AİHM’in Alevi samimiyetsizliği

AİHM’in aldığı kararın samimiyetle verilmiş bir karar olduğunu düşünmüyorum. 2005 yılından beri Alevilerin lehine verilen kararlar var. 10 yılın üstünde AİHM çeşitli düzeylerde kararlar verdi. Ve bu kararlar, Türkiye’de uygulanmadı. Uygulanmadığı halde Avrupa Türkiye’ye karşı yatırımlar geliştirmedi. Aldığı kararların uygulatılması için samimi bir çabası olmadı. O anlamda kararın uygulanabilirliğine bakmak gerekir.

Uygulanması da sorunludur. AKP’nin önümüzdeki süreçte siyasal olarak Alevileri içine sokmak istediği konjonktürel durumu da destekler bir pozisyonda olduğunu da görmek gerekiyor. Davanın Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı (Cem Vakfı) tarafından yapılmış olması, içerik itibariyle de kararın aslında demokratik, eşit bir yurttaşlık değil, eşitleme, yani devlet nezdinde ve devletin kontrolünde eşitleme biçiminde bir karar olduğu görülmekte. “Senin devletinin camisi var, senin devletinin niye Cemevi yok.” Zaten Aleviler, devletin Cemevi’nin olmasına karşı bir pozisyondalar. Ve yıllardır da bu Cemevleri’nin devletin Cemevi olmasına karşı mücadele etmektedirler. Aleviliğin devletin Aleviliği olmasına karşı direnmektedirler. Yani, Alevi geleneğinin, geleneksel yapısı zaten böyle bir direnç içerisindedir.

Şimdi siz bu direnç karşısında şöyle bir kararla karşılaşıyorsunuz; devlet için Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl bir hizmet görüyor ise o zaman Aleviler içinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na benzer bir kurum işlev görmelidir. Oysaki Diyanet’in kendisi sorunu teşkil ediyor. Laiklikle çelişen, demokrasiyle çelişen, diğer inançlarla bu güne kadar ki çatışmaların beslendiği ana merkez olarak duruyor. Alevilerin de yarın öbür gün aynı şekilde diğer inançlarla çatışan, devletin siyasal ve politik bakış açısıyla sunileri-Alevilerle kavga ettiren, ya da Alevileri diğer inançlar üzerinde bir baskı unsuru haline getiren bir yapıyla Alevilerin bir hukuku olamaz.

Yine, AKP’nin Alevi kurumlarını Kültür Bakanlığı’na bağlama, irfan evleri gibi bir örgütlenmeye gitmeden yanadır. Ve bu örgütlenme konusunda da Alevi kurumları ciddi bir karşı koyuşu ve direniş örgütlüyorlar. Şimdi AİHM kararı AKP’nin bu yönde devlete bağlama biçiminde atacağı adımlarla eşleşiyor. AİHM kararını verdiği gün itibariyle işlevsiz kılınmıştır. AKP uygulayacağını vaat ettiklerinin gerisine düşmüştür. İrfan evleri vb. uygulama ve düzenlemelerle, AİHM kararı sonrasında uygulama ile ilgili gelinecek dosyada bu hukuksuzluğu giderdik denilecektir. Yıllardır Türkiye bunu yapmaktadır zaten. İlk karardan bu yana zorunlu din dersleri konusu ortadadır. Herkesi kapsamıyor denince iki sayfa Alevilik bölümü kondu. Buna karşı da davalar açıldı, kazanıldı. İki sayfa ile dejenere edilen Alevilik, bu sefer 4 sayfa ile çarpıtılarak Alevi düşmanlığı devam etti.

Alevilerin talepleri net ve açıktır. Devlet din üzerinden siyaset yürütme ilişkisine son vermelidir. Cemaatler, inançlar kendi ihtiyaçları kendi imkânları ile örgütlemelidir. Neye ihtiyaç duyuyorlarsa onu da kendileri yaratmalıdır. Camiye ihtiyaç duyuyorsa camisini kuracak, kiliseye ihtiyaç varsa kendisi kuracak, Cemevi lazımsa Aleviler kendi Cemevi’ni kuracaklar. Devlet yapması gereken asıl görevi, bu gruplardan, inançlardan bir tanesi başkasının üzerinde egemenlik kurmaya, baskı kurmaya kalktığı anda ya da birisinin varlığına saldırdığı anda bunun önüne geçmek, birlikte yaşama kültürünü örgütlemektir. Biz de ise devlet, tamamiyle çatıştırmayı derinleştirmektedir. İnançları bir birine karşı örgütleyerek, bir birine düşürücü bir pozisyondadır. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı, sadece dini işlerle ilgilenen, birilerine fazladan hizmet veren bir pozisyonda durmuyor. Çatışmayı örgütlüyor. Diğerlerine saldırtıyor. Diğerlerini aşağılıyor. Vermiş olduğu fetvalarla ahlaksızlığı derinleştiriyor. İktidarların kapıkulu görevini yapıyor. AİHM kararı, AKP’nin seçimlerden üç ay sonra Alevilerle ilgili düzenlemeler yapacağız dediği durumun AİHM tarafından teyidi anlamına geliyor. Kolaylaştırıcı anlamına geliyor. Alevilerin benzeşmesi üzerinden böyle bir kararın verilmesi, sorunun çözümünde kolaylaştırıcı değildir. Alevileri Türkiye’nin kirli din politikalarına dâhil etme anlamına gelir. Bu da pek Alevice bir duruşa tekabül etmiyor. Bugün Diyanet’in fetvalarıyla desteklenen Kürdistan’da devam eden bir savaş vardır. Oradaki insanlar ölürken, cenazelerini dahi toprağa veremeyen bir dram yaşatılıyor. Alevilerin böylesine bir devlet mantığı içerisindeki bir kuruma dâhil edilmesi, ya da benzer bir kurum tarafından devlete bağlanması Aleviliğe yapılacak en büyük haksızlık olmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı siyasal bir kurum ve savaş kurumu olarak vardır. Bunla Alevileri eşleştirmek, eşitlemek Alevileri de savaşa, devletin kirliliğine dâhil etmek manasına gelir ki, Aleviler buna karşı direnişi binlerce yıldır vermektedir. Yavuz dönemi aynı sürecin resmidir. Alevilerin devletleştirilmesi, bir kısmının devlete dâhil edilmesidir. Sonuçları ortadadır. 40 Bin Alevinin katledilmesidir. Bu katliama dâhil edilen, devlete kapıkulu haline getirilenler de 1826 yılında büyük bir kıyım yaşayarak aynı kaderi paylaşmışlardır. Hangi gerekçe ile olursa olsun, Alevileri devlet ve iktidar ilişkileri içine çeken yaklaşım, Alevilerin yok edilmesi manasına gelmektedir. O anlamda AİHM kararı doğru okunmalıdır. Aleviler kendi pozisyonlarını ona göre almalıdır.

EN SON EKLENENLER