Aleviler ve yüzleşme

Yüzleşme, mevcudun dışında bir sonuç elde etmek, gidişatı değiştirmek için çözümü kendinde ve kendini çevreleyen faktörlerde arama konusunda yapılması gereken sosyal, kültürel, siyasi, tarihi hakikatleri irdeleme yöntemidir.

Alevi toplumunun, Alevi örgütlerinin, Alevi ocakzade, pir, mürşit ve dedelerinin, Aleviliği kökleri ile buluşturup, günümüz sosyal, siyasal, kültürel, inançsal ortamında doğru bir tutum alma noktasına getirmesi gerekiyor.

Bu bağlamda Aleviliğin kökleri; inkarcı, zalim, asalak, sömürgeci egemenlere karşı mücadelede hak ve hakikati, insanda, doğada, insan insan, insan toplum ilişkilerinin adil, doğal işleyişindedir. Alevilik, devşirmelerin, sistem yürütücüsü zalimlerin tanımladığı gibi basit bir tapınma yöntemi değildir. Aleviliğin yaşanışı bir Alevi can için farklıdır, bir hakikat arayıcısı için farklıdır. Zira böyle olmasaydı herkes alim, aşık, sadık, ermiş, derviş ve veli olurdu! Aleviliği anlamak için ermişlerin yaşam destanına bakmak gerekir. Zalime biat eden Aleviler elbette olmuştur, günümüzde de vardır. Lakin tarih denen bilge kimi nereye koyacağını iyi bilir. Alevi tarihinde Hı(n)zır Paşa ile Pir Sultan Abdal’ın, Rayber ile Pir Seyid Rıza’nın yeri bellidir.

“Aleviler mazlumun yanındadır!” diyenler bilmeli ki, Aleviler mazlumun kendisidir! Mazlum, egemenin baskı ve zulmüne uğrayan, mağdur edilen anlamına gelir. Mazlum Aleviliğin/Alevilerin diğer adıdır. Hakikat şu değil mi? Aleviler bin yıldır mazlum, devletler bin yıldır zalimdir.

Mazlumun, zalimle mücadelesinde bu gün Alevilerin yeri neresi, tavrı ne olmalıdır? Bu sorunun cevabı da Alevi tarihindedir. Alevi ocakları, ocakzadeleri yaşadıkları zulüm ve katliam karşısında türlü çözümler aradılar. Sistem yürütücüleri ile görüştü, konuştu ve hakikati kabul ettirmeye çalıştılar; ancak zalim ile ittifak edip, kendilerini inkar etmediler.

Selçuklu Devleti, Osmanlı Beyliği ve Cumhuriyet, Alevi erenlerinin himmeti ile kuruldu. Ancak üçü de Alevileri inkar etti, yetmedi soykırıma varan zulüm ve katliamlar yaptı! Sebep? Alevilik inkara, zulme, sömürü ve talana izin vermez de ondan! Egemenler, muktedir olabilmek için Aleviliği/Alevileri denetimine alması, olmadı yok etmesi gerekiyordu. Aleviler, Selçuklu ve Osmanlı hakkında ortak kanıya sahiptir. Bunların yediği herzeleri bilirler. Lakin sıra cumhuriyete gelince tavır değişir. Cumhuriyetin Alevilik/Aleviler hakkında Selçuklu ve Osmanlı’dan farklı olmadığını kabul etmezler. İşte yüzleşme noktası burasıdır! Cumhuriyeti kuranları kutsamak Aleviliğin neresinde var? Bunca katliam karşısında hala inadına sistemin köhnemiş halini savunmak kime, neye hizmet eder? Ermeni’yi, Süryani’yi, Rum’u Kürt’ü ve kendisini katleden, Aleviliği yasaklayan rejimin neresi laik ve demokratik olabilir? Ha Aleviliğin yerine Kemalizm’i ikame edenlerin cevabı hazır! “Bunları Mustafa Kemal yapmadı! Karşı devrimci gericiler yaptı! Gericiliğe karşı durmazsak şeriat gelir! Yoksa sen gericilerden yana mısın?” Bu saçmalıklarla ömrümüz tükendi.

Ancak şunun ayırdına varmak gerekir. Kimi “Aleviler” artık siyasal ve inançsal tercihlerini yaptılar ve değişmezler. Bizim yüzleşme dediğimiz hak yolunda hakkaniyeti bilen, yola ve erkana bağlı canlar içindir. Geleneksel devlet zihniyetinin ve devlet partilerinin, devlet millet el ele milli iradeye! saçmalığı karşısında, Alevilerin çoğul toplum el ele demokrasi ve eşit yurttaşlığa demesi gerekmez mi? Devletin laik ve demokratik olmadığını bilmek için daha kaç can vereceğiz? Doksan yıldır gelip geçen hükümetlerin Alevileri inkar ettiği, sistematik katliama ortak olduğunu bilmek için daha kaç katliam olması gerekiyor? Evet, bir rejim biçimi olarak cumhuriyeti istemek doğrudur. Ancak Aleviliğin/Alevilerin “katli vaciptir!” diyen sistemin adı cumhuriyet olsa da hakikatte Muaviye düzenidir!

Muaviye düzeni yerine, inançsal yönden laik, ekonomik, sosyal, siyasal, etnik yönden demokratik ve tümünü eşit yurttaşlık temelinde içeren bir cumhuriyet için ne yapmamız gerekir? Sorunun cevabı hakikatli bir yüzleşme ile verilebilir (mi?)

EN SON EKLENENLER