Davutoğlu yalanı örgütlüyor…

“Bir koyun sürüsü olduk
Mor kuzular bakar gider
Çoban kıvısına girmiş
Kurtlar bizi çeker gider” (Aşık Mahzuni Şerif)

Türk siyasetinin en temel özelliklerinden bir tanesi yalanı örgütlemesidir. Yıllar, yalan üzerinde örgütlendirilmiş tarihin, sosyal ve siyasi hayatın yaratmış olduğu sorunların biriktirilmesi üzerinden bu güne gelindi. Kürt sorunu başta olmak üzere, demokratikleşme, inançlar meselesi, komşu ülkelerle, halklarla olan gerginlikler yalan üzerinden örgütlendirildi. Buda topluma derinlemesine işlemiş yalan üreten hayatlar inşa ettirdi.

Kürt’ten, Ermeni’den, Rum’dan, Bulgar’dan, Yunan’dan, Sırp’tan… Türk üretildi. Yalan inkar insanların iliklerine işletildi. Kendini inkar edenler, kendini reddedenler, yalanı örgütleyenler toplumun önüne model olarak sunuldu. Ödüllendirildi… Cumhurbaşkanları, Genelkurmay Başkanları, Bakanlar, Milletvekillikleri kendini inkar ettiğin kadar paylaşıldı.

Hıristiyan’dan, Yahudi’den, Alevi’den, Ezidi’den, Mani’den, Zerdüş’ten Hanifiler türetildi. Yalan ve inkar inanç içinde örgütlendirildi. Meşrulaştırıldı. İkrar itikat ve tarih şekilsizleştirildi. Sahte cennetin kapıları kendini reddedenler için sonuna kadar açıldı. İşgal katliam ve gözyaşları üzerinde kahramanlık hikayeleri yaratılarak toplumlar, topluluklar kendisi olmaktan çıkarıldı. İnanç ve itikat tüketildi. İsa’nın havarisi Yahuda gibi ihanet etrafında pervane olmuş insanlar yaratıldı. Şimdi ihanetin siyaseti günümüze uyarlanmaktadır.

Biz Amerika’yı her zaman yeniden mi keşif edeceğiz!…

“Kürt sorununu çözüyorum” derken, toplumun en demokratik hakkı olan gösteri, yürüyüş yapma hakkı karşısında devlet eliyle insanlar sokak ortasında öldürüldü. Sivil faşist çeteler sokağa sürüldü. STK’lar başta olmak üzere, birçok sendika, medya ve siyasi partiden insanlar tutuklanarak siyasi bir linç geliştirildi. Demokratik değişim ve dönüşüm için yasal düzenlemeler yapılmazken, kamu güvenliği adı altında güvenlikçi siyaset derinlemesine örgütlendirildi. Halkın varlığının teminatı olan ne varsa ortadan kaldırılmak istendi, isteniyor. Samimiyetten uzak, her tarafı yalanla örülmüş derin stratejinin nasıl işlediği Kobani’de deşifre oldu. Buna karşı Kürtlerin barış için fedakar tutumları tüm dünya tarafından bir kez daha görüldü. Ve Kürtler hak ettikleri bir ilginin merkezine yerleşti.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt sorunun çözümsüzlüğünde ayak diretirken, “süreç” adı altında ve sanki Kürt sorunu çözümünde kendisi adımlar atılıyormuş gibi bir algı yaratarak yalanın en büyüğü nasıl örgütlendiriyorsa, “Alevi Açılımı” adı altında sadece Aleviliği yok etmek isteyen adımların atılacağı görülüyor. Alevilerin inancı, tarihi duruşu, ortakçı yaşam biçimini hedef alan inkarcı, imhacı politikalar “çözüm” adına sunuluyor.

Sistemden, düzenden pay almak üzerine yalanlar derinleştiriliyor. Yalana destek örgütlenmeleri devreye sokuluyor. Cemevlerine maddi imkanların sunulması, arsa, su ve elektrik parası üzerinden tartışmalar geliştiriliyor. Dedelerin, Pirlerin aylığa bağlanması gibi Alevi inancıyla bağdaşmayan iktidarın kiri üzerinden teslimiyete çekilmesi süreci işletiliyor. İhanetin derinliği kadar ödül vaat ediliyor… Tümü Kürt Özgürlük Hareketine akan Alevilerin önünü almak üzerine kurgulanıyor. Korktukları anlaşılıyor. Devletin derin ve sığ kanatlarından Alevilerin büyük özgürlük yürüyüşüne katılmalarının önü alınmak isteniyor.

Aleviler içinde yalan söylüyorlar. Yalan söyleyip, Alevilerin çözüme yanaşmadığını vaaz etmek istiyorlar. Hem de ellerindeki Alevi katliamlarının izi silinmemişken bunu tapıyorlar. Dersimi konuşuyorlar. Özürler diliyorlar. Özrün gereğini yapmak yerine, Alevileri bir birine bırakmayı esas alıyorlar. “Biz yapıyoruz ama siz istemiyorsunuz, siz kendi aranızda anlaşmıyorsunuz” diyorlar. “Atığımız kemiğe tav olun” diyorlar.

Yıllara yayılan katliam geleneğine sahip çıkanlar, onunla övünenler, katillerimizi yüceltip “yüz yılın projelerine” isimlerini koyanlar, Aleviliğimize, inancımıza hakaretler dizenler Hacıbektaş’da, Bektaşi açılımı yapıyorlar. Yeni Osmanlıcı mantıkla Yeniçeri ruhunu şahlandırıyorlar.

Dergaha biletsiz girilecek diyorlar. Kültür bakanlığına bağlı Alevilik dairesi oluşturmak istiyorlar. Kültür bakanlığına bağlı dedeler kadrolaşmasının örgütlenmesine gitmek istiyorlar. Aleviliği tanımamakta ısrar ediyorlar. İnkarcılığı Kültür Bakanlığı aracılığıyla kadrolar devşirmek suretiyle, Alevi asimilasyonunu sonuca ulaştırmak istiyorlar.

Aleviliği bir inanç olarak kabul etmeyerek, folklorik temsili bir figüre indirmek suretiyle Aleviliği özünden ayırıp seyirlik hale getirmeyi hedefliyorlar. Güya kabullenerek Cemevlerini Kültür Evine çevirerek, işlevi dışında bir alana yerleştirmek suretiyle hakim Türk İslamcı yaşamı, tartışılmaz tek  egemen haline getirmeyi istemektedirler.

“Açılım” diyorlar, bizden çok bizci oluyorlar.

Sayın Davutoğlu “haram kapısını bizden uzak tutun”…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri