AKP-IŞİD yasak aşkının meyvaları

Ali Ergin Demirhan Sendika.org’daki yazısında gündemi değerlendirdi. Demirhan AKP-IŞİD Aşkının Meyvaları başlığıyla dünden bugüne yapılan katlşamları hatırlattı.

 

Mektuplarda hangi sözcüklerin kullanıldığının, resmi açıklamada hangi örgütün kınandığının önemi yok artık. Yasak aşk meyvalarını verdi. Kanlı ziyafet başladı

28 Haziran Atatürk Havalimanı Katliamı’nın IŞİD tarafından gerçekleştirildiği ve siyasi sorumluluğun da kendi yurttaşlarının güvenliğini sağlayamamanın ötesinde, akıldışı Suriye politikası ile Türkiye’yi IŞİD’in eylem ve örgütlenme sahası haline getirmesiyle AKP iktidarında olduğu hemen hemen genel bir kabul. Bu konuda birbirimizi ikna etmek için çok da zorlamaya gerek yok. İkna olabilecekler çoktan oldu, ötekiler ise asla ikna olmamaya ant içmişler.

Bu yazının amacı, Kilis ile birlikte cihatçıların iki soluk borusundan birini oluşturan Hatay’da 5 aydır saha gözlemleri ve özel görüşmelerle sürdürülen bir raporlama çalışmasına dayanarak, AKP-IŞİD yasak aşkına ilişkin, hakkıyla üzerinde durulmamış somut birkaç bulguyu paylaşmak.

İşin özetini başta paylaşalım: IŞİD sınır bölgelerini çift yönlü bir geçiş hattı olarak kullanma, Türk nüfus içinde örgütlenme, kendi amblemleri ile açık varlık gösterme noktasında şaşırtıcı bir serbestlikle hareket edebiliyor. Diğer örgütlere nasip olmayan bir dokunulmazlık zırhı ile korunuyor.

Bir aşk-nefret ilişkisi

AKP’nin hem IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona katılıp hem de IŞİD’e karşı savaşan cihatçı grupları desteklerken nasıl olup da IŞİD’i desteklediği sorusu bir itiraz olarak gündeme gelebiliyor. Ama bu bir yasak aşk. İdeolojik bir birlik, bir aşk-nefret ilişkisi var. İlla bir çelişki varsa o da AKP’nin IŞİD’i desteklediğini iddia edenlerin değil bizatihi AKP’nin çelişkisidir.

AKP’nin (AKP, Tayyip Erdoğan anlamına gelir) gönlünde yatan daha doğrusu resmi söylemde sahiplendiği cihatçı örgütün IŞİD değil, yer yer IŞİD ile çatışmakta olan Nusra, Ahrar’uş Şam vb. diğer cihatçı örgütler olduğunu biliyoruz. Ancak AKP ile IŞİD solculara, Kürtlere, Esad’a ve Avrupa ülkelerine karşı ortak çıkarlara sahip.

AKP Esad’a, Kürtlere, solculara karşı savaşında aktif olarak desteklediği/kullandığı, Avrupa’ya yönelik saldırılarında yol verdiği IŞİD’e karşı zaaflıdır, gebedir, isteklerine kolayca karşı koyamaz, onun canını acıtamaz. Bu nedenle IŞİD’in örgütçüleri ve militanları yakalanır çok tutulmadan serbest bırakılır, zoraki tutuklanan silahlı saldırganlar “terör” suçundan yargılanmaz, polis operasyonları katliamları aydınlatmak değil delilleri karartmak üzere gerçekleşir, mümkünse militanların kaçmalarına izin verilir.

İşte bu yasak aşkın çıplak gözle görülebildiği yerlerden biri de sınır bölgesinde, Reyhanlı’da ve Geri Gönderme Merkezi’nde yaşananlarla birlikte Hatay’dır.

Hatay’da neler oluyor?

Hatay’da 15 Mart 2016 günü kentteki cihatçı varlığı ve bunun mülki amirliklerle ilişkisine dair bir basın açıklaması yapıldı: “Tanığız, öfkeliyiz, kaygılıyız. Bu kentte yeni katliamlara zemin hazırlanıyor.”

Halk Meclisleri/ Savaşa Karşı Yaşam Hakkı Meclisi’nin kamuoyuyla paylaştığı “Suriye Savaşının ve Türkiye’nin Suriye Politikasının Hatay Üzerindeki Etkileri” başlıklı bu ilk raporda, kentte sınır bölgelerinde yerel halk arasında IŞİD faaliyeti gözlemlendiği, kolluk güçlerince yakalanan yabancı IŞİD militanlarının ise gerekli hukuki kovuşturmalar yürütülmeden üçüncü ülkelere gönderildiği kaydediliyordu.

Raporun yayımlanmasının üzerinden bir hafta, Erdoğan’ın Brüksel’i “Terör gelir sizi de vurur” diye uyarmasının üzerinden üç gün geçtikten sonra, 22 Mart 2016’da, IŞİD Belçika’nın başkenti Brüksel’de büyük çaplı saldırılar düzenledi.

33 kişinin ölümü, 250 kişinin yaralanması ile sonuçlanan saldırıların faillerinden İbrahim el-Bakraoui, Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi daha önce Antep’te Yabancı Terörist Savaşçı (YTS) olduğu tespitiyle yakalanmış, sonra da Avrupa’ya geri gönderilmişti.

Erdoğan, Belçikalı ve Hollandalı yetkililerin uyarıldığını söylerken; Belçikalı makamlar bir uyarı geldiğini, kendilerinin uyarıyı değerlendirme noktasında yetersiz kaldıklarını ancak Türkiye’nin bildiriminin de geç yapıldığını; Hollandalı makamlar ise Türkiye’nin Bakraoui’nin iade nedenini tam olarak belirtmediğini ve gerekli prosedürü uygulamadığını kaydetti.

Yaşananlar, katliamdan bir hafta önce yayımlanan raporda belirtilen, Hatay-Suriye sınırında yakalanan IŞİD militanlarının gerekli hukuki süreç işletilmeden Hatay Valiliği kontrolündeki Geri Gönderme Merkezleri üzerinden Avrupa dahil üçüncü ülkelere transfer edildiği ve bu merkezlerdeki işleyişin uluslararası boyutta bir güvenlik tehdidi yarattığı şeklindeki tespit ve uyarıların haklılığını ortaya koyuyordu.

Valilikler ağırlar, MİT transfer eder

Hatay’ın Antakya ilçesine bağlı Büyükdalyan Mahallesi’nde bulunan Sabancı Kız Öğrenci Yurdu’nun hemen yanında yer alan Ticaret Borsası Erkek Öğrenci Yurdu binası, “dayanıksız ve kullanılamaz” olduğu gerekçesi ile 2015-2016 öğretim döneminde Kredi Yurtlar Kurumu tarafından öğrenci kullanımına kapatıldı. Ancak Hatay Valiliği, bu binayı Geri Gönderme Merkezi olarak kullanmaları için Hatay Göç İdaresi Müdürlüğü’ne tahsis etti.

Tatmin edici bir açıklama yapılmaması, yurt tabelasının Nisan 2016’ya kadar değiştirilmemesi ve yeni bir tabela asılmaması, bina etrafının yükseltilen duvarlar ve tel örgülerle, camlarının da film şeritleriyle kapatılması nedeniyle eski yurt binası sürekli bir şüphe ve tedirginlik kaynağı oldu.

15 Mart 2016 tarihli ilk raporda bu duruma dikkat çekilmiş, ayrıca şu bilgiye yer verilmişti: “İsminin açıklanmasını istemeyen yerel bir kaynaktan aldığımız bilgiye göre, Geri Gönderme Merkezi’nde IŞİD militanları da bulunmakta ve bunlar Ukrayna, Ürdün, Malezya gibi üçüncü ülkelere transfer edilmektedir.”

17 Mart 2016’ta Sputnik Türkiye’de rapora ilişkin yayımlanan röportajımızda ise yine kaynağımızın aktardığı bilgilere dayanarak, Geri Gönderme Merkezi’nde “geçici koruma kimlik belgesi” bulunmadığı tespit edilen “kaçak” sığınmacıların yanı sıra kente kaçak giriş yaptığı tespit edilen yabancı uyruklu cihatçıların da bulunduğunu, Yabancı Terörist Savaşçı diye adlandırılan bu cihatçıların hangi örgütle bağlantılı oldukları bilinmesine rağmen bu kişilerin hukuki bir kovuşturmaya tabi tutulmadan “sorunu bir başka ülkeye ihraç edecek şekilde” üçüncü ülkelere gönderildiğini belirtmiştik.

IŞİD militanı transferine ilişkin tespitler Brüksel Katliamı ile doğrulandı

22 Mart 2016 günü, Belçika’nın başkenti Brüksel’de IŞİD tarafından büyük çaplı saldırılar düzenlendi. 33 kişinin ölümü, 250 kişinin yaralanması ile sonuçlanan saldırıların faillerinden İbrahim el-Bakraoui’nin, Hatay’da Geri Gönderme Merkezi’nde gerçekleştiğini belirttiğimiz işleyişle aynı biçimde, Haziran 2015’te Antep’ten Hollanda’ya gönderildiği açığa çıktı.

Tayyip Erdoğan, saldırının ertesi günü Ankara’da görüştüğü Romanya Cumhurbaşkanı Klaus İohannis ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Brüksel’de saldırı düzenleyenlerden birinin, Türkiye tarafından Haziran 2015’te Antep’te yakalanıp sınır dışı edildiğini söyledi. “Bu durumu 14 Temmuz 2015’te nota ile Belçika’ya ilettik. Belçikalılar adı geçeni serbest bırakmıştır” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kişinin yabancı terörist savaşçı olduğu şeklindeki uyarımıza rağmen, Belçika terörizmle ilişkisini tespit edememiştir. Burada Hollanda da söz konusudur. Kendi isteği üzerine Hollanda’ya da iade etmişiz ve nota ile oraya bildirilmiştir.”

Belçika’nın üst düzey makamları, İçişleri Bakanı Jan Jambon’un ve Adalet Bakanı Koen Geens’in istifalarını sunmalarında da görüldüğü gibi olaydaki ihmallerini kabul etmekle birlikte, ihmalin hem Belçika’yı hem de Türkiye’yi kapsayan iki taraflı bir ihmal olduğunu belirtti.

Geens “Türkiye’den bilgi yeterince erken gelmedi” dedi ve aynı geç davranma hatasının kendileri için de söz konusu olduğunu belirtti. Hollanda Adalet Bakanı Ard van der Steur ise Ankara’nın Hollanda’ya gönderdiği 14 Temmuz 2015 tarihli mektubun içeriğini kamuoyuyla paylaştı ve mektupta Belçika vatandaşı El-Bakraoui’nin Pegasus havayolları ile Amsterdam’a gönderildiğinin yazıldığını fakat El-Bakraoui’nin neden geri gönderildiğinin belirtilmediğini açıkladı.

Belçika’nın ihmali, Türkiye’nin YTS diye kodladığı cihatçıları herhangi bir hukuki kovuşturma yürütmeden ve uluslararası muhataplara zamanında ve gerekli bilgilendirmeyi yapmadan geri gönderdiği gerçeğini değiştirmiyor. Kaynağımızın ve Hollanda Adalet Bakanı’nın söyledikleri örtüşüyor. Türkiye bu kişileri, YTS olduklarını bilerek, ancak haklarından bir hukuki kovuşturma yürütmeyerek ve bu kişilerin YTS olduğu bilgisini saklı tutarak kendi ülkelerine ya da üçüncü ülkelere gönderiyor, hatta kimi zaman da Türkiye’ye tutuyor.

Tayyip Erdoğan, Belçika’yı ve Hollanda’yı suçlayan açıklamasında, aslında cihatçılara destek ve Suriye yönetiminin devrilmesi odaklı dış politika önceliğiyle hareket eden kendi iktidarının ceza hukukunu ve evrensel hukuku hiçe saydığı bir uygulamayı itiraf etmiş oldu.

Çeçenler Ukrayna’ya, Doğu Türkistanlılar Kayseri’ye

İçişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapan C.T., rapor çalışması kapsamında yaptığımız görüşmede müstear ad kullanılması kaydıyla Geri Gönderme Merkezi’nde yaşananlara dair sorularımızı yanıtlamayı kabul etmişti.

Hatay’daki sığınmacılara ve cihatçılara yönelik politikanın anlık değiştiğini vurgulayan C.T., Suriyeli sığınmacıların gerçek bir güvenceden yoksun olduğunu, IŞİD militanlarının ve diğer cihatçı grupların ise genel olarak fiili bir dokunulmazlık ile korunduğunu söylemişti.

“Bir IŞİD üyesi yakalandığında, kolluk gücü bunu bilmesine ve şahsı YTS olarak adlandırmasına rağmen hukuki kovuşturma başlatılmıyor. Yani YTS olarak geliyor ama belgeleme yok, ana hedef bunlardan kurtulmak, başa bela olmayacak şekilde sınırdışı etmek.”

“Yakalanan IŞİD’li biliniyor, ülkesine ya da itiraz ederse üçüncü bir ülkeye geri gönderiliyor. YTS’lerin ülkelerine geri gönderilmesi riskli ise, mesela Rusya’dan geliyorsa bir başka ülkeye geri gönderiyor. Rusya Federasyonu vatandaşı cihatçılar, mesela Çeçenler çoğunlukla Ukrayna’ya gönderiliyor. Ukrayna dışında, kimileri de Malezya ve Ürdün’e gönderiliyor.”

“Anlık değişen politikalar var. Adamlara ne yapılacağı sabit değil. Ya kendi ülkesine, ya Suriye’ye, ya da üçüncü bir ülkeye gönderilmesi… Hatta kimisine imza karışılığı denetimli serbestlik verilmesi söz konusu olabiliyor.”

MİT kontrolünde

YTS’lerin transferinin fiilen MİT kontrolünde gerçekleştiğine, bu işlemlerin talimatının mülki amirlik tarafından değil doğrudan MİT tarafından verildiğine dikkat çeken C.T., Çin vatandaşı Doğu Türkistanlı cihatçıların ise TC kimliği verilerek Kayseri’ye gönderildiğini ifade etmişti.

C.T. , devlet tarafından korunan bu şahısların Türkiye içinde bir başka kente, ülke dışına belirli anlaşma doğrultusunda mı gönderildiği konusunda ise bilgi vermemişti.

Yerli IŞİD’e hazır mıyız?

19 Haziran günü Hatay’da milletvekillerinin, belediye başkanlarının, muhtarların, kanaat önderlerinin, siyasi parti ve kitle örgütü temsilcilerinin ve konunun ilgilisi bazı gazetecilerin katılımıyla bir toplantı düzenlendi.

İkinci rapor çalışmasındaki bulguların paylaşıldığı bu toplantıda üçüncü raporda da yer alacak bir dizi sunum yapıldı. IŞİD militanlarına yönelik dokunulmazlık uygulamasının sürdüğü, Suriyeli nüfus içinde Nusra örgütlülüğünün öne çıktığı, Reyhanlı’nın sınır köylerinde yerli halk arasında ise IŞİD’in örgütlü olduğu (IŞİD’in gümrük sorumlusu olduğu belirtilen İlhami Balı Hatay Reyhanlı nüfusuna kayıtlı), ilçedeki gençlerin Suriye’de IŞİD saflarında savaşa katılıp geldiği, yerli IŞİD’li militan sayısının yüzlerle ifade edildiği, IŞİD saflarında savaşırken ölenler için taziye çadırları kurulduğu belirtildi.

Siyasetçisinden gazetecisine geniş bir topluluğun anlaşılmaz bir kibirle “zaten biliyoruz bunları, her şey söylendi” diyerek üzerine gitmekten imtina ettiği ancak pek de hakim olmadığı büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Bu tehlike, Tayyip Erdoğan’ın özür dilemesiyle, dış politika değiştirmesiyle ortadan kalkacak bir şey değil.

Mektuplarda hangi sözcüklerin kullanıldığının, resmi açıklamada hangi örgütün kınandığının önemi yok artık.

Yasak aşk meyvalarını verdi. Kanlı ziyafet başladı.

Buna karşı nasıl mücadele edileceği mi? Evvela kibri bir kenara koyup, cahilliğimizin farkına varıp neyle karşı karşıya olduğumuzu öğreneceğiz.

EN SON EKLENENLER