Mustafa Karasu: Aleviler Şialaştırılmak isteniyor

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Alevilere karşı Şialaştırma ve bunun üzerinden Sünnileştirme politikası yürütülmek istendiğini söyleyerek, “Her yönüyle kültürel soykırım yürütülmektedir” dedi. Alevilerin Kürtlerden uzak durarak özgürlüklerini kazanamayacaklarını kaydeden Karasu,  ortak mücadele çağrısında bulundu.

Karasu, “Alevi toplumu Kürtlerin özgürlük mücadelesine kesinlikle destek vermeli. Bu olmadığı takdir de Türkiye’nin demokratikleşmesi her zaman sancılı ve sıkıntılı olur” dedi.

‘PKK Sünni bir örgüt olmuş’ şeklindeki iddiaları yalanlayan Karasu, “PKK etnik anlamda, dinsel anlamda da demokratik ulus zihniyetini savunan, herkesin kendi kimliği ile var olduğu ve kendi kimliği ile birliğini savunan bir harekettir” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Türk devleti arasındaki görüşmelere de değinen Karasu, “Görüşmelerle hiçbir hegemonyayı kabul etmeyen demokrasiye dayalı bir Türkiye gerçeğini ortaya çıkarmaya çalışıyoruz” diye konuştu
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu ile yaptığımız röportajın ikinci bölümünü yayınlıyoruz.

‘ALEVİLERİN DEVLETE KARŞI MÜCADELE EDEREK DEVLETİ DEĞİŞTİRME SORUNLARI VARDIR’

Devlet artık Alevi sorununu kabul ediyor, ama Cem Evlerinin yasal bir statüsü yok, istediği zaman kapatabiliyor. İkincisi Alevilere eskisi gibi inkar etmiyor, varsınız diyor. Ancak burada da benim Alevim diyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Hareketimizin yürüttüğü mücadele ile Türkiye de artık ne Kürtlük ne de Alevilik inkar edilebiliyor. Özelikle de bizim mücadelemizin gelişmesi ile birlikte Türk devleti sadece Alevi Kürtlerini değil, Alevi Türkleri de bize yakın olmasını engellemek için, Alevilik politikalarında bir yumuşamaya gitti. Tabi ki Alevi derneklerinin, Alevi toplumun, Alevi ileri gelenlerinin mücadelesi oldu, bunu reddetmiyoruz, ama bu Sivas katliamından sonra oldu. Öncesinde de çok fazla görünmüyordu, ama Kürt özgürlük mücadelesinin Türkiye’de de geliştirdiği özgürlük ve demokrasi mücadelesi bu hakların sağlanmasında bir basamak oldu. Kürtlerin önemli bir bölümü de Alevidir, bu aynı zaman Alevi Kürtlerde de her türlü kimliğine sahiplenme ve bilincini geliştirme oldu. Gerek Sünni Kürtler, gerek Alevi Kürtler bu hareketin içinde kendi kimliklerini özgür bir biçimde savunmaya başladılar. Tabi ki mücadelemizin Türkiye’nin bazı politikalarında değişiklik yaptığını görüyoruz. Ama devletin Kürdü sözde kabul etmesi yetmez. Devletin bu sözde kabul edilişle Kürtler yetiniyorlar mı, yetinmiyorlar mı?  Aleviler de yetinmemelidirler. Kesinlikle kendi kimliğiyle, kültürü ve inancıyla özgür yaşayacakları bir demokratik sistemin ortaya çıkarması için mücadele etmeleri gerekiyor. Bu konuda kafalarının karışık olmaması gerekiyor. Devlet Alevilerden söz etti diye sorunumuz kalmadı diyerek, devlete kanmamaları gerekmektedir.  Alevilerin bugün devlete yakınlaşmaları sorunu değil, bu devlete karşı mücadele verip, devleti değiştirme sorunları vardır. Alevileri devlete yakınlaştırmak isteyenler sorunu çarpıtıyorlar, saptırıyorlar.  Bunun altını özellikle çizmek istiyorum.

ŞİALAŞTIRMA ÜZERİNDEN SÜNNİLEŞTİRME POLİTİKASI YÜRÜTÜLMEK İSTENİYOR

Görüldüğü gibi asimilasyon devam ediyor, Aleviler günümüzde acaba bazı dernekler vasıtasıyla Şialaştırılıyor mu,  bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye Caferiler Birliği Başkanı Süleyman Gündüz adında biri var. Herhalde devletle ilişkilidir. Onun Alevilerle ilişkilerine bakıyoruz, yani Aleviler üzerinde Şialaştırma politikası güdüyor.  Bundan da anladığımız kadarıyla artık Alevilerin Sünnileştirme değil de, Şialaştırmaya daha yatkın hale getirilmek istendiğini görüyoruz. Böyle bir politika var. Çünkü Sünnileştirme herhalde biraz zor. İlk önce Şialaştırma ondan sonra da onun üzerinden Sünnileştirme politikası yürütülmek isteniyor. Buda her yönüyle kültürel soykırımın yürütüldüğünü, Alevilerin çeşitli ibadetlerinin nasıl saptırıldığını görüyoruz.   Birde Cem vakfının yaptığı Cem törenlerine bakıyorum, Cem törenlerindeki birçok dua ve konuşmalarda,  Cuma hutbelerinde verilen vaazlara benziyor. O vaazlarda da devlete övgü var. Cem evlerinde böyle bir şey var mı? Bizim gördüğümüz Cemlerde Alevi toplumu insanlığın huzuru, mutluluğu için bir şeyler söylenirdi. Bütün bunlardan Aleviler üzerindeki kültürel soykırımın devam ettiğini görüyoruz.  Bu tür sorunların ağır olduğunu, Alevilerin önemli sorunlarından birinin de bu olduğunu ve üzerinde durulması gerektiğini düşünüyoruz. Sadece diyanet işleri başkanlığının kaldırılması, cem evlerinin statüsünün tanınması, din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması- bunlarda önemli- ama bunun dışında da yoğun ve karmaşık sorunlar da var.  Bu konuda Alevi Dedelere önemli görev düşmektedir. Aleviliğin özüne sahip çıkması gerekirken, Alevi bir dedenin, inanç sahibinin kendi kimliğiyle kendini ifade etmemesi acı bir durumdur. Kendi dili ve literatürüyle konuşması lazım. Örneğin; cenaze namazlarının Alevi geleneklerine göre yapılması gerekiyor. Bende geçmişte bazı Alevi cenaze namazlarını gördüm. Ama Alevilerin hiçbir cenaze töreninde, günümüzde basından takip ettiğimiz kadarıyla o tür duaların okunduğunu görmedim. O kesinlikle asimilasyon amaçlı üretilmiş bir yaklaşımdır.  Bu konuda kültürel ve inançların kendi doğasına uygun yürütülmesi gerekmektedir. Özellikle bu konuda Alevi dedeleri duyarlı davranmalı ve asimilasyona fırsat vermemelidirler.

‘KÜRT ALEVİLERDE CEMLER NEREDEYSE ASİMİLASYONUN ESAS ODAK YERLERİ OLMUŞ’

Son dönemde Türk Alevi köylerine Cami yapılıyor, Kürt Alevilerine de Kürtçe yerine, Türkçe deyiş söyletilir. Bu oto asimilasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Buna karşı Aleviler nasıl tavır almalılar?

Alevi köylerine camii yapılması gerçekten ilginç bir durum! Bir kere bundan vazgeçilmedikçe kültürel soykırımdan vazgeçilmiyor demektir. Özellikle söylenildiğine göre Alevi Türklerin olduğu yerlere Camii yapılıyormuş, diyorlar camiyi kabul ederseniz oraya suda gider, elektrik de gider. Bu bir komplekstir, okul, camii, cem evi hepsi birlikte yapılır gibi, bu tabi gerçekten utanç verici bir durumdur. Eğer bu politika yürütülüyorsa buna karşı çok ciddi bir tutum takınması gerekir. Aleviler tabi ki demokrat olmalılar, özgürlükçü olmalılar, yer yer söylüyorlar biz ilericiyiz, biz demokratız diyorlar, ama bunun gereğini yerine getirmiyorlar. Örneğin Kürtler söz konusu olduğundan, Kürt Aleviler söz konusu olduğundan bu ilericilikleri, özgürlükçülükleri, demokratlıkları,  insaniyetçilikleri ne kadar pratikleşiyor. Bütün Alevilerin bunu kendilerine sormaları ve doğru cevaplaması gerekiyor. Özellikle Kürt sorununa uzak duran Aleviler için söylüyorum. Şimdi herkes ibadetlerini kendi dili ile yapıyorlar, tamam Arapça ezan var, ama bunun dışında Türk’ler İslamiyet’i kendi dilleriyle yapıyorlar, Pakistan kendi dilliyle yapıyorlar, Farslar kendi dilliyle yapıyor. Şimdi Kürt Aleviler de geçmişte dilleriyle cem yaparlarmış, işte kendi dilleriyle dua okurlarmış, ama zaman içinde devletin teşviki ve baskısı ile Kürt Alevilerin dilleri unutturulmaya, bunun bir parçası olarak da kendi cemlerini de tamamen Türkçe yapma gibi bir gerçeklik ortaya çıkmış bulunmakta. Cemler neredeyse asimilasyonun esas odak yerleri olmuş, bu eskiden böyle değilmiş, birkaç gün önce bir derneğin konferansında birisine sordular:  “Siz dilinizde ibadet ediyor musunuz? Etmiyoruz diyor Şahhatay’ı” Türkçe söylüyordu, Davut Sulari Türkçe söylüyordu.  Davut Sulari şimdi gerçekten çok iyi Zazaca biliyor, gerçekten Zazaca bilen arkadaşlar en saf, en hakiki Zazacayı konuştuğunu söylüyorlar.

Ben 1960’ların sonunda, 1970’lerin başında Davut Sulari’yi defalarca dinledim, Kürtçe söylüyordu. Ama şimdi bazıları şahsında bu değiştirilmeye çalışılmıştır. Aşık Daimi, ne güzel Kürtçe konuşuyor, Kürtçe türkü söylüyor, Aşık Daimi gerçekten de Alevi Kürtlerin dilinin asimile olmamasında ciddi rolü var, çok büyük bir Alevi ozanıdır, bir oğlu da bizim mücadelemizde şehittir. Kürt’tür, Kürtlüğünü bilen bir genç olarak gelip mücadele saflarımızda kahramanca şehit düşmüştür. Daimi’nin de Kürtçe türküleri var, devlet baskısı nedeniyle, hatta teşviki ile türkü söylemiştir. Büyük araştırmacı Sayın Mehmet Bayrak araştırmalar sonucunda, 1960’larda MGK Alevi Kürtlerin asimilasyonu için Alevi dedelerinin, Alevi ozanlarının Türkçe değiş söylemesini, Türkçe türkü söylemesini teşvik edilmesi kararı alıyor ve Alevi Kürtler için de Türkçenin geliştirilmesi bir devlet politikası olarak yaygınlaştığını belirtiyor. Bu nedenle bizim Cemlerimiz Türkçe olsun diyemeyiz.  Alevi Kürtlerin Kürtçe, yine Alevi Türklerin de Türkçe kendilerini her anlamda ifade etmeleri doğru olanıdır. Olabilir, Alevi Kürtler bazı Türkçe değişler de okuyabilirler, ama esas olarak kendi dilleriyle yapmaları doğru olanıdır. Hatta Kürtçenin bütün lehçeleriyle kendilerini özgürce ifade etmeleri gerekir. Devlet o kadar yoğun bir bölme politikası izliyor ki, Kürt lehçeleri arasında bile insanların kafasını karıştırarak dil alanında da Kürtleri bölmeye çalışıyor. Geçenlerde izledim; Dersim üniversitesinde okuyan Bingöl’ü bir genç, devlet politikası gereği “biz şimdiye kadar Zazacayı Kürtçenin bir lehçesi olarak biliyorduk, öyle değil, Zazaca ayrı bir dil” diyordu.  Geçen gün o konferans da sanıyorum aynı kişi idi, Davut Sulari’yi Türkçe konuşur diyen kişiydi. ‘İşte bizimki Zazaca da değil, bizimkisi Dersimce diyordu.’  Orada da Zaza ile Kürdü ayırıyor, ondan sonrada Zazaların içinde de Dersimi ayırıyor, Bingöl’ü ayırarak dili de bölgelere ve lehçelere göre ayırarak oto asimilasyonu bizzat uygulanıyor. Bu bir devlet politikası olarak yansımaktadır.

‘KÜRT DİLİNDE DEĞİŞLERE KARŞI ÇIKANLARA BÜTÜN ALEVİLER TUTUM TAKINMASI GEREKİYOR’

Devletin Aleviler de yarattığı Kürt algısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Devletin Türkiye’de belli Alevi kesimde yaratmış olduğu bir Kürt algısı söz konusudur. Kürtlük tuk-aka edilmiş, gerilik görülmüş, ya da Kürt diye bir şey yok denilmiş. Bu nedenle şimdi Alevi Kürtler biraz kendi dillerine sahip çıkınca, Kürtçe değiş söyleyince ya da biraz Aleviliklerini Kürt dili ile yapmaya çalışınca bazı çevreler buna olumsuz yaklaşıyor, bu çok kötü bir şeydir. Hele Alevilik adına, Alevi Kürtlerin Alevi değiş söylemesini, cemlerini Kürtçe yapmaya çalışmasına tepki göstermek Aleviliğin felsefesine de aykırıdır. Buna böyle yaklaşanlar kesinlikle Alevi olamazlar, gericidirler. İşte bu gerici zihniyet Alevilerin bugün kendi kimlik ve kültürleri ile yaşamalarının önünde engeldir. Bu açıdan bunun bir hastalıklı ve arızalı bir durum olarak görmek lazım. Buna karşı bütün Alevilerin tutum takınması gerekir. Artık bunlar Alevilik adına savunulamaz; ‘Biz Aleviyiz, Kürt değiliz’ diyemezler. Nedirler o zaman, o zaman Alevi değiliz, Kürt değiliz derken şunu diyorlar: ‘Türküz’ diyorlar. Türk devleti Kürtleri nasıl Türkleştirmek istiyorsa, onu söyleyenler de özellikle de Kürt olup, ama biz Aleviyiz, Kürt değiliz diyenler de aynı devlet gibi Kürtleri Türkleştirmek isteyenlerdir.

‘ASLINI İNKAR EDEN BİR ADAMDAN ALEVİLERE BİR HAYIR GELEBİLİR Mİ?’

Orada da sizce bir devlet aklı yok mu?

Cem vakfının arkasında devlet var. Cem vakfını devlet kurdurdu. Şimdi İzzettin Doğan’ın kendisi Kürt’tür. Biz Kürt olduğunu iyice biliyoruz. Tabi onun babasının benim dedemle Kürtçe konuştuğunu biliyorum. Artık o asimle edilmiş, Türkleşmiştir. İzzettin Doğan Türkleşmiş, yani aslini inkar etmiş, aslını inkar eden bir adamdan Alevilere bir hayır gelebilir mi? Gele bilir mi bir soralım? Gelemez tabi.

‘ALEVİ KÜRTLER HEM ALEVİ HEM KÜRT KİMLİKLERİNE SAHİP ÇIKMALILAR’

Bu durumu aşmak için Alevi Kürtler ne yapmalı?

Alevi Kürtler dediğimiz gibi iki kimliklidirler, iki kimliklerine de sahip çıkmalılar. İki kimliklerine sahip çıkarlarsa doğru tavır içerisinde olurlar. Kürtlüğüne sahip çıkmadan, Aleviliğine doğru sahip çıkamazlar, Aleviliklerine doğru sahip çıkmadan Kürtlüğüne sahip çıkamazlar. Çünkü bir konuda inkarcı olan, kendisini savunmayan, kendisine duyarsız olan, diğerine de duyarsız olur. Bu açıdan Alevilerin, Alevi Kürtlerin hem Alevi kimliklerine karşı duyarlı olmaları gerekir, o konuda mücadele etmeleri gerekir, hem de kendi kimliklerine, kültürlerine, dillerine sahip çıkmaları gerekir. Dillerine sahip çıkmaları gerekir, dil bilmiyorlarsa öğrenmeleri gerekir. Belki ben eleştirileceğim, bende asimle edilmiş birsiyim. Ama bunun öfkesini duymak lazım. Bunu kabul etmek yerine, buna öfke duymak doğru olan tutumdur.  Aleviler kendi kimlik ve kültürüne sahip çıkması lazım. Bu açıdan Alevi Kürtlerinin şimdi Avrupa da Demokratik Aleviler Birliği var. Türkiye de ise, Mezopotamya Aleviler Birliği Örgütlenmesi var. Örgütlenmek istiyorlarsa bunlar yanlış değil, benimsenip destek olmaları lazım.

‘ALEVİ ÖRGÜTLERİ ORTAK HAREKET ETMELİ’

Son dönemde bazı kesimler ‘bu Aleviler birliği nereden çıktı?’ diyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu birlik esprisi, Alevileri bölmek için yapılan bir örgütlenme modeli değildir. Biz Alevilerin Avrupa’da örgütlenmiş,  Alevi derneklerin birlikte hareket etmelerinden yanayız. Türkiye’de örgütlenmelerine ve ortak hareket etmelerinden yanayız.  İşte Türkiye’deki tüm kültür, sanat, edebiyat konularında Alevilere dönük ayrımcı politikaların kabul edilmemesi ve ortak hareket etmeleri gerekir. Şimdi Türkiye’de de farklı dernekler var: Bektaş’i vakfı, Alevi Kültürleri Dernekleri, Pir Sultan Abdal Derneği var. Ama birlik olmalıdırlar. Ben kişi olarak Cem Vakfının gerçekten de bir Alevi zihniyetinde olduğunu düşünmüyorum.  Ama diğer tüm Alevi derneklerinin bir arada ortak hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorum.  Avrupa Dernekleri Federasyonu var, kendi kimliğini savunma temelinde kalabilir ve örgütlenebilirler. Türkiye de bir federasyon var, o federasyon içinde de tüm Alevi dernekleri örgütlenmelidirler.  Biz Alevilerin Kürt, Türk gibi bölünmelerinden yana değiliz. Aleviler kendi sorunları konusunda ortak davranmalıdırlar. Ama Alevi Kürtlerini de kendi kimliklerinden kaynaklı sorunlarına duyarlı olmaları gerekiyor.

‘KÜRT ALEVİLERİN AYRI ÖRGÜTLEMELERİNİ ANLAYIŞLA KARŞILAMAK LAZIM’

Örneğin; Dersimliler nasıl örgütlenecekler? Dersim’de Kürt Alevileri örgütlenecek, Maraş’ta, Adıyaman’da, Erzincan’da da Kürt Alevileri örgütlenecek. Bu doğaldır. O nedenle kalkıp, Mezopotamya Aleviler Birliğine karşı çıkmak yanlıştır. Kakayliler var,Yarsanlılar var, bu anlamda Alevilerin ortak birliğini savunmak yanlış mıdır yani? Yarsanlılar ayrı olsun Kakaylılar ayrı olsun, kuzeydekiler ayrı olsun demek ne kadar doğrudur. Bu açıdan Kürt Alevilerin devlet politikası nedeniyle ayrı örgütlemelerini anlayışla karşılamak lazım. Bunu bir bölünme olarak görmek yerine, birlik içinde, farklılıklarını geliştirmek olarak görmek daha doğru bir bakış açısıdır. Yani biz bu meseleye bölünme değil, çeşitlenme ve zenginlik olarak bakıyoruz.

‘AMED’TE YAPILAN ALEVİ KONFERANSI İLE DOĞRU BİR ADIM ATILMIŞTIR’

Alevilere ilişkin yapılan kimi çalışma ve konferanslar gerçekleşti. Ancak buna karşılık rahatsız olan bazı Alevi Dernekleri oldu, eleştiriler gelişti. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk önce Amed’te yapılan Alevi konferansına ilişkin ben bazı değerlendirmeleri yapmak isterim. Demokratik Toplum Kongresi’nin yaptığı bir konferanstır. Demokratik Toplum Kongresi’nin buna eğilmesi, böyle bir konferans yapması sevinilmesi gereken bir konudur. Bütün Kürt toplumunun Alevi sorununa bu denli eğilmesinin ifadesidir. Bunu böyle anlamak ve görmek lazım. Türkiye Meclisi içinde bir konferans yapmak gibi bir şeydir. Bu Amed’te oluyorsa ve DTK yapıyorsa, gerçekten de çok olumlu görülmesi gerekiyor. Kürt toplumuna bu gün Alevi’si ve Sünni’si ile birlikte Ezidilere karşı bir sorumluluğu var. Asurilere, Süryanilere ve Ermenilere karşı pozitif bir yaklaşımımız var. Kürtler de genel olarak Kürdistan’da farklı etnik grup ve kimliklere karşı bir hoşgörü var. Kaldı ki Kürtlerin önemli bir kesimi Alevi’dir. Bundan memnunluk duymak gerekir ki doğru bir adım atılmıştır. Ancak uygulanışı, yapılışı sırasında anlaşılıyor ki karşılıklı eksiklikler olmuştur: Hem konferansı düzenleyenler açısından hem de katılanlar açısından bu böyledir. Yine bazı Alevi derneklerin karşılıklı yanlış yaklaşımları bunda etkili olmuştur.  Ama onu kalkıp bir sorun yapmak doğru değildir. Tamam orada karşılıklı yetersizlikler olabilir. Bizim hareketimizin yaklaşımı belidir. Biz şu anda Kürt özgürlük hareketi olarak, Alevi Kürtlerin içinde olduğu, Ezidi ve Sünni Kürtlerin içinde olduğu  bir hareketiz.

‘PKK ETNİK VE DİNSEL ANLAMDA DEMOKRATİK ULUS ZİHNİYETİNİ SAVUNAN BİR HAREKETTİR’

Şimdi AKP ve hükümete bakılırsa PKK Alevi olmuş. Başka çevrelere bakılırsa bir Sünni örgütü olmuş. Bununla ne yapılmak isteniyor?

Tabiî ki maksatlı yapılan bazı şeyler vardır. AKP, PKK bir Alevi hareketidir diyerek, güya PKK’yi Sünni nüfusunun yoğun olduğu Kürtleri PKK’den uzaklaştırmaya çalışıyor. Şimdi CHP, Ergenekon ve İzzet Doğan gibi kişi ve kesimlerde bu konuda ‘PKK bir Sünni hareketidir, Kürtlerin çoğu Sünni’dir o zaman PKK de Sünniliği savunan bir harekettir’ diyerek bu bilinçli politikalarla Alevi Kürtleri PKK’den uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bu özel savaşın temel politikalarından kaynaklanan yaklaşım ve tutumlardır. Tabiî ki bu bilinçli bir saptırmadır. PKK’nın, Türk devleti gibi, tekçi Türk İslam sentezi gibi bir yaklaşımı yok. PKK etnik anlamda, dinsel anlamda da demokratik ulus zihniyetini savunan, herkesin kendi kimliği ile var olduğu ve kendi kimliği ile birliğini savunan bir harekettir. Bunu kesinlikle böyle görmek ve buna göre yaklaşmak gerekiyor. Özellikle de PKK’nın ezilmiş topluluklara karşı sorumlulukları ve hassasiyetleri vardır. Ezilenlere karşı sorumluluk duymakta, Alevilere karşı hassas ve sorumluluk hissetmekte, bunun için bunu bir mücadele gerekçesi haline getirmektedir.

‘PKK EZİLEN TOPLULUKLARIN HAREKETİDİR’

Aleviler ezilmiş bir toplumdan geldikleri için mi bu böyledir?

Tabi ezilmiş toplumlar olduğu için de onları savunmaktadır. PKK esas olarak ta başından beri ezilen toplulukların hareketidir. Bu yönüyle Alevilerin, Ezidilerin ve Süryanilerin hareketidir.  Her ezilen topluluk kendisini PKK mücadelesinde görebilir. PKK haksızlıklara karşı mücadele veren bir harekettir. Nasıl ki Kürtler üzerinde yürütülen hakaretlere karşı mücadele var ise, Aleviler, Süryaniler ve Ezidilere karşı yaşanan haksızlıklara karşı da mücadele veriyoruz.  Bakın Ezidiler bu gün Kürdistan da özgürce yaşıyor, Aleviler ve Süryaniler bugün kendilerini özgürce ifade edebiliyorlar. PKK’nın bu gerçeğine amiyane değimle mitolojideki zalim tanrılar ancak inkâr edebilirler, ancak vicdan sahibi olan hiç kimse, PKK’nın bu yaklaşımını inkar edemez. PKK’nın Kürdistan da ve Ortadoğu da yarattığı bu zihniyet değişimi, farklı etnik topluluklara, farklı dinsel topluluklara farklı bir yaklaşımı geliştirmesi, gerçekten de takdire şayandır. Herksin takdir etmesi gereken bir yaklaşımdır. PKK hareketinde en çok ne hatırlanacak diye sorulacaksa; iki şeyi hatırlanacaktır birincisi;  etnik ve dinsel topluluklar arasında yaptığımız hoşgörü hatırlanacaktır. İkincisi ise; kadının yüceltilmesi ve öncüleştirilmesi hatırlanacaktır.

‘ALEVİLER KÜRTLERDEN UZAK DURARAK ÖZGÜRLÜKLERİNİ KAZANAMAZLAR’

Sünni ve Aleviler içinde de bu hakkı beyan eden çok insan var. Sonuçta Aleviler de bugün PKK olmasaydı, bu düzeyde olmazdık diyor.

Bu önemli bir gelişmedir. Bugün Kürtlerin önemli bir kesimi Alevi’dir. PKK ve Kürt özgürlük hareketi bu konuda başından beri Alevilerin inanç özgürlüğünü savunmuş, savunmaktadır.  Yönetimimiz içinde de Aleviler, Ezidiler ve Sünniler var. Bu açıdan hareketimiz başından itibaren demokratik bir hareket oldu. Yani bütün ulusların öğelerini, özgün kimliği ile kabul eden bir yaklaşımımız hep oldu.  Bütün Kürtleri kapsayan, bütün Kürtleri kucaklayan ve onların inançlarına saygı duyan bir hareket oldu. Farklı inançları olan Ezidilerin kendi ibadetlerini savunan, Alevilerin ibadetlerini savunduğu, Sünnilerin kendi ibadet özgünlüğünü savunan, bu konuda inançlarına saygı duyan bir hareket olarak ortaya çıktı ve günümüzde de tüm etnik, dinsel ve inançsal kimlikleri savunan bir hareketiz.  Alevi Toplumu da belirli derneklerde, vakıflarda örgütlenmiş,  örgütlü Alevi toplumu da Kürtlerin özgürlük mücadelesine kesinlikle destek vermeli, doğru olan da budur. Bu olmadığı takdir de Türkiye’nin demokratikleşmesi her zaman sancılı ve sıkıntılı olur. Kürtlerden uzak durarak Aleviler özgürlüklerini kazanamazlar, bunu bilinmesinde fayda var.

‘DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ TEK BAŞIMIZA VERMEDİK’

10 yıldır AKP iktidarda ve PKK ona karşı mücadele ediyor. Son dönemde sanki PKK, AKP ile bir araya gelmiş diğer etnik gruplara karşı mücadele ediyor gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Buna ne dersiniz?

PKK özgürlük mücadelesini veren bir harekettir, yıllardır bu sorunu demokratik temelde çözmek istiyor.  1993 DYP, Anavatan, Refah hükümet dönemleri oldu. Biz bütün hükümetlere barış ve demokratik siyasal çözüm çağrısı yaptık. Ve Kürt sorunun demokratik çözüm temelinde bu sorunu çözmek istedik. Bu yeni bir şey değil.  Demokrasi mücadelesini verirken tek de vermiyor. Emekçilerle, Sosyalistlerle ve Alevilerle veriyor, tutarlı demokratlarla veriyor. Bu konuda biz demokrasi mücadelesini tek başımıza vermedik. Tabi ki bunun esas bedelini biz verdik. Biz sadece kendi başımıza verdiğimizi söylemiyoruz, diğer topluluklarla birlikte verdik. Bunun sonucu olarak biz Türk devletini çözüm noktasına getirdik. Daha düne karda AKP bizi tasfiye ve ezmeye çalışıyordu. Ama önderliğin ve hareketin gücünü görünce AKP, Önderliğimizle görüşmeye gitti. Önderlik AKP’ye ve Türk devletine Kürt sorunun demokratik çözümü çerçevesinde adım attırmak istiyor. Bundan daha doğal bir şey olabilir mi? Eğer gerçekten de Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun demokratik çözümü gelişecekse, tabiî ki PKK çözüm için, görüşmelerde yapar, müzakere de eder. Ama bu şu değildir, herhangi bir parti ve devletle antlaşma anlamına gelmiyor. Ya da yeni bir otoriter sistem kurmak değildir. Onlardan olmak değildir. Şu anda AKP ile görüşmeler yapılıyorsa, bu AKP‘yi ve devleti değiştirmek içindir. Bu konuda demokratikleşen bir Türkiye, ne eski Türkiye, nede eski devlet olarak kalır, nede AKP eski AKP olarak kalır. Yani demokratikleşme mücadelesini ya da demokratik çözüm mücadelesini bir bütün olarak devleti, zihniyetini ve sistemini değiştirmek içindir.

‘HİÇBİR HEGEMONYAYI KABUL ETMEYEN DEMOKRASİYE DAYALI BİR TÜRKİYE GERÇEĞİNİ ORTAYA ÇIKARMAYA ÇALIŞIYORUZ’

Bu aynı zamanda sadece Kürtlerin sorunu değil, Alevilerin sorununu, kadın sorununu da çözme görüşmesi ve çabasıdır. Diğer etnik ve dinsel sorunları da çözme görüşmesidir, çabasıdır. Onun için önder Apo son görüşme notunda, “Son yetmiş yıldır biz CHP hegemonyası altında yaşıyoruz. Başka bir devlet hegemonyası ile yaşadık, bundan sonra biz AKP hegemonyası altında yaşamak istemiyoruz. Siyasal İslamcı bir devlet hegemonyası altında yaşamak istemiyoruz” dedi. Demokrasiye duyarlı hale gelen bir devletle sorunları çözmek istiyoruz. Öyle bir devlet demokratikleştiği takdirde, artık her partinin kendi gücüyle seçime girdiği ve parti olduğu, ama sistemin hegemonyasını, egemenliğini kurduğu bir Türkiye olamayacaktır.  Öyle bir demokratik sistem getirmeliyiz ki, artık hangi parti gelirse gelsin demokratik sistem değişmeden var olan sorunlar demokratik sistem içerisinde hal edilebilsin ve giderilebilecek tarzda olsun. Yüz yıllarca da geçse halklar bir daha sistemsel sorunlarla karşılaşamasın. Demokratikleşen bir devlet ve sistemde partiler daha demokratik davranmak zorunda kalırlar. Yani kendi hegemonyasını dayatan konumda olmasın. Şu anda önder Apo’nun yaptığı görüşmeler de, Türkiye’yi değiştirip- dönüştürmek içindir. İster CHP, ister AKP, ister Kemalizm, ister Ergenekon, ister siyasal İslamcı olsun, hangi hegemonya olursa olsun fark etmez, hiçbir hegemonyayı kabul etmeyen demokrasiye dayalı bir Türkiye gerçeğini ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bunun herkes tarafından bilinmesi gerekiyor.

‘ALEVİLER ÖZGÜRLÜĞE VE DEMOKRASİYE EN YAKIN TOPLULUKTUR’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Alevilerin sorunları ve haklarına ilişkin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Önder Apo’un yazıları ve kitapları var, kitaplarında açıkça şunu söylemiştir: Aleviler özgürlüğe ve demokrasiye en yakın topluluktur. Komünal ve demokratik değerleri şimdiye kadar taşıyan topluluktur. O bakımdan kendisini her zaman Alevilere yakın görmüştür. Öyle söylemiştir. Tabiî ki tüm inançlara Sünni olsun, Alevi olsun tüm inançlara saygı duymuştur. Önder Apo’da herhangi bir dogmatik katı bir inancı ret eden, diğer bir inancı kabul eden tekleştiren bir yaklaşımı yoktur. Hatta eğer bir pozitif ayrımcılık yapmışsa, hep Alevilerden yana, Alevilerin o özgürlükçü demokratik, komünal demokratik karakterinden yana pozitif değerlendirmeler yapmıştır, her zaman hakkını vermiştir. Yeri geldiğinde, İslamiyet’te Alevi-Sünni tartışması yapıldığında ‘ben her zaman İslam içinde Ali taraftarlarına en yakınım’ demiştir. Yani Alevi kültürünün ehli beytden geldiği hak, adalet, özgürlük, kültür eşitlik kültürüne önder Apo da hep değer vermiştir. Bu yönüyle önder Apo’nun yaklaşımlarını hiç kimse tersyüz edemez. Farklı gösteremez. Önder Apo demokratik özgürlükçü bir önderdir. Hiçbir haksızlığa tahammülü olmayan bir özgürlük savunucusudur.  Kürtler üzerindeki haksızlığa karşıda böyledir. Aleviler, Ezidiler, Yahudiler, Ermeniler ve Süryaniler içinde yapılan haksız değerlendirmelere ve haksızlıklara karşıdır.   Ama yanlış yaklaşım kimden geliyorsa;  ister bu Sünni’den, ister Alevi’den gelsin, ister Yahudi’den gelsin, her türlü yanlışlığa karşı tutum belirleyen bir önderdir. Önderliğin tutum ve tavırları her zaman böyle olmuştur. Her zaman böyle bütünsellikli ele almak gerekiyor.

‘TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN DEMOKRATİK ULUS COĞRAFYASI OLACAKTIR’

Hareket olarak bundan sonra Aleviler için sizler neyi öngörüyorsunuz?

Kürt halkının verdiği özgürlük mücadelesi aynı zamanda Alevilerin de özgürlük mücadelesi olduğunu bilmelidirler. Bunun için zaten binlerce Alevi genci saflarda mücadele etmiştir, şehit düşmüştür. Bunların boşa gitmediğini herkes bilmeli ve görmelidir. Bu bakımdan Türkiye deki Alevilerin özgürlük mücadelesine en yakın hareket olduğumuzu düşünüyoruz. Demokratikleşen Türkiye aynı zamanda Alevilerin de sorunlarını çözecektir. Tabi î ki sıkıntılar, zorlanmalar ve kendilerini ifade etme önünde engeller var. Kürtler içinde, Aleviler için de bu sorunlar farklı da olsa var ve devam ediyor. Yıllardır yürütülen mücadele beli bir olgunluk ve çözüm aşamasına doğru gidilmektedir. Bu topraklarda Kürtler de özgür olacak, Alevilerde özgür olacaklardır. Kürtlerde bu topraklarda kendi kimliği ve kültürleriyle yaşayacaklardır,  Aleviler de kendi kimliği ile bu topraklarda özgürce yaşayabileceklerdir. Kürdistan’da Sünni,  Ezidiler de kendi inancıyla özgürce yaşayabileceklerdir. Türkiye ve Kürdistan Demokratik Ulus Coğrafyası olacaktır. Bu açıdan ben Kürtlere de, Alevilere de, emekçilere de bundan sonra da özgürlük mücadelelerini derinleştirmelerini, bütün sorunların çözülmesi için mevcut devletin, ceberut devletin değiştirilerek, demokrasiye duyarlı bir devlet haline getirilerek, güçlerini birleştirmeye, ortak demokratik mücadele vermeye çağırıyorum. Bu temelde de geleceğe daha umutla bakmaya çağırıyorum ve mücadelelerinde başarılar diliyorum.

SİPAN CUDİ / DEVRİM AMED – BEHDİNAN – ANF

EN SON EKLENENLER