Davamızı Divana Bırakmayalım, Kendimiz Öz Gücümüzle Çözelim

HAYDAR ERGÜL

Ortadoğu’nun yeniden yapılandığı günümüzde Aleviler nerede durmalıdır? Bu soru hayati bir sorudur.

Adı konulmasa da Ortadoğu’da 3.dünya savaşı yaşanmaktadır. Bu savaşın fiili başlangıcı ’91 Körfez Savaşına kadar götürülebilinir. Saddam’ın Kuveyt işgali ile başlayan ve ardında Irak’a yapılan müdahale, sadece Irak’a yapılan bir müdahale değildi. Özünde o müdahaleOrtadoğu’ya yapılan müdahale idi.

Dünya savaşıylaBatılı güçlerce şekillendirilen bölgemiz, yarattığı ulus-devlet eksenli sistem asilmiş, kaldırılamaz yük haline gelmiştir. Özünde bölge ve toplumhakikatine yabancı, kapitalist modernite esaslarına uygun, batılı kapitalist güçlerin çıkarlarını önceleyen bir modeldir ulus devlet. Aşılan sistem yerine, kapitalizmin kâr çıkarlarını tatmin edebilecek yeni bir sistem koyma  ihtiyaç halini aldı. Zira bölge halkları ve toplulukları kendilerine zorla giydirilmeye çalışılan yabancı elbiseden kurtulmak istiyor ve çeşitli şekillerde kurtulma çabasındaydı.Kürdistan Özgürlük Hareketi ise ciddi bir yükseliş trendini yaşamaktaydı.Irak’a müdahaleyle bu yükselişin önü alınmak istendi. Bunun için bir tezgâh gerekiyordu. O tezgâh da onlarca yıldır besleyip büyüttükleri Saddam eliyle pratikleştirildi. Saddam’a Kuveyt işgal ettirildi, ardında da Kuveyt’ i kurtarma bahanesi ile Irak işgâlibaşlatıldı. 1991 yılındaki Ortadoğu’ya müdahale Kuveyt’i kurtarma gerekçesine dayandırıldı ve ardı sıra değişik bahanelerle bölgeye müdahaleler günümüze kadar sürdürüldü.

Burada, esasta iki çizgi mücadelesi verilmekte, onlardan biri başarı kazanırsa, ya öngördüğü sistemi inşa edecek yada tam bir hesaplaşma gerçekleşmeyecek ve uzlaşılan noktalar üzerinde karma bir yapılanma ortaya çıkacaktır. İki çizgi mücadelesinde biri halkların, inanç gerçeklerini hakikat olarak alan, onları yok sayan zihniyete karşı duran, gerçekliklerini kabul eden ve kendilerini özsavunma temelinde var edebilen yaklaşımla ele alan, farklılıkların rızasına dayanan bir sistem inşasını gerçekleştirmektir. Diğeri ise, bilinen kapitalist kârı ve burjuva çıkarlarını güvence altına almayı gaye edinen sistemdir. Tercihler, seçenekler bunlardır. İkinci seçeneği yüz yıldır yaşamaktayız ve tecrübe ile sabittir. Sömürü, baskı, katliam, sürgün ve inkârdan öte bir şey kazandırmamıştır. Tekrar denemenin anlamsızlığı açıktır. Geriye halkların, inançların toplumsal hakikatler olduğunu, insanın insan olma hakikatinin toplumsal olduğunun vazgeçilmez, temel hakikat olduğunun kabulüne dayanmaktadır. Dolaysıyla birlikte yaşamanın mümkün olduğuna inanan çizgidir. Bütün toplumsal farklılıkların olduğu gibi Alevi hakikatinin de bulunması gerektiği yeri tarif etmektedir.

Alevilerin tarih içindeki tavırları güçsüzden yana olmuştur. Kerbela bunun en iyi bilineni olmaktadır. Daha değişik örnekleride verilebilir. Her Alevi bunları çok iyi bilmektedir. Alevi, zalimin yanında durmaz, o mazlumun yanındadır. Muaviye’yi lanetler, derisi yüzülse de biat etmez.

Bölgemizin en mazlum halklarının başında Kürt halkı gelmektedir. Birinci dünya savaşı ile birlikte ülkesi dörde parçalandı, üzerinde dört egemen devletin hegemonyasıtesis edildi ve varlığı inkâr edildi. Kürdistan dört devletin ulusal yayılma alanı olarak tanımlandı. Fiziksel imha temelinde Türkleştirme, Araplaştırma ve Farslaştırma yaklaşımı stratejik olarak ele alındı ve sistematik olarak uygulandı.Kürtlük, Kürdistan kavramlarıyasaklandı; yerleşim birimleri ve coğrafyanın isimlendirilmesi dahi değiştirilerek; yerlerine Türkçe, Arapça ve Farsça isimler konuldu. Kişi isimlerinde de benzeri pratikler uygulamaya konuldu. Amaç Kürtlüğe ait her şeyi yok etmek, tarihsel bir toplumu tümden fiziksel ve kültürel olarak ortadan kaldırmaktı.

Asimilasyonda hayli başarılı olduklarını söylemek abartılı olmayacaktır. Ancak uygulamaya konulan ve sömürgeciliğin hayli gerisinde;  bir statüsüzlük içinde hapsedilen Kürt, Kürdistan gerçeği tümden yok edilemedi. Halk ve halkın bağrından çıkan Özgürlük Hareketi, öz güç temelinde yükselttiği özgürlük mücadelesi; 40 yıllık destansı bir direniş ortaya koydu: bölge halkları açısından güven duyulacak bir harekete ulaştı. Devrimci olmanın ölçütü, Özgürlük Hareketine bakış, yaklaşımla tayin edilebilecek esas kıstas haline gelmiştir. Çünkü kapitalizm Ortadoğu halklarını yüz yılı aşkın bir süredir sömürü, baskı ve katliamlar kıskacına almış, adeta nefessiz bırakmıştır. Halklar, dinler ve inançlar, tarihi köklerinden koparılarak yok edilme ve düşürülmeye çalışılmıştır. Deyim uygunsa -bizce uygundur- düşürülmüşlerdir. Bu bağlam içinde en düşürülmüş halk da Kürtler olmaktadır.

Düşkün dara durarak cem tutanların ve pirin yardımıyla dardan indirilir, yani hesabını vererek temizlenir. Düşmüş ya da düşürülmüş halklarında zaman zaman dara durma ihtiyaçları olur. Kürt halkı özgürlük mücadelesiyle dara durmuş, hesabını vermekte ve temizleme mücadelesini yükseltmektedir. Arınmada hayli yol aldı, arınmaya ihtiyaç duyanlara da yardım ve desteğini sunabilecek düzeye ulaştı.

Rojava’da Başta Kürtler olmak üzere Arap, Süryani, Sünni, Hristiyan, Alevi, Êzidî bütün toplumsal kesimler; bir yandan rejim ve IŞİD çapulcularına karşı savaşırken, diğer yandan ortak bir yaşam inşa etmektedirler. Yine küresel kapitalizmin ve yerli işbirlikçilerinin desteğindeki IŞİD saldırılarına karşı; HPG-YPG-YJA-Star, başta Şengal’ de Êzidîler olmak üzere Güney Kürdistan’ın savunmasını yapmaya başladı.

Özgürlük Hareketi, Ortadoğu’nun yükselen gücüdür. Köklerinden, yani ilhamını büyük oranda tarihi geçmişinden almakta, çıkara dayanmaya, fikri, zikri ve eyleminde bir olan fedai kadroya dayanan, diğer bir ifade ile bir lokma ve bir hırka felsefesine göre yaşayan; dünya malında gözü olmayan, paylaşımcı yaşamı esas almaktadır. Yani kapitalizmin dayattığı bencil, sadece kendisini düşünen olmayan, sömürü ve baskının olmadığı, toplumların özgürce kendini ifade edebildiği toplumsal bir dünyanıngerçekleşebileceğine inanmaktadır. Bu amaca ulaşmak için egemen ve sömürücülerden kurtuluş beklemek yerine, halkların gücüne inanmakta, onların öz güçleriyle hakikate ulaşılacağını bilmektedir. Bütün yaşamını bu esaslara göre düzenlemekte ve mücadele etmektedir. Yani sömürünün, zulmün hesabını divana bırakmaz, kendisi çözmeyi hedefler!

Öte yandan 10 Ağustosta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en başarılı sonuç HDP’nin adayı SelahattinDemirtaş’ın olmuştur. Yeni yaşam projesiyle,geleceğin kardeşçe birlikte yaşamınideolojik, politik ve kurumsal oluşumunun esaslarını ortaya koymuştur. Onlar özgür yaşam esaslarıdır. Demirtaş’ın aldığı yüzde 10’lukoyla,-ki bu oy az ya da çok Türkiye genelinde alınmıştır- HDP’ yi Türkiye’nin gerçek muhalefet partisi olduğunu ortaya koymuştur.

HDP, AKP’yi iktidardan indirme politikası yapmıyor, halklarımıza yeni, özgür ve yerele dayalı demokratik bir Türkiye’yi birlikte örelim projesi sunmaktadır. Bu proje Türkiye’nin Iraklaşmanın, Suriyeleşmenin önüne geçebilecek tek öneri olmaktadır. Bu mesaj, halklar ve inançlarca anlaşılmaya başladığı için Kürtler dışında da ciddi bir oy alınmıştır. HDP, var olan kimi örgütsel sorunlarını çözerse ki, çözecek potansiyele sahiptir, demokratik yönetim gücüne ulaşması işten bile değildir.  HDP dışında, ister CHP, ister MHP ya da kendine partiyim diyen diğer oluşumların bunu başarmaları olanaklı değildir. Çünkü zihniyetleri ulus-devlete dayalı, köhnemiş anlam dünyasına dayanmakta, toplumsal farklılıkların inkârı üzerinde vücut bulmaktadır. MHP’nin faşist dünyasına sahiptirler, büyük oranda. Zaten CHP, çoktandır MHP’ye koşar adım gitmektedir.

Biz Alevilerin CHP’den bekleyecek bir çözümün olması dahi düşünülmemelidir. Geriye tek kalan seçenek; halkların, inançların kendi öz yönetimleri ve öz savunmalarını da yapabilecek anayasal, yasal ve kurumsal yapılanmayı esas alan HDP projesi olmaktadır.

Alevilerin yeniden şekillenen ya da şekillendirilen Ortadoğu ve Türkiye gerçeğinde almaları gereken en doğru tutum; Özgürlük Hareketinden yana olmaktır. Kürt Özgürlük Hareketi çıkış yaptığı zamandan beri demokratik-sosyalist ilkeleri esas almış; önderliğinin esir alınmasıyla ortaya koyduğu yeni paradigma ile rafine düşünceleriyle, her inanç ve halk topluluğunun birlikte ve kardeşçe nasıl yaşanacağını somutlaştırmış ve mücadele yönelimlerini belirlemiş haldedir. Sahip olduğu güç ve olanaklarda bulunmakta, yeterki birlikte mücadelede ortaklaşalım.

Çözüm radikal demokrasidedir.  Merkezileşmiş, aşırı şişirilmiş ulus-devlet çözümünün aşılması gerektiği ortadadır. Bunun aşılması, diğer farklılıkları özgürleştireceği gibi Alevilerin sorunlarını da çözecektir.  Artık biz Aleviler davamızı divana bırakmayalım, kendimiz çözmeye karar verelim. HDP’de yerimizi alıp demokrasi güçleriyle birlikte aktif bir demokrasi mücadelesi vermeliyiz. Hep acılarımızdan söz etmeyelim, geleceğin güzel günlerini hayal edelim ve konuşalım. Deyişlerimiz özgürlüğe de anlam katmalıdırlar. Onun nefesini, felsefesini, kültürünü ve anlam dünyasını da zenginleştirebilmelidirler.

EN SON EKLENENLER