Cehennem ülkesi

Savaşın içinde, savaşa bakarak ve onun insanlıktan bizleri uzaklaştıran atmosferiyle geçiyor günlerimiz. Derin dondurucuda annelerin çocuklarını sakladığı, altı aylık bebeklerin başından vurulduğu, çocuklarına ekmek almak için ölümün kucaklandığı, yaşlıların sokak ortasında cesetlerinin alınamadığı günlerden, bodrum katlarında insanların diri diri yakıldığı süreci yaşıyoruz.

İnsan vicdanın, ahlakının kabul etmediği durumu, sinema sahnesindeymişiz gibi seyrediyoruz. Kelimelerin artık anlamını yitirdiği bu ortam içerisinde, halen demokrasiden, kardeşlikten ve yeni anayasadan bahsedenlerin olması da pişkinliğin ne boyuta vardığını göstermekten başkaca anlam ifade etmiyor. Utanmazlığın boyutu o kadar ileri gidiyor ki; Nobel’e bile başvuracak kadar kendinden memnun katiller ülkesine dönüşüyoruz.

İktidarın ve iktidar hırsının ne demek olduğuna bir kez daha şahit oluyoruz. Neron’un, Hitlerin, Musolini, Franco’nun ülkesine taş çıkartıyoruz. Kin ve nefreti örgütlemede, saldırganlığı bir yaşam biçimi haline getirmede artık ilk sıralarda yer alıyoruz. Diriye de, ölüye de işkence etmekten çekinmiyoruz. Gizli saklı yapmıyoruz, tüm insanlığın gözüne sokarak bunu yapıyoruz.

Diktatörü mutlu etmek için duvar yazıları yazıyoruz. Yazıların önünde pozlar veriyoruz. Öldürmeyi kutsuyoruz. Katiller de duygusal anlar eşliğinde bu resimlere övgüler yağdırıyor. İnsanlığımızdan unutamıyoruz…

Dönüp kendimize bakamıyoruz…

İnsani gelişim, eğitim, hak ve özgürlükler, basın özgürlüğü gibi endeksler de ülkemiz son sıraya yerleşmişken, kahramanlıktan bahsediyoruz. Hakların gasp edildiği, insanların günlük olarak öldürüldüğü, kadınların her yerde tacize, katliama maruz kaldığı, inançların ve halkların her gün aşağılandığı bir ülkenin vatandaşı değilmişiz gibi davranıyoruz.

Cehenneme dönmüş bir ülkenin vatandaşları olmaktan da gocunmuyoruz. “Bu kadar kin ve nefretle nereye varılır” diye sormuyoruz. “Çocuklarımız niye ölüyor, öldürdüklerimiz kimlerdir” demiyoruz. Histeriye tutulmuş, iktidar hırsına kapılmış, kendinden geçmiş bir kişinin, seksen milyonun kaderine, yetmedi Ortadoğu’daki halkların kaderine müdahil olmasını yadırgamayacak kadar, kendinden bihaber bir resim çiziyoruz.

Bugün yaşanılanların faturasının bizlere çıkarıldığını görmüyoruz. Her katledilen Kürt, her aşağılanan Alevi, her küfredilen Ermeni geleceğimizi elimizden alıp gidiyor. Birlikte yaşam umutlarımızı ortadan kaldırıyor. Bölgedeki her baskıcı düzenleme batıda kendisini hissettiriyor. Savaş korkuyu büyütüyor. Korku, sokakta yürüyen herkesi şüpheliler haline getiriyor. Konuşan herkesi savaşın potasında yargılıyor. Savaşı destekleyenler ve karşı duranlar ayrımı içinde işçiler, işverenler, memurlar konumlandırılıyor. Kısacası bizden uzak dediğimiz savaş bizleri çoktan içine almış bunuyor.

Gazetecileri içeri atan, aydınları hain ilan eden sürecin kendisini örgütlüyor. Komşularla olan ilişkileri belirliyor. Kirli ve gerici ittifakların içinde bir Türkiye resmine vesile oluyor. IŞİD ile resmedilmiş bir gelecek örülürken, çocuklarınıza, torunlarımıza nasıl hesap vereceğimizi bilenimiz var mı?

Utanmayacağımız bir geleceği çocuklarımıza bırakmak için şimdi birlik olma, birlikte katliamlara karşı koyma zamanında bulunuyoruz. Hz. Ali’nin söylediği gibi ““Haksızlığın önünde eğilirseniz haklarınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz”. Gün haksızlığın karşısında direnme günüdür. Direnişle, onurlu bir yaşamı evlatlarımıza bırakma günüdür. Aşk olsun o direnişi gösterenlere, aşk olsun Hallac-ı Mansur gibi dara duranlara. Aşk olsun Cizre’de haq ile haqikate ulaşanlara…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri