Sorunun kaynağı Diyanet’in bakış açısının değişmemesidir..!

MUSA KAZIM ENGİN / Kureyşan Ocağı

İlk olarak Aleviliğin tanımlanması ya da diğer bir deyişle “ne olup, ne olmadığı hakkında” Alevi Kurumları, Alevi Dedeleri birlikte yapacakları uzun soluklu toplantılarla karar verebilirler ve vermelidirler. Ancak bizim inancımızı tarif etmeye “dışarıdan” kimsenin hakkı olmamalıdır ve hiçbir kişi veya kuruluşun da hakkı yoktur. Buna başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere tüm kişi ve kuruluşlar dâhildir. Alevilikte inanç “yol bir sürek bin bir” olarak tarif edilir. Bu diyalektik bir düşünce tarzıdır ve zamana uygun güncel uygulamaları, sorunlar karşısında çözümleri ve inanç ile ilgili tanımları da kapsar. Kısaca Alevilik ile ilgili tanım, uygulama ve ritüel ile ilgili tüm konular sadece Alevileri ilgilendirir ve kendi içlerinde konuşulmalı ve tartışılmalıdır. Dışarıdan yapılan tüm tanımlama girişimleri müdahaledir ve asimilasyona hizmet eder, çanak tutar.

İkinci olarak; Alevilerin yurttaş olarak Anayasal ve yasal haklarının tanınması, bu güne kadar gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet döneminde karşılaştıkları kıyım, katliam ve asimilasyonlarınA sona ermesi, eşit yurttaşlık temelinde bu ülkenin onurlu vatandaşları sayılmaları ve bu uğurda yapılacak Anayasal ve yasal düzenlemeler ve uygulamada yaşanan sorunların giderilmesi; meşru, hukuki ve anayasal bir taleptir.Bu talepler çeşitli hükümetlere defalarca dillendirilmiş, rapor halinde sunulmuştur. Çözüm konusunda adım atılacağı, gerekli yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılacağı muhtelif partilerin iktidarlarında sözü verilmiş ama maalesef hiçbir adım atılmamıştır.

Gazetedeki Röportajda Sayın Başbakan Erdoğan’ın söylediği İzzettin Doğan’a söz çok önemlidir. Ve her şey bu sözün altında saklıdır. Gazetenizden öğrendiğimize göre Sayın Başbakan İzzettin Doğan’a “Hocam biz Diyanet’i aşamıyoruz…” demektedir. İşte herkesin açık olarak dillendiremediği ve nedense kapalı kapılar ardında dillendirilen de budur… Siyasetçilerin bu sorunu çözmemek için arkasına saklandıkları da Diyanettir, İktidarın da muhalefetin de Tabu kabul ederek dokunamadıkları; her yıl ‘8 Mili Eğitim Bakanlığı’ bütçesine denk bütçe ve on binlerce kadro ile ödüllendirdikleri de Diyanet İşleri Başkanlığı’dır.

T.C DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI FETVA KURULU

Cumhuriyet öncesi Şeyh-ül İslam makamına denk bir kurumdur. Verdiği fetvalar bir başka fetva ile ortadan kaldırılmadıkça geçerlidir. Bu kurum her yıl yüzlerce değişik konularda fetvalar yayınlamaktadır.

Bana göre de tek sorun Diyanet’in aşılamamasıdır. Bu cümlede Başbakan’a katılmakla birlikte Başbakan’ın Alevi açılımı adı altında organize ettiği ve özünde Diyanet’in paralelinde Aleviler üzerinde yeni bir asimilasyon denemesinden başka bir şey olmayan toplantılarda da Alevilik yine Diyanetin çizdiği sınırlar içinde,tarif ettiği ve tanımladığı kadarı ile konuşulabilmiştir. Çözüme ilişkin de hiçbir adım atılmadığı gibi, başta bu toplantılara çok sıcak bakan bazı Alevi kuruluşları ve bir takım Alevi dedeleri sonuçta derin bir hayal kırıklığı yaşamışlardır. Alevilerin temel talepleri olan “ Anayasal ve yasal güvence, eşit yurttaşlık, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Cem evlerine yasal statü tanınması” gibi talepler hep Diyanet işlerine sorularak ve gelen yanıtlara göre de sümen altına atılarak hayal kırıklığının zemini oluşturulmuştur.

Peki, Diyanet İşleri Başkanlığının Alevilikle ilgili sorunu nedir? Kanaatimce biraz evvel yukarıda zikrettiğim Osmanlı dönemi Şeyh-Ül İslam makamlarının Alevililer ile ilgili yaptığı tanımlamalar ve verdikleri fetvalar Diyanet için hala bağlayıcılığını korumaktadır. Yine yukarıda belirttiğim gibi verilen bir fetvayı aynı konuda verilecek diğer bir fetva ortadan kaldırabilir. Aleviler ile ilgili örneğin bu günlerde Muhteşem Yüzyıl dizisinde pek allayıp pullayarak sunulan Ebusuud Efendi’nin meşhur fetvaları vardır. ( Alevilerin( Kızılbaşların) kestiği yenmez, murdardır, Alevilerin katl’i vaciptir. Asla Alevilerle evlenmeyiniz, ama cariyeniz olabilirler. Bir Alevinin Müslüman olması için evvela Gayri Müslüm ( Yahudi veya Hıristiyan) olması; sonra Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olması şarttır. Bu da yetmez bir deftere yazıp otuz yıl izlenmesi gerekir, bu dönemde “doğru yoldan çıktığı” anlaşılırsa defteri dürülmelidir (öldürülmelidir)”……. Bu ve buna benzer onlarca, hatta yüzlerce fetva vardır.
Şimdi sormak lazımdır “ki bu güne kadar bu sorumun yanıtını alabilmiş değilim” ama aracılığınız ile bir kez daha sorayım. Osmanlı Şeyh-Ül İslam makamının verdiği fetvalar geçerli midir? Geçerli değil midir? Geçerli değilse Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Kurulu bu fetvaların geçerli olmadığı yönünde bir karar alıp fetva yayınlamış mıdır? Yayınlamamış ise neden yayınlamamıştır. Diyanet bu fetvaları onaylamakta mıdır? Onaylıyorsa da , onaylamıyorsa da bunu bilmek hakkımızdır.Çevreye, ozon tabakasındaki kara deliğe, sigaranın zararlarına ve daha bir çok konuya Fetva veren bir kurum; söz konusu Aleviler olunca neden “Pas” geçmektedir?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu fetvalar ile ilgili vereceği yanıt; günümüz Aleviliğine getirilmeye çalışılan zorlama tanımlamalara da , Alevilerin aralarında var gibi gösterilen farklılıklara da manipülasyonlara da son verecek niteliktedir ve önemlidir. Bana göre her şey bu yanıtın altında gizlidir. Gizli ajandalar bu yanıta göre ortaya saçılacaktır. Hükümetin “ Diyanet’i aşamıyoruz” sözünün samimiyet testi de bu fetvalardadır. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi katliamlarına icazet veren anlayışlar bu fetvalardan beslenmişlerdir. Ders kitaplarından, sözlüklere ve ansiklopedilere kadar giren ahlak dışı ithamların sebebi bu fetvalardır. Anadolu’da yer edinmiş “ İmam- Cemaat “ deyiminde olduğu gibi Şeyh-Ül İslam fetvayı verir, Padişah veya hükümet uygular, Fısıltı gazetesi ve bir takım imam- Hoca vs. şayiayı fetvaları dayanak yaparak yayar, sonra da Yazarlar kitaplarına konu eder, sözlüklere koyar, televizyon sunucuları dahi bu ağır iftiraları doğal bir sözmüş gibi söyler, tepki gösterince de “ bilmiyorduk, bize böyle öğrettiler” derler.

Diyanet İşleri Başkanı eğer sizlere söylediklerinde samimi ise derhal Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Kurulu’nu toplamalıdır. Aleviler ile ilgili bu güne kadar verilmiş olan tüm fetvaları yeni bir fetva ile geçersiz ilan etmelidir. Alevilerin haklarının verilmesinin yolunu açmalıdır. İktidar ve muhalefet bu konuda samimi ise tarif ve tanımlamadan kaçınmalı Alevilerin temel haklarını ve yukarıda bahsedilen temel taleplerini adını koyarak , insan hakları ve eşit yurttaşlık bağlamında mecliste ele almalı, yasalaştırmalıdır. Kimsenin Diyanet’in arkasına saklanarak topu dışarı atma hakkı kalmamıştır. İktidarı ile muhalefeti ile Sivil Toplumu ve Diyaneti ile bugün samimiyet testinden geçmekteyiz.

Saygılarımla…

28.01.2013

EN SON EKLENENLER