3. Büyük Alevi Kurultayı yapıldı

alevi_kurultay33“Devletli değil, toplumsal barış” başlığı altında toplanan 3. Büyük Alevi Kurultayı Ankara’da yapıldı.

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı öncülüğünde üçüncüsü düzenlenen Alevi Kurultayı Ankara’da yapıldı.

Anadolu Gösteri Merkezi’nde saat 9.30’da başlayan kurultay, “Devletli değil, toplumsal barış” başlığı altında toplandı.

Cem töreninin ardından kürsüye çıkan Ercan Geçmez konuşmasında, Alevilerin özellikle anayasa ve barış sürecinde dışlandıklarını belirtti. Başbakanın ataması ile kurulan “akil insanlar” komisyonunda yer alan, Alevilerin çürük elması olarak nitelendirdiği İzzettin Doğan’a sert tepki gösteren Geçmez’in konuşması sık sık sloganlarla desteklendi. Alevilerin, “İslam dini” vurgusunu hiçbir zaman kabullenmeyeceğini belirten Geçmez, “Biz her zaman barıştan yanayız ama bizim anladığımız barış bu değildir.” diyerek sözlerini sürdürdü.

Ercan Geçmez’in ardından kürsüye çıkan Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir, sözlerine Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde hayatını kaybedenleri anarak başladı. Demir, kurultayda Alevilerin yol haritasını çıkardıklarını ancak bu yol haritasının sadece Alevi kesiminin değil Türkiye’deki 75 milyon insanın yol haritası olması için uğraşacaklarını kaydetti. Anayasa ve barış sürecinde Alevilerin sözlerini daha gür söyleyeceklerini belirten Demir, mecliste bulunan dört partinin hazırladığı anayasa taslağında Alevilerin aradıklarını bulamadıklarını belirtti. Konuşmasında sık sık Suriye’deki emperyalist saldırganlığa değinen Demir, “Seçilmiş padişahlığa hayır” diyerek konuşmasını bitirdi.

Daha sonra söz alan Avrupa Alevi Dernekleri Konfederasyonu Başkanı Turgut Öken, konuşmasına Alevileri oy deposu olarak gören partilerin kurultaya desteğinin az olmasını eleştirerek başladı. Öken’in, “Burada Çorum’da, Sivas’ta yanımızda direnen devrimci partilerin temsilcileri var.” sözleri alkışlarla karşılandı. Alevilere yönelik şiddeti eleştiren Öken, “Galiba böyle giderse 4. Kurultay’da can güvenliğimizi konuşmak zorunda kalacağız. Bu yüzyılın yezidi Tayyip Erdoğan Alevileri yok etmeye kararlıdır.” diyerek, son dönemde Alevilere yönelen saldırılarla iktidar arasındaki bağlantıya dikkat çekti. Öken, “Tabii ki özgürlük olacak, ama bu özgürlük siyasal islamla olmayacak.” dedi. Öken konuşmasını Suriye halkına dayanışma mesajı göndererek sonlandırdı.

Anayasa tartışmaları, barış süreci ve ‘İslam birliği’ vurgusuyla birlikte, Suriye’de yaşanan gelişmelerin kurultayın genel havasına hakim olduğu dikkat çekti.

Bdp’nin meclise sunduğu ‘Aleviler devletin hizmetlerinden eşit yararlansın’ önerisine Chp’nin “Hele bir düşünelim bakalım” yaklaşımının ciddi bir tepki doğurduğu görüldü.

Ayrıca, kurultayda Maraş’a bir cemevi yapımına başlandığı haberi verildi.

Hacı Bektaş Veli Okmeydanı Semah ekibinin düzenlediği Semah gösterisinin ardından kurultay sona erdi.

Kurultayın ardından yayınlanan sonuç metni şöyle:

III. BÜYÜK ALEVİ KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ

Barış arzusu ve umuduyla izlediğimiz bir süreçten geçiyoruz. Ne mutlu ki eller tetikten çekildi, ne mutlu ki ölüm haberleri gelmiyor dağlardan ve şehirlerden. Kimileri barış koydu bu sürecin adını, kimileri müzakere dedi, kimileri ateşkes, kimine göre çözümdü, kimine göre teslimiyet ve hatta ihanet, kimine göre artık zamanı gelmişti, kimine göre zamanı geçmişti de biz farkında değildik. Herkes bu süreci kendi meşrebince ya bağrına bastı ya da aşina olduğumuz bir nefrete reddetti.

Demokratik Alevi Hareketinin bileşenleri olarak bizler de, bu sürece dair söyleyecek sözümüz var diyerek bir araya geldik.

Bu coğrafyanın Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Süryaniler, Çingeneler, Ezidiler gibi adları saymakla bitmeyen zulüm görmüş kadim halkları her seslerini yükselttiklerinde, kimlik siyaseti yapmakla suçlandılar. Oysa kimlik siyaseti yapanlar, bu halkları yalnızca kendileri üzerine söz söylemeye zorlayan, birbirleri üzerine ve birbirleriyle konuşmaktan men eden muktedirlerin ta kendisidir. Çünkü diğerlerini görmeyen, salt kendisiyle meşgul olan her siyaset bir benlik üretir. Benlik siyaseti, kimlik siyasetidir. Bizi benlik üzerinden kimlik siyasetinin çukuruna düşürerek orada hapsetmek istiyorlar. Kimlik siyasetinin Alevi Hareketinin hapishanesi haline gelmesine izin vermemekte kararlı olan bizler, barışın salt devlet eliyle ve devletin istediği kadar değil, halkların iradesi ve sözüyle başarılacağına olan inancımızı ve bu nedenle de barış sürecinin tam göbeğinde yer aldığımızdan hiç şüphe duymadığımızı beyan ediyoruz.

Bu başta olmak üzere öncelikle, barış süreci karşısında kaygılı bir bekleyiş ve atalet içinde olan herkesi, dikkatlerini iktidarın adımlarına çevirmeye, attığı her adıma müdahale etmeye hazır olmaya, barışı tek başına AKP’ye teslim etmemeye ve AKP’nin, süreci konjonktürel çıkarları uğruna istismar etmesine karşı uyanık olmaya çağırıyoruz. Bundan önceki çatışma sürecinde bedeli nasıl hep beraber ödediysek barış sürecini de hep beraber yürüteceğiz. Barış süreci kendinden menkul bir varlık değildir, ancak bizim varlığımızla ete kemiğe bürünür. Barış AKP hükümetinin kerameti kendinden menkul el çabukluklarıyla tesis edilebilecek bir şey değildir.

Bugün iktidarın süreci bir şirket zihniyetiyle ve istihbari bir operasyon gibi yönettiği aşikârdır. Bu durumu da, hedeflerini dikte ederek ülkenin dört bir yanına yolladığı akil adamlar üzerinden bir toplumsal uzlaşma süreci olarak pazarlamaktadır. Alevi toplumunu manipüle etmek üzere görevlendirilenlerin tarihi de, belleklerimizde dün gibi tazedir. Daha düne kadar Fethullah Gülen adlı şahsın Alevilere dönük, Kürtlere dönük nefret kusan yazıları ve sözleri gün gibi ortadayken, bu kişiyi filozofluk payesiyle donatan, bu nefreti ondan ödünç alıp bir de Alevilere hoşgörü gömleğiyle pazarlamaya kalkışan, Alevilerin öz örgütlenmelerini iktidarlara ihbar etmekten geri durmayan, bu örgütlerin yaptığı mitingleri terörizm, bu mitinglere katılanları Kürt teröristi sayan, Alevilerin ayinlerini de kurduğu diyanet taklidi kurullarla yozlaştırmaya çalışan, Alevilere, sosyalistlere yönelik katliamlarda elinin kana bulandığından kimsenin kuşku duymadığı şahsiyetleri ayinlere sokan ve postta dizinin dibine oturtan, en son olarak da Fethullah Gülen’le geliştirdiği ortak cami-cemevi-aşevi projesini övünçle ilan eden İzzettin Doğan, akil adamlığa bihakkın layıktır! Kürtlere, Ermenilere, Alevilere, ez cümle kendisinden gayrı kim varsa, herkese düşman olan ve can güvenliklerini tehlikeye sokmak üzere hedef gösteren Yeni Akit gazetesinin yayın yönetmeni ve yazarları da akil adamlığa o kadar layıktır. Layıktır, çünkü bu isimlerin seslendiği bir taban varsa eğer, düne kadar Kürt ve Alevi düşmanlığına yönelttikleri bu tabanı, şimdi Kürt dostu olmaya da ancak onlar ikna edebilir.

Barışa dair ortak bir irade oluşturmak üzere 3. Büyük Alevi Kurultayı’nda bir araya gelen bizler, yukarıda saydığımız zihniyetlerle ve bu zihniyetleri saygın kılmaya çalışan payandalarıyla yollarımızı kesin olarak ayırdığımızı beyan ederiz.

AKP iktidarının ve onun güdümündeki kalem efendilerinin daha şimdiden faturayı Alevilere kesmeye hazırlandıkları da aşikârdır. On yıllara yayılan bir deneyimi geride bırakmış büyük bir hareketin bileşenleri olarak bizler; Alevilerin terörle ilişkilendirilmesi gayretlerinin, barış sürecini baltalamaya çalışanların PKK içindeki Alevi gruplar olduğu iddialarının, Suriye eksenli olarak geliştirilen Alevi nefretinin Kürt ekseniyle birleştirilmesinin, Paris cinayeti kurbanlarının ve PKK’nın kimi üst düzey isimlerinin Alevi kökenli oluşlarının birden bire öne çıkarılmasının anlamını kavrayacak kadar irfan sahibiyiz.

Bununla birlikte, Alevileri barışın önündeki engel olarak işaretleyen tüm bu girişimler Alevi toplumu içinde büyük bir kitleyi sessizlik ve kaygıya sürüklemektedir. Abdullah Öcalan’ın 2013 Nevroz’unda okunan mesajındaki İslam Kardeşliği vurgusunun bu kaygıyı daha da derinleştirdiği açıktır. Öte yandan, barış sürecinde Alevilerin dikkatini doğrudan ve yalnızca bu vurguya çeken ve buradan tarihsel bir ittifakı, Osmanlı-Kürt Sünni ittifakını, İdris-i Bitlis’i nezdinde gündeme getirip Türkiye Cumhuriyeti’ni Osmanlı’yla, Öcalan’ı İdris-i Bitlisi’yle özdeşleştiren bu yaklaşım da bütün hızıyla bilindik devlet zihniyetine teslim olmaktadır. Bugün devlet nasıl Sünniliğe vurgu yaparak Kürt hareketini kavramak istiyorsa, 1514 ittifakını sürekli hatırlatanlar da devletin çıkarlarına uyacak şekilde Kürt Hareketini ve Kürt toplulukları Sünniliğin hanesine yazmaktadırlar. AKP iktidarının barış sürecini domine ederek toplumsal tabana kapatma girişimlerine katkı yapmaktan öteye gitmeyen bu yaklaşıma karşı beyan ederiz ki; Kürt sorunu aynı zamanda Alevi sorunudur, Alevi sorunu aynı zamanda Kürt sorunudur. Çünkü vicdanını yitirmemiş her Alevi, Kürdün Kürtlüğünden ötürü eza gördüğü her yerde bir Kürt’tür. Ve aynı Alevi bilir ki, demokratik reflekslerle şekillenmiş her Kürt, bir Alevinin Aleviliğinden ötürü eza gördüğü yerde, kuşkusuz bir Alevi olacaktır. Yetmiş iki millete bir nazarla bakma düsturumuzu kendilerine göre yontup biçenler bilmelidir ki, yetmiş iki milleti bir nazarla gören göz, halklar arasına sınırlar çizen devletin gözü değildir; bizatihi dervişin, abdalın, meczubun, seyidin, pirin, mürşidin, talibin gözüdür.

Bu nedenledir ki biz, hiç kimsenin kendini ve başkalarını iktidarın aynasından görme lüksünün olmadığı bir eşikte bulunduğumuzun farkındayız. Bu farkındalıkla, barış sürecinin önümüze koyduğu bir imkânı işaretlemek istiyoruz: On yıllardır süren bir şiddet döngüsünün çatışmasızlığa vardığı bu eşikte, birlikte ve barış içinde yaşamayı arzulayan halklar olarak, en yalın halimizle yüzümüzü kendimize ve birbirimize dönmek zamanıdır.

Bu başta olmak üzere; Kürt Hareketi, sınırları daima egemenlerce belirlenmiş bir İslam kardeşliği vurgusuna hapsolmadan, hiçbir ezbere takılıp kalmadan, yeni bir Alevilik inşasına girişmeksizin; Alevilik, inanç ve azınlık sorunu üzerine konuşabilmelidir. Demokratik Alevi Hareketinin bileşeni olduğu iddiasını taşıyanlar da, Kürt sorununa ve Kürt halkına karşı geleneksel düşmanlık ve milliyetçi reflekslerle arasına kesin bir mesafe koymalıdır.
Kimliklerimizin, barışı muktedirlerin eline ve diline terk eden bir hapishaneye dönüşmesini engellemenin yegâne yolu, iktidar şebekesinin zehrinden arınarak kendi dilimize dönmemizdir. Bundandır ki çağrımızı, Aleviliğin diliyle ve Alevice yapıyoruz:

Eğer haklar eşitse, halklar kardeştir. Eğer haklar eşitse, yaşananın adı barıştır. Kardeşlik ve barışın yolu, eşitlikten geçer. Toplumsal barış ve eşitlik ancak toplumsal uzlaşı temelinde yapılmış demokratik ve eşitlikçi bir anayasayla sağlanabilir. Biz Aleviler, bu toprakların eşitsizliğe mahkûm edilmiş cümle kadim halkları gibi, yüzyıllardır ölüyoruz, öldürülüyoruz. Artık yiğitlik, şehitlik ve kahramanlık üzerinden ölümü değil; dostluk ve barış üzerinden yaşamı kutsamanın zamanı gelmiştir. Hüdai’nin de dediği gibi, “ölüm ölür biz ölmeyiz”. Eğer ölümü öldüremezsek, cesetlerimizi kaldıracak kadar dahi var olamayacağız. Şimdi ölümü öldürmenin vaktidir gayrı ve ölümümüz nasıl bu coğrafyanın kadim ötekileriyle birlikte olduysa, dirimimiz de öylece birlikte olacak! Soğuk bir politik aklın labirentlerinde değil, gerilimli, tutkulu bir aklın vicdanıyla, aşk ile… 12 Mayıs 2013

HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI
ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ
HUBYAR SULTAN ALEVİ KÜLTÜR DERNEĞİ
AVRUPA ALEVİ BİRLİKLERİ KONFEDERASYONU

EN SON EKLENENLER