‘Sistem sorunu deyip kenara çekilemeyiz’

Türkiye’nin kanayan yaralarından biri olan aile içi cinsel tacizin yanı sıra anne-kız ilişkisini ele alan “Misafir”, trajediden beslenen bir umut duygusuyla, “tutunamayanların” hikâyesini anlatıyor.  20 Mayıs’ta vizyona girecek olan filmin yönetmen koltuğunda Mehmet Eryılmaz oturuyor. Başrollerini ise,  Zümrüt Erkin, Tamer Levent, Ayten Uncuoğlu, Hale Akınlı, Ersin Umut Güler ve genç oyuncu Melek Çınar paylaşıyor.

Evrensel bir konu olan anne-kız ilişkisini, ölüm teması çerçevesinde ele alan “Misafir,  36. Montreal Dünya Film Festivali’nde FIPRESCI ödülü ve büyük jüri özel ödülüne layık görülmüştü.

Film ayrıca İletişim Akademisyenlerince ‘Yılın Farkındalık Yaratan Filmi’ olarak ödüllendirildi ve filmin genç oyuncusu Ersin Umut Güler Uluslar arası Boğaziçi Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandı.

20 Mayıs’ta vizyona girecek filmle ilgili filmin genç oyuncusu Ersin Umut Güler’le bir araya geldik. Uzun yıllardır tiyatro oyunculuğu yapan,  Güler Yolcu Tiyatro’yu hayata geçirdi  “Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler, Kapıların Dışında” oyunlarını yönetti ve oynadı. Şimdilerde yeni oyunu için kolları sıvayan Ersin Umut Güler’le hem Misafir filmini hem de tiyatroyu konuştuk.

 

-“Misafir” filmi 20 Mayıs’ta vizyona giriyor…  Uzun metrajda ilk başrol oyuncusu olarak gördük. Meselesi olan bir film Misafir, bu süreç siz de nasıl ilerledi?

Senaryoyu okuduğumda ekibi öğrendim. Yönetmenimiz Mehmet Eryılmaz’la bir araya geldik. Senaryoyu okuyunca o karakterle ilişki kurdum. O kişinin babasıyla kurduğu ilişki, baba baskısı… Bir yandan da tutunamayanların hikayesiydi.

-Türkiye’nin kanayan yaralarından biri olan aile içi cinsel istismar meselesi film boyunca seyirciyi de etkisi altında bırakıyor…

Anne hasta, Baba baskısını çok net görüyorsunuz. Bir taraftan da alttan alta seyirciye bırakarak meseleyi babanın taciz meselesini görüyoruz.

-Filmde sizin oynadığın Nuri karakteri de her şeyden habersiz…

Evet, o bu meselelerden haberli değil… Film o yüzden de bir üçgen içinde. Seyirciyi sürprizler bekliyor diyebiliriz.

Senaryoda seni çeken neydi? Tiyatro da yapıyorsun bir yandan çünkü…

Senaryoda bana en çok dokunan kadın hikayesi olması.  Erkek tarafından yazılmış bir hikaye ayrıca…. Ama kadın dünyasını iyi anlamış bir yönetmen, bu çok önemliydi benim için.

-Öte yandan da günümüzde görünür olmaya başlayan bir mesele cinsel istismar meselesi, sen nasıl bakıyorsun?

Cinsel istismar ayyuka çıkmış durumda doğru. … Küçük çocuklara vakıflarda uygulanan bu istismar yeni değil. Hep vardı aslında. Belki artmıştır, toplum kapanmaya başladıkça bunlarda yaşanmaya devam ediyor.  O yüzden de iki yüzlü bir toplum aslında.

-Gecekondu da geçen bir hikaye Misafir… Kentle köy arasına sıkışmış bir meseleden mi bu durum?

Bu bir sıkışmışlık değil, bu durumlar gelir düzeyi yüksek insanlar arasında da yaşanıyor. Daha çok bugünlerde vakıflar ve buna benzer yerlerde gördük ama diğer tarafta açığa çıkmıyor sadece.

Artık var olan bu durum şu günlerde sadece görünür oldu.

-Türkiye’de pek çok sorun var, insanların öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz ve bazı şeyleri de kanıksadık… Kadın sorunu, kadın cinayetleri vs sadece sistem sorunu mu peki?

Önemli sorunlarından biri kadın sorunu.  Türkiye’de kadın ne yazık ki ataerkil bir toplumda ikinci planda. Bizim ülkemizde hem kültürel olarak hem de İslamiyet açısından kadın ikinci plana atan bir din anlayışı var.  Bu kadar sistemsel soruna bir de bu eklenince elbette ki büyük bir sorun haline geliyor.

Doğu ile batı arasına sıkışmış bir ülkedeyiz. Aslında Ortadoğuluyuz ama başka yerde duruyoruz, bu sıkışmşlık durumu üzerine İslamiyet geldiğinde bu meseleler de artacaktır.  Bir yıl da binlerce işçi ölmüş, istatistiklere baktığında kadın ölümü, işçi ölümü, kadına şiddet artıyor.  Tüm bunlar yaşanırken de “bu sistem sorunu” deyip kenara çekilmek yerine mücadeleye devam edilmeli. Kadınların her daim sokakta olması gerekli…

-Sinemanın dışında asıl olarak tiyatro alanındasın. Yolcu Tiyatro’da iki oyun sahneye koydun. Tiyatro senin için nerede duruyor?

Tiyatro benim için büyük bir öğrenme alanı oldu. Seyirci sosyolojisiyle ilgili vs de… Yaklaşık 3,5 yıl önce Yolcu Tiyatro’yu kurduğumuzda ve yol aldığımızda,  özel tiyatronun yaşadığı zorlukları, karşısına çıkan engelleri… Hepsini gördük ve yaşadık.   Tiyatroyu 10 yıldır profesyonel olarak yapıyorum…. Bize ait bir şey tiyatro. Oyuncu olarak, yönetmen olarak daha özgür olduğum bir alan. Ekibimiz var, birlikte karar alıp, söylemek istediğimiz şeyleri daha net ifade ediyoruz. Sinemada da sadece iyi işler yapmak istiyorum.. Ama tiyatro kendi istediğim her şeyi yapabileceğim bir alan,  ben onu o da beni asla terk etmeyecektir.  Öyle hissediyorum.

-Özel tiyatroyu günümüzde yaşatmak oldukça zor, mekan bulmak sıkıntılı tiyatro için, alternatif sahnelerde oynanıyor çoğu oyunlar, ekip olarak siz nasıl aşıyorsunuz bu sorunları?

Mekanımız yok, çünkü paramız yok. Değişik salonlarda oynuyoruz,  mekansızlık buna itiyor; bunun da avantajını gördüğüme inanıyorum.  Şimdiye kadar 9-10 mekanda oynadık.  Seyirciyi ayağına getirmiyorsun, sen seyirciye gidiyorsun…. Bu da bence avantaj.

-Seyirci durumu nasıl tiyatronun?

Türkiye’de tiyatro seyircisi var, tiyatro seyircisini kaybetmiş sadece. O da diziler vs… Tiyatro iyi yere gidecek. Sadece devlet destekleri yönünden kötüye gidiyor…

Pek çok özel tiyatro var, yeni yeni sahneler ortaya çıkıyor. Seyirciye ulaşıyorlar, ulaşamıyorlar zaman gösteriyor ama bu kadar insanın deneme yapması,  tiyatro adına adım atmaya çalışması, bu yaratıcı süreçler içinde önemli. Kendi salonlarını kuruyorlar, alternatif mekanlar yaratıyorlar vs… Bunları çok önemsiyorum. Bir kısmı elenecek belki ama bu denemeler önemli ve kıymetli. Tiyatroda çeşitlilik yaratıyor.

-Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler ve Kapıların Dışında 3 yıldır oynuyor… Animasyonlu ve teknolojiyi de kullanıyorsunuz tiyatronuzda…

“Kapıların Dışında” bizim ilk oyunumuz.  Bizim için önemli bir oyundu. Konservatuvarda okurken bu oyunu yapmak istiyordum. Animasyon tekniğini kullandık. Her şeyin ilki idi bizim içinde.  Benim yönetmenliğim, tiyatronun ilk oyunu vs…

-Metinleri seçerken neye dikkat ediyorsun hem bir tiyatro yönetmeni ve oyuncusu olarak?

Metinleri seçerken aslında derdi olan metinler seçtik.

Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler’de de öyle, Kapıların Dışında da…  Metinlerin dertlerine bakıyoruz. Onları doğru ifade etmek istiyoruz. Bunları yaparken değişik biçimler deniyoruz.

-Yeni oyun var mı peki?

Yeni sezonda yeni bir oyunla seyirci karşısına çıkacağız. Fransız yazar Roland Topor’un bir oyunu…  Her oyunumuzda olduğu gibi seyircinin rahat izleyeceği bir oyun değil.  Bir işçinin hayatı üzerinden ilerliyor, bir işçinin üzerine bir kongreci atlıyor bir insan bir insanı taşır mı diye sorular soruluyor ama o işçi onu taşıyor…

-Kapitalizme gönderme var o halde?

Net olarak var. Bunu da en net figürlerle yapmış yazar. Net çizgilerle göstermiş. Tulumlarıyla işçiler var. İşçiler kongrecileri sırtlarında taşıyorlar.  Söylediği cümle bir insan başka birini sırtında taşımaya başladığı anda benliğini kaybediyor. İşçinin üstüne yapışmaya başlıyor. Sistemle de alakalı, kadın erkek ilişkisi içinde de böyle, bir birini sırtında taşıyor, beraber yürümek yerine, bu size yapışır… Bu oyunu da  animasyona tekniğiyle yapacağız…

-Animasyon tiyatroda yeni bir şey aslında… Alışık olduğumuz bir şey değil…

Daha yeni bir teknik, uzun yıllardır var aslında, biz görüntü teknolojisini bugünün şartları içinde kullanıyoruz. Bizim ülkemiz için çok yeni. Ben bunun tiyatroya hizmet eden bir araç olarak düşünüyorum.

HAYATIN KENDİSİ ZATEN POLİTİK!

-Sanat tartışması günümüzde de aldı başını gidiyor… 

Sanat sanat içindir, sanat halk içindir, ikisi de ayrı tutulamaz. Politiktir sanat evet, eğer bir tiyatro grubu, hiç bir şey anlatmayan, seyircileri sadece güldüren, eğlendirmek üzere metin seçmişse bu bence politik bir tavırdır. Hiçbir şey anlatmamayı tercih etmek çok politiktir bence. Hayatın kendisi çok politiktir zaten.

GÜLŞEN İŞERİ-EVRENSEL

EN SON EKLENENLER