonucunda daha da belirgin hale gelmiştir. Bu durum Alevi sorununun çözümsüzlüğünü ve onların sağlıklı bir duruş sergilemelerini imkansızlaştırmaktadır.

AKP DÖNEMİNDE ALEVİLER UMUT KAYBI İÇERİSİNDE

AKP’yle birlikte toplumun muhalif kesimlerine yönelen b askıdan Aleviler de ‘paylarına’ düşeni alıyor. Bu durumun kendisi Alevilerle cumhuriyet arasındaki ilişkide nasıl bir etkiye sahip?
Alevi sorununun çözümü ve Aleviliğe dair problemlerin tanımlanması noktasında devletin ilk defa bu alanda söz söylemesi olumlu gibi görünse de aslında bu dönem aleviler açısından hayatın daha da zorlaştığı eşitlik taleplerinin giderek görmezden gelindiği bir döneme işaret ediyor. İktidarın devlet içerisindeki kadrolaşmasından eğitim yeniden dizaynına kadar, devlet bütçesinde alevilerin pay almasından Diyanet İşleri’nin kurumsallaşöasıma kadar Aleviler her alanda mevzi ve umut kaybı içerisindedir. Bundan dolayı bu iktidar Aleviler açısından geri adım attırılması gereken bir iktidar anlamı taşımaktadır. Bu durum da aslında alevilerin hem kendilerinin hem de kendileri dışındaki diğer muhalif kesimlerin mücadelesinin ortaklaştırılması sonucunu açığa çıkartmaktadır. Ancak solun ve sendikal hareketin örgütsüzlüğü alevi hareketinin yeterli basıncı açığa çıkarma özelliğinden yoksun oluşu böylesi bir yöneliminortya çıkmasını engellemektedir. Bu durum bununla birlikte bir de alevileri cumhuriyeti savunur bir reflekse itmektedir. Yakın dönemde aleviler nezdinde politik manada ortaya çıkan sıkıntıların kaynağı olarak da burası görülmektedir.
Bugün demokratik alevi hareketinin son beş yıldır yoğun biçimde örgütlediği eşit yurttaşlık temelindeki çalışmaları aslında demokratik Türkiye mücadelesi vermesi gereken tüm sol ve sendikal yapılar açısından savunulması gereken bir noktadadır. Bu dediğim şey başarılabilirse hem alevi hareketinin hem de bütünlüklü olarak tüm muhalif kesimlerin sistem karşıtı mücadelesi daha yoğun ve etkili biçimde her alanda hissedilebilir. Gerçek bir demokrasi ve laiklik de bu bağlamda yürütülecek mücadele sonrası başarıya ulaşacak; değişim ve dönüşüm de buradan şekillenecektir.

 

EN SON EKLENENLER