Erdoğan “fırsatı kaçırmadı” cadı avı başladı…

Türkiye’de şimdi durum çok daha ciddi. Demokrasi ve özgürlükleri ortadan kaldırmak amacıyla yapılan darbe kalkışması bertaraf edilmesine karşın, şimdi özgürlüklerimiz daha çak tehlike altındadır. Türkiye adım adım polis devleti oluyor. Başlatılan cadı avının nerede duracağını kestirmek zor.

Faşizm daha da kurumsallaşıyor. Halk adı altında AKP yandaşı tüm dinci kurum mensupları, tarikat yanlısı güruhlar ve sivil paramiliter güçler sokaklara salınıyor. Sokaklar bu güçler tarafından teslim alınmış durumda. İlericilerin ve Alevilerin oturduğu mahalleler saldırı altında. Ülkenin dört bir yanında bir cadı avı başlatılmış bulunuyor. Şimdi Kürt illerinde yapılan katliamlar hiç dile gelmiyor, solcuların, devrimcilerin gözaltına alınışları sıradanlaşıyor. Kendi ölülerini törenlerle kaldıran AKP, ayaklanmacılardan kimlerin, kaç kişinin öldüğünü, öldürüldüğünü hiç dile getirmiyor.

Daha önceki yazımda belirtmiştim “devrimciler her türlü darbeye karşıdır” demiştim. Türkiye’de darbeler artık sadece askeri darbe olmaktan çıktı. Bunların yanında sivil darbeler de yapılmaktadır. Askeri darbeyi önlemek için AKP’nin öncülüğünde bir araya gelen muhalefet partileri, 7 Haziran seçimleri sonrası anayasayı rafa kaldırarak sivil darbe yapan Erdoğan’a karşı bir tek ortak bildiri yazamadılar. Erdoğan’ın bir koalisyon hükümetinin kurulmasını engellemesine yeterli tepkiyi gösteremediler. Ellerinde olanak olmasına rağmen ikinci bir seçimi engellemeyip, kabullendiler.

Erdoğan darbe girişiminin bastırılmasını bir fırsata çevirerek tüm aykırı sesleri bastırmaya başlamışken, hala sözde demokratik mutakabatlarla uğraşmak ve yapılanları görmezden gelmek halklara ihanettir. Erdoğan samimi değildir. Ülke sorunlarını çözme diye bir derdi yoktur. Şimdi verili durumu bir fırsata çevirerek kendi tek kişilik yönetimini meşrulaştırmanın peşindedir.

Elbette biz devrimciler askeri ve sivil darbelere karşı daha çok demokrasi, daha çok özgürlük için mücadelemize devam edeceğiz. Ancak bir görevimiz de oynanan büyük oyunu deşifre etmek ve demokrasi düşmanlarının “demokrasi kahramanı” yapılma girişimlerine müsaade etmemektir.

Sözde ülkemizin yöneticileri darbenin gelişini son anda öğreniyorlar. Kabul, ama darbe girişiminin bertaraf edilmesinden hemen sonra 8.500 polis açığa alınıyor 2700 hakim, savcı hakkında gözaltı kararı çıkıyor. 10.000 e yakın asker gözaltına alınıyor. Generaller tutuklanıyor. Peki bu kadar detaylı listeleri nasıl hazırlıyorlar? MİT ve Askeri istihbarat darbe girişimini son anda öğrenebilirken, iş insan tutuklamaya ve harcamaya gelince bir iki saat içinde binlerin kaderi ile oynayabiliyor.

Yandaş medyada; HSYK’nın 5 üyesinin, Anayasa Mahkemesi’nin 2 üyesinin, Yargıtay’dan 140, Danıştay’dan 48 üyenin, adli ve idari alt derece mahkemelerinden 2 bin 745 hâkim ve savcının gözaltına alındığı haberlerini okuyoruz. Ayrıca İçişleri Bakanlığı’na bağlı 8 bin 777 personelin görevden uzaklaştırıldığı, 30 valinin, 47 kaymakamın, 7 bin 899 Emniyet personelinin açığa alındığı iddiaları mevcut.

Aklı başında herkes biliyor ki, bu listeler önceden hazırlanmış. Yani darbe olsa da olmasa da bu operasyonlar yapılacaktı. Zaten birçok basın yayın kurumu hükümetin 16 Temmuz gecesi operasyonları başlatma kararı aldığını belirtiyor.  Ve aslında başka bir tarihte darbe yapmayı düşünen darbecilerin bu operasyon bilgisini aldıktan sonra işi erkene aldıkları dillendiriliyor.

İşin en ilginci Erdoğan’ın bu durumu “tarihi bir fırsat” olarak dillendirmesidir. Yani söylenen aslında bu darbenin akamete uğramasının kendisine beklemediği bir olanak sunduğunun itirafıdır. Bizce bu biraz acele söylenmiş bir sözdür. Durum iki yıl önce sayın Öcalan’ın belirttiği gibi bir darbe mekaniğinin harekete geçirilmesidir ve nerede son bulacağı ise bugünden kestirilemez.

Nitekim CIA uzmanı Graham Fuller birkaç gün önce yayınlanan “Türkiye’nin ‘kaybet kaybet’ Darbe Durumu” Turkey’s Lose-Lose Coup Situation başlıklı makalesinde, “ Yakında görülecek ki bu olay Türkiye’deki herkes için bir ‘kaybet kaybet’ olayıdır. Ordu da millet de derin bir şekilde bölünmüş olacaktır. Darbe geleneği hortlamıştır. Geniş bir sivil çatışma ortamı muhtemelen yakında bir askeri müdahaleyi gerekli kılacaktır” diye yazdı.

Erdoğan önderlikli AKP iktidarı bir cadı avı başlatmış bulunuyor. Tıpkı 11 Eylül olayları sonrası ABD’nin başlattığı gibi. 11 eylül kitabı yazarı Tarpley hatırlayın ne demişti: “ Düşman algısı olmadan oligarşik düzen kurulamaz! Terörle savaş diyenler finans baronları. Bu elitler korku olmadan sosyal ve ekonomik ilişkileri toplumlara dayatamazlar!”

Erdoğan’ın yapmak istediği yukarda söylenenlerdir. Parlamenter demokrasinin içine düştüğü çıkmazdan kurtuluşun yegane yolu olarak başkanlığı dayatacaktır.

Ancak yarının neler getireceğini kestirmek pek kolay değil.  Erdoğan Kürt düşmanlığına, Alevi düşmanlığına, devrimci ve demokrat düşmanlığına devam eder ve buradan bölerek bir kesimin iktidarını kurmaya çalışırsa bugün ortaya çıkan Kürt-Türk bölünmesi, yarın Alevi-Sünni bölünmesine, Müslüman olan-olmayan bölünmesine, işçi-işveren bölünmesine, sağcı-solcu bölünmesine yol açacak. Ötesi asker-polis bölünmesine de zemin hazırlayacaktır. Bu durum toplumsal bir kaosun ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Sayın Öcalan’ın söylediği darbe mekaniğinin harekete geçmesi, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara çözüm bulunamamasından kaynaklanıyor. O zaman Erdoğan; eğer bir başka darbe ile karşılaşmak istemiyorsa, darbecilere harekete geçme şansı sağlayan demokrasi dışı koşulları ortadan kaldıracak girişimler yapmalıdır. Başta Kürt sorunu olmak üzere, ülkenin içinde bulunduğu temel sorunları çözmeli ve hızla parlamenter demokrasiye dönmelidir.

Ancak gidişat, Erdoğan’ın durumdan ders çıkarmadığını ve verili durumu kendi otoriter iktidarını pekiştirmenin aracı yapmaya çalıştığını göstermektedir.

Toplumun değişik kesimlerine yönelik operasyonlar yetmemiş olacak ki, yandaş medya kendileri gibi yalakalık yapmayan medya mensuplarını FETÖ yandaşı diyerek hedef gösteriyor.

Takvim gazetesi, “Darbeci FETÖ’nün propagandasını yapan medya ayağına operasyon için daha ne bekleniyor” diye yazmış.

Ahmet Altan’ı, Mehmet Altan’ı, Ünal Tanık’ı, Ergun Babahan’ı, Sedat Laçiner’i, Abdülhamit Bilici’yi, Mustafa Ünal’ı, Erhan Başyurt’u, Bülent Korucu’yu, Nuh Gönültaş’ı, Faruk Mercan’ı ve beni, “FETÖcü gazeteciler” diye ilan ediyor, tutuklanmalarını istiyor.

AKP’nin Fetullah düşmanlığı daha dün başlamıştır. Düne kadar hepsi ona hasret kaldıklarını belirtiyor ve bu hasreti gidermek için ülkeye dönmesini istiyorlardı. Onun bu halkın hizmetinde olduğunu vurguluyorlardı. Bunlar unutulmuş görünüyor. Bizim milletimiz balık hafızalıdır. Hemen unutuyor. Oysa Fetocuları polise, orduya, yargıya yerleştiren, ona binlerce özel okul kurduran bizzat AKP yöneticileridir. Bu durumu “bizi kandırmışlar” diyerek geçiştirmek bir yöneticiye yakışır mı? Eğer kandırılmışsanız o zaman ilk işiniz istifa etmek değil miydi? Ama yapmadınız.

Şimdi kalkmış kendi ellerinizle yarattığınız canavarı ortadan kaldırmak için herkesi işbirliğine çağırıyorsunuz. Kürtler size açık çek verdiler. Ama işiniz bittiği gün onları katletmekten geri durmadınız.  Şimdi de geçmişte size iktidar için koltuk değneği olanları ortadan kaldırıyorsunuz. Çünkü kendinize yeni koltuk değneği Ergenekoncuları, Ülkücüleri, Alperenleri, İBDA-C’yi, Hizbullah’ı buldunuz.

Türkiye’de iktidar olmak için bu kadar aşağılık metotlara başvurulmamıştı, medya bu kadar yalaka olmamıştı. Darbe vesilesiyle Cadı avının ağırlaşarak sürdürülmek istendiği ortada.

 

EN SON EKLENENLER