Fataraş

ELİF SONZAMANCI

Bundan birkaç yıl önce bir stantta gördüğüm bir kitap hemen dikkatimi çekmiş ve alıp karıştırmaya başlamıştım. Karıştırdıkça heyecanlandığımı, özellikle bir ismin dikkatimi bir hayli çektiğini hatırlıyorum.Sözünü ettiğim kitap, Mehmet Bayrak’ın Geçmişten Günümüze Kürt Kadını isimli kitabı idi. Dikkatimi çeken isim ise Fataraş, batılıların deyimiyle “Kürt Amazonu” ya da prensesi Kara Fatma’dan başkası değildi. Çocukluğumdan bu yana “erkek Fatma” söylemi kafamda bir soru işaretiydi. Hatta hep düşünürdüm “Neden Ayşe değil de Fatma derler bu erkek görünümlü kadınlara”? Yıllar önce kafamda takılı kalan bu sorunun yanıtı idi aslında “Fataraş” karakteri. Tarihçi Ayşe Hür de Mehmet Bayrak’ın kitabına dayanarak çeşitli Kara Fatma karakterlerini 08.03.2009 tarihli Taraf gazetesindeki köşesinde irdeleyerek “Sizin kahramanınız hangi Kara Fatma?” diyerek sormuştu.

Tarihin yaprakları arasında karşımıza çıkan kara Fatma’nın hakikisi işte bizim burada tanıtacağımız Kara Fatma namı diğer Fataraş’tır.   Bayrak’ın söylemine göre batılı kaynaklarda kendisinden en çok söz ettiren kadın ünvanına da sahip. Her ne kadar özellikle Cumhuriyet sonrasında karartılmaya çalışılsa da bu dünyadan Pazarcıklı yiğit bir kadın Fataraş geçmiş.

Fataraş, Maraş yöresinde yaşayan Sinemilli aşiretinin önde gelenlerinden. Ne doğumu ne de ölümü hakkında net bir bilgi yok. Mehmet Bayrak, Fataraş ile ilgili detaylı araştırmalar yapmış, yazılı belgelerin yanı sıra sözlü kaynaklara da yer vermiş kitabında. Fataraş’ın akrabalarının verdiği bilgilere göre Sinemilli aşiretinin reisi Kara Bilal’in kızkardeşidir. O’nu 1820’li ya da 30’lu yıllarda Emiran (Emiruşağı) köyüne gelin verirler. Bu bilgiler arasında çok ilginç noktalar da bulunuyor. 1839’daki Nizip Savaşı’ında Alevi Kürtlerin bir bölümü Osmalı’nın yanında yer alıyor ve Osmanlılar Mısır ordusunu yenince Fataraş Pazarcık’a gelip Tabya köyüne yerleşiyor. 1840 yılında Kara Bilal ölünce yerine Beko Ağa getiriliyor. Aşirette çok zulüm yaptığı için ağalıktan indirilen Beko Ağa’nın yerine bu kez oğlu Ali Ağa getiriliyor. Ali Ağa da beş yıl sonra ölünce, aşiretin en yetkin insanı olan Fataraş, Ali Ağa’nın yerine getiriliyor.

Batılıların romantizmine ters düşen bir kadın karakteri

Özellikle batılı kaynaklarda adından Kürt Amazonu ya da Kürt Prensesi olarak kendinden söz ettiren Fataraş, 1853-56 yılları arasında yapılan Kırım Savaşı’ında Osmanlı’nın yanında yer alınca batılı kaynaklardan adından bir hayli bahsettirmiş. Hatta Bayrak’la bir sohbetimizde; Fataraş’ın Osmanlı kadınını batı literatürüne en çok sokan kadın olduğunu söyledi.

Örneğin İngiliz gazetesi The Illustrated London News, Fransız yayın organları Illustration, Journal Universel ve Le Tour du Monde, Alman dergisi Globus, İsveç gazetesi Svenska Family-Journalen, Fataraş’ın İstanbul’a geldiği dönemde haber ve gravürlerine yer vermişler. Fataraş İstanbul’a gitmeseydi aslında hakkında bu bilgileri de edinemeyecektik desek yanlış olmaz. O dönemde Fataraş, 300 kadar süvarisini alarak İstanbul’a gidiyor ve Sultan’ın huzuruna çıkarak bu savaşta yanlarında olduğunu belirtiyor. At üstünde gösterişli süvarilerle İstanbul semalarında boy gösteren bu kadın, batılı gazetecilerin ilgi odağı olur o dönemde. Zira Fataraş zihinlerdeki narin ve güzel kadın imajını, sert ve onların deyimiyle çirkin bir kadın olarak yerle bir eder. Bugüne kadar gerek gravürlerde gerekse fotoğraflarda gördüğümüz kadınlar hep alımlı ve dikkat çekici kadınlar değil midir? Hele ki bu, anı şanı olan bir kadın karakteri ise.

Mehmet Bayrak, kitapta batılı kaynaklardaki anlatımları da sunmuş.  Bu ilginç anlatımlardan bazılarını vermekte Fataraş’ın kimliğini daha iyi anlamak açısından fayda var. İngiliz gazetesi The Illustrated London News, Fataraş hakkında şu bilgileri veriyor: “Bir söylentiye göre kadın kahramanı bu tehlikeli işe yönelten etken eş sevgisidir. Eşi kötü davranışlarının cezasını bir Girit zindanında çekiyor ve bağlılığının bazı kanıtları olmadan isteklerinin Sultan üzerinde az etkisi olacağından çekinen Fatma Hanım, üçyüz savaşçısını Ruslara karşı savaşmak için getirdi.” Sözü geçen gazetede Fataraş’ın kıyafeti hakkında ise şunlar yazılıyor: “Fatma’nın kıyafeti; geniş kollu çok kirli bir palto, kirli beyaz pantolon ve sarı çizmeler, belinde uzun namlulu tabancalar ve yatağan, elinde ise ucundaki koyu renkli bez parçası ile bir flama havası veren mızrak olarak belirtilmektedir. Baş örtüsü; kafasına sarılı ve boynu etrafında dolandırılmış fakat yüzünü tamamen açıkta bırakan uzun bir tül parçasıdır. Üstünde hiçbir takı yoktur.”

At üstünde çirkin bir prenses

Yine o dönemlerde İstanbul’da bulunan Osmanlı ordusunda müşavir-subay olarak görev yapan İngiliz Amiral Slade’in gözlemleri, O’nu tanımak açısından oldukça dikkat çekici. Slade, Fataraş’ın Dımışk çeliğinden bir süvari zırhı giyinmiş, iki yanında iki yaşlı adam olduğunu belirterek şöyle devam ediyor: “Belinde kılıç ve tabanca vardı. Halis Arap kanından olan atı, uzun Anadolu yolculuğunda hiç yorulmamış gibi görünüyordu. Hiç şüphesiz ki o sırada kendilerini seyircilerden daha gerçek Müslüman saydıkları için gönüllerinde bir gurur da duymaktaydılar ki, bunda da haklıydılar. Seyircilerde bu manzaradan çok hoşlanmışlar, yalnız bir Müslüman kadının böyle çıplak gibi, erkek gibi dolaşması oldukça tuhaflarına gitmişti.” Alman dergisi Globus’ta yayınlanan bir yazıda Fataraş’ın pek güzel olmadığı, fakat yanındaki süvarilerle çok etkileyici gözüktüğü ve kitleyi etkilediği yazıyor. Dergide ayrıca Fataraş’ın bir müddet İstanbul’da kaldıktan sonra dağlarına geri döndüğü ve bir daha da haber alınamadığı yazılır. Oysa Mehmet Bayrak verdiği ek bilgide, Fataraş’ın gönüllü birliği ile Sivastopol Cephesi’nde çarpıştığını, kardeşinin öldüğünü, kendisinin de yaralandığının bilindiğini belirtmektedir.

Avusturyalı araştırmacı Amand Freiher von Schweiger-Lechenfeld’in gözlemleri ise, tarihte kadına verilen rol beklentisini tersine çeviren Fataraş’ın fiziksel yapısını daha iyi kavramamızı sağlıyor. Lechenfeld, Fataraş’ın dağlık bir alan olan Revandiz’den (Rewanduz) geldiğini belirtmektedir. Devamında ise şunları söylüyor: “Erkeksi giyinmişti ve beyaz bir at üzerinde kararlı bir aşiret reisi gibiydi. Gençliğinden beri iyi bir usta savaşçıydı ve kendisini tamamen bir erkeğe benzetmişti. Her türlü hava koşullarına dayanıklıydı ve insanlar onu ömür boyu bir kadın olarak tanımamıştı. Arap ordusunu kaplayan Hatice büyüsüne hiçbir şekilde sahip olamadığı halde, hiçbir kadınsı yanının olmaması nedeniyle romantik anlatımlara malzeme oluşturmuyordu.” Lechenfeld’in bu belirlemeleri aslında kadınların tarih içerisinde başarıları değil de kadınsı yönleriyle ön plana çıkarıldığının ve aslında beklentilerininde bu yönlü olduğunun bir ıspatı. Batılı kaynaklar kısaca bunları anlatıyordu.

Erkeklere Mehmetçik kadınlara Kara Fatma

Kuşkusuz Fataraş Türk kaynaklarında da geçiyor, fakat kökeninden dolayı hep arka planda bırakılmış. Osmanlı yayınlarında Fataraş’a bir Amazon olarak ilk değinen kişi Ahmed Mithat Efendi’dir. Namık Kemal ise, Fataraş’ın yanında Osmanlı-Rus Savaşı’na katılan başka bir Kürt kızına da değinir. İttihat ve Terakki döneminde ise Kürt olan Fataraş’ın kökeni Türk olarak belirtilir ve aslının Kürt olmadığının altı çizilir. Ayrıca Bayrak, Fataraş’ın bir gravüründe onun Cerid aşiretinden Çukurovalı Kara Fatma’ya dönüştürüldüğünü ve bunun bir fotoğraf olarak sunulduğunu belirtir.

Cumhuriyet dönemi yayınlarında Fataraş’ın gerçek kimliği ve kişiliğinin karartıldığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Ayrıca Bayrak, bu ismin Milli Mücadele’ye katılan kadınlara verilen ortak bir isme dönüştüğünün altını çiziyor. Fataraş’ın daha önemli bir kişilikken Florance Nightingale’in isminin ön plana çıkarıldığını söyleyen Bayrak, devamında şunları belirtiyor: “Aynı isim Mustafa Kemal tarafından birçok kadına mansıp olarak verilir. Dolayısıyla Cumhuriyet döneminde yayımlanan kadınlara ilişkin eserlerin hemen tamamında Milli Mücadele’nin bu kadın kahramanları üzerinde durulur.”

‘Kürtçe bilseydiniz, Türkçe bilmenize gerek kalmazdı’

Bayrak, Fataraş’ın Kürt literatüründeki yansımasının da göreceli ve yetersiz olduğunu ifade eder. Meşrutiyetten sonra bazı kadın dergilerinde çıkan yazılar, daha çok 1877-78 Savaşı’ndaki Malatya Aladağlı Kara Fatma ile ilgilidir. Kürt literatüründe Cumhuriyet’ten sonra Fataraş’tan ilk söz eden Kamuran Bedirxan’dır. Bedirxan, Alman yazar Herbert Örtel ile birlikte yazdığı Kürdistan Kartalı adlı çalışmada Kara Fatma’dan şöyle bahsetmektedir: “Padişah kara Fatma’ya sorar: ‘Senin gibi böyle kahramanlıklar gösteren birisi, nasıl olurda Türkçe bilmez?’ Bu soruya karşılık Kara Fatma şu yanıtı verir: ‘Padişahım eğer siz Kürtçe bilseydiniz, sizin Türkçe bilmenize gerek kalmazdı.'” Bayrak bu anektodun kaynağının bilinmediğini ve bir kaynağa bağlı ise mutlaka günyüzüne çıkarılması gerektiğini belirtiyor.

Tarih, özelde Kürt tarihi kilidi çok zor açılan bir hazine sandığı misali, ama kapısı şöyle hafifçe aralandığında insanın gözleri kamaşıyor. İşte Fataraş gibi karakterlerin gün yüzüne çıkarılıp tartışılması da bu hazine sandığının aralanmasına benziyor, insanın gözleri ve yüreği kamaşıyor. Asimilasyon politikalarının bir sonucu olarak, yapılan karartma ve yok sayma, tarihteki her Kürt karakteri için böyle bir kayıp yaratmış. İşte bu nedenle Fataraş gibi karakterlerin daha çok ayyuka çıkması gerekiyor. Zira tarihten bir Fataraş geçtiğini kaç Maraşlı biliyor?!

EN SON EKLENENLER