Ne yapmalı?…

Sorusu sanki efsunludur! Hemen ardından bir cevap gelecek ve tüm açmazları çözecek hissi verir insana!

Geçen hafta “Aleviler Ne Yapmalı?” demiş ve güncel üzere fikir yürütmeye çalışmıştık. Alevi sorunu siyasal bir sorun. Devletin klasik inkarcılıktan doğan asimilasyoncu, katliamcı mantığı sorunu siyasallaştırdı. Alevilik bin yıldır Anadolu ve Mezopotamya’nın temel sorunlarından biridir. Bin yıldır gelip geçen iktidarların mantığı hiç değişmedi.

21. Yüzyıla geldik. 21. Yüzyıl için “Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler” çağı deniyor. Kimilerine göre insanlık tekamül etti! İnsanlık tekamül ettiyse iktidarlar niye tekamül etmedi? Yoksa emek sarf eden, farkındalık edinen insanla tüm insanlığı karıştırıyor muyuz? Öyle ya bu iktidarları yürütenler de “İnsan” ise ya bizde bir sorun var ya da iktidar erbabında!.. Ya da insanın tanımını yanlış yapıyoruz! Yunus Emre, “Şu adem dedikleri/ El, ayakla, baş değil/ Adem manaya derler/ Suret ile kaş değil.” Demiş. İktidar yürütücülerinde “Suret” de kalmadı. Kin, kibir, şiddet ve nefretten ibaret siret, surete aksedince hilkat garibesi oluyorlar.

İstediğin kadar hak, hakikat de… Kimin umurunda?

“Yeni anayasa” kavramı bile eskidi, biz “Eski anayasa” üzere inkar edilmeye devam ediliyoruz. Hoş “Yeni anayasa” ne anlamda “Yeni” olacak o da biliniyor. Bir “Yenilenme” ihtiyacı olduğu kesin. Ancak iktidarın ihtiyacı ile bizim zaruretlerimiz örtüşmüyor. İktidar “Muhteşem ecdadının izini” sürüyor.

Aleviler de uluların, velilerin, erenlerin, evliyaların, pirlerin, mürşitlerin izini sürse hakikate ulaşacak. Ancak inanılmaz bir bellek yitimi, yabancılaşma var. Uluların, velilerin, pirlerin, mürşitlerin adı geçtiğinde niyaz eden Aleviler, eylemleri söz konusu olunca oralı olmuyorlar. Mesele de tam burada gizli. Örneğin; ulular, veliler, pirler, mürşitler “Alevilik nedir? İslam’ın içinde midir? Dışında mıdır?” gibi saçma bir tartışma yapmamışlar. Bin bir türlü hile, düzenbazlık, zulüm ve katliama karşın “yol cümleden uludur!” demiş yolu yürümüş ve yürütmüşler.

Siyaset söz konusu olduğunda yaşam ve koşullar neyi gerektiriyorsa onu yapmışlar. “Aman haaa… Siyasetten uzak durun!” diyen olmamış. Siyasetin makbul ve makul olanı yapılmış. Durum böyle olunca sorunun yolda değil yolcuda olduğu anlaşılır. Günümüzde de Alevi sorununun çözümü söz konusu olduğunda sorun Alevilikte değil, Alevilerde!.. Devletin ve iktidarın tutumu zaten biliniyor. Değişeceğini bekleyen de yok. O halde şu gereksiz tartışmaları bir yana bırakıp Yolu yürütmek gerek.

Geçmişi bir yana bırakırsak kentleşmenin gereği olarak cemevleri vazgeçilmez bir zorunluluk oldu. Öncelikle cemevlerinin Alevi inancının gereklerine göre donatılması gerekiyor. Ardından cem ve erkan yürütecek olan pirlerin/dedelerin cem ve erkanı Alevi inancının gereklerine göre yürütmesi gerekiyor. Her can Aleviliği “Tüm kaide ve kuralları ile en ince ayrıntısına kadar öğrenecek!” diye bir koşul yoktur. Aleviliği öğrenmek isteyenler için yegane kaynak Alevi kutsal metinleridir. Deyişler, nefesler, devriyeler, mersiyeler… vb. Velayetnameler, menakıpnameler, makalat, destanlar vb… de Alevi inancını ve tarihini öğrenmek açısından önemli kaynaklardır.

Yeri gelmişken ifade etmekte yarar var. Aleviliği “Akademisyenlerin araştırmalarından öğrenmek” beyhude bir çabadır. Günümüzde Alevilik hakkında bu kadar karmaşık bir tartışma yürütülüyorsa, ne yazı ki bunun sebebi büyük oranda “Akademik araştırmalardır!”

Aleviler devletin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, akademisyenlerin “Alevilik tanımına” değil uluların, velilerin, mürşit, pir, ana ve dedelerin yol ve erkan yürütmesine tabi olacaklar. Yolun talipleri yolun gereğini yaparsa yolda kalmazlar. Mutlaka okumak, araştırmak, tartışmak isteyen varsa kitabi, ezberlenmiş bilgilerle değil yolda ve erkanda karşılığı olan somut bilgilerle tartışacak. Şunu da unutmayalım; yolun mürşidi, piri, dedesi, anası var. Ve bu makamların tamamı talip için var. Talip, talebe… Öğrenci demektir. İyi bir öğrenci olmadan iyi bir Alevi olunamaz.

EN SON EKLENENLER