Sıradanlaşmış faşizm, kanıksatılmış ayrımcılık

Gündelik hayata sinmiş, otobüste, dolmuşta, sokakta her an karşılaştığımız, katliamlara varan sonuçlarını sıklıkla yaşadığımız bir sıradanlıktan bahs açmak istiyorum. Baskıyı, şiddeti, ırkçılığı ve ayrımcılığı dıştalayıp, herkesin eşit olduğu bir dünya özlemini dile getiren bir çok insanın, ‘ayrı’ -‘ öteki’ ile karşılaştıklarında, önyargılarla beslenmiş ilkel ayrımcı yanları birden çıkıverir ortalığa. Bu günlük hayatın içerisinde sıradanlaşmış, normalleşmiş faşizan durumun çeşitli ‘tahrik’lerle kitlesel hale getirilmesi, toplumda en dehşet verici kıyımların, akıl almaz saldırıların yaşanmasını sağlar.

Nazi faşizmi üzerine yapılmış, Sovyet sinemacı Mikhail Romm’n kült belgesel filmi Sıradan Faşizm’de kıyımın dehşet verici kareleri gösterildikten sonra Hitlerin karşısında sıralanmış binlerce insan coşku ve inançla führeri selamlarken anlatıcı: “Bunlar da insandı, öyle sanıyorlardı…” der ve devam eder, “Birey bir hiçti, yüz binler, milyonlar bir şey ifade ediyorlardı…” dolayısıyla kitleselleşmiş, sıradanlaşmış faşizmin iktidara gelişi “demokratik”tir de…

Katliamlar ülkesi yurdiamızda bugün iktidarların ‘antidemokratik’ olarak yönetime geldiklerini kimse söyleyemez? Bir çok konuda ‘hassas’ olan yurttaşlarımızın sokakta bir ramazan günü ‘oruç yedi’ diye ‘diğer’ine saldırmasının ‘normal’, siyasal tercihi ‘başka’ olanın linç edilmesinin meşru olduğu, her türlü ilkel milliyetçiliğin ‘vatanseverlik’ sayıldığı yaşam alanımızda, faşizan yönetimleri ve iktidarları kanıksadığımız da su götürmez bir gerçeklik olarak karşımızda durmakta.

Halen kalbimizde yanan bir ateşle toplumsal hafızamızı zorlayan Sivas Madımak Oteli katliamı bu sıradanlaşmış faşizmin en dehşet örneklerinden biridir; Gazi, Maraş, Çorum’da karşımıza çıkan ‘tahrik’ sonucu harekete geçirilmiş kitlelerin ‘vatan, millet ve din’ agümanlarıyla ‘diğerleri’ni katlettikleri tarihin sayfalarına çekilmiş bir başka kara, kalın çizgi…

Örneklerinde olduğu gibi ‘derin güçler’in yönlendirdiği 2 Temmuz kıyımı yine 1993gizli darbesinin parçalarından biri. Aziz Nesin’in şeytan ayetleri kitabını Türkçeye çevirmesi, Madımak Oteli’nde Kur-an’ın yakılacağı gibi söylentilerle ‘hassasiyet’i arttırılmış “öfkeli kalabalık” 7 saat sürecek bir saldırı sonucu insanlığı yaktı. Bir kaçgün evvel dağıtılan bildirilerde şunlar yazıyordu:
“İslâm’ın peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.
Gün; müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. İman edenler, Allah yolunda savaşırlar.” Ve sonuç; “Allah’ım bu senin cehennem ateşin” ”diye haykıran insanlar.

Acılar hiç zamanaşımına uğrar mı?
Yakılan Aleviler, feryad dahi edemediler. Haykıramadılar acılarını. Gizli gizli ağladılar evlerinin köşelerinde. Saatler boyu ne kentten ne kent dışından kimse yardıma gelmedi. Olay yerine ulaşan asker “asker bosna ya” sloganları ile geri döndü. Kıyım sırasında laiklik ve Cumhuriyet karşıtı, Hizbullah ve şeriat yanlısı sloganlar atılmış ve yakılanların ortak kimliği ‘Alevilik’ bu karşıtlığın ‘garanti’si olarak yeni rollerine zorlanmışlardı… Sivas katliamı davası sonrasında yapılan yargılamada failler başka bir suçtan yargılandı. Davanın üstü baştan sona bir aldatmacayla kapatıldı ve zamanaşımına uğratıldı. 13 mart 2012 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ‘milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun.” diyerek bu insanlık suçunun, bu devlet cinayetinin, sıradanlaşmış faşizmin üzerine su serpiverdi…

Aklımızda Kalanlar
*”Olay münferittir. Ağır tahrik var. Halk galeyana gelmiştir. Paniğe gerek yok. Devlet bu tür olaylarla aşınmaz” Süleyman Demirel
*”Askeri bu işe bulaştırmadık.” Erdal İnönü:
*”Otelin etrafını saran vatandaşlarımıza hiçbir biçimde zarar gelmemiştir.” Tansu Çiller

Sonuç: Günlük hayatın sıradanlığında erimiş fazşizanlığımızı karşımıza alıp sormalı; “Neden provoke oldum?”, “Biz nasıl insanız?” Demokrasi mücadelesi verenler Sivas’ı unutmayacak ve bu yangın insanlığın vicdanında hesabı sorulana kadar harlanmaya devam edecek…

EN SON EKLENENLER