23 Yıl… Dile Kolay -RIZA AYDOĞMUŞ-Yangından kurtulan

Madımak katliamı üzerinden tam 23 Yıl geçti… Hala hafızamızdan silemediğimiz o anları yaşayanlar kuşkusuz hiç unutmadı. Rıza Aydoğmuş yangında kurtulanlardan biriydi….

Yıllar önce anlatmıştı o yangından nasıl kurtulduğunu… Yeniden hatırlamak adına; Rıza Aydoğmuş anlatıyor:

23 Yıl… Dile Kolay -RIZA AYDOĞMUŞ-Yangından kurtulan

Semah dönen, türkü söyleyen, tiyatro oynayan,  oğullarımız, kızlarımız, ozanlarımız,yazarlarımız, bilim adamlarımız, Karikatürist, şair ve doktorumuz,, aydınlık yüzlü 33 güzel insanımız ve iki otel emekçisi can 2 Temmuz 1993 te Sivas’ta Madımak otelinde şeriatçı- yobaz güruh tarafından yakılarak, katledildiler. Ateş düştüğü yeri yaktı, dağladı. Yüreğinde insan sevgisi, evlat sevgisi, kardeş sevgisi, ana –baba sevgisi-saygısı olanların da yüreğine kor düştü.

             Devlet, bu katliama 8 saat boyunca polisi ve askeriyle seyirci kalıp, müdahale etmedi. Tek müdahale vardı; o da  Cumhurbaşkanı  S. Demirel’in “vatandaş ile polisi karşı karşıya getirmeyin” talimatıydı. Oteli kuşatan ve içindeki insanları “Kahrolsun laiklik yaşasın şeriat” diyerek, “YAK ULA YAK” nidaları ve alkışlarla ateşe veren  vatandaşa(!) müdahale edilmemeliydi.

       Ve öyle oldu. Otel ateşe verildi. Aydınlar yandı. Katiller ve onları örgütleyenler, ortaçağ Roma’sında BRUNO’yu din adına ateşe atan papazların mutluluğuyla evlerine döndü…

              Sivas, Laik Cumhuriyetin temellerinin atıldığı bir kenttir. “Dinin emrinde bir devlet düzeni” kurmak isteyen şeriatcı organize güçler, insanlık tarihinin yüz karası bir katliama adım adım hazırlık yapmış ve  hazırlıkta belediyenin olanakları da kullanılmıştır. Belediye, valilikçe yapılan “Atatürk koşusu’na alternatif  “Hicret koşusu” organize etmiş,  bu koşuya çevre illerden sporcu adı altında dinci militanlar çağrılmış ve günlerce dinci vakıfların misafirhanelerinde ağırlanmış, yarış bittiği halde 2 Temmuz’a kadar da Sivas’tan ayrılmamışlardır.

              Yerel basın, günler öncesinden Pir Sultan Abdal ve adına düzenlenen etkinlik aleyhine  kışkırtıcı yayınlar yaparak, yöre halkının dini hassasiyetleri kasıtlı olarak  bu yayınlarla öne çıkarılıp, tepki örgütlenmesine gidilmiştir. Tüm bu alt yapı çalışmalarına bir de “Müslüman Kamuoyuna” başlıklı cihada davet eden bir bildiri ev ve işyerlerine dağıtılmıştır. Şeriatçı bir kalkışma için Cuma günü ve Cuma namazı sonrası koşulların uygun zamanıydı ve öyle oldu.

          Cuma namazından topluca çıkan kalabalık, gerici militanların yönlendirmesiyle  Madımak otelini güpegündüz kuşatıp, saatlerce taşladı. Saldırganlar, otele atılacak taş bulmakta hiç zorlanmadılar; Zira, Refah Partili (milli görüşcü) belediye başkanlığı kaldırım yenileme gerekçesiyle birkaç kamyon kaldırım taşını otelin karşısındaki köşeye yığmıştı.

           Otelde mahsur kalanlar, başta ilin valisi olmak üzere ulaşabildikleri devlet yetkilileri ve siyaset adamlarından yardım istediler, “kurtarın bizi” dediler. Aldıkları yanıt, “sabredin, sizi kurtaracağız” veya “yakın il ve ilçelerden takviye kuvvet istedik, yoldalar, geliyorlar” şeklindeydi.

             Otel önü öğlen saatlerinden başlayarak, akşama doğru gittikçe kalabalıklaştı. Cumhuriyet ve laiklik karşıtı sloganlar susmak ve bitmek nedir bilmedi. Otel içindekiler, ön kapıdan çıkmanın riskine karşılık başka çıkışlar aradılar. Buldukları ilk yer, otel ile aynı aydınlığı paylaşan sırt sırta olan binaydı. Ama o binadakiler aydınlık denilen yere çıkanlara ağır küfür ve hakaret ederek “ nereden girdiyseniz oradan çıkın” diyerek, fiili saldırıda bulundular. (Meğer bu daire, BBP il binası imiş. Yangından önce çıkmak için tespit edilen bu yerden saldırı olmasa muhtemelen can kaybı olmadan oteli terketmek olanaklı olacaktı.)

      Otelin karşısına, belediyece getirilen birkaç kamyon taşın tamamı otele atıldı. Kırılmadık cam, çerçeve kalmadı. Perdeler, tüller lime lime oldu. Bir ara otel önündeki kalabalık başka yöne doğru yöneldi ve büyük tezahüratlarla geri döndüler. Karşıladıkları Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu imiş. Belediye başkanı, yanında belediye çalışanları eşliğinde otel önüne kurdukları mobil ses düzeninden kalabalığa “Gazanız mübarek ola” diye başladı söze. Başkan konuştukça kalabalık daha da coşuyor, tezahürat ve sloganlar birbirine karışıyordu.

  Gerici-yobaz güruh dağılmak şöyle dursun daha da kalabalıklaşıyor ve yaptıklarıyla daha da azgınlaşıyorlardı. Kaldırım taşı bitince, otelin karşısındaki binaların çatılarına çıkıp, kiremitleri söküp, otelin içine doğru attılar.

 Tüm bunların saatlerce sürüyor olmasına karşın, ortalıkta kayda değer sayı ve kararlılıkta güvenlik kuvveti yoktu. Otel önüne tek sıra barikat oluşturan karakol ve trafik polisi, atılan taşlar sonucu zaman zaman kaçıyor ve otelin önünde barikat diye bir şey kalmıyordu.

    Kalabalık, yine bir dalgalanma ile otele değil, ters yöne doğru sloganlarla hareketlendi. Makam aracı ile kalabalığın arkasına kadar gelen Tugay komutanını sloganlarla karşıladılar. “En büyük asker bizim asker, asker Bosna’ya” Generalin gelmesiyle otel içindekiler bir ara kurtulacakları umuduna kapıldılar; ama general, kalabalığı  yönlendirenler ile kısa bir görüşmenin ardından yine makam aracına binerek, alandan ayrıldı.

     Kentin meydan ve ana caddelerindeki elektrik direklerindeki hoparlörden “ Pir Sultan Abdal Şenlikleri iptal edilmiştir, halkımıza saygıyla duyurulur” anonsları duyuldu. Bu anons, kalabalığı iyice coşturdu / çılgınlaştırdı. Yine aynı hoparlörden “Pir Sultan Abdal heykeli kültür merkezinden söküldü, halkımıza saygıyla duyurulur” anonsu yükseldi.  Bir süre sonra da kalabalığı yararak otel önüne kadar belediyeye ait bir kamyon geldi. Kamyon kasasındaki ozanlar anıtı kalabalığın saldırgan müdahalesiyle otel önüne indirildi ve ellerine ne geçirdiler ise anıta vurarak parçaladılar.

    Kalabalık otele iyice yaklaştı ve aradaki polisler de çekildi.  Ön cepheden otelin içine ( kahvaltı salonuna ) girenler oldu. Ellerine ne geçti ise aşağıya fırlatıyorlar ve kalabalık ta izahı mümkün olmayan bir histeri ile alkışlıyor ve “daha daha” diyordu.  Otel içinde elektrikler kesildi ve her yer karanlık, göz gözü görmüyor. Otel dışından gelen yanık kokusu ile yangın akla geldi. Evet , dışarıda benzine batırdıkları paçavraları tutuşturup, otel içine  atıyorlardı. Bir anda alt kattaki lobinin  duvar lambrileri ve yerdeki halı döşemeler tutuştu… Simsiyah duman kapladı her yeri.

      Otel yanıyor; başta belediye çalışanları olmak üzere otel önündeki kalabalık  oteli yakanları alkışlarıyla ıslıklarıyla destekliyor, yüreklendiriyorlardı. Öğlen Cuma namazından çıkan kalabalık, üzerine üç namaz vakti geçmesine karşın otel önünden ayrılmamıştı.

     Otel yanıyor, alevler her yanı sarmış ve bir anda kiremitlere kadar ulaşmıştı. Artık, Y A N I Y O R DUK… 

    Telsizlerden otel içinde bekleşenlere duyurulan o ek kuvvetler ortalıkta hala yoktu. Zoraki otel önüne getirtilen itfaiye aracının hortumlarını da kesen şeriatcı militanlar, Madımak önünü Kerbela’ya dönüştürdüler. Alevleri söndürecek su yok, YANANLARIN UMUDU DA KALMAMIŞTI KURTULMAYA DAİR. KALDIYSA UTANMAK, UTANSIN O GÜN YANGINA SEYİRCİ KALANLAR…

 12 Yaşında bağlama çalmaya heves eden Koray KAYA, 70 Yaşındaki bilge araştırmacı yazar Asım BEZİRCİ  , Doktor- Şair Behçet AYSAN, Hasret GÜLTEKİN, Muhlis AKARSU, Muhibe AKARSU, Edibe Sulari AĞBABA, Asaf KOÇAK, Asuman SİVRİ, Yasemin SİVRİ, Huriye ÖZKAN, Yeşim ÖZKAN, Metin ALTIOK, Uğur KAYNAR, Belkıs ÇAKIR, Serkan DOĞAN, Ahmet ÖZYURT, Murat GÜNDÜZ, Serpil CANİK, İnci TÜRK, Muammer ÇİÇEK, Gülsün KARABABA, Sehergül ATEŞ, Handan METİN, Sait METİN, Mehmet ATAY, Gülender AKÇA, Carina CUANNA, Erdal AYRANCI, Nesimi ÇİMEN, Menekşe KAYA, Nurcan ŞAHİN, Özlem ŞAHİN …. Devletin denetimi ve gözetimi altında Şeriatçı güruh tarafından yakılarak katledildiler…

    Katliamı radyolar, Tv ler tüm ajanslar saatlerdir naklen haber yapıyorlardı.  Saldırgan güruha karşı polis ve askerin şefkati görülmeye değerdi. Cumhuriyet ve laiklik aleyhine saatlerce slogan atan, oteli ve  kültür merkezini taşlayan, harabeye çevirenlere karşı polisin jop’ları kılıfından çıkmadı. Yangının söndürülmesinden sonra içeridekilerin tahliyesi sırasında hızını alamayan katillerden Cafer ERÇAKMAK adlı belediye meclis üyesi, yangın merdiveninden inen Aziz NESİN’i aşağıya attı ve polisler bunu da seyretti.

    Başta o günün başbakanı ve bazı bakanları katliamı mazur göstermek için hep “tahrik var” dediler VE yazar Aziz NESİN’i hedef seçtiler. 12 yaşındaki Koray’ın katledilmesine tahrik gerekçe olabilir mi? Katliam sonrası katillere arka çıkan siyasiler yargılama seyrini de etkileyecek bir söylem tutturdular; TAHRİK.

      Polis, otel önünde gericilere gösterdiği ihtimamı sonrasında da sürdürdü. Katliama katılan veya katkı veren binlerce kişiden ancak yüzelli kadarını gözaltına alıp, olayın boyutlanmasını engelledi. Soruşturmalarda örgüt aranmadı. Sıradan, bir anlık öfke sonucu çıkmış bir olay olarak değerlendirildi. Bu anlayış, yargılamanın her aşamasında sürdürüldü.

     Katillere ilk yargılamada önce idam verildi ve Aziz NESİN’in tahriki var diyerek, ceza indirimine gitti. Tabii bu karar Yargıtayca  bozuldu. Yargılama yenilendi ve aynı şahıslara idam verildi sonra müebbete çevrildi, ayrıca bir gerekçeyle indirim yapılmadı.

     Katliamla sonuçlanan bu organizeyi yapan örgütler ve uzantıları araştırılıp, ortaya çıkarılmadı. Başta  belediye meclis üyesi Cafer ERÇAKMAK olmak üzere ele geçmeyen sanıklar hala serbest dolaşımlarını sürdürüyorlar. Hüküm giymiş bir çoğu da yurt dışına çıkmış veya çıkarılmış. Devletin Adalet bakanlığı lütfedip  iade talebinde bulunmuyor.

     Madımak katliamı ile analar babalar çocuksuz, çocuklar anasız babasız kaldı. Yürekler, yuvalar acıyla kavruldu. Katliam sonrası yaşananlar bu acıları daha da çoğalttı. Çocuğunun, kardeşinin, yoldaşının katlinin davasını izlemesine bile izin verilmedi. Duyduğu acı yetmezmiş gibi mahkeme önlerinde polis; anaları saçlarından tutup, yerlerde sürükledi.

 

     Katliamdan sonra zarar gören otel sahibine devlet tazminat ödeyip, o yerin yeniden otel olarak hizmete girmesi için ruhsat verdi. Otelin alt katı da et lokantası olarak düzenlendi. 35 insanın yakıldığı otelde müşteriler konaklıyor, alt katında da  kömür ızgarada et yiyorlardı. Bu duruma ve  verdiği acıya analar babalar, kardeşler, çocuklar ve insanım diyenler nasıl dayanabilirler?

İlkel kabile yaşamlarında bile olabilirliği tartışılır olan bu vahşi uygulama, bu çağda, Cumhuriyet Türkiye’sinde yaşanıyor. Bu uygulamaya başta devlet ve yerel sivil toplum kuruluşları seyirci.

    Sivas Ticaret ve Sanayi odası başta olmak üzere kimi siyasi parti temsilcileri ve örgütler, 2 Temmuz anmalarına karşı çıkıyorlar. Rahatsız oluyorlarmış!, rencide oluyorlarmış, ticari hayat zarar görüyormuş. Olup bitmiş bir olayı belleklerde taze tutmanın yararı yokmuş. Unutalım, kapansın diyorlar.

      Anımsandığında utandırıyorsa, küçültüyorsa sizi, bunun çaresi unutmak veya unutturmak değil, o gerçekle yüzleşmekten geçer. Gerçekten bu yaranın ve acının kapanmasını istiyorsanız ve samimi iseniz, adım atma sırası sizde. İnsanlığın yüz karası katliamın acısı yetmezmiş gibi o mekanın et lokantası ve otel olarak hizmete girmesine seyirci kalmanız, acımızı çoğaltıyor…

 M A D I M A K   M Ü Z E     O L S U N…

Her yıl 2 Temmuz’larda ellerinde karanfil otel önüne gelen ve yitirdikleri can’ları ananlara tepki gösterip, o mekanın otel ve et lokantası olarak işletilmesine sessiz kalmak hangi insani değerle açıklanabilir?

         Bu acının dinmesinin, bu yaranın kabuk bağlamasının,  yüreklerdeki yangına su serpilmesinin ve bu utançtan kurtulmanın tek ve tartışmasız bir  yolu var; o da otel ve lokantanın faaliyetinin durdurulması ve müze olarak düzenlenmesidir . Bu adım mutlak atılmalıdır.  Şüphesiz bu adımı Devletin yanında, Sivas ve Sivas’lılar adına  her platformda söz alan ( başta sanayi- ticaret erbabı, yerel basın ve siyasiler),  kamuoyuna açıklama yapan kişi ve kurumlar atmalıdır. Bu haklı talebin, Sivas’ta ve ülkemizdeki barışa, kardeşliğe, birlikte yaşama kültürüne katkısı olacağı gerçeğini kabul etmeliler.

      Katliamın yapıldığı M A D I M A K  O T E L İ   M Ü Z E  O L S U N  ve bir daha insanlık suçu işlenmesin. İnsanları ve toplumları  düşüncelerinden dolayı ayırmanın, aşağılamanın ve hatta canlarına kastetmenin bir insanlık suçu olduğu belleklerde yer etsin. Farklı düşünme ve farklı inanmanın insanlık için bir kültür zenginliği olduğu gerçeği de  bilinerek, katiller lanetle, aydınlarımız sevgiyle anılsın.. 

   

    

         

EN SON EKLENENLER