KADIN ÖZGÜRLÜK HAREKETİ DENEYİMİMİZİN GELDİĞİ AŞAMA; JİNEOLOJİ

Rengin Botan

sakinecansizKürdistan kadın özgürlük hareketi olarak, binlerce yıllık kadın özgürlük mücadelesinin mirasını, kırk yıllık mücadele deneyimimizle harmanlayarak yeni ve önemli bir aşamaya taşırıyoruz. Bu aşamaya gelinceye kadar çok zorlu eşiklerden geçmek gerekti, gerekiyor. Zaten özgürlüğün kendisi engelleri aşma felsefesine dayanıyor. Bu nedenle mücadele ediyoruz, yaşıyoruz, düşüyoruz, kalkıyoruz, sınıyoruz, sınanıyoruz, deneyimlerden geçiyoruz, deneyim oluşturuyoruz. Artık biliyoruz ki, cesaretle atılan her özgürlük adımı ve geçilen her eşik, egemenlikli eril zihniyetin temellerini sarsıyor, ortadan kaldırıyor. Buna karşın ana tanrıçanın demokratik, komünal, özgürlükçü yaşam alternatifinin temelleri atılıyor. Kuşkusuz bu cesur adımların atılmasının esas mimarı PKK mücadelesine başladığı ilk günden itibaren “toplumun özgürlüğü kadının özgürlüğünden geçer” diyen Önder APO’ dur.

Tarihin dehlizlerinden süzülerek gelen ve kendini hep var edebilen kadın mücadelesi üzerinden, Kürt kadını kendi mücadele deneyimini bilimsel düzeyde ele alacak bir evreye taşıyor. Önderliğimiz daha önce kadının mücadeleye ve savaşa katılımını, kadın ordusu ve kadın partisinin geliştirilmesi temelindeki çalışmaları bir laboratuar çalışması olarak tanımlarken, ürünlerinin sonradan açığa çıkacağını vurgulamıştır. İşte Önderliğin kadın özgürlüğüne dair yürüttüğü tüm çalışmaların ve mücadelemizin ürünü olarak jineolojinin geliştirilmesi bunu göstermektedir. Kırk yıllık mücadele deneyimimizin verileri ve tüm dünya kadınlarının mücadele yaratımları bir kadın biliminin gelişmesini artık gerekli hale getirmiştir. Kürdistan kadın özgürlük hareketi olarak bizi diğer hareketlerden farklı kılan yönümüz, kendi mücadele deneyimimizden bilgi üretmemiz ve sınanmış deneyim ve bilgimiz üzerinden kadın bilimini geliştirme iddiası ve gayemizdir.

Önderliğimizin ilk kez “Özgürlük Sosyolojisi” kitabıyla gündemimize koyduğu Jineoloji’ ye ilişkin; “Feminizm yerine jineoloji (Kadın bilimi) kavramı amacı daha iyi karşılayabilir. Jineolojinin ortaya çıkaracağı gerçekler herhalde teolojinin, eskatalojinin, politikolojinin, pedagojinin, velhasıl sosyolojinin birçok bölümlerine ilişkin lojilerden daha az gerçeklik payı taşımayacaktır. Kadının toplumsal doğanın hem fizik, hem de anlam olarak en geniş bölümünü teşkil ettiği tartışma götürmez. O zaman neden çok önemli olan bu toplumsal doğa parçası bilime konu edilmesin? Pedagoji gibi çocuk eğitim ve terbiyesine kadar bölümlenmiş sosyolojinin jineolojiyi oluşturmaması, egemen erkek söylemli olmasından başka bir hususla izah edilemez. Kadın doğası karanlıkta kaldıkça, tüm toplum doğası aydınlanmamış olarak kalacaktır. Toplumsal doğanın gerçek ve kapsamlı aydınlanması, ancak kadın doğasının kapsamlı ve gerçekçi aydınlanmasıyla mümkündür. Kadının sömürgeleşme tarihinden ekonomik, sosyal, siyasal ve zihinsel sömürgeleştirilmesine kadar konumunun açıklığa kavuşturulması, tarihin diğer tüm konularının ve güncel toplumun her yönüyle açıklığa kavuşmasında büyük bir katkıda bulunacaktır. Etik ve estetik bilimi kadın biliminin ayrılmaz parçasıdır. Feminizmi de kapsayan kadın bilimine dayalı kadının özgürlük, eşitlik ve demokratik hareketi, açık ki toplumsal sorunların çözümünde başat rol oynayacaktır.” değerlendirmesi ile jineolojinin hangi temel dayanaklar üzerinden çıktığını belirtmiştir.

Önder APO’nun önemle üzerinde durup dikkat çektiği gibi kadın özgürlük sorunu tüm insanlığının özgürlük sorununu kapsayan bir sorun olmakta ve tarihsel toplumsal sorunların çözülmesinde başat rol oynamaktadır. Bu bağlamda kadın varlığının her boyutta bilimsel bir ifadeye kavuşturulması, evrene, doğaya, tarihe, topluma dair geliştirilmiş olan bilgi yapılarının bütünlüklü bir şekilde kapsamlı ve sistemsel eleştiriden geçirilmesi gerekmektedir. Kadın varlığının doğru tanımlanması çok köklü ve radikal bir bilgi ve zihniyet değişimini gerekli kılmaktadır. Önderliğimiz jineolojiyi ortaya koyarken neden şimdiye kadar bir kadın biliminin olmadığını sorarak, bunun egemen erkek zihniyetinden kaynaklandığını belirtmektedir. Her konuya ilişkin ayrı bilim disiplinleri kurulduğu halde kadın konusu, bilinçli şekilde bilime konu edilmemiştir. Bin yıllardır Mitoloji, felsefe, din, sanat, bilim ve birçok ideolojik eğilim kadını ele alırken kadın hakikatini çarpıtan, erkeğin uzantısı olarak gösteren, inkâr ve yok saymaya dayalı tanımlamalarla değerlendirmişlerdir. Bu yanlış ve gerçeği saptıran tanımlamanın köklü aşılması ve iktidar odaklı bilim anlayışına karşı, jineoloji kadının kendi gerçeğini tanımlaması kendi özgür hakikatine yol almasıdır. Dolayısıyla kadının kendi öz bilinci ve özgür iradesi ile kendi hakikatini açığa çıkarması, öncelikle kadını doğru ve yeterli düzeyde tanımlaması gereklidir. Zira kadın-yaşam, kadın-toplum, kadın-doğa birliği temelinde varoluşu sağlaması jineolojinin eksenini oluşturmaktadır.

İnsan denilen gerçeklik, uzun süre kapsamında kendi toplumsal hakikatini örerek ancak yaşamını sürdürebilmiştir. Açığa çıkan bilimsel verilere baktığımızda da, doğanın en canlı harikası ve evrimin temel parçası olarak kendisini inşa eden insanlık, toplumsallık üzerinden günümüze kadar ulaşabilmiştir. Batı merkezli bilim anlayışı tersinden birey eksenli düşünce yapısını topluma hâkim kılmaya çalışmış, ancak Modernist sosyal bilimlerin kadını, bireyi toplumdan koparma çabası ciddi yozlaşmalara ve toplumsal çözülmelere yol açmıştır. Bilim, toplumun yorumlanmasında önemli roller oynasa da yorumlama biçimi daha çok toplumu devletin ve iktidarın hizmetine koşturma doğrultusunda olmuştur. Sosyal bilimler de dâhil tüm bilim alanları iktidar yanlısı bir yapısallık kazandığından, tarihsel toplum da bu minvalde tanımlamalara kavuşturulmuştur. Böylece toplum da, tarih de iktidar eksenli inşa edilmiştir. Milliyetçilik, dincilik ve toplumsal cinsiyetçilik de bu bakış açılarının ürünü olarak gelişmiştir. Özellikle kadın hakikatine daha olumsuz yansıyan bu durum zihniyet çarpıtmalarına yol açmıştır. Kadının, toplumun en zayıf kesimi olarak görülmesi ve ötekileştirilmesi sosyal bilimin birebir ördüğü bu çarpık algılama ve yanlış tanımlamalardan kaynaklanmıştır. Kadının doğru tanımlanması hem toplumsal dokuda hem de yaşamda özgürlük eksenli bir yol alışa götüreceğinden, bilim çevreleri bunu ciddi bir tehlike sayarak kadını tanımlamaktan sürekli kaçınmışlardır. Dolayısıyla kadınların mücadelesi aynı oranda toplumun özgürlük mücadelesi olduğundan, kadının -toplumun – doğanın ataerkil zihniyet aleyhine özgürleştirilmesi, devlet ve iktidar odaklı bilimlerin, felsefi ve tarihsel yaklaşımların aşılması gereklidir. Bu anlamda tüm bilimlerin kadın özgürlüğünü eksen alan jineoloji doğrultusunda, yeni bir bakış açısıyla inşa edilmeleri gereklidir.

Toplumsal tarih ve tarihsel toplumu yanlış yorumlayış biçimleri süreçli iç çatışmalara, savaşlara ve kendinden yabancılaştırmaya yol açmıştır. En çok da kadını yanlış tanımlayan ve yorumlayan bilimsel bakış açıları kadın hakikatine ciddi darbeler vurmuştur. Dolayısıyla kadının toplumsal varoluştaki hakkını yerli yerine oturtmak için tarihsel ve toplumsal statüsünü layıkıyla tanımlayacak bir kadın bilimine her şeyden daha fazla ihtiyaç vardır. Aksi takdirde toplumun krizli ve sorunlu halinden nemalanan mevcut bilimlerin hem paradigmasal olarak hem de yapısal olarak toplumsal sorunları çözmesi mümkün değildir. Önderliğimiz bu temelde sosyal bilimin iktidarla ilişkisini eleştirirken, toplum bilimin toplumu doğru tanımlayabilmesi için başta kendisini yeniden inşa etmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu çerçevede “Entelektüel çabalar, bilgi ve bilim çalışmaları toplumsal doğanın temel varoluş hali olan ahlaki ve politik toplum kapsamında geliştirilmelidir. Uygarlık tarihi boyunca kopulan ve gittikçe aşındırılan bu toplum gerçekliği, kapitalistin damgasını vurduğu modern çağla birlikte tamamen parçalanmış, çürümeye terk edilmiş ve yok olmanın eşiğine getirilmiştir. O halde entelektüel çaba, bilgi ve bilim çalışmaları öncelikle bu gidişatı durdurmayı amaçlamak zorundadır. Çünkü yok edilen bir şeyin bilimi olamaz. Belki hatırası olabilir, ama hatıra bilim değildir. Bilim yaşayan, var olanla ilgilidir. Bu durumdaki toplum tümüyle yok olmak istemiyorsa, kapitalistik moderniteye (tüm unsurlarıyla birlikte) direnmek zorundadır. Direniş artık varoluşla aynı düzlemde olup özdeştir. Geliştirilecek bilim öncelikle ‘sosyal bilim’ olarak düzenlenmek zorundadır. Sosyal bilim tüm bilimlerin ana kraliçesi olarak kabul edilmek durumundadır. Ne Birinci Doğa ile ilgili diğer bilimler (fizik, astronomi, kimya, biyoloji) ne de İkinci Doğa’yla ilgili diğer beşeri bilgiler-bilimler (edebiyat, felsefe, sanat, ekonomi vb.) asla öncülük misyonu taşımaz; bunlar hakikatle anlamlı bağı kuramazlar. Her iki alan sosyal bilimle bağını ancak başarıyla kurabilirse hakikatten pay alabilir.”demektedir. Bu bağlamda jineolojiyi bir çıkış olarak ele almaktadır.

1970’ler dünyasının konjonktürel koşullarında PKK’yi kuran Önder APO, Kürt halkının özgürlük mücadelesini geliştirdiği ilk dönemlerden itibaren kadın özgürlük mücadelesini de ideolojik ve stratejik çalışmalarının başında ele almıştır. İlk yıllardan itibaren toplumsal özgürlüğün kadın özgürlüğüyle bağlantısını kuran yaklaşımı PKK’nin özgürlükçü karakterini belirlemiştir. Grup çalışmalarından PKK örgütlenmesine kadarki süreçte, kadının özgürlük mücadelesine katılımı önemle ele alınmış, PKK üçüncü kongresinden itibaren özgün örgütlenmenin zemini oluşturulmuştur. Önderliğimiz giderek derinleştirdiği kadın özgürlük çalışmalarını; “Kadın çalışmalarında gerçeği, tarihsel ve toplumsal hakikatin önemini daha çok fark ediyordum. KADINLAR benim için sosyolojik çalışmaların özüydüler. Çok dar da olsa kendi öz sahamda onların üzerine kurulu olan hiyerarşik düzeni yıkmam, yüzlerce kitaptan çok daha eğitici oluyordu. Onlarla kurduğum ilişki platformu erkek egemen karılı-kocalı statüyü paramparça ediyordu. Aslında en çok da bu statünün parçalanmasından mutlu oluyordum. Bir cinsel obje değil, değerli bir insan oldukları açığa çıktıkça gururlanıyorduk. Bu yaklaşım özlü sevgiye giden yolu da açıyordu. Karşılıklı ama mutlaka hiçbir baskı duymadan, tarihsel ve toplumsal gerçeğin bağrında kurduğumuz sevgi ve saygı dünyasının eşsiz bir gücü vardı. Aralarında düşkün kadınlığı aşamamış bazıları çıksa da, dedikodularıyla lekelemeye çalışsalar da, çok sayıda ve çok nitelikli kadınlar da çıkmıştı. Onların da çoğu şehit düştü. Onlara adsız kahramanlar değil, gerçek kahramanlar diyeceğim. Eğer yaşanılacak bir toplumsal yaşam olacaksa, bu ancak onların ölümsüz anılarına bağlılıkla ve deniz feneri gibi aydınlattıkları yolda yürümekle mümkündür. Kadınla ancak bu yücelikte bir yaşam en değerli yaşamdır. Diğer yaşamlar kuş tüyü yataklarda da geçse, bana göre çukurda debelenen yaşamdan farksızdır. Özcesi, şu sonuca ulaştım: KADINDAKİ TANRISAL GÜZELLİĞİ, İYİLİĞİ VE DOĞRUYU YAKALA VE ONUNLA YAŞA! İşte çok az da olsa bu yaşamdan karşılıklı olarak payımızı aldık, bu yaşamı paylaştık, yaşadık. Yaşadık derken, özgür yaşam felsefesinin ancak bu paylaşım temelinde anlam bulabileceğini ve tanımlanabileceğini belirtmek istedim.” biçiminde değerlendirmektedir.

Önder APO’nun birkaç arkadaşla başlattığı kadın özgürlük mücadelesi önemli bir birikime dönüşerek 1987’de Yekitiye Jinen Welatparezên Kürdistan (YJWK) olarak örgütlendirilmiştir. Tarihsel, toplumsal sorunların bireyler şahsında mücadeleye yansıması, toplum, aile ve birey çözümlemelerinin gelişmesine, soykırım kıskacındaki Kürt halkı ve kadın gerçekliğine ilişkin çözüm tartışmalarının yoğunlaşmasına yol açmıştır. Kadın özgürlük sorununa daha iyi bir örgütlenmeyle cevap olma ve ulusal direnişe öncülük ihtiyacı temelinde 1993 yılında yaptığı üçüncü kongresiyle YJWK (Tevgera Azadiya Jinen Kurdistan) TAJK adıyla kendisini hareket olarak örgütlendirmiştir. Bu doğrultuda ağırlıklı olarak ulusal kurtuluş perspektifiyle bilinçlendirme çalışmaları yapılmış aynı zamanda toplumsal zeminde örgütlenmelere gidilmiştir.

YJWK ile ilk özgün birlik örgütlenmesi, ardından mücadelenin boyutlanmasıyla ihtiyaç haline gelen TAJK’ın kuruluşuna kadar Kürt kadınının devrimci-özgürlükçü karakterdeki mücadelesi kapsamlılaşarak gelişmiştir. Bu süreçlerin mücadele yaratımları üzerinden 1993 yılında Önderliğimizin başlattığı kadın ordulaşması ile Kadın Özgürlük Hareketimizin örgütlü duruşu gerilla sahasında pratikleşme zeminine kavuşturulmuş böylece özgürlük mücadelesi alanında daha ciddi adımlar atılmıştır. Kapitalist modernitenin sınırlara hapsettiği kadınlar, özgürlük dağlarında mücadeleye yoğun şekilde katılarak sisteme isyanını ortaya koymuştur. 90’lı yıllar Kürdistan Özgürlük Hareketinin halklaştığı, inkârcı sistemin her türlü imha

saldırılarına karşı, varlığını kabul ettirme savaşının yükseltildiği yıllar olmuştur. Kürt Kadınının özgürlük arayışı da bu toplumsal gerçeklikle bağlantılı olarak kölelik statüsünü parçalama mücadelesi şeklinde yükselmiştir. Büyük örgütlülüğe kavuşan kadın özgürlük yürüyüşü toplumsal direniş olarak sokaklara yansırken Kürt halkı serhıldanlarıyla, Kürt gençleri ve farklı toplumsal kesimlerden gerillaya katılımlar yoğunlaşarak mücadele sahiplenilmiştir. Kapitalist modernist sistemin egemenlik cenderesinden, kurtuluşa yol alan kadınlar artık kendi özgürlük yürüyüşlerini iradileşen bir örgütlülüğe evriltmeye başlamışlardır.

Kadın Ordulaşmasının 1993’te ilan edilmesi PKK’de köklü sosyolojik değişimlerin gelişmesine yol açmıştır. Giderek deneyim kazanan ve daha fazla özgürlük bilinci edinen Kürt kadın gerillası, ulus devlet karşısında ulusal var oluş mücadelesini yürütürken, geri ve egemen erkek karşısında da iradi varoluş mücadelesini geliştirmiştir. Dıştaki saldırılar kadar içteki geriliklere karşı da mücadele etme ihtiyacı, kadın Özgürlük Hareketi açısından daha örgütlü olmayı ve yanı sıra sistemik yorumlama bilincini de sağlamıştır. Ötekileştirici, küçümseyici yaklaşımlara karşı yürütülen mücadele, sosyolojik anlamda da önemli bir derinlik yaratmıştır. Her şeyden önce karşı karşıya bulunduğu erkek egemenlikli yaklaşımları aşmak mücadele önceliğini belirlemiştir. Bundan hareketle kadın özgürlük sorununun (diğer devrimci hareketlerin sonuçlarının öğreticiliğiyle) ertelenemeyeceğini bilince çıkarmıştır. Erkek egemen zihniyet karşısında her an mücadele duruşu içerisinde olmak kadın özgürlük mücadelesinin ivme kazanmasında en önemli hakikat olarak yaşanmıştır.

Kadın Ordulaşmasıyla deneyimlerine yeni tecrübeler ekleyen Kürt kadınları, 8 Mart 1995 yılında 1. Ulusal Kadın Kongresi’nde örgütlenmenin yeni bir aşaması olan Yekîtîya Azadîya Jinên Kurdistan- YAJK’ı kurmuşlardır. Kadın özgürlük mücadelesinde önemli bir aşamayı ifade eden YAJK deneyimi, kadın özgün örgütlülüğünün Kürdistan’ın tüm alanlara yansımasını sağlamıştır. “Ayrı kadın ordusu, ayrı kadın örgütü olamaz” tartışmalarına, zorlayıcı geri ve egemenlikli yaklaşımlara rağmen yürütülen mücadele ile örgütsel sistemini daha da kalıcılaştıran, dağlarda ve şehirlerde çalışma kapsamını genişleten ve kendine olan güveni daha da pekişen bir kadın örgütlenmesi açığa çıkmıştır. Böylece kadın hareketi, örgütlü olunduğunda en güçlü iradi duruşun ortaya çıkarılabileceğini yaşayarak deneyimlemiştir.

YAJK örgütlenmesiyle birlikte Önderlik Erkeği Öldürmek çözümlemesiyle erkeğin geri, sömürgeci, iktidarcı yönlerini sorgulamaya açmış ve özgürlük sorununu erkeğin de gündemine koymuştur. Sonsuz Boşanma kavramsallaşmasıyla hem kadının hem de erkeğin gerçeğini çözümleme çabalarını derinleştirmiştir. Çözümlemelerin derinleştirilmesiyle Önder APO 8 Mart 1998’de Kadın Kurtuluş İdeolojisini ilan etmiştir. Kadın Kurtuluş İdeolojisini yurtseverlik, özgür düşünce – özgür irade, örgütlülük, mücadele bilinci ve estetik ilkeleri üzerinden kavramlaştırmıştır. Bu ideolojik İlkeler çerçevesinde kadının ve toplumun özgür yaşam çerçevesi netleştirilmiştir.

Kadın Kurtuluş İdeolojisi ekseninde partileşmeye giden kadın özgürlük hareketimiz 1999 Martında gerçekleştirdiği kongreyle PJKK (Partîya Jinên Karkerên Kurdistan) adıyla kendini ilan etmiştir. Birçok ilke imza atan Kürt kadın hareketi partileşme adımıyla bir ilke daha adını yazdırmıştır. Paradigmal değişim süreci ve uluslararası komploya denk gelen PJKK süreci belli sancılı süreçlerle karşı karşıya gelmiş buna rağmen partileşme adımı sürdürülmüştür.

Kapitalist modernite güçleri BOP adı altında Ortadoğu’yu, kendi çıkarları doğrultusunda yeni bir dizayna kavuşturmak isterken, bu amacını gerçekleştirmesi önünde hiçbir alternatife yaşam hakkı tanımamaktaydı. Bu saldırılara karşı bir yandan bölgenin kültürel, tarihsel dinamikleri önemli bir direniş sergilerken, en büyük alternatif duruşu sergileyen Önderliğimize uluslar arası komplo dayatılmış ve Önder APO İmralı esaret koşullarına alınmıştır. Komplonun amacını boşa çıkartma temelinde Önder APO derinleştirdiği yoğunlaşmalarıyla paradigma değişimini özgürlük hareketinin gündemine koymuştur. Paradigma değişimi ekseninde kendini yeniden inşa etme sürecine giren Kürdistan kadın özgürlük hareketi gerçekleştirdiği PJKK III. Kongresiyle Partîya Jina Azad (PJA) olarak değişime gitmiştir. PJA, Kürdistan’da kadın örgütlenmesi ve kadın özgürlük mücadelesini yeni deneyimlere taşırmış toplumsal özgürlük alanında önemli çıkışlar yaratacak bir sorgulama ve tartışma düzeyini ortaya çıkartmıştır. Özellikle bu dönemde gündemleştirilen Toplumsal Sözleşme tartışmaları dünya kadın hareketlerine de mal edilmeye çalışılmıştır. Bu temelde Evrensel düzleme taşınan Kürdistan kadın özgürlük mücadelesi, kadının sömürge tarihini aydınlatma iddiasıyla kadınlar için ortak mücadelede arayışlarını güçlendirmiştir.

Paradigma değişiminin hareketimizde yarattığı zorlanmalar, anlama ve özümseme sorunları kendini yeni paradigma ekseninde yapılandırmayı zamana yayarken bu süreci oldukça sanıcılı kılmıştır. Yeni paradigmanın değişim – dönüşüm ekseninde derinleştirilen özümseme tartışmalarıyla birlikte 2004’te kadın kongresi yapılmış sürece daha iyi cevap verme temelinde PAJK (Partîya Azadîya Jinên Kurdistan) örgütlenmesine gidilmiştir. Yeni dönem parti esprisi eski paradigmaya dayalı zihniyetin aşılması ve parti çalışmalarının toplumsal inşayı gerçekleştirmenin öncülüğüne oturtulması esas alınmıştır. Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü paradigma ekseninde kendisini örgütleyen PAJK yeniden yapılanma çalışmalarına başlamıştır. Bununla birlikte önderliğimiz kadın hareketinin yaşadığı gelişimlerden yola çıkarak artık konfederal bir örgütlenme yapısına gitmesi gerektiği, parti ya da birliğin açığa çıkan muazzam kadın örgütlülüğünü karşılamayacağını belirterek kadın hareketi için yeni bir örgütlenme perspektifini vermiştir. Bu perspektiften yola çıkan kadın özgürlük hareketi 2005 yılında tüm mücadele sahalarını bir çatı altında toplayan (Koma Jinen Bilind) KJB örgütlemesiyle, geniş bir yelpazede örgütlü bir sisteme kavuşmuştur. KJB, çatı örgütü sistemini; kadının ideolojik öncü kurmay partisi olarak PAJK, kadının meşru savunma gücü olarak YJA Star, kadının toplumsal ve siyasal alan örgütü olarak YJA, mücadelenin temel dinamizmini teşkil eden Komalen Jinen Cıwan bileşenleri üzerinden yapılandırmıştır.

Önder APO’nun sürekli yenilikler yaratarak özgürlük mücadelemizi ileriye taşıdığı yoğun mücadele yıllarından olan 2008 – 2015 yılları arası süreç Kürdistan özgürlük mücadelesinde devrimsel bir döneme yol açarken, kadın özgürlük hareketi olarak da bu dönemde çok yönlü devrimsel kazanımlar ortaya çıkarılmıştır. Ortadoğu halklarının özgürlük baharı denilen süreç Mezopotamya halkları şahsında tüm toplumların özgürlüğe kalkışı, erkek egemenlikli iktidar ve devletçi zihniyete olan öfkenin dışa vurumuydu. Ortaya çıkan yeni konjonktürel durum Kürt toplumu açısından da, sömürge statüsünü aşmak ve özgürlük devrimini gerçekleştirme zeminini ortaya çıkarmıştır. İmkânlar, Demokratik ulus anlayışıyla demokratik özerkliği inşa etmeye oldukça avantajlı bir durum sağlamıştır. 19 Temmuz 2011 Rojava devrimi zamanın özgürlüksel anda gerçekleşmesiydi. Bu devrimsel sürece öncülük eden kadın özgürlük hareketimiz kurulan özgürlük koşullarında kendi devrimini gerçekleştirme zeminini de var etmiştir. Özellikle nasıl bir toplumsal yaşam, nasıl bir sisteminin kurulması gerektiğinden tutalım, politika, siyaset, ahlak, ekonomi, savunma, eğitim ve her anlamda özgür kadın anlayışını eksen alan bir tartışma ve pratikleşme süreci bugüne kadar devam etmektedir. Diğer yandan Kürt halkına dayatılan savaş- imha, kadınlara dayatılan katliamlar, tecavüz, işkence ve soykırıma karşı kadınların meşru savunma gücü olan YJA STAR daha geniş yelpazede kadınların öz savunma mücadelesini görkemli direnişler haline getirmiş ve tüm dünya kadınlarının güvencesi olma umudunun sembolü olmuştur. Bununla birlikte Rojava, Şengal, Başur ve birçok yerde egemen erkek barbarlığına karşı YPJ güçleri sergilediği kahramanca direniş ile mücadele kazanımlarımızı evrensel bir mecraya taşımıştır.

Kadın özgürlük mücadelesini toplumsal özgürlüğün inşasına yöneltme ve özgür yaşam mücadelesinin toplum ayağını tamamlama temelinde 2014 yılında yapılan kadın kurultayıyla KJB ve YJA birleştirilerek, KJK (Komalen Jinên Kurdistan) olarak kendisini örgütlemiştir. Kürdistan kadın özgürlük hareketi, evrensel bir ivme kazandığı bu yeni mücadele döneminde tüm dünya kadınlarının özgürlük umudu haline gelmiştir. Hem özgürlük mücadelesinin tüm örgütsel alanlarında hem de legal siyasetin toplumsal alanında kadın iradesinin nüfuz ettiği, sistemin demokratik – komünal, eşitlikçi, özgür düşünce ve karar gücü olarak kadın rengine büründürüldüğü bu aşama, siyasette eş başkanlık sistemi ile daha da taçlandırılmıştır. Bu anlamda ideolojik ve örgütsel öncülük ile birlikte, politik, siyasal, sosyal, öz savunma, ekonomik, kültürel, diplomatik vb. tüm örgütlülükler alanında kadın bakış açısı ve düşüncesi ekseninde gelişmeler sağlanmıştır.

35 – 40 yıllık Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinin ortaya çıkardığı kazanımlar ve deneyimler, örgütlülük bütünlük içinde irdelendiğinde, tüm kadınlara alternatif bir özgür yaşam yaratma iddiasıyla eril zihniyete karşıt bir duruş ve mücadele içinde olunduğu kuşkusuzdur. Bu yıllar boyunca erkek egemen sistemin türevi olan tüm kavram ve kuramlar sorgulama ve eleştiriden geçirilmiştir. Feminist teori, kuram ve mücadelesinin ortaya çıkardığı mirası sahiplenen Kürdistan kadın özgürlük hareketimiz aynı zamanda egemen sisteme alternatif yaratmayan ve feminizmin açmazlarını da aştırma temelinde bir yaklaşımı esas almıştır.

Bütün bu gelişmelerden hareketle Jineoloji, Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinin tarihsel ve toplumsal anlamda deneyimlerinin ortaya çıkardığı düzeyle bağlantılı geliştirilecektir. Jineoloji ’yi kadın özgürlük mücadelesinin önceliğine alan Önderliğimiz Özgürlük Sosyolojisi kitabında; “Kadını sosyal ilişki yoğunluğu olarak incelemek, bu nedenle sadece anlamlı değil, toplumsal kördüğümleri aşmak (çözümlemek) açısından da büyük önem taşır. Erkek egemen bakış bağışıklık kazandığı için, kadına ilişkin körlüğü kırmak bir nevi atomu parçalamak gibidir. Bu körlüğü kırmak büyük entelektüel çaba harcamayı ve egemen erkekliği yıkmayı gerektirir… Hâlbuki köklü özgürlük, eşitlik ve demokratlık yüklü bir felsefeyle kadınla düzenlenecek yaşam ortaklığı; güzelliği, iyiliği ve doğruluğu en mükemmel düzeyde sağlayabilme yeteneğindedir. Şahsen mevcut statüler içinde kadınla yaşamı, çok sorunlu olmak kadar çirkin, kötü ve yanlış bulurum… İnsan eliyle inşa edilen, insan eliyle yıkılabilir. Burada ne bir doğa kanunu, ne de bir yazgı söz konusudur. Şebekenin, kurnaz ve güçlü adamın kanserli ve hormonlu yaşam elleri olan tekellerin yıkılası düzenlemeleridir söz konusu olan. Yaşamın evrendeki en harika çiftinin (bilinebildiği kadarıyla) anlamlaşma derinliğini hep derinden hissetmişim. Kadınla önce düşünmenin, nerede, ne zaman, ne kadar bozukluk varsa tartışma ve gidermenin önemini tüm ilişkilerin önüne koyma cesareti gösterdim. Sadece güçlü, düşünen, iyi, güzel ve doğru karar verebilen, böylece beni aşarken hayran bırakabilen ve muhatabım olabilen kadın, şüphesiz felsefi arayışımın köşe taşlarındandır. Evrendeki yaşam akışının sırlarının bu kadınla en iyi, güzel ve doğru tarafıyla anlam bulacağına hep inandım. Ama hiçbir erkeğin beceremeyeceği kadar, önümdeki ‘erkek ve sermaye’ malıyla, doksan bin kocalı Hürmüz’le varoluş tarzımı asla paylaşmayacak olan ahlakıma da inandım. O halde feminizmden de öte, ‘jineolojî’ (kadın bilimi) kavramı amacı daha iyi karşılayabilir.” şeklinde değerlendirmektedir.

Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak jineoloji’ yi geliştirmenin başlangıç aşamasındayız. Uzun süreli, derinlikli ve kapsamlı çabalar gerektiren jineoloji’ yi herhangi bir ulus, sınıf veya kesime ait görülmemesi gereken bir bilim olarak tanımlıyoruz. Bu çerçevede ana nehir toplumsallığının yaratımı olan tüm değerleri hak ettiği yere oturtmak, özgürlükçü hakikatin anlamıyla buluşturacak toplumsal bir bilim alanı olarak geliştirmek önemlidir. Mevcut haliyle toplum-doğa, toplum-birey, kadın-erkek ilişkileri, sosyal bilimler alanında yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Kuşkusuz ki bu ilişki sistematiği birbiriyle hem etkileşim içinde hem de birbirini değiştirip, belirleyen bir konum arz etmektedir.

Yeni zaman diliminde tartışmalara konu olan toplumsal tarih alanı, 19. yy. sosyal bilim yöntemiyle ele alındığından oldukça sorunlu kalmaktadır. Toplum yaşamına, ilişki yapılarına dair perspektif, devletin ve iktidarın hakim yapılarına güdümleyen sosyoloji bilimi temelinde olmaktadır. “Toplum, devletin ve iktidarın hükmünde nasıl daha iyi yaşar?” amacına hizmet eden sosyal bilim, erkek egemenlikli paradigma ekseninde oluşmuştur. Bu da iktidarla donatılmış toplum yapısını, egemen erkek zihniyetiyle örgütlendirmiştir. Tüm bilim disiplinleri kendisini bu eksende hizmet etmeye göre örgütleyip, toplumsal ilişkiler bu çerçevede inşa edilmiştir.

Bu gerçeklik içinde “var ve yok” arasında inşa edilen kadının toplumsal statüsü “nesne” olarak tescillenmiştir. Toplumsal cinsiyetçiliğin tüm toplumsal yapıya hâkim kılınması iktidarcı, devletçi zihniyetin ürünü olsa da, bilimcilik bu konuda belirleyici rol oynamıştır. Bu bağlamda, özgür topluma yol alınmak isteniyorsa her şeyden önce kadının doğru tanımlanması ve toplumsal kördüğümlere yol açmış olan mevcut inşa edilmiş statünün yıkılması gereklidir. Toplumsal cinsiyetçiliğin, toplumu sürekli maruz bıraktığı savaş ve krizler, sosyal bilimin zihniyet inşasında yürüttüğü algı operasyonları ciddi bir sorgulamaya tabi kılınmalıdır. Bu gerçeğin en fazla mağdur ettiği kadın, sömürü alanı haline getirilmiş bilimcilik, dincilik, milliyetçilik bu zemin üzerinde yükselmiştir. Kendisini her yönlü geliştirmiş olan bu zihniyet formları sosyal bilim alanında yoğunca tartışılması, incelenmesi, eleştirilmesi gereken konuların başında gelmektedir.

yy. başında paradigmal sorgulamaların gelişmesi, feminist hareketin örgütlülüğü, sosyal bilim alanında yeni tartışmaların ortaya çıkması, tarih yorumlarında değişimlere yol açmıştır. Özellikle Anaerkil Dönem ve Neolitiğe ait elde edilen bulgular, tarih ve toplum yaşamına ilişkin yanlış yorumlamaları masaya yatırmıştır. Araştırmalar kadının; toplumsallığın gelişmesi, yaşamın örgütlendirilmesi, kültürel değerlerin oluşmasında esas role sahip olduğunu açığa çıkarmıştır. Kadının bu konumunun uygarlığın gelişmesiyle tersine döndüğü bulgularla kanıtlanmıştır. Bundan dolayı kadının sürekli iktidarcı, sömürgeci uygarlık sistemine karşı bir mücadele içinde olduğu somut verilerle kanıtlanmıştır. Kadın hakikatinin ortaya çıkartılması bu anlamda tarih, felsefe, din ve tüm bilimlerde yansımasını bulan kapitalist modernist paradigmanın aşılmasıyla mümkündür. Yeniden inşa edilecek toplumun demokratik, eşitlikçi, adil ve özgür temellerde gelişmesi için kadının çarpıtılmış hakikatinin ele alınması gereklidir.

Sosyal bilimin uzun süre kapsamındaki tarihi araştırmalarında açığa çıkan; kadının yaşamdaki başat olma konumunu, toplumsal bilimin öncelikli konusu olarak ele almak şarttır. Şimdiye kadar kadının sosyal bilim tarafından ele alınmaması, sadece eksiklik değil toplumsal yaşamda iktidar ve devletçi zihniyetin süreklilik kazanmasını da sağlamaktadır. Toplumsal tarih içinde, kadın doğru tanımlanmadıkça, toplumsallık da tanımlanamayacaktır. Bu temelde kadının tarihsel ve toplumsal alandaki statüsü ve rolünün çözümlenmesi doğru bir toplumsal tanımlanmayı sağlayacaktır. Önderliğimiz kadın için “ilk sömürge” demektedir. Kadının sömürgeleştirilmesi üzeriden toplum sömürgeleştirilmiştir. Bu açıdan toplumsal dokuda özgürlüğün yaşamsallaşması için, kadın hakikatinin yerli yerine oturtulması zorunludur. Kadının sömürgeleştirilmesi toplumun tarihi, ekonomik, sosyal, siyasal, zihinsel ve kültürel sömürgeleşmesinin yolunu açmıştır. Dolayısıyla kadının toplumsal yapılar ve ilişkilerdeki konumunun netleşmesi toplumun genelinde özgürlüğe yol aldıracaktır.

Kadının özgürlük düzeyi, toplumun özgürlük düzeyini belirlemektedir. Bu çokça dillendirilse de, kadın her şekilde ve her yerde özgürlükten yoksun bırakılmaktadır. Tüm dünya kadınlarının özgürlük sorunu, tüm toplumları ilgilendiren bir sorun olmakla birlikte toplumsal özgürlüğü bağlayıcı bir durum da arz etmektedir. Çünkü toplumu toplum yapan, onu kültürleştiren, bedenleştiren ve sürekli akış kazandıran kadındır. Önderlik bu konuda “Etrafında mitoloji-din-felsefe-sanat ve bilim alanlarında çok geniş bir bilgi yapısı ve sistemli kurgular inşa edilmesine karşın; kadın gerçeği hep karanlıkta bırakılmıştır. Kadına dair sayısız imge, sembol ve yargı yaratılmış, en sistemli ve derinlikli ideolojikleştirme kadın etrafında geliştirilmiştir. Denilebilir ki, başka hiçbir varlık bu denli ideolojik olarak kurgulanmamıştır. Çok ileri düzeyde yüceltme kadar aynı ölçüde derin bir alçaltmanın da nesnesi konumundadır. Hem tapınılan, hem de lanetlenen, hem masumiyetin-ahlakın, hem de ayartıcı şeytansı özelliklerin ve kirliliğin cisimleştiği bir kimlik olarak kurgulanan kadın, mitolojilerin de, dinlerin de, felsefe ve sanatın da vazgeçilmez öğesidir. Kadın, etrafında adeta bir dünyanın, toplumun ve insanın bilinç ve ruh olarak yeniden kurulduğu bir araç halindedir. İster negatif –iktidar anlamında-, ister pozitif –toplumsal anlamda- olsun; kadın, etrafında yaşamın, toplumun ve insan bilinç ve ruhunun kurulduğu bir kimliktir… Kadın olmak belki de en zordaki insan olmak demektir. Kadının da insan olduğunun yeni farkına varılmaktadır. Kadınla toplumda doğru yaşamak gerçekleşmedikçe anlamlı bir yaşamın yaşanmayacağı bilinmelidir. En anlamlı ve güzel yaşamın onurunu tamamen kazanmış özgür kadınla gerçekleştirilebileceğini bilerek söylem ve eylemlerimizi geliştirmeliyiz. Jineoloji bunun bilimidir.” demektedir.

Jineolojinin, bilgi yapıları ve zihniyet üzerinde köklü bir değişimi, sosyal bilim kapsamında toplumsal-kültürel ve sistemsel anlamda ciddi sonuçları açığa çıkaracağı kesindir. Dolayısıyla Jineolojiyi kadına dayalı, kadın eksenli bir aydınlanma ve değişim gücü çalışması olarak algılamak yerindedir. Yoğun bir mücadeleyle, özgür düşünce, öz irade kazanma ve toplumsal değişim gücü haline gelmeyi ifade etmektedir. Bu anlamda Jineoloji kadın özgürlük hareketinin kendisini bilimsel temellerde toplumsal bir yapılandırmaya kavuşturmasının hem bilinç –zihniyet- hem de kadro-öncülük misyonunu tanımlamaktadır. Önderliğimiz jineoloji çalışmasını önümüze koyarken, hakikat arayışı çerçevesinde kapsamlı bir kadro tanımı ve mücadele perspektifi ile şunları belirtmektedir. “Bunun için yeterli sayıda ve nitelikte akademik yapıların inşası gereklidir. Modernitenin akademik dünyasını sadece eleştirmekle yetinmeyen, alternatifini geliştiren yeni akademik birimler içeriklerine göre çeşitli adlarla inşa edilebilir. Ekonomik-teknik, ekolojik-tarım, demokratik siyaset, güvenlik-savunma, kadın-özgürlük, kültür-kimlik, tarih-dil, bilim-felsefe, din-sanat başta olmak üzere önem ve ihtiyaçlara göre toplumun her alanına ilişkin olarak inşa etmek görevdir. Güçlü bir akademik kadro olmadan demokratik modernite unsurları inşa edilemez. Akademik kadro ne kadar demokratik unsurları olmaksızın anlam ifade etmezse, demokratik modernite unsurları da akademik kadrolar olmaksızın, anlam ifade etmez, başarılı olamazlar. İç içe bütünsellik, anlam ve başarı için şarttır. Özcesi akademik kadro beyindir, örgüttür ve bedende (toplumda) kılcal damarlarla yayılandır.”

Henüz başlangıç aşamasında olan jineoloji çalışmalarını tüm dünya kadınlarının özgürlük mücadelesini geliştirecek bir kapsam ve nitelikte başarıya ulaştırmak tarihi ve toplumsal sorumluluğumuzun gereğidir.

EN SON EKLENENLER