Maraş Girişimi çalışmalarına başladı…

MARAŞ KATLİAMI VE KÜLTÜREL SOYKIRIM KONFERNASI SONUÇ AÇIKLAMASI

Levh-î Kalem Alevi Fikir Topluluğu ve Avrupa Maraş Girişimi olarak 28 Aralık 2014 tarihinde, İstanbul Okmeydanı Cemevinde organize ettiğimiz, “Maraş Katliamı ve Kültürel Soykırım” konulu konferansımızda yürütülen tartışmalar ile bölgemizin temel sorunlarına dikkat çektildi. Başta Maraş Katliamı olmak üzere, kültürel soykırım üzerinde duruldu ve buna karşı yapılması gerekenler konusunda ilkesel bir birliğe varıldı.

Sev-Der, Kürecik-Der, Hasanali-Der, Uzunpınar-Der, Uzunhasan-Der, Kaşan-Der, Güç-Der ve Köşk-Der gibi yöre derneklerimizin desteğiyle hazırlanan konferansa “Memleketim Maraş – Birîna Raş” belgeselinin gösterimiyle başladı.  “Maraş katliamı ile yüzleşmek” başlıklı ilk oturumunda gazeteci Cemo Doğan’ın moderatörlüğünde dönemin tanıkları Elif Tabak, Ali Doğan, Şıxo Bakır konuşmacı olarak katıldı. Konferans gazeteci Şükrü Yıldız’ın moderatörlüğünü yaptığı  ‘Maraş’ta kültürel soykırım’ adlı ikinci oturumda yönetmen Zeynel Doğan, araştırmacı, yazar Mehmet Kömür, çevirmen ve dil bilimcisi Mazlum Doğan ve akademisyen Sema Özveren birer sunun yaptı.

Paneller sonrasında Tacım Bakır’ın rehberliğinde Sinemilli dedelerin, bölge Zakir ve âşıklarının katılımıyla muhabbet cemi yapıldı.

Konferans hazırlık sürecinde ve konferansta yürütülen tartışmalar sonrasında MARAŞ GİRİŞİMİ olarak yola devam edecek çalışma kapsamında aşağıdaki açıklamanın kamuoyuyla paylaşılmasına karar verildi.

maras_konfernasi_02Neden Maraş Girişimi? 

Mezapotamya yani Kürdistan’ın Etniksel, mezhepsel ve siyasal duruşuyla farklı özellikler taşıyan Maraş bölgesi tarihsel olarak da direnişci kimliğiyle tanınır. Fakat bölge üzerinde yine tarihsel olarak o kadar çok oynanmıştır ki, dokusu, insanı, doğal özelliklerinin bozulması için ne gerekiyorsa yapılmıştır. Maraş Cumhuriyete kadar bir direniş kalesidir, hiç bir güce boyun eğmemesiyle tanınmıştır. Sanki bu özelliği nedeniyle, cumhuriyet sonrası teslimiyet bir kimlik haline getirilmek istenmiş. bunun için ulusal, mezhepsel, bölgesel bütün değerleriyle oynanmıştır. Cumhuriyet öncesi direnişçi kimliği öne çıkan Maraş, Cumhuriyet sonrası özellikle de 1980 darbesinden sonar bu kimliğini yeterince koruyamamıştır.

Cumhuriyet öncesi Maraş tarihi 1920’lere kadar bambaşka özellikler taşır. Çok dilli ve çok dinli sosyal bir yapıya sahiptir, toplumsal direnişlerin yoğun olarak yaşandığı bir yerdir. Ortaçağ’da bu coğrafyada otoriteye ve çeşitli güçlere karşı yaşanmış olan en büyük birleşik halklar isyanı olan Babailer İsyanı, Maraş ve çevresinde yaşanmıştır.  Ardinden 1520’lü yıllarda  Kalender Çelebi İsyanı, Zennun Baba İsyanı,  Şah İsmail İsyanı ve Celali İsyanları Maraş ve çevresinde ceryan etmiştir. 1800’lere kadar  bölgenin etnik, dinsel  ve direnişçi özelliği, 1800’lerin ikinci yarısında Maraş’a Rusya’dan sürgün edilen Çerkesler nedeniyle farklılıklar göstermeye başlamıştır. Zira Çerkesler, Osmanlı’nın, daha sonra İttihat ve Terakki’nin ve devamında cumhuriyetin askeri kadrolarının temelini oluşturmuşlardır. (bkz Maraş Kıyımı- Aziz Tunç)  Örneğin 1800 yıllarda  Osmanlı İmparatorluğu’nun kurduğu dönemin özel ordusu olan Fırkai İslahiye bölge halklarına yönelik sistemli ve kapsamlı saldırılarda bulunmuştur. Bunun sonucunda bölgenin devlete tabii olmadan yaşayan halkları zorla yerleşik hale getirilmişler, bugün bildiğimiz Osmaniye gibi şehirler bu şekilde kurulmuştur. Bu şekilde devlete tabii hale getirilen bu toplumsal kesimler, daha sonra İttihat ve Terakki tarafından geliştirilen asimilasyon politiklarına tabii tutulmuş, ilk olarak İslamî olmayan topluluklar hedef alınmıştır.

Önce Müslüman olmayan topluluklar katledildi

İslami olmayan Ermeniler, Süryaniler ve Rumlar Maraş’da sistamatik olarak asimilasyon politialarına tabi tutulmuşlardır. Ermenilerin 1870’lerde geliştirdiği direnişler, 1915’lere kadar devam etmiştir. 1915’te başlayan tehcir ve daha sonra geliştirilen katliamlarla o güne kadar varlıklarını korumuş olan Ermeniler topyekün olarak ve bir daha adı anılmamacasına Maraş’ta yok edilmişlerdir. Böylece gayri müslim topluluklar olarak Süryaniler, Rumlar ve Yahudilerle birlikte Ermeniler de Maraş’tan yok edilerek adeta bir halklar bahçesi olan bölgenin özellikleri yok edilmeye başlanmıştır. Onların topraklarına ve evlerine, Türkleştirilen ve Sünnileştirilen göçmenler yerleştirilmiştir. Böylece 1870’lerde Fırkai İlahiye adlı özel ordunun faaliyetleri ile başlatılan ve Maraş’ın sosyal dokusunun tahrip edilmesini amaçlayan süreç yeni bir aşamaya geçmiştir.

Sıra Kürt ve Alevilerde

Müslüman olmayan yerli halkın katliam, baskı ve zorba yöntemlerle tasfiye edilmesinden sonra, bölgede yok edilmesi gereken yeni kesim Kürt Aleviler oldu. Yani katliamcı, asimlasyoncu geleneğin baş hedefi olan Kürt ve Aleviler, her iktidarın değişmeyen hedefi durumuna dönüştü.  Maraş’taki Kürtlere ve Alevilere yönelik tasfiye amaçlı stratejik planları 1960’larda devreye girdi, asimlasyon en üst boyutlara tırmandırıldı, bölge halkı içinde Sunni düşmanlığı yaygınlaştırılarak, devletin asimlasyon ve dönüştürme politikaları cilalandı ve halk varlığını korumak adına Cumhuriyete teslime zorlandı. CHP şahsında şekillendirilen söz konusu politikaların 1960(larda başlayıp 1978’lere gelindiğinde bölge halkının Kürt Ulusal, Devrimci Demokrat ve Kızılbaş kimliği buluşma eğilimine girmesi Maraş katliamının planlanmasına neden olmuştur. Neden Maraş Katliamı, Neden Maraş sorularının yanıtı bu gelişmelerde gizlidir. Bu nedenle Maraş Katliamı devletin stratejik, iyi hesaplanmış politik bir operasyonudur. Bunun dışındaki bütün tartışmalar yaşananları gizlemeye, farklı göstermeye yönelik çabalardır. Yani katliam özelde bölgenin Kürt özgürlük, devrimci- demokrat , kızılbaş mücadelesi ile Türkiye genelinde yükselişe geçen ve artık eskisi gibi yöneltilemeyen halk muhalefetini bastırmak için 12 Eylül Faşist Darbesinin zemini yapılmıştır.

Maraş etnik ve siyasi bir operasyondur.

Maraş soykırımı amaçlayan bir katliamdır. Ve planlayıcısı devlettir. Şovenizm ve Faşist eğilimlerin bölgede sürekli canlı tutulması da Maraşın çok kimlikli, mezhepsel yapısına yönelik stratejik bir hesaptır. Katliamda bu güçlerin kullanılması ve katliamın çok kolay gerçekleşmesi  bu nedenle anlaşılırdır.

Maraş Katliamı stratejik bir Kızılbaş Kürt operasyonudur. Çok kültürlü bir bölgenin son halkasının da bitirilmesi stratejisidir. Katiam’da CHP iktidardır. Asker faşist gürühu korumakla görevli, polis katliamcılara her türlü desteği verme emri alltındadır. CHP’li İçişleri bakanı ise kamuoyunu “Kürt ve solcular sorumludur”  ile  meşgul etmekle görevlidir. Bunların yanında ise  dönemin paramiliter siyasal gücü olan MHP, ÜGD ve kadroları, Türkeş ve MHP Maraş Milletvekili Mehmet Yusuf Özbaş , Ökkeş Kenger (Şendiller), Muhsin Yazıcıoğlu, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Cem Ersever Yüzbaşı olarak tanınan Mehmet Ali Çeviker, MİT görevlileri silah kaçakçıları Ökkeş Çokuçkun . Gabriel Aktürk , CIA ajanı Aleksadre Peck ve yüzlerce MİT elamanı “piyango satıcısı”, ve faşist yer almaktadır. Bu isimler Maraş’la ilgili her yazıya, deklarasyona, insiyatife girmelidir. Zira bu isimler bizi asıl katil devletle buluşturmaktadır. Bu etnik temizliğe uğrayan Alevilerin hemen hepsi aynı zamanda Kürt Alevi’sidir. Bölgedeki katliam Sıkıyönetim şartlarında kitlesel göçü zorlayarak ve teşvik ederek sürmüş ve bir anlamda başarılı olmuştur.  Sıkıyönetim mahkemesi, Maraş Katliamı’nı bir katliam olarak tanımlamamış, öyle görmemiştir. Sıkıyönetim mahkemesi Maraş Katliamı’nı iki topluluğun; Alevi ve Sünnilerin birbirleri arasında bir çatışma olarak tanımlanarak, devlet aklanmış ve olası uluslararası bir yargılamanın, insanlık suçu olarak yargılanmasının önü alınmıştır. Mahkemeler sanıkları beraat ettirmiş, kaynağını, bilgilerini, belgelerini gizlenmis ve adeta bir katliam yaşanmamış gibi hukuksal kararlar alınmıştır. Bu bağlamda Maraş katiamı ve sonrasında gerçekleştirilen ve halen devam eden kültürel soykırım politikalarını deşifre etmek ve bunun mücadelesini yürütmek en temel önceliğimizdir. Hem katledilen halkımıza sahip çıkacak, hem de bu insanlık suçunu uluslararası platformlara taşıyarak, devletin Kürt ve alevi halkına yönelik sistemli baskı ve katliam örneklerinin en belirgini olan Maraş’ı aydınlatmak en temel görevimiz olmalıdır. Bu katliamcı devleti deşifre etmekle kalmayıp, bölge halkımız ve kuşaklarımızın değerlerine sahip çıkması bilincini de geliştirecek ve gelecek nesillere devrettirecektir.

Doğa katliamına dur demeliyiz,

Türkiye coğrafyasında bulunan Hopa, Tortum,  Gerze,  Yuvarlakçay,  Ulukışla Pazarcık, Narlı, Çine,  Kayseri-Sarız ve en son Gazi’de  çevre hareketleri önemli bir sınav vermiştir. Devletin baskı, sindirme, on yıllara varan hapis cezalarına rağmen toplumda ve gençlik içinde çevre bilinci gelişmiştir. Kürt coğrafyasında ve yöremizdeki Pazarcık, Narlı, Elbistan gibi alanlardaki çevre sorunları önceliklerimiz arasında yer almalıdır. Zira çevre sorunları da salt doğa katiamlarını amaçlamamakta aynı zamanda siyasi stratejiler etrafında geliştirilmektedir. Bölgenin bitki örtüsü bozulmak istenmekte, halk göçe zorlanmakta, topraklar verimsiz kılınarak, köyler ve yöre boşaltılmak istenmekte, halkın ekonomik kaynakları kurutulmak istenmektedir. Taş Ocakları, Sentraller, çöp ve çimento fabrikaları yakın zamanda yeşil alanları kurutacak, toplarkları verimsiz hale getirecek, insan sağlığını tehlikeye sokacak kısaca bütün bölgemizi her anlamda bozacak duruma gelmiştir.  Siyanürlü altın, nükleer santral, termik santral, çimento fabrikaları, taş ocakları, çöp fabrikaları gibi geleceğimiz yok eden projelere karşı direnişi her alana yaymak, etrafında örgütlenmek ve sonuç alıcı girişimlerde bulunmak da en temel amaçlarımız arasında olmalıdır. Bu amaçla “Ovama dokunma” inisiyatifinin başlatmış olduğu mücadeleyi önemsiyor ve taktirle karşılıyoruz. Bu mücadelenin büyütülmesi ve örnek durumunu sürdürmesi için gereken desteği vermek durumundayız. AKP iktidarının her gün yenisini çıkarttığı Kanun Hükmünde Kararnamelerle kanun tanımazlığa devam etmekte, Hükümetin hukuk alanında yatırımcı şirketler lehine uyguladığı çifte standartlar, çevre direnişlerine karşı anti demokratik baskıları , çevre konusunda örgütlenmemiz gerektiğini daha acil kılmaktadır. arttırmaktadır. Günümüzde gerek Elbistan Afşin termik santrali, gerekse de Pazarcık’ta kurulan dünyanın 2. ve 9. en büyük iki çimento fabrikasının bölgede yarattığı ölümcül yıkıma dur dememiz gerekmektedir. Çünkü yaşanan ekolojik kıyım bölge halkına uygulanan kültürel ve siyasal kırımdan bağımsız değildir.

Alevilik Kürt kimliğiyle buluşmak zorundadır.

Bölgemizdeki Alevilerin Kürt olması onlara yönelik politikaları daha da yıkıcı kılmaktadır. İktidarlar öncelikle onların kimlikleriyle buluşmamalarını öncelik haline getirmiş ve asimlasyonu Kemalizmle buluşturarak bölgede Kültürel soykırımı en üst boyutlara taşımıştır. Bölge halkından bazı kesimlerin ısrarla “Biz aleviyiz-Kürt değiliz” söylemi korku ve sindirilmişliğin en büyük göstergesidir. “Alevilerin bir Kürt sorunu yoktur” söylemi, bölge politikalarının en tehlikelisidir. Dersim içinde aynı şey söylenebilinir. Aslında Mardin, Hakkari vb bölgelerinden çok, Kürt alevilerinin Kürt sorunu vardır. Zira bu bölgelerdeki halkımız Kürt kimliklerini bir şekilde koruyabilmiş, kuşaklara aktarmış ve yaşamlarının bir parçası haline geteirmişlerdir.  Alevilik Zerdüşlükle ve daha eski doğal inançlarla benzeşen yanlarından dolayı aslında ulusal özellikler de taşır. Gerçek anlamda aleviliği savunanlar kimlikleriyle doğal bir buluşmayı yaşarlar, zira aleviliğin felsefesinin doğası bunu gerektirir.

Aleviliğin tamda bu özelliğinden dolayı hep saldırı altında olması tesadüfi değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca CHP ve Devlet  laiklik adı altında Aleviliği direniş geleneğinden ve milli gerçekliğinden kopartarak, bir Türk mezhebiymiş gibi yansıtır. CHP daha da ileri giderek, aleviliği laikliğin bir garantisi, Türk devletinin temel özelliklerinden biri gibi göstermeye çalışır ama alevilerin güç olmasını engellemek için de katliamlardan asla vaz geçmez. Bu bir çelişki değildir, aksine aleviliğin özüyle buluşma çabalarına zaman zaman müdahale geleneğidir. CHP Dersim isyanının bastırılmasından sonra devlet kimliğiyle bu geleneği sürdürmüş ve büyük ölçüde başarılı da olmuştur. Kimi Alevi büyüklerine sus payı verilerek, direnenler katledilerek korkutma, asimile etme politikaları Dersim, Maraş vb alanlarda etkili olmuştur. Kürt Özgürlük hareketinin Maraş bölgesini direniş özelliklerinden ve konumundan dolayı esas alan politikaları  bölgede Kürt ve alevi özelliklerinin özüne dönüşünün önünü açmıştır. O halde Maraş İnisiyatifinin diğer bir önceliği Aleviliği Kürt kimliğiyle buluşturmak olacaktır.

Bu amaçla biz Maraş Girişimi olarak aşağıdaki görevleri yapmayı halkımıza karşı bir borç olarak biliriz:

1- Bölgemizde Aleviliğin Kürt kimliği ve özüyle buluşması için gerekli bütün çabayı gösterir ve söz konusu alanlarda faaliyet yürüten bütün oluşumlara destek verir, gerekli kurum ve organizasyonları oluşturur.

2- Maraş katliamının hesabının sorulması en başta gelen önceliğimiz olacaktır. Bu konuda yerel, ulusal, uluslararası siyasi,hukuk çevrelerine sorunu taşımak, bunu sürekli ve sonuç alınıncaya kadar süren bir çalışma haline getirmeliyiz.

3- Oluşum, Türkçülüğe, kemalizme, dini gericiliğe ve inkarcılığa karşı mücadeleyi esas alır, bunun için siyasi, eğitsel ve tarihsel çalışmalar yürütür.

4- Bölgemizde alevi ve özsel Kürt orjinalinde olduğu gibi kadın özgürlüğünü toplumsal özgürlüğün temeli sayar. Bunun için mücadele yürütür.

5- Ekolojik değerleri önemseyen oluşumumuz, bölgemizde doğaya, tarıma, havaya zarar veren, iklim dokusunu zedeleyen bütün sentral, fabrika, maden ocağı, çöp fabrikası, orman kıyımı vb faaliyetlere karşı tavizsiz bir duruş sergiler. Bunun için ulusal ve uluslararası düzeyde girişimlerde bulunur, ülkedeki oluşumlara her türlü desteği sunar.

6- Oluşum söz konusu amaçları için ulusal ve uluslararası siyasi ve sivil ve hukuk çevreleriyle ortak çalışmalar yürütür ve benzer sorunlara destek sunar.

7-Maraş İnsiyatifi Maraş’ta yaşayan Alevi, sünni, hangi mezhep ve etnik kimlikten olursa olsun, halkların ve inançların farklılıklarıyla birlikte kardeşçe bir arada yaşamaları gerektiğine inanır ve bunun için mücadele eder.

Ayrıca bu katliamı gerçekleştiren devlet ve devletin siyasal temsilcilerine;

1-Maraş 1978’de yaşananlar katliam ve peşisıra uygulanan politikalar kültürel soykırım olarak kabul edilmeli, parlamento özrü dilenmeli ve yüzleşme sağlanmalıdır.

2-Maraş katliamında sorumluluğu olanlar yargılanmalı hak ettikleri cezaya çarptırmalılar.

3-Maraş Katliamında katledenlerin mezar yerleri yeniden onarılmalı, kaybedilen mezar yerleri araştırılmalıdır

4-bu tür katliam ve soykırımların bir daha yaşanmaması için yasal ve anayasal tedbirler alınmalıdır.

5-Katliamla ilgili tüm arşivler açıklanmalıdır

6-Maraş 78’de katledilen insanlarımızın anısı için anıt mezarlar yapılmalı ve Maraş katliamı ders kitaplarına konulmalıdır.

7-Toplumsal dokuyu bozan, doğayı katleden ve ziyaretlerimizi, mezarlarımızı tahrip eden her türlü doğasal katliama son verilmelidir.

8-Gerçek, kalıcı bir barış ve eşitlik için Dersim Soykırımı, Maraş, sivas, çorum, gazi katliamları başta olmak üzere Alevi, Kürt, Yahudi, Ermeni, Rum ve öteki katliamlarıyla yüzleşmeli ve Kürt sorunun demokratik çözümü sağlanmalıdır.

9-Alevilerin doğuştan sahip olduğu hakları kabul edilmeli ve anayasal olarak güvence altına alınmalıdır.

10-Zorunlu din derslerine son verilmeli, Kızılbaş Kürt Alevilerin anadilde eğitim hakkı tanınmalıdır.

11-Asimilasyona, Alevi yerleşim bölgelerine cami yapılmasına son verilmeli, Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmelidir ve Cem evlerine yasal statü tanınmalıdır.

Maraş Girişimi

30 12 2014

EN SON EKLENENLER