Mİlliyet’in Yeni Yazı Dizisi: Alevilik!

Türkiye’de Alevilik – Hayatın her alanında ayrımcılık var

Aleviler, gündelik hayatta ayrımcılığa ve eşitsizliğe maruz kalıyor. Kimliklerine duyulan rahatsızlık açıkça ifade edilemediği için çeşitli bahanelerle işe girişleri ve terfileri engel-leniyor hatta işlerinden oluyorlar. Birçok Alevi çalıştıkları alanlarda kimliklerini gizliyor veya varlıkları yok sayılıyor

Nil Mutluer

Başlarken…
Açılımın ardından
Türkiye’de bildiğimiz diyaloglardandır: Alevilere yaşadıkları ayrımcılıklar sorulduğunda bin yılı aşkın bir tarihi anlatırlar da kolay kolay Cumhuriyet döneminden bugünlere gelemezler.
Zira, yakın tarihten bahsetmek beraberinde devletin de Alevilerin de bu tarihle yüzleşmesini gerektirir ki, bu yüzleşme için her iki taraf da henüz tam anlamıyla niyetli ya da hazır görünmüyor.
Nedenler çoklu, dahası, Türkiye’de devlet sadece Alevi meselesiyle değil, farklı konularda yaptığıayrımcılık ve şiddetle yüzleşmenin adımlarını da henüz atmadı.

TÜRKİYE’DE ALEVİLİK

Yüzleşilemeyen tarih de Alevilere fazla bir seçenek bırakmadı. Aleviler Cumhuriyet boyunca yaegemen kültür ve toplum içine asimile oldular ya sessizleşerek gizlice kültürlerini devam ettirmeye çalıştılar  ya da mağduriyetlerini kimliğe dönüştürerek inanç ve kültürlerini siyasi bir araç olarak kullanıp yücelttiler. Bu süreçlerde iktidarla kurdukları ilişki ikircikli bir hal aldı.
İktidara direnmek kadar varlıklarını sürdürebilmek için onu benimsemek de bir siyasi seçenek oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşadıkları ayrımcılıklar karşısında Cumhuriyetin değerleriyle kendilerini özdeşleştirerek bunu bir siyasi korunma mekanizması olarak kullandılar.
Cumhuriyet tarihi boyunca kendilerine karşı geliştirilen dışlanma, asimilasyon politikaları ve Dersim, Çorum, Maraş, Sivas katliamlarını ancak son dönemlerde yüksek sesle dillendirmeye başladılar.
Bu dizinin meramı, bir inanç olarak Aleviliğin ne olduğunu din bilimcilere bırakarak, yurttaş olarak Alevilerin yaşadıkları ayrımcılıkların ve Alevilik üzerine farklı siyasi yaklaşımların geldiği noktaya odaklanmak. Böyle bir yaklaşım beraberinde Türkiye’de yaşanan laiklik anlayışını, laikliğin nasıl olması gerektiğini ve Diyanet İşleri’nin varlığını da sorgulatıyor.

Talepleri çok net
Alevi kurumlarının bugün, Alevilerin yaşadıkları sorunlarla ilgili farklı yaklaşımları olsa da aralarında bir kamplaşma yok. Talepleri net: Gündelik hayatta ayrımcılığa uğramamak, ibadetlerini rahatça yapabilmek ve eşit yurttaş olarak kabul edilmek.
Bu dizi Alevilerin bugünkü problemlerini görünür kılarken Türkiye’deki laiklik anlayışını da tartışmaya açıyor.
Alevilerin bugün yaşadıkları pratik ve yasal sıkıntıları,  Alevilerin, AK Parti’nin ve muhalefetin Alevi açılımıyla ilgili farklı yaklaşımları, laiklik anlayışının ve diyanetin bu süreçte oynadığı rolü, Alevilerin bundan sonra nasıl bir siyaset izlemesi gerektiğini siyasilerin, sivil toplum örgütlerinin ve uzmanların görüşleriyle değerlendiriyor.

Yaşam biçimleri kent hayatıyla şekillenen Aleviler kamu ve özel sektörün farklı alanlarında aktif görev alıyorlar ancak, faal olmaları çalışma hayatında yükselmelerini sağlamıyor. Alevi kimliklerine duyulan rahatsızlık açıkça ifade edilemediğinden çeşitli bahanelerle işe girişleri ve terfileri engelleniyor, hatta işlerinden oluyorlar. Halen birçok Alevi çalıştıkları alanlarda kimliklerini gizliyor veya varlıkları yok sayılıyor. Bir sivil toplum kuruluşunun yöneticisi bir çalışanının Kürt Alevisi olduğunu ve çalışanlarla ancak Kürt kimliğini paylaşabildiğinden yakınıyor ve ekliyor: “Bir gün ayrılırsam arkamdan sıkıntı yaşamasın diye ben de kimseye söylemiyorum.”
Ramazanda bazı kamu kurumları ve özel sektörde yemekhanelerin kapanması, Cuma saatlerinin bir baskıya dönüşmesi Alevilerin maruz kaldığı önemli ayrımcılıklardan.  Aleviler, Ordu ve Emniyet Müdürlüğü’nün üst düzeyinde yok; vali, kaymakam, üst düzey bürokrat olarak Aleviler neredeyse yok, var olanları da parmakla gösterilecek kadar az.

‘Kardeşiz demesinler’
Alevi ve Kürt kimliği, 16 yıldır çalıştığı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından bilindiği halde Alevi kurumlarındaki çalışmalarında aktif rol aldığı için işinden çıkarılan Hatice Altınışık, yaşadığı dönemde Türkan Saylan’ın kendisine olan desteğinden kurumu dava etmediğini, ancak böyle bir ayrımcılığı da içine sindiremiyor:
“Kız çocuklarının okullaşması konusunda çalışmalar yürüten Türkiye’nin en büyük STK’sında 16 yıllık başarılı iş hayatım sekiz ay önce, bir gün içinde alınan ve bildirilen kararla bitti. Alevi Kürt kimliğim ve bu alanlarda söylediklerimdi tek neden. Alevi kurumlarında görevimde olduğum süre içinde Alevi sorunlarına bağlı diğer siyasal, sosyal konularda basına yapmış olduğum açıklamalar sakıncalı bulunup bu karar alınmıştı. Kısacası sivil alanda da fişlenmiştim. Kimse Aleviler-Kürtler-Türkler-Sünniler kardeşiz, demesin; çünkü değiliz!  Hep büyük ve haklı kardeş Türk-Sünniler oluyor. Bu nasıl kardeşlik ki bulunduğumuz her yerde okulda, işyerinde, bizim hakkımızda araştırmalar yapılıyor ve elinden ekmeği alınıp işten ilk atılan hep bizler oluyoruz.

‘Yargı temizliği’
Aleviler açıkça kimliklerini ifade ettikleri alanlarda da hemen “alanı egemenlikleri altına” almış olmakla suçlanıyor. İki yıl kadar önce Başbakan Erdoğan’ın Alevileri kast ederek cezasını farklı mezhepteki kişilerin olduğu dairenin söylemesi Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu’nun da tepkisini çekmiş:
“Alevilerde bu ülkede çocuklarına devlet işinde belediyelerde istihdam etmek istiyor. Alevi iş adamları da devletten belediyelerden iş almak istiyor, bu AKP döneminde hiç olmadı. Eksiğiyle yanlışlığıyla bu sol, sosyal demokratların iktidarda olduğu dönemlerde oldu. Aleviler artık devlet bürokrasisinde yoklar, var olanlar emekli ediliyor, yeni alımlarda Alevilere zaten yer verilmiyor. Yargıda asla çoğunlukta olmadığımız halde bizzat Başbakan tarafından hedef gösterildik. Şükür yargıyı da Alevilerden temizliyorlar! Bu ülkede hiç Alevi genelkurmay başkanı, kuvvet komutanı hatta orgeneral olmadı; yapılmıyor. Bırakın Alevi valiyi, okullarda Alevi müdüre bile rastlamakmucize. Bu aynı şekilde özel sektöre de yansıyor.”

Ayrımcılık örnekleri
Alevi Bektaşi Federasyonu Eski Başkanı Ali Balkız çeşitli alanlarda Alevilerin ayrımcılığa uğradığını belirtiyor. Bursa’da ismini vermek istemediği bir dershanede, müdürün Alevi öğretmeni çağırarak “diğer öğretmenler sizinle aynı kasadan maaş almak istemiyor. Onun için sizin sözleşmenizi yenilemeyeceğiz” diyerek öğretmenin işten çıkarmasını örnek veriyor.  Erzincan’daSağlık Bakanlığı biriminde pratisyen doktor bir Alevinin “İşe 5 dakika geç kaldın, niye traş olmadın? Niye Alevi köylerine gidiyorsun? Niye pantolonun ütüsüz? Niye Sünni hastalarla ilgilenmiyorsun?” diye aslı olamayan iddialarla ihtar alarak ayrılmaya zorlandığından bahsediyor.

Madımak yangınında, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gelen  33 insan öldü.

Yüzleşilemeyen geçmiş
Aleviler uğradıkları şiddeti ve ayrımcılığı Kerbela’ya dayandırıyor. Osmanlı’da Yavuz Sultan Selim dönemi ‘Katliamlar dönemi’ olarak anılıyor. Cumhuriyet döneminde ise başta Dersim, Sivas, Maraş ve Çorum katliamlarında pek çok Alevi hayatını kaybetti veya zorunlu göçe tabi tutuldu

Alevi meselesinin bugününü anlamak için geçmişi hatırlamak önlemli, zira konuştuğumuz birçok sorun yüzleşilememiş bir tarihin sonucu.
Aleviler uğradıkları şiddet ve katliamları, Hz. Ali’nin uğradığı haksızlıklar ve 668’de Hz. Hüseyin’in ailesiyle öldürüldüğü Kerbela olaylarıyla başlatıyor. Kerbela’da olanlar, Aleviler ve Şiiler tarafından, Muharrem ayı oruçlarıyla anılarak yas tutuluyor. Sünniler de Kerbela olaylarını ‘üzücü’ olarak kabul etseler de anma yapmıyor.

En büyük darbe Çaldıran öncesi
Yavuz Sultan Selim dönemini “katliamlar dönemi” olarak anan Aleviler, en büyük darbeyi 1514 Çaldıran savaşı öncesi 40 bin Alevi’nin kılıçtan geçirilmesiyle yaşıyor. Kanuni Sultan Süleymandönemi Şeyhülislamı Ebu Suud Efendi’nin verdiği fetvalar, Alevilerin kamusal yaşamda ve gündelik hayatta o günden beri yaşadıkları ayrımcılıkların resmen ilanı kabul ediliyor.
Yeniçeriliğin, 1826 yılında, II. Mahmut tarafından ortadan kaldırılması sırasında Alevi Bektaşi dergâhlarının yasaklanarak, bazılarına Nakşibendi şeyhlerinin atanmasıyla ciddi sıkıntılar yaşanıyor.

Cumhuriyet ve Aleviler
Hilafet ve saltanatı kaldıran Cumhuriyet’le birlikte ‘tebaa’ yaklaşımı yerine ‘eşit yurttaşlık’ yaklaşımının hâkim olacağına inanan bazı Aleviler rejime sahip çıkıyor. Ancak, Cumhuriyet döneminde de ‘ayrımcılıklar ve katliamlar’ tarihi yazılıyor. Cumhuriyet’in Türkleştirme politikalarının Aleviler açısından can yakıcı yanı, devletin Türk kimliğinin Sünniliğin Hanefi mezhebi üzerine kurması. Alevilere yönelik ayrımcılığın ve katliamların temelinde sünnileştirilme politikaları ve kamusal alanda görünürlüğü ortadan kaldırma çabaları olduğu kadar darbe hazırlıklarında Alevilere şiddet uygulamanın devlet ve iktidarlarca meşrulaşması da yatıyor.

Katliamlar göçe zorladı
Dersim, Cumhuriyet döneminin ilk büyük Alevi katliamı. Devlet 1935’te çıkardığı Tunceli Kanunu ile Dersim’in ismini değiştirdi ve 4. Umum Müfettişi olarak özel görevle atanan vali-komutana da sınırsız yetkiler verdi. Direnen halka 1937-1938 yıllarında uyguladığı katliamla resmi rakamlara göre 13 binden fazla; Dersimlilere göre onbinlerce yurttaşın ölmesine ve on binlercesinin zorunlu göçe tabi tutulmasına neden oldu.
Cumhuriyet boyunca devlet tarafından Alevi-Bektaşilerin varlıklarının ve haklarının inkâr edilmesine, çoğunluk tarafından yaşamın her alanında kendilerine karşı ayrımcılık ve inançlarını gizli yaşama mahkumiyeti eşlik etti. 1980 darbesine hazırlık sürecinde kontrgerillalarca tetiklenen ve kolluk kuvvetlerince göz yumulan Sivas, Maraş ve Çorum katliamları da, Alevi mahallerinde gerçekleştirilen saldırılarda Alevi yurttaşların hayatlarını kaybetmesi ve zorunlu göçle sonuçlandı.
1978 Eylül’ünde Sivas’ta, Alevi mahallerine düzenlenen ve direnişle durdurulan saldırıda 12 kişi öldü.  1978 Aralık’ta Maraş katliamında 150 Alevi, 1980 Çorum katliamındaysa çoğu Alevi 57 sol görüşlü yurttaşın öldürüldüğü kabul edilse de sayının daha çok olduğu iddiaları devam etti.

12 Eylül’den 28 Şubat’a
1980 darbesinden sonra özellikle Tunceli’deki (Dersim) sünnileştirme politikalarının ardından Alevilere yönelik Sivas katliamı yaşandı. 1993’de Sivas’taki Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında bir güruhun, katılımcıların bulunduğu Madımak Oteli’ne saldırarak oteli yakması sonucu 33 katılımcı, 2 otel görevlisi ve 2 saldırgan öldü.
Olayın azmettiricileri tümüyle ortaya çıkarılmadığı gibi, tutuklu birçok kişi zaman aşımından serbest bırakıldı. Sivas katliamı ve ardından 1995’te yaşanan İstanbul Gazi Mahallesi katliamı Türkiye’yi laik anti-laik kutuplaşmasına çekme açısından önemli olduğu kadar 28 Şubat 1997 sürecinin de yol taşları arasında sıralanabilir.
Cumhuriyet tarihine bakıldığında, 28 Şubat darbesi dışındaki darbelerde en büyük mağduriyeti sol, Alevi görüşlü yurttaşlar yaşamış, 28 Şubat süreci ise Sünni yurttaşların mağduriyetine neden olmuştur.

EN SON EKLENENLER