22 yıl sonra tekrar oynatılan film

“Siyasal iktidarı elinde bulunduran sermaye sınıfının temsilcileri olan zalimler özgürlüğü halk için değil kendilerinin egemenliği için kullanırlar.” Hasan Yüksel.

Haziran 2015 seçimleri sürecinde HDP’nin tüm iyi niyetli girişimlerine, barış, demokrasi ve birlikte yeni bir yaşam söylemlerine saldırılarla, bombalarla karşılık verildi. Kimileri de HDP yöneticilerini AKP’yle işbirliği yapmakla suçladı. Haziran seçimlerinde, HDP’nin yükselişi ve 80 milletvekiliyle meclise girişi tekçi ve inkârcı sistemin ağa babalarını bayağı korkuttu. Bu ülkenin bütün renklerinin, ezilenlerin ve tüm ötekilerin HDP çatısı altında meclise girmeleri ve HDP’nin %13 oy alarak mecliste üçüncü partisi konumuna gelişi, tekçiler tarafından hazmedilemedi. Hükümet çalışmaları sırasında MHP hiçbir koalisyona razı olmadı. CHP ve AKP yetkililerinin koalisyon görüşmeleri 1 ay sürdü, ama koalisyon hükümetinin kurulmasına birileri engel oldu. AKP’yle birlikte derin devlet yetkilileri seçim kararı aldı. HDP’li iki vekilinde içinde olduğu seçim hükümeti kuruldu. Ülkenin her tarafında kargaşa yaratıldı, HDP binalarına saldırılar oldu. Kasım 2015 seçimlerine bu atmosferde gidildi. Diğer yandan Kürt illerinde ilan edilen özyönetimleri bahane eden devlet tüm gücüyle buralara girerek, ülkede ne kadar, halk düşmanı, ülkücü, milliyetçi, ırkçı varsa, hepsini özel harekât kurumunda istihdam ederek, bölgeye sürdü. Sokağa çıkma yasakları ilan edildi. İnsanlar çocuk-kadın-yaşlı demeden sokak ortasında katledildi, cenazeler günlerce sokaklarda kaldı. Şehirler yakıldı-yıkıldı tanklarla yerle bir edildi. Ve o gün bu gündür bölgede savaş sürüyor.

Bölgede sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte ölümler ve yıkımlar devam ederken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’de haklarında fezleke olan milletvekillerini yargıya gönderin, bedeli neyse ödesinler talimatıyla, dokunulmazlıkların kaldırılması 20 Mayıs 2016’da TBMM’de 370’i aşkın bir oyla kabul edildi. Mecliste sergilenen tablo 1994’te yaşananları hatırlattı. Peki, 1994 yılında vizyona soktukları film’de neleri görmüştük? Polis, 4 Mart 1994’te Meclise girip dokunulmazlığı kaldırılan Demokrasi Parti’li (DEP’li) vekilleri zor kullanarak, meclisten çıkartıp gözaltına aldı. DEP’li milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Mahmut Alınak, Selim Sadak, Sırrı Sakık, Orhan Doğan, Zübeyir Aydar ve Ahmet Türk tutuklanıp Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’ne konuldular. Bu sırada Anayasa Mahkemesi de, DEP’i kapattı. 8 Aralık 1994 tarihinde Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), “bölücü faaliyet yürüttükleri” iddiasıyla DEP’li vekilleri eski Ceza Kanunu’nun (TCK) 125. maddesi uyarınca 15’er yıl ağır hapis cezasına mahkûm etti. Kararlar, 26 Ekim 1995’te Yargıtay tarafından onandı. İlerleyen süreçte “bölücü faaliyet yürüttükleri” suçlamasıyla 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılan DEP milletvekilleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdular. Demokrasi Parti’li (DEP) milletvekillerinin başvurusunu inceleyen AİHM, bu milletvekillerinin adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine hükmetti. Yargıtay, 2004’te mahkûmiyet kararlarını bozunca eski DEP milletvekilleri cezaevinden tahliye edildiler. Verilen bu kararla bu vekillerin suçsuz yere 10 yıl cezaevinde kaldıkları tespit edilmiş oluyordu. Bütün bunların yaşanmasına rağmen, Türkiye siyaseti bu olup bitenlerden bir türlü bir ders çıkartmak istemiyor…

20 Mayıs 2016’da, 1994’lerde vizyona (gösterime) girmiş, dar çerçeveli ve sıkıcı oluşu nedeniyle eleştirilere maruz kalan filmin ana temasına zarar verilmeden üzerinde gerekli rötuşlar yapıldıktan sonra tekrar seyirci ile buluşma galası vardı. Bu sefer 1994’teki eleştirilere maruz kalmamak için tezkereleri bulunan tüm milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı ve sadece HDP’nin hedefte olmadığı algısını yaratmak için epey çaba harcandığı dikkatlerden kaçmıyordu. Ayrıca bu filmde yer alacak bütün partilerin seçmenlerine karşı zor durumda kalmamak ve olabilecek eleştirilere cevap bulma yönünde tüm önlemler de alınmıştı. Cumhurbaşkanına vekâleten bu film’e katılan AKP için zaten bir sıkıntı yoktu. 7 Haziran seçimi sonrası intihar saldırganı gibi partisini yok etme pahasına Erdoğan’ın ve AKP’nin imdadına koşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli zaten bu işe ta başından beri çok hevesliydi. Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aynı dili kullanıyor, HDP’liler meclisten atılmalıdır diyor başka bir şey demiyordu.

Ama böylesi bir konuda “duyarlı” bir seçmen kitlesine sahip CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu için durum o kadar kolay değildi. CHP, kurum olarak kendi isteğiyle bu senaryoya dâhil olabilirdi ama seçmeninden gelecek eleştiriler için her türlü yardımın yapılacağı konusunda teminat verilerek ikna edilmesi gerekiyordu. Söylentilere göre Kılıçdaroğlu -brifing- (bilgilendirme) verilecek bahanesiyle Genelkurmay Başkanı ile buluşturuluyor. O brifing’te Kılıçdaroğlu’na devletin bekasıyla ilgili neler söylendiyse! İkna edilip anlaşma sağlanıyor. Bu ikna görüşmesinin ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yıllardır savunduğu “kürsü dokunulmazlığı” konusundaki tavrından vazgeçiyordu. Kılıçdaroğlu, çıktığı bir televizyon programında, AKP tarafından meclise getirilen milletvekili dokunulmazlık yasasını kast ederek, efendim Anayasa’ya aykırı ama biz yine de evet diyeceğiz dedi. Aksi durumun partisine zarar vereceğini çeşitli gerekçeler göstererek söyleyip durdu.

Kılıçdaroğlu’nun Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz söylemi karşısında parti içinde itiraz sesleri yükselmeye başladı. Peki, neydi bu Anayasa’ya aykırılık? Mevcut Anayasaya göre, kürsü dokunulmazlıkları dışındaki dokunulmazlıkların kaldırılması için Anayasanın her hangi bir maddesinde değişiklik yapılmasına gerek yoktu. Salt çoğunlukla yani 276 sayısıyla kürsü dokunulmazlıkları dışındaki dokunulmazlıklar kaldırılabiliniyordu. Bütün bunlara rağmen Kılıçdaroğlu, AKP’nin Anayasa’ya aykırı şekilde getirdiği yasaya evet diyeceğini her ortamda dile getirdi. Nitekim Anayasa’ya aykırı bu yasa 20 Mayıs’ta mecliste 370’in üstünde bir oyla kabul edildi. Yasanın kabulünden sonra kimi CHP milletvekilleri bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine dava açacaklarını beyan ettiler. Bu beyanlar sonrası bu milletvekillerine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve yönetimi tarafından müdahale edildi. Partiden istifa edip HDP’ye gitmeleri söylendi.

Anayasa’nın 85. maddesi, 83 maddede öngörülen Meclis kararıyla dokunulmazlığın kaldırılması durumunda, ilgili milletvekiline Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) iptal davası açma hakkını veriyordu. Oysa şimdi  milletvekillerinin dokunulmazlığı, 83.maddede öngörüldüğü gibi Meclis kararıyla değil, 83.maddeyi askıya alan bir anayasa değişikliği ile kaldırıldı. Böylelikle, dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri bireysel olarak yani tek tek AYM’e iptal davası açma hakkından yoksun bırakıldı. Anayasa Mahkemesi’ne iptal davaları için bireysel olarak müracaat eden vekillerin başvurusunu, AYM bu gerekçe ile reddetti. Anayasa’nın 150. maddesi, AYM’de iptal davası açma hakkını Cumhurbaşkanı’na, iktidar ve ana muhafelet partisi Meclis gruplarına ve TBMM üye tam sayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere (yani 111 milletvekiline) veriyor. Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi iptal davası açmayacağına göre, iptal davasını ana muhalefet partisi meclis grubu ya da 111 milletvekilinin imzasıyla açılabiliyor. HDP’nin mecliste 58 milletvekili var, bundan dolayı Anayasa mahkemesine tek başına iptal davası açamıyor. Bireysel olarak yani tek tek Anayasa Mahkemesi’ne başvuran vekillerin başvurusu red edilince, CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar ve bazı milletvekilleri dokunulmazlık yasasının iptali için 111 imzayı toplayıp AYM’ne gitmeliyiz dediler. Vay bunu nasıl söylersiniz denilerek, bu vekiller Kılıçdaroğlu tarafından partiden atılmakla tehdit edildiler. Kılıçdaroğlu ve yönetimi sergiledikleri bu tavırla bırakın sosyal demokratlığı demokrat bile olamayacaklarını bir kez daha ortaya koydular.

Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi dokunulmazlıkların Anayasa’ya aykırı bir şekilde kaldırılması konusunda sergiledikleri gayreti keşke toplumsal konularda da gösterseydiler. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi Kürdistan’da öldürülen insanlar, yakılıp yıkılan şehirler, kasabalar, köyler, evleri başlarına yıkılan insanlar karşısında sus-pus oldular. Son süreçte Kılıçdaroğlu ille de “şehit” cenazelerine katılacağım, feriştahınız gelse de beni durduramaz diyor. Beni kimse “şehit cenazelerine” katılmaktan alıkoyamaz diyor, oysa orada istenmediği apaçık ortada. O zaman bu ısrar neden? Kılıçdaroğlu’nun “şehit” cenazelerine katılma ısrarı yerine, savaşa karşı mücadeleyi örgütlemesi ve bu yönde çaba harcaması daha doğru değil mi? Sadece yakılıp yıkılan Kürdistan illerinde değil, Türkiye’nin her tarafında, savaşa karşı barış mitingleri düzenlese, daha anlamlı olmaz mı? Bir iki sözde, Cami’deki cenaze merasiminde Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı üzerine etmek isterim. Evet, Kılıçdaroğlu’na karşı yapılan düşmanca saldırı kınanmalıdır, bende kınıyorum ve lanetliyorum. Ama Kılıçdaroğlu ve ekibinin bütün bu süreçlerde izlediği tutarsız, yanlış politikaları da görülmelidir. Sadece görülmekle yetinilmemeli, eleştirilmeli ve karşı tavır alınmalıdır.

Dokunulmazlıklar için evet oyu kullanan CHP’liler, faşizan bir düzenin temelinin atılmasına doğrudan katkıda bulunmuştur. Denizlerin idam kararına evet diyenler tarihin kara sayfalarında nasıl yer aldıysalar, bu evetçiler de tarih önünde yarılanacaklardır. Tekçilerin söz konusu senaryoyu ikinci defa filmleştirerek seyircinin beğenisine sunmasının birçok nedeni vardır ama en büyük nedeni şudur: HDP çatısı altında meclise giren ezilenlerin tüm renklerin sesini kesmek ve Kürt sorununun şiddetten uzak ve siyaset yoluyla çözme çabasının önünü tıkamak…20 Mayıs’ta dokunulmazlılıkların kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliği teklifine ilişkin yasal süreç 7 Haziran’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onaylamasıyla noktalandı. Erdoğan’ın onayının ardından kanun Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylelikle milletvekilleri için yargılama süreci başlamış oldu. Evet, bizler bu kötü ve çirkin filmi bundan 22 yıl önce de görmüştük!

Mehmet Kabadayı.
İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com

EN SON EKLENENLER