İtaat mi, itikat mı?

Alevi inancı özünde bir ibadet inancı değil, ahlak inancıdır. Yani itikat inancıdır. Tamamen değerler, ilkeler esastır. İbadeti ise, toplumsal ahlakın mekansallaşması demektir. Kişinin ilkeler ve değerler üzerinden sorumluluk alması ve bunu yerine getirirken, kendi otokontrolünü güçlendirmesi esas alınır. Musahiplik ikrarı ile de bu oto kontrol toplumsal bir ilişki ile güçlendirilir. Sorumluluklar paylaştırılır. Rızalık sistemi ile, her seferinde toplum adına yetki kullanımı yeniden onaylatılmak zorundadır. Temel olan, ilkeler ve edep denilen ahlaksal davranışlardır. Kişi odaklı değildir. İlke odaklıdır. Yatay bir örgütlenme modeli olduğundan, güç bir merkezde toplanmaz.

İslam v.b semavi dinler de ise tam tersine dikey bir örgütlenme modeli olduğundan, yaratıcının emirlerini taşıyan ve temsil eden başta Peygamber ve onun adına konuşan imam v.b şahısların kullandıkları yetki makamları onlara mutlak bir güç kazandırır.

Alevilerde İtikat ağırlıktadır, İslam da İTAAT ağırlıktadır.

Bu perspektiften bakarak, yaşanan darbe girişimini irdeleyelim.

15 Temmuz 2016 gecesi, Türkiye’de teşvik edilmiş, ısmarlama askeri darbe girişiminden sonraki gelişmelere bakıldığında, yaşananlar birçok sorunun cevabını da açığa çıkardı.

Din, iman ve itikat odaklı olduğunu iddia eden, geniş kitlelerin saf kutsal duyguları üzerinden siyaset yapan cemaatler döneminin geldiği son durum, aslında iman ve inanca dayalı bir itikattın, ne AKP de,  ne de Gülen cemaatinde olmadığı, tüm planların en baştan beri iktidarı ele geçirmek üzere kurulduğu net olarak görülmüştür.

1980 askeri darbesi ile başlayan Gülen cemaati serüveninin geldiği son merhale artık iktidara tam ve tek olarak hükmetmektir. Ancak bu planın büyük resmini çizenler, kuşkusuz Cemaati ta en baştan bu günlere hazırlayan güç merkezleridir.

Aynı güç merkezleri nasıl ki Erdoğan’a AKP’yi kurdurmuş ve (Büyük Ortadoğu Projesinin) , BOP un sorumluluğunu vermişler ise; Ortadoğu’da ılımlı İslam’ın temsilcisi olarak destekleyip, Gülen ile 15 yıla yaklaşan bir koalisyonda buluşturmuşlardır.

Ancak bir gerçek var ki, asıl oyun kurucuların planlarında yer alarak oyuna dâhil olanlar, zaman içinde bunu unutup, kendileri oyun kurmaya çalışmaya başlayınca, büyük babanın da gazabını hesaplamaları gerekir.

AKP’nin Ortadoğu politikasında, ABD’nin tersinde bir istikamete doğru sürüklenmesi, ılımlı olması beklenirken, radikal İslami örgütleri organize edip desteklemesi, Suriye’de açıkça bunu İŞİD, EL NUSRA vb. örgütlerle yürüterek, ABD’nin tüm ikaz ve uyarılarına kulak asmaması, hatta dayılanması, bu Cemaat ile kurdurulan koalisyonun da sonunu hızlandırmıştır.

Gelinen aşamada koalisyondan, mutlak iktidara kimin sahip olacağı bir güç mücadelesi süreci yaşanmıştır. Sistem içinde herkes bir birini tanıdığından dolayı, birinin diğerini tasfiye edebilmesi için bir hamle yapmasını sağlamak ve bunun karşı hamlesi ile cevap vererek sonuç almak için, taraflar son iki yıldır, zaman zaman bir birlerine çelmeler atarak provoke ediyorlardı.

Nihayet bilinen derbeder, darbe girişimi ile kılıçlar çekilmiş oldu. Şimdilik Erdoğan, Gülene karşı 1-0 önde gidiyor. Bu darbe gecesinin birçok ince ayrıntısı zaman içinde daha da net açığa çıkacaktır. Ancak şu anda bu darbeden kim ve ya kimler karlı çıkmış ise, planın işleyişinde onların en azından bilgisi ve kontrollü takibinin olma olasılığı, tüm batı dünyasının düşündüğü, yazıp çizdiği bir değerlendirmedir.

Darbe girişimi ile Erdoğan’ın Türkiye’deki tek adam hâkimiyeti, başkanlıktan da öteye bir konuma yükselmiştir.15 Temmuz öncesi ona muhalefet eden CHP, MHP, Ulusalcı cephe, ordu ve benzeri kesimler tıpış tıpış arkasından yürümek zorunda kalmışlardır. Parlamento fiilen işlevsizleşmiş, Ordunun klasik prestiji maf-u perişan olmuştur. Karargâhların etrafı ablukaya alınıp, komutanlar eskide hava attıkları apoletleri korkudan takamaz hale gelmişlerdir. Tüm ülkede tek bir başkan, bir başkomutan, olarak kendisini ilan eden sadece Cumhurbaşkanı değil, her şeyin başkanı olan Erdoğan, tek İTAAT makamı olarak,   7 Ağustosta İstanbul Yeni kapı mitinginde kendini hem halka, hem de Kürtler ve bir kısım aleviler dışındaki tüm muhaliflerine onaylatmıştır.

15 Temmuz ile Erdoğan, otoritesine ve hükmüne zaman zaman itiraz eden tüm güç merkezlerinden kurtulmuştur. Devlet Bahçeli ise MHP muhalefetinden, kongresinden kurtulmuştur. Bu darbenin karlısı şimdilik bu ikisi gözüküyor. Kılıçdaroğlu yağmurun önünde sadece ıslanmıştır. Siyasette tek odaklı, bir dönem başlamıştır.

Kürtler mevcut durumda saha dışı, oyun dışı bir alana sıkıştırılmıştır. Bakalım yeniden oyuna nasıl dâhil olabilecekler. Yoksa kendi sahalarını kurup, kendi oyunlarını mı oynayacaklar. Göreceğiz.

Alevilerin ise, ne sahada, ne de oyundaki yeri bellidir.

EN SON EKLENENLER