Karasu: Aleviler kültürel soykırım tehdidi altında

mustafa_karasuKCK yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Alevilere yönelik inkar ve asimilasyon politikasının günümüzde AKP eliyle sürdürüldüğünü belirterek, “AKP Alevileri kültürel soykırıma uğratma politikası izliyor” dedi.

Bir toplumun inancının devlet baskısı altında tutularak yeniden şekillendirilmesi, kendine göre bir şekil kazandırılmasının kültürel soykırım olduğunu kaydeden Karasu, “Bunu Türkiye cumhuriyeti tarihinde Aleviler çok sıcak bir şekilde yaşamışlardır” diyerek Alevilere yönelik gerçekleşen katliamlara dikkat çekti.

Sorunun çözümünün Türkiye’nin demokratikleştirmesinde olduğunu belirten Karasu,  “Alevilerin Radikal Demokratikleşme Stratejisi olmalıdır” dedi.

KCK yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu Alevilerin tarihte ve günümüzde yaşadıkları sorunlar ile çözüme ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

‘ULUS DEVLET BİR YÖNÜ İLE ETNİK VE DİNSEL TOPLULUKLARIN KÜLTÜREL SOYKIRIMINA DAYANIR’

Kürtler, Ermeniler ve Aleviler dediğimizde Alevi sorunu diyoruz ve bu sorun çözülmeli diyoruz. İnanç gruplarının, kültürel ve etnik gruplarının varlığı niye sorun oluyor?

Tarih içinde inançlar sorun olmuştur. Belli inanç savaşları, mezhep savaşları yaşanmıştır. Özellikle kapitalist Modernite’nin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte, ulus devlet anlayışının ortaya çıkışı, devlet içinde tek bir etnik topluluk, tek bir inanç topluluğu yaratma gibi bir eğilim ortaya çıkarmıştır. Ulus devlet anlayışı bir yönüyle etnik ve dinsel toplulukların kültürel soykırımına dayanır. Tek millet, tek inanç yaklaşımı Hakim kılınmaya çalışılır. Bu Avrupa’da da böyledir. Avrupa’da da devletler, bir kısmı İngiliz, Alman, Fransız bunlarda da aslında Alman Milletinin, İngilizlerin Fransızların hakim kılınması yaklaşımı yanında Katoliklerin, Protestanların yada Anglikan Kilisesinin hakim kılınması gibi yaklaşımlar görülmüştür. Bu gerçeklik Avrupa’dan kaynaklı bu kapitalist Modernist zihniyetin, kapitalist anlayışın daha çarpık biçimi Ortadoğu’ya da yerleşmiştir. Kuşkusuz Aleviler ve inançları üzerinde çok önceleri baskılar vardır. 15, 16 ve 17. yüzyılda da bu yönlü baskılar oluşmuştur. Bu yönlü katliamlarda gerçekleşmiştir. Daha çok o dönemdeki devletlerin belli bir inanç topluluğunun daha ağır basması, diğerlerinin biraz daha zayıf olması karşısında önyargılar oluşmuş ve kavgalara neden olmuştur. Orada da sorun var, demokratik olmayan, diğer inançlara saygı göstermeyen bir yaklaşım var. Özellikle dinlerde böyle bir dogmatizm katı yaklaşım oluşmuş. Hem bu İslamiyet içinde, hem Hıristiyanlık içinde hem de diğer dinlerin içinde oluşmuş.

Nitekim Avrupa’da da din savaşları çok şiddetli bir şekilde yaşanmış ve boğazlaşmalara kadar varmıştır. Ortadoğu’da da sayısı az olan inanç toplulukları, mezhepleri üzerinden baskılar olmuştur. Fakat bu ulus devlet zihniyeti gerçekten daha katmerli bir kültürel soykırımı esas almış, buda tek inanç, tek millet kavramını devletler içinde yerleştirmiştir. Bunun Türkiye Cumhuriyetine yansıması gerçekten daha ağır olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar Osmanlı halifeliği döneminden bir farklılaşma yaşasa da pozitivizm, laikliği benimsemiş olsa da, cumhuriyet geçiş yapmakla birlikte kendine bağlı bir din politikası, bir İslamiyet politikası izlemiştir. Tabi bunu yaparken belirli farklı İslami toplulukları ya da bazı kesimleri dışlamış, ama kendine bağlı bir İslamiyet yaratmaya, devlete bağlı bir İslamiyet yaratmaya çalışmıştır. Bu politika diğer taraftan da tek millet, Türklüğe dayalı bir devlet yaratmaya çalışınca Türk İslam sentezi Türkün ve İslam’ın makbul olduğu Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin diğer toplulukların eritilip Türkleştirilmek istendiği, yine Alevilerin, Ezidilerin, Süryanilerin ve başka inançların da tümden tasfiye edilerek, Türkiye sınırların da sadece Sünni İslam mezhebinin hakim kılınacağı bir devlet politikası izlenmiştir. Sorunu yaratan özellikle de son iki yüz yılda ulus devlet politikasıdır.

Avrupa ülkelerine baktığımızda ulus devlet politikası karakter değiştirerek bir değişime uğramış. Fakat Türkiye’ye baktığımızda halen bu politikalar devam etmektedir. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ulus-Devlet’in ilk çıkış yeri Avrupa’dır, ama zamanla ağır sorunları ortaya çıktı. Ülkeler kendi içinde ağır sorunlar yaşadılar. Milliyetçilik, ulus devletin katı milliyetçiliği Avrupa’ya birinci ve ikinci dünya savaşı yaşattı. Bu açıdan, çok dar diğer toplulukları reddeden o milliyetçilik anlayışından törpülenme oldu, kırılma oldu. Yine farklı inançlara katı yaklaşımın yarattığı sorunlar tarihte mezhep savaşlarını ortaya çıkarttı. Mezhep savaşlarının Avrupa da yarattığı büyük acılar daha sonraki yüz yıllarda ise, giderek inançlara karşı bir hoşgörü zihniyetini ortaya çıkardı. Bu yönüyle tabi ki Ortadoğu’da var olan ve yahut hala çok katı süren diğer inançlara karşı hoşgörüsüzlüğün olduğu doğrudur. En azından Hıristiyanların kendi mezhepleri açısından Katolik, Protestan, Anglikan ya da Gregoryen mezhebi var, Protestanlık var, Protestanlığın farklı kiliseleri var, bunlar arasındaki geçmiş çekişmeler önemli oranda aşılmıştır. Ama Türkiye de, özelde Osmanlı imparatorluğunun dağılmasından sonra çok kaygılı bir ruh hali ve Kürtler ayrılacak dağılacak, şunlar gidecek dağılacak psikolojisi vardı. Öte yandan Erdoğan’ın yakın zamanda söylediği bir söz var; ‘Avrupa bizi Alevilikle bölmek istiyor.’ Sanki Aleviliği Avrupa ortaya çıkarmış, Avrupa’nın yarattığı bir inançmış gibi onu da bir bölünme gerekçesi yaparak devletin zayıflanması olarak değerlendiriyor.

İNANÇ KATLİAMI

Cumhuriyetin ilk yıllarına bakıldığında başka bir paradoks karşımıza çıkıyor. Cumhuriyet döneminde Aleviler kendilerini Cumhuriyete daha mı yakın hissediyordu? Buna ne dersiniz?

Türkiye cumhuriyeti kurulunca bir din devleti olarak kurulmuyor, kendine göre bir İslam yaratmak istiyor. Öte yandan kendine göre biraz daha batıya yakınlaşmak istiyor. Aslında batıya bu kadar yakınlaşmasının, iş kurmasının bir nedeni de; ulus devleti batı destekliyor ve ulus devlet içinde de Kürtlerin tasfiye edilmesine batı göz yumuyor. Bu yönüyle Türkiye Cumhuriyeti batı desteğini alarak Kürtleri tasfiye etmek ve ortadan kaldırmak istiyor. Bu bakımdan Kürt inkarın da, Kürtlerin soykırımında batının önemli bir rolü, suçu vardır.

Bir Alevi olarak çocukluğumuzdan biliriz ki; Aleviler horlanır, okulda ve her hangi bir iş yerinde kesinlikle Alevi olduğunu söyleyemiyordu. Bu da Kemalist zihniyetin okullarda ve devlet kurumlarında hakim olduğu bir düzendi. Cemler Alevilerin yoğun olduğu mahallelerde olurdu. Acaba basılacak mı? Basılmayacak mı? Ne olur ne olmaz diye nöbetçi koyuyorlardı. Alevilerin Türkiye tarihindeki inançlarının özgür olduğu, baskılara maruz kalmadığı yönündeki değerlendirmeler kesinlikle gerçeği doğrulamıyor,  baskı devam ediyor. Fakat eskisi gibi çok katı ve çıplak zor şeklinde yürümüyor olabilir. Neden? Çünkü dünya koşulları değişmiş ve biraz farklılaşmış, Avrupa’yla biraz ilişkiler gelişmiştir. 20. yüzyılda genel inançlara karşı saldırının hoş görülmediği bir dünya var idi. Özellikle de Türkiye Ermeni ve Süryani katliamını yapmış ve bundan dolayı suçlandığı için, Alevi toplumunu tümüyle katletmesi belki çok büyük tepkilere yol açabilirdi. Alevilerin giderek Alevi inancını yitirmesi, Dersimin veya güney-batının hem Kürtlükten koparılması, hem de Alevi inancının baskı altına alınarak devletin istediği bir Aleviliğin, devletin istediği bir inanç sisteminin ortaya çıkması için devlet büyük bir çaba göstermiştir. Bu zaten başlı başına devletin bir yandan inanç üzerine baskı kurması o inancı kendine bağımlı hale getirmesi en büyük inanç katliamı değil midir? En büyük inanç soykırımı değil midir? Bir toplumun inancının devlet baskısı altında tutularak yeniden şekillendirilmesi kendine göre bir şekil kazandırılması da tabi ki kültürel soykırımdır. Bunu Türkiye cumhuriyeti tarihinde Aleviler çok sıcak bir şekilde yaşamışlardır.

‘TÜRKİYE’NİN KÜRT ALEVİLER İLE TÜRK ALEVİLERE YAKLAŞIMI FARKLIDIR’

Alevi Kürtler daha fazla mı baskı görüyorlar? Birde işin içinde Kürtlük varsa iş daha fazla mı değişmektedir? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu açıktır ki, Türkiye’nin, Türk Alevilere yaklaşımı ile Kürt Alevilere yaklaşımı farklıdır. Maraş katliamı, Sivas, Dersim katliamı olmuş, büyük katliamların çoğu Kürt Alevilerin olduğu illerde olmuştur. Çorum’da da katliam olmuş, ama Çorum’da ki olay biçimin de gelişmiş, o dönemde sağ ve sol çatışmasının yarattığı ortamda olmuştur. Çorum gibi faşistlerin yoğun olduğu bir yerde, Alevilerin önemli bir bölümüne, sol Alevilere yönelik büyük bir saldırı gerçekleşmiştir. Ama Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakılırsa Kürt Alevilerin üzerinde yürütülen baskının, Türk Aleviler üzerine yürütülen baskıdan fazla olduğu görülür. Türk Alevileri üzerinde baskı yoktu, onlar inançlarını özgür biçimde ifade ediyordu, onların inançları kabul ediliyordu diye bir şey yok. Onlarda gerçekten hakim inanç olan Sünni inancın baskısı altında kendilerini ifade edememiş, örgütleyememiş, kendilerini geliştirememiş, komünist, Kızılbaş ve Kürtler mevcut Türk devletinin en büyük düşmanları biçiminde bir yargı hep olagelmiştir. Bu yargı gerçekten de doğrudur. Çünkü pratikte de solcular, Kızılbaşlar ve Kürtler üzerinde gerçekten yoğun baskı yürütülmüştür.

‘ALEVİLERE YÖNELİK TÜRK DEVLETİNİN POLİTİKASI DEĞİŞMEMİŞTİR’

Bugün devletin Alevilere dönük yürüttüğü politikaları nasıl buluyorsunuz? 

Devlet ve hükümetlerin Alevilere yaklaşım değişmemiştir. Alevileri gerçek anlamda tanıma, onların sorununu çözmekten çok kimi yumuşamalar yaparak, Alevileri aslında kültürel soykırıma uğratma politikası izleniyor. AKP de öyle Alevilerin Cem Evleri’ni tanıması, diyanet işleri başkanlığı fes edilerek devletin bütün dinlere, bütün mezheplere eşit mesafede yaklaşması, din dersinin kaldırılması ya da bütün eğitim müfredatlarında üniversitelerde, kitaplarda, toplumsal zihniyet de Alevilere karşı önyargıların kaldırılmasını sağlayan bir zihniyet değişimi içinde değildir. Bu açıdan gerçekten de aynı Kürtlerdeki gibi, daha önceki yıllardaki kendine göre Kürt yaratma, Kendi Kürdünü yaratma politikası varken, Aleviler içinde aynı politika yürütülüyor. Bu açıdan Alevilere yönelik Türk devletinin politikası değişmemiştir. AKP öncesinde de aynıydı. Demirel zamanında da aynıydı, veyahut CHP’nin iktidarda olduğu koalisyonda olduğu dönemlerde de Alevilere yönelik politikalar değişmemiştir. Bugün o politikaları AKP devam ettirmektedir.

‘SORUN ULUS DEVLET ZİHNİYETİDİR’

Bazı Alevi örgütleri ve temsilcisi sanki Alevi sorunu AKP’den kaynaklı ya da bugün başlamış gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar, buna ne dersiniz? Yani dün Alevilerin sorunu yok muydu?  

AKP siyasal İslamcı bir zihniyete sahip olduğu için Alevi sorununa eğilmesi mümkün değildir. Bu yönüyle bu gün gelinen aşamada hala Alevileri eşit inanç olarak kabul edip, onları olduğu gibi kabul etme yaklaşımında değil.  Onlara göre İslam’ın içindelerse o zaman camiye gitsinler biçiminde çağrıları var. Bu yönüyle yaklaşımları ortadadır. Ancak Alevi sorununu AKP yaratmamıştır. AKP daha 2000’lerde iktidara gelmiştir. Ama Alevilere yönelik büyük katliamlar, büyük baskılar önceki on yıllarda daha fazlaydı. Bu günde sürüyor tabi. Sorunu sadece bir partiye indirgemek yanlıştır. O zaman sorunu çözemeyiz. Sorun bir ulus devlet zihniyetidir. Türkiye’nin kuruluşundan beri, özellikle diyanet işleri başkanlığı kurulmasıyla, cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra gerçekleşiyor.  Yani sorunu bir bütün olarak Türkiye’deki devlet zihniyeti olarak anlamazsak, devletin Türk İslam sentezi denen bir ulus yaratma projesi doğru anlaşılmaz. Sadece Türkler olursa millet bölünmemiş olacak, sadece tek inançları olursa inanç bölünmemiş olacak, böylelikle güçlü bir Türk milleti yaratılacaktı. Bu zihniyetle Alevi sorunu ortaya çıkmıştır. Alevilerin sorunlarının ağırlaştığı an, bu güne kadar çözülmemesine neden olan bu zihniyettir. Bu açıdan sorunu öyle ayırmak doğru değildir. Ama AKP’nin de aynı zihniyetin devamı olduğunu, AKP’nin de Alevi sorununu çözme yaklaşımı içinde olmadığını, hatta Sünni İslam’a daha fazla dayandığından Alevileri asimilasyon politikalarıyla eritme eğiliminin daha fazla olduğu söylenebilir.

‘ALEVİLERİN RADİKAL DEMOKRATİKLEŞME STRATEJİSİ OLMALIDIR’

CHP iktidarda olduğu dönemde Maraş ve Sivas katliamları yaşandı, ama CHP buna adres olarak başkalarını gösteriyor ve kendini sorumlu olarak görmüyor. Bazı Alevi örgüt ve temsilcileri de bu paralelde açıklamalar yapıyor. Buna ne dersiniz?

Yanlıştır. CHP’nin bu kadar milletvekili var o zaman çıksın Cem Evleri Alevilerin ibadet yeri olarak sayılması için kanun teklifi versin. Bu konuda yoğun propaganda yapsın. Yapıyor mu? Bunu gündemleştiriyor mu? Diyanet işleri başkanlığının kaldırılmasını gündemleştiriyor mu? Din derslerinin kaldırılmasını gündemleştiriyor mu? Yok. Yani CHP böyle bir politika izlemiyor. CHP içinde zaman zaman bir iki Malatya, Adıyamanlı milletvekili sorunu gündeme getiriyorlar. Bu da her hangi bir şeyi değiştirmiyor, sadece Alevilere yaranmak için yapılıyor, Alevilerin oylarını almak için. CHP, blok olarak Alevilerin sorunlarıyla ilgilendiğini iddia ediyorsa, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması, din derslerinin mecburi olmaktan çıkarılması, Cem Evleri’nin ibadet yeri olarak kullanılması için meclis zemininde radikal bir mücadele versin. Bu bakımdan ‘CHP Alevilerin haklarını savunuyor’ demek gerçekten de yanlıştır. En büyük yanlış da şuradadır. Türkiye demokratikleşmediği müddetçe Alevi sorunu çözülemez. Alevi sorunu da Kürt sorunu gibi demokratikleşme sorunudur özünde. Demokratik bir anayasa sorunudur. Şimdi CHP Kürtler yararlanmasın diye, Türkiye’nin demokratikleşmesini istemiyor. Türkiye’nin demokratikleşmesini istemeyen bir partinin Alevilere faydası olabilir mi? Alevilerin stratejisi şu olmalıdır:  Kim gerçek anlamda Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyorsa, onu desteklemelidir. Bir dönemler AKP’nin yaptığı gibi kendine demokrat, kendine Müslüman biçiminde değil. Gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen parti hangisi ise,  ama gerçek anlamda hem Kürtlerin sorununu çözecek, hem Alevilerin hem de diğer sorunları çözecek demokratik bir zihniyet yaklaşımıyla, partilere eğilim göstermeleri gerekiyor. Özellikle de Türkiye’nin temel sorunu olan Kürt sorununu çözmeyen ve Kürt sorununa doğru yaklaşmayan parti Türkiye’yi demokratikleştirebilir mi? Hayır. Demokratikleştiremez. O açıdan Kürt sorununda bu kadar inkarcı olan hala Kürtleri kültürel soykırıma uğratmak isteyen bir CHP zihniyetine Aleviler nasıl destek verebilir. Demek ki CHP’nin demokratikleşme zihniyeti yok. O zaman Alevilerin böyle bir partiye tabi ki farklı tutum alması gerekiyor. Böyle bir partiden demokratikleşme zihniyeti olmayan bir hareketten uzak durmaları gerekiyor. Alevilerin Radikal Demokratikleşme Stratejisi olmalıdır.

 Şimdiye kadar konuştuklarımızdan da anlaşılıyor ki, sorun devletin politikalarından kaynaklı bir sorun. Sorun Alevilerin inancını sorun haline getirmektir. Dolayısıyla Alevi toplumunun devlet ile yüzleşmesi gerekmiyor mu, yani sorunun tam da burada çözülmesi gerekmiyor mu?

Her partinin politikası aynı değil, ama Türkiye demokratik bir ülke olmadığı için, yani devlet demokrasiye duyarlı bir hale getirilmediği için sistem bir bütün olarak anti demokratik olduğu için, tabi ki esas olarak değiştirilmesi gereken devlettir. Devletin değiştirilmesi gerekir. Yani devletin değiştirilme sorunu var. Örneğin bazı ülkelerde belirli demokratik bir sistemi var. Bu açıdan orada partilerin politikaları değişiyor. Ama Türkiye’de devletin kesinlikle değişmeyen zihniyeti söz konusudur;  mesela tek millet, tek inanç ile güçlü bir devlet olma mantığı var. Devleti şekillendiren anayasa ise, dolayısıyla devletin değiştirilmesi de anayasanın değiştirilme sorunudur. Bu açıdan Aleviler, özellikle de anayasanın değiştirilmesinin gündem de olduğu bir dönemde, devleti değiştirecek biçimde bir politika izlemeleri gerekir. Partilerin politikaları eleştirilebilinir. Ama şu anda hedef devletin değiştirilmesi olmalıdır. Devlet değiştirildiği takdirde, devletin zihniyeti de değişir. Demokratik bir sistem ortaya çıktığı takdirde örneğin; yarın seçimlerle başka hükümetler de iktidara gelebilir, o zaman sorunlar ağırlaşamaz, belirli sorunlar çözülmüş olur. Ama devlet değişmediği için hangi parti gelse de bir şey değişmiyor. Demokratik bir ülkede partiler değişse de pek fazla bir sorun olmaz.

‘ALEVİLER KÜRTLERİN MÜCADELELERİNİ KENDİ MÜCADELELERİ OLARAK GÖRMELİ’

Şimdi Alevi toplumuna baktığımızda daha çok kendi sahasında demokrasi arayışı içerisindeler. Ama Türkiye’de diğer etnik gurupların, toplulukların, inanç guruplarının da sorunları var. Demokrasi ortak payda ise, diğer kesimlerle, etnik guruplarla mesela Kürtlerle ve diğerleriyle ortak mücadele yürütülmesi de gerekmiyor mu? Yürütülüyor ama daha güçlü olması gerekmiyor mu?

Tabi ki Aleviler bir demokrasi gücüdür. Demokrasi mücadelesi de yürütüyorlar. Bu nedenle Alevi gençleri geçmişte hep sosyalist hareketler içinde yer aldılar. Çünkü o hareketler Türkiye’nin değişmesi, demokratikleşmesi, bütün etnik ve dinsel guruplara eşit mesafede toplum öngördüğü için –çünkü sosyalizmin özü budur-  Alevi gençleri yer aldılar. Gerçekten geçmişten bu güne eğer büyük demokrasi mücadelesi geliştiyse, devrimci hareketler geliştiyse bunda Alevi gençlerin rolü çok büyüktür. Yine bütün demokrasi hareketleri içinde yer aldılar. Ama şöyle bir eğilim oldu. Devlet tarafından, özellikle CHP içindeki belli kesimler tarafından Alevilerin diğer demokrasi güçleriyle, özellikle Kürtlerle bütünleşmesinin önüne geçilmeye çalışıldı. Bu bilinçli bir devlet politikası idi. 1990’larda Avrupa’da Alevilerin Kürtlerle birleşmemesi, yine Türkiye’de Alevilerin Kürtlerle birleşmemesi için devlet özel politikalar izledi. Özel stratejiler izledi. Bu açıdan Alevi ve Kürtler büyük demokrasi mücadelesi vermesine rağmen, son kırk yılın ağır bedellerini vermelerine rağmen örgütlü ve ortak bir mücadeleyi geliştiremediler. Bunun sonucu olarak; Alevi dernekleri ve Alevi örgütleri Kürtlerin mücadelesinden uzak kalmayı tercih ettiler. Bizim mücadelemiz içerisinde binlerce Alevi genç yer aldı. Başta Dersim, Maraş, Malatya, Adıyaman olmak üzere birçok yerden gençler, Alevi toplumu bu mücadeleye destek verdi. Çünkü aynı zamanda kimlik, dil, Kürtlük,  ve kültürel sorunları vardı. Hem Alevi idiler, hem Kürt’tüler. Ama Aleviler üzerinde öyle politikalar izlendi ki, bırakalım Alevi Türkleri bir kesim Alevi Kürtleri bile kendi kimlik, dil, kültür yani etnik kimliğinden gelen sorunlarla ilgilenmesini engellemeye çalıştılar. Böylelikle bir kesim Alevi Kürdü Kürt sorunundan uzaklaştırmaya çalıştılar. Son yıllarda kimi değişikler var, ama hala yetersizdir. CHP zihniyetiyle yaşayanlarda,  Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı mesafeli duran yaklaşımlar, doğru olmayan söylem ve yaklaşımlar hatta önyargılar görülmektedir. Bunların kesinlikle aşılması ve düzeltilmesi gerekiyor.  Alevilerin Kürtlerin özgürleşme sorunlarına karşı duyarlı ve mücadelelerini kendi mücadeleleri olarak görmeleri gerekiyor. Bu hem Kürtler açısından gereklidir, hem de Aleviler açısından gereklidir.  Kürtler de Alevilerin kimliği ile kültürel inançlarını özgürce yaşamalarına ve bunu sağlamada mücadelesini ortak paydalarda birleştirmesi gerekmektedir.

‘HDK MODELİ ÇÖZÜM İÇİN ÇIKIŞ NOKTASI OLABİLİR’

Türkiye modelinde inanç sorunlarından söz ettiğimizde HDK tam da burada işlevli görünüyor. HDK çok önemli bir modeldir. Bu konuda ne diyorsunuz?

Geçen gün bir dernek başkanı şunu söylüyordu : “biz birey olarak değil de, kendi kurumsal kimliğimizle HDK’ye katılmak istiyoruz.” Tabi ki kendi kurumsal kimliğiyle HDK’ye katılmaları en doğrusudur.  Çünkü Radikal Demokrasi anlayışı, ya da Demokratik Konfederal sistem zihniyetinde bütün toplulukların örgütlü bir biçimde bu gibi örgütlenmeler içinde yer almaları gerekiyor. Birey olarak değil, işte Aleviler, Kürtler, Ezidiler, Süryaniler, kadınlar, emekçiler ve gençler kendi örgütlülüğü ile demokratik sistemin içinde yer almalıdırlar. Sadece birey olarak gidip partiye üye olma değil, toplumsal tabanda kendi kimliklerini örgütleyerek demokrasi mücadelesi içinde yer almalıdırlar. Gerçek demokrasi böyle olur. Gerçek demokrasi; Tüm etnik, dinsel ve sosyal toplulukların kendi kimliğiyle örgütlenerek sistem içinde yer alması, demokratik kurumlaşmalarıyla yer almasıyla mümkündür. Bu açıdan biz tabi ki Alevilerin de kendi kurumsal kimlikleri ile HDK içinde yer almalarını doğru buluyoruz. HDK bütün Türkiye’yi esas alan bir hareket olarak Alevilerin de, Kürtlerin de, bütün etnik dinsel toplulukların, Çerkezlerin, Süryanilerin, Ermenilerin haklarını savunabilmelidirler. Zaten Türkiye’nin böyle bir model partiye, model harekete ihtiyacı var. Böyle bir hareket zaten Türkiye’yi kapsayabilir, çözüm için de bir çıkış noktası olabilir. Bu hem Türkiye için, hem Kürdistan için hem de Türkiye’nin tüm ihtiyaçlarına cevap veren bir modeldir. Aynı zamanda sorunları çözecek bir modeldir.

‘ALEVİ KÜRTLER, HEM KÜRT, HEMDE ALEVİ KİMLİKLERİNE SAHİP ÇIKMALI’

Devletin Alevilere yönelik politikasını, bakışını anlamaya çalıştık.  Bu politikanın halen AKP’nin eli ile yürütüldüğünü söylediniz. Asimilasyon devam ediyor. Buna karşı siz Alevilerin örgütlülüğünü yeterli buluyor musunuz?

Alevilerin kendi taleplerini dinlendirmesi için kendi özgün örgütlemelerini geliştirmelidirler. Alevi örgütlemeleri her yerde olmalıdır. Alevi örgütlemelerinin bulunduğu her yerde, Avrupa’da, Türkiye’de, Dersim’de, Sivas’ta örgütlenmelidirler. Özgün örgütlenmelerini korumalıdırlar. Şunu söylemeye çalışıyorum: Aleviler iki kimliklidir; Kürt Alevilerin, hem Kürt kimliği, hem de Alevi kimliği vardır. Aleviler, özgün örgütlemeleri ile ilgili taleplerini savunurlar. Başta PKK,  KCK, BDP gibi örgütleriyle de hem Alevi kimliğine duyarlı bir politikanın içinde olurlar, hem de Kürt kimliği ile ilgili sorunlarını sahiplenebilirler. Yani bu yönüyle Alevi Kürtlerinin iki kimliğinden kaynaklı,  sorunlarını ve çözümünü sağlama sorumlulukları vardır.  Biz başından beri 90 ‘lı yıllardan itibaren Kürdistan Aleviler Birliğini ön görüp örgütledik. Avrupa’da ve her yerde Alevilerin kendi özgün örgütlemelerini geliştirmeleri için teşvik ettik. Kendi özgün gazetelerini çıkarabilirler, dergi çıkarabilirler yayın yapabilirler. Bunlar Alevilerin hakkıdır, yapmaları gerekiyor dedik. Bu açıdan biz her zaman her yerde Alevilerin kendi özgün örgütlemelerinin içinde yer almasından yanayız. Bu Alevilerin özgün örgütlemeleri, Kürt Alevilerin özgün örgütlemeleri, Kürt özgürlük mücadelesine zarar vermez, daha da güçlendirir. Çünkü bir toplum ancak bütün sorunlarına sahip çıkarsa gerçekten özgürlükçü olabilir, özgürlük mücadelesi verebilir. Bu açıdan Alevi sorunlarına duyarsız, üzerindeki baskılara karşı mücadeleyi sahiplenmeyen bir Kürt Alevi’si özgürlük mücadelesi de veremez. Çünkü gerçek bir özgürlükçü ve demokrat değildir. Alevilerin bütün sorunlarına duyarlı değil demektir. O bakımdan ancak bütün sorunlarına karşı duyarlı olan Aleviler Kürt özgürlük mücadelesine cevap verebilir, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yer alabilirler. Alevi Kürtler de gerçekten Kürt mücadelesini Kürt kimliğinden kaynaklanan haklarını iyi savunurlarsa, onun mücadelesini gerçek anlamda verirlerse, Alevilik mücadelesini de verebilirler. Yok, Kürtlüğünü savunmayacak, ama Alevilik mücadelesini doğru verecek ya da Aleviliğini savunmayacak, ama Kürtlük mücadelesini verecek. Bu olmaz.  Alevilerde meşhur bir söz var; aslını inkar eden haramzadedir. Aslını, ya da bir tarafını inkar ettiği zaman o gerçekten doğru bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi verebilir mi? Veremez. Bu açıdan bütün kimliklerinden kaynaklanan sorunlarını gören, onun mücadelesini veren doğru anlamda özgürlük ve demokrasi mücadelesini de verir. Gerçekten de doğru tutum içinde olur, biz bu bakımdan Alevi Kürtlerden bunu bekliyoruz: Hem Alevi kimliğine, hem de Kürt kimliğine sahiplenmesini bekliyoruz.

SİPAN CUDİ / DEVRİM AMED – BEHDİNAN – ANF

EN SON EKLENENLER