Ehmed: Türkiye Efrîn’e saldırabilir

Son dönemlerde Suriye’de belirsizliği doğru bir gidiş başladı. Bu belirsizlik ABD ile Rusya arasındaki çelişkilerin fazlasıyla derinleşmesine neden oldu. Her iki güç arasındaki Suriye konusundaki ilişki ve görüşmeleri bitti.

Öte yandan Suriye Baas Rejimi Halep ve Humus’ta ilerlemeye başladı. Türkiye’nin Cerablus işgali ise yayılarak devam ediyor. Tüm bu olup bitenlerden ötürü Suriye’de neler olup bitiyor, Kuzey Suriye ve Rojava Federasyonu çalışmaları ile Rojava ve Kuzey Suriye’yi bekleyen tehlikelerin neler olduğunu Demokratik Suriye Meclisi Eş Başkanı İlham Ehmed değerlendirdi. Ehmed, Rusya ile ABD arasındaki çelişkilerin sahada söylemlerin tersine olduğunu söyledi. Ehmed, Erdoğan ve Türkiye’nin asıl hedefinin Halep Musul hattı olduğunu belirterek, Rojava’nın Efrîn Kantonu’nun ise büyük bir tehlike altında olduğu, Efrîn’e yönelik her an bir saldırı olabileceğine dikkat çekerek duyarlılık çağrısı yaptı.

Suriye’de gelinen durumu nereyi gösteriyor. Suriye’de gelişmeler nereye doğru gidiyor?

ABD Başkanlık seçimine gidiyor. Bir süre önce ABD ile Rusya’nın anlaşmasıyla bir ateşkes ilan edildi. Aslında ne tam ateşkes denilebilir ne de hiçbir şey olmadı demek doğru olur. İnsan ne başladı ve bitti diyebilir. Neden insan hiç ateşkes gibi bir şey olmadı diyebilir.

Sahada çatışan güçler bir düzeye kadar uyguladı. Ancak dışarıdan bu güçlere müdahale eden güçlerin durumundan kaynaklı bu ateşkes ihlal edildi, bozuldu kimi yerlerde.

Ama gelinen sonuçta Rusya ateşkesin bozulmasından sonra Halep’e yönelik yeni bir hamle başlattı. Rusya-rejim ve İran birlikte bu hamleyi başlattı. Halep şimdi bir düzeye gelmiş durumda. Rejim güçleri ilerlemiş tümüyle kontrolü altına almak istiyor.

Türkiye’den Bab tarafından Halep’e kadar ilerlemek istiyor. Türkiye’nin uluslararası güçler ona yeşil ışık yakmadan Cerablus ve Rai’yi işgal etmesi mümkün değildi. Rusya, Rejim ve İran tarafından Türkiye için bu yeşil ışık yakılmıştı. Bu işgal bir de koalisyon güçlerinin desteğiyle gerçekleşmiş ve devam ediyor.

Türkiye ise bunu Halep’e ulaşmak için kullanıyor. Türkiye, Halep’teki savaşın bitmemesi için bunu kullanıyor. Türkiye Bab’ın işgali üzerine bu stratejisini kurmuş durumda. Türkiye’nin asıl hedefi ise tüm Halep’tir. Bir de şöyle bir şey var, amacına ulaşamayınca bu kez oradaki savaşın sürmesi, istikrarın sağlanmaması politikasını izliyor. Halep ile birlikte Türkiye Kuzey Suriye’nin tamamını işgal ederek kontrolü altına almak istiyor. Türkiye’nin böyle bir amacı var. Rojava’da geliştirilen sistemi yıkmak istiyor. Bununla aslında tüm Suriye’yi kontrolü altına almak istiyor.

Türkiye’nin Kuzey Suriye işgali sürüyor. Bu işgalle neyi hedefliyorlar?

Rusya-İran-Rejim Türkiye’nin bu amacını biliyor. Kabul ederler mi belli değil. Ancak kabul etmeleri mümkün değil. Koalisyon güçlerinin DAİŞ ile mücadele plan ve projesi vardı. Türkiye’nin işgaline bunun için onay verildi. Türkiye ise şimdi sözde DAİŞ ile mücadele ediyor adı altında işgalini sürdürüyor. Türkiye’nin planı DAİŞ’in olduğu bölgeleri temizledikten sonra Kürtlerin olduğu bölgelere saldırmaktır. Bu durumda koalisyon güçleri de tehlikeye girer. Uluslararası güçler ve koalisyon güçleri bunun farkında.

Rusya ile ABD arasında savaşa doğru bir gidişin olduğu yönünde çelişkilerin derinleştiği yönünde bir yansıma var. Bununla bir dünya savaşının başlamasına ramak kaldı şeklinde bazı çevreler tarafından değerlendiriliyor. Sahada ise durumun bu olmadığı düşüncesindeyiz. Rejim tarafından Halep’in kontrol edilmesi sadece Rusya’nın istemi olarak gösteriliyor. ABD’nin buna sessiz kalması ve ilişkilerin bu dönemde kopma noktasına götürülmesi bunu daha fazla imkan sundu. Rejimin Halep’te kontrolü sağlanmanın yolunu daha fazla açtı. Bu gelişme Suriye’de hangi güç ve tarafın ne istediğine bağlı bir şekilde yaşanıyor.

Erdoğan açıklamalarında Sevr ve Lozan’ın ellerinde olanı aldığını söyledi. Skeys-Picot anlaşmasından da rahatsızdır. Yani bu anlaşmaların hiç birini kabul etmiyor. Erdoğan bu anlaşmalardan önceki döneme dönmek istiyor. Daha doğrusu anlaşmalar öncesindeki pozisyon ve statüyü istiyor. Erdoğan’ın Suriye’deki amacı bir Türkmen devletini ilan etmekten daha ötedir. Evet, bölgenin demografisini değiştirip Türkmenleştirmek istiyor. Aslında Türkmen dediğinin birçoğu aslında Türkmenlikle alakası yok. Türkmenleri temsil etmiyorlar. Kendine göre oluşturduğu Türkmenlerdir. Sistemimizin içinde olan saygıdeğer Türkmenler var. Kendilerinin bu yönlü söylemleri var. Erdoğan’ın kendine göre bir Türkmen yaratmak istediğini söyleyerek Türkmenler adına konuşmasından da rahatsızlık duyuyorlar.

Erdoğan’ın hedef ve amacı sadece Suriye ile de sınırlı değil. Halep Musul arasındaki tüm bölgeyi istiyor. Ve Musul’un kendisini de istiyor. Böyle büyük ve hayali bir amaç peşindedir. Bu yüzden her gün yaptıkları açıklamalarla istenmemelerine rağmen Musul operasyonuna katılacağız diyorlar. Musul’un özgürleştirilmesi için katılmaya hazırız, Rakka işte eğer Kürtler katılmasa biz katılmaya hazırız şeklinde gün aşırı açıklama yaptıkları görülüyor. Kürtlerin bu operasyonlara katılmaması gerekiyor açıklamalarını yapıyorlar. Aslında Erdoğan ve AKP’lilerin bu açıklamaları hedeflerinin sınırlarını ele veriyor.

Uluslararası güçler nezdinde Suriye’de Türkiye’nin işgaline göz yumulması, önünün açılması öyle olumlu karşılanmıyor. Hatta buna karşı tepkiler ve kaygılar gelişmiş durumda. Eğer olumlu görülseydi Türkiye şimdi Halep’te olurdu. Türkiye’ye Suriye toprakları içinde kontrollü ilerleme şeklinde izin verilmiş. Attığı her adımda yakından takip ediliyor. Öyle ki gerçekleştirilen katliamlar, talan vb. olumsuzluklar yarın Türkiye’nin yargılanması için önüne çıkabilecek kanıtlarda olabilir. Ancak Türkiye’nin bu kontrollü ilerleyişinin de nereye kadar ve nereye doğru gideceği belli değil. Tehlike burada. Türkiye bu durumu da ABD Başkanlık seçimi öncesi olarak yakaladığı bir boşluktan faydalanma, fırsata dönüştürme şeklinde değerlendiriyor.

Efrîn Türkiye’nin bu planının içinde nasıl yer alıyor?

Türk devletinin Efrîn’e yönelik saldırı planları var. Büyük bir ihtimalle saldırmayı düşünüyorlar. Elimize, geçtiğimiz günlerde Reyhanlı’da Efrîn’e yönelik saldırı planı için bir toplantı yapılmış şeklinde bazı bilgiler de ulaştı. Onun için aslında Efrîn tehlikededir. Efrîn’de bir milyondan fazla insan yaşıyor. Bu insanların hepsi tehlikededir. Efrîn’in kendisini bu durumdan çıkarması gerekir. Bu tehlikeli durumdan kendisini çıkarması gerekir. Efrîn bunu yollarını açmak ve çevresini genişletmekle önleyebilir.

Türkiye’nin bu amaç ve hedefleri ile DAİŞ ile ilişkileri hiçbir yaptırımla karşı karşıya kalmaz mı sizce?

İki yıl önce Türkiye’nin teröre destek veren ülkeler listesine girerek yargılanacağını söylemiştim. Bunun için veriler giderek somutlaşmış durumda. Türk devletinin DAİŞ’e destek verdiği destekten öte DAİŞ’yi oluşturduğu yönünde çok sayıda somut belgeler ortaya çıktı. Bu da yargılanması için yeterli kanıtlardır. ABD’de geçtiğimiz günlerde bir karar çıkarıldı. Türkiye’nin muhalefetine rağmen bu karar çıktı. Bu karar işte bu tür ülkeleri yargılama kararıydı. Arkasından Suudi Arabistan’a bu yönlü davalar açılmaya başlandı. Ancak Türkiye için uluslararası güçler bu yargılamayı başlatmanın kararını henüz almış değiller. Almışlarsa bile henüz açıklamış değiller. Suudi Arabistan’dan sıranın Türkiye’ye gelme ihtimali yüksektir. ABD seçimlerinden sonra Türkiye’nin durumu da gündeme alınacak diye düşünüyorum.

Suriye üzerinde ve bölgede etkili olan güçler nasıl bir Suriye İstiyorlar?

Suriye’de hangi gücün ne istediğinin haritası henüz tam netleşmiş değil. Netleşmişse bile henüz dünya, bölge ve Suriye halklarına açıklanmış değil. Yani ABD nasıl bir Suriye istiyor, parçalanmış bir Suriye mi, birlik halindeki bir Suriye mi, federal bir Suriye mi istiyor, merkezi bir Suriye mi istiyor henüz net değil. Rusya’nın nasıl bir Suriye istediği henüz net değil. Zaman zaman yaptıkları bazı açıklamalarda Kürt halkının haklarının garanti altına alınması gerekir diyorlar. Ancak nasıl bir model istedikleri henüz çok netleştirmiş değiller kanımca. Belki de netleştirmişler ancak henüz kamuoyuna duyurmadılar.

Gelişmeler Suriye’deki savaş ve krizin devam edeceğini gösteriyor. ABD’deki başkanlık seçimleri bitip yeni yönetim görevini devir aldıktan sonra büyük bir ihtimalle çözüm yolları aranır. Büyük bir ihtimalle ondan seçimlerden sonra çözüm yol ve yöntemleri aranır. Onun için öyle çok kısa sürede çözüm yol, yöntemi belli olur ve o doğrultuda çabalar gösterilir gibi bir durum şimdilik görünmüyor.

Bu kaos ve kriz içinde Kürtler ve Kuzey Suriye halkları nasıl bir yol izliyor?

Kürtler bu derin kriz ve kaos içinde yüz yüze geldiği taraflar ve güçler var. Bir tarafta DAİŞ, diğer tarafta Türkiye devletinin saldırılarıdır. Bu her iki tarafla Kürtler sık sık karşı karşıya kalıyor. Zaman zaman da rejim ile karşı karşıya geliyor.

Kürtler bölgenin halkları ile birlikte bu güçlere karşı kendini savunmak zorundadır. Yeniden merkezi bir sisteme dönüş yapılmaması için demokrasi ve merkezi olmayan bir sistemde ısrar etmesi gerekiyor. Siyasi çözümde yer alması içinde somut pratik adımlar atması gerekiyor. Attığı adımlarda ısrarlı olmalıdır. Bu adımlar ister Rakka’ya doğru, ister Bab ya da Halep’e doğru gidiş mi olur ne olursa olsun atılacak adamları olmalıdır. Bu adımlarla siyasi çözümde yer alması garanti altına alacak. Böyle olmasını istemeyen güçler var. En başta da Türkiye o yüzden bu adımları engellemeye çalışıyor. Öyle iki üç aylık süre içinde çözümden yana çok fazla bir şey görünmüyor altı ay içinde çözümün nasıl olacağı yönünde bazı şeyler açığa çıkacak.

Kuzey Suriye Federasyonu projemizin kabul edilmesi için diplomatik, siyasi çabalarımız var. Görüştüğümüz taraflara bunu anlatıyor ve kabul edilmesini, resmi tanınmasını söylüyoruz. Kabul etmeseniz bile projenin iyi olduğu yönünde açıklama yapmalarını bekliyoruz. Bu çabalar ABD, Rusya, rejim nezdinde sürdürülüyor. Yani bölge ve özellikle Suriye üzerinde etkili olan tüm güçlerle bu yönlü görüşmeler yapıyoruz. Bu güçlerle bu doğrultuda tartışmalarımız var. Resmileştirme çabalarını sürdürüyoruz. Sorun sadece Kuzey Suriye modeli de değil. Onu da aşıyor. Sorun tüm Suriye sorunudur. Tüm Suriye sorununa çözüm arıyoruz. Onun çabasını sürdürüyoruz. Çünkü böyle bir projenin sahibiyiz. Çaba ve çalışmalarımızda bu doğrultuda çözme yönündedir. Bir anlamda çözümün yol haritasıdır sunduğumuz. Girişimlerimize olumlu cevap veren güçler var. Örneğin Rusya olumlu yaklaşıyor ve olumlu cevaplar veriyor. Olumlu gören daha başka güçler ve ülkelerde var. Çünkü ret edilecek bir sistem değil. Hayır demek istemeyenler de Suriye halklarının kararıdır diyor.

Bir anda gündem Türkiye’nin Irak’taki güçleri ve Musul oldu neden?

Musul’un DAİŞ’ten temizlenmesi, özgürleştirilmesi gündemdedir. ABD Musul’un bu dönemde özgürleştirilmesini istiyor. Seçim öncesi ABD’ye bir moral getirir ve seçimleri de etkiler. Türkiye ise pratik uygulamalarıyla Musul’un özgürleştirilmesi önünde engel oluşturuyor. Adeta Musul’un DAİŞ’ten temizlenmesini istemiyor. Türkiye’nin Irak’taki güçleri Musul’un DAİŞ’ten özgürleştirilmesinin önünde engel oluşturuyor. Tüm uygulamaları bunu kanıtlar nitelikte. Ama buna rağmen Musul operasyonuna katılmak için ısrar ediyor. Aslında bu çok farklı yorumlara açık bir durum. Kaldı ki yapılan bazı açıklamalar vardı. Türkiye DAİŞ’i ve emirlerini korumak için bölgede olduğu yönünde değerlendirmeler yapıldı. Türkiye’nin Musul operasyonunda yer almakta ısrar etmesi birçok kesim tarafından kabul edilmiyor. Örneğin Şiiler bunu kabul etmiyor. Geri kalan Irak halk kesimleri de kabul etmiyor. Türkiye şimdiye kadar sürekli eğer PKK bu operasyona katılırsa bizde olmalıyız şeklinde gerekçesini ileri sürdü. Sürekli PKK’yi bahane etti. Son dönemlerde PKK’nin operasyonda yer alması gündemde değil. Irak temsilciler meclisi ABD’nin de onayı ile Türkiye güçlerine ilişkin kararı çıkardı.

Türkiye’nin buna karşılık savunma amaçlı açıklaması neydi, güçlerimiz Güney Kürdistan yetkililerinin onayı ile oraya yerleşti. Güney Kürdistanlı yetkililerden gelip operasyona katılın çağrısını bekliyoruz açıklamalarını yaptı. Güneyli yetkililerden şu ana kadar elle tutulur hiçbir açıklama yapılmadı. Türkiye söylediklerinin doğru ya da yanlış olduğu yönünde hiçbir açıklamaları şu ana kadar olmadı. Biz Irak temsilciler meclisinin aldığı bu kararı olumlu buluyoruz. Kararda Türkiye’nin güçlerinin Irakta kalması ve Musul’u özgürleştirme operasyonuna katılmasını hangi güç ve taraf kabul ederse onları da uluslararası mahkemede şikayet ederiz deniliyor. Ayrıca onları hain ilan ederiz gibi bir vurgu var.

Bu kaos ve kriz içinde birde ENKS kalıntıları var. Onlarda bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bu toz duman içinde ne yapmaya çalışıyorlar?

ENKS’den kalma bazıları bize göre kararlarını vermişler. Sürekli Şêx Maqsûd’a saldıran, orada sivil katliamlarını gerçekleştiren Suriye Ulusal Koalisyonu çizgisinde kalmaya karar vermişler. Israrla kendilerini, var oluşlarını orada görüyorlar. Onunda dışında içinde yer alabilecekleri bir yer yok. Budan dolayı Rojava Özerk Yönetimi, Federasyon ile Rojava ve Kuzey Suriye’de gelişen her türlü çözüm projelerine karşı çıkıyorlar. Aleyhinde çalışmalar yürütüyorlar. Karalama, suçlama amaçlı girişimlerde bulunuyorlar. Kötü oyunlar peşindedirler. Oynayabildikleri kötü oyunları oynamaya da devam ediyorlar. Örneğin Rojava Özerk Yönetimi ile DAİŞ’i aynı kefeye koyma çabalarını veriyorlar. Bunlar çok kötü çabalardır. Yıkıcı çabalardır. Siyasal körlük yaşadıkları kanısındayım. Çünkü uluslararası tüm güçler Rojava özerk yönetimlerini demokratik bir güç olarak görüyor. DAİŞ’e karşı en ciddi mücadele veren bir irade olarak görüyorlar.

Aynı zamanda çözüm gücü olarak görüyorlar. Fakat bunlar o kadar büyük bir körlüğü yaşıyorlar ki bunu göremiyorlar. Kapı kapı dolaşıp işte özerk yönetim böyledir, şöyledir, DAİŞ ile aynıdır gibisinden anlatımlarda bulunuyorlar. Dünya genelinde yaşanan gelişmeler DAİŞ karşıtlığı temelinde yaşanan gelişmelerdir. Bu yönetim ve onun savunma güçleri şu ana kadar en etkili ve fazla DAİŞ’e karşı mücadele etmiş bir güç ve iradedir. Bunu tüm dünya gördü ve takdirle karşıladı. Böyle bir dönemde DAİŞ ile aynılaştırmak kadar aptalca bir tutum olamaz. Uluslararası güçlere bizi şikayet etmeye çalışıyorlar. Görüş ve kararları üzerinde etkili olmaya çalışıyorlar. Şimdiye kadar şahısların ülkelerin kararlarını etkilediği görülmemiştir. Belki onları dinler gibi görünürler ama arkalarından dalga geçiyorlar.

Şunu söylemek istiyorum bu karşıtlık çizgisinde ısrar etmeleri aslında kendilerini yok oluşa doğru götürüyorlar. Kendilerini bitiriyorlar. Rojava ve Kuzey Suriye gerçekliğini, bu gerçeklikte yaşanan gelişmeleri, çözüm, birlik, demokratik iradeyi görmemede ısrarları onlar için büyük bir tehlikedir. Çünkü herkesin artık bu bölgeyi kendine göre bir isim koyma arayışında olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu gelişmeler ve değişimi görmeyip bildiğin klasik politikalarla devam etmek kendini yok etmektir. Şimdi bunu yaşıyorlar. Bu durumda söyledikleri sadece ve sadece Türkiye’nin hoşuna gidiyor. Oda onlara birkaç kuruş para verebiliyor. Onun ötesinde bir şey de vermez o konuda da kendini kandırmasınlar. Onların yapacağı tek şey kalmış bu yoldan vazgeçip ulusallaşma yönünde yürütülen çalışmalara yönelmeliler. Bunun dışında onlar için başka bir yol kalmamış. Yine de karar onlarındır.

ANF

EN SON EKLENENLER