Dinmeyen çığlık:Çernobil

Çernobil Nükleer faciası, insanlığın ve doğanın en büyük felaketlerinden biri olarak tarihin kara sayfalarına yazıldı. Çernobil’in sıçradığı yerlerden bir olan Karadeniz’e etkisi ise zehirli topraklar, zehirli sular ve 3 başlı doğan çocuklar oldu

İnsanlığın ve doğanın yaşadığı en büyük felaketlerden biri olarak tarihe yazılan Çernobil Nükleer faciası, üstünden yıllar geçse de silinmeycek acılar ve izler bıraktı. Nazım Hikmet’in “Japon Balıkçısı” şiiri yıllar sonra kendi topraklarında yaşanan bir felaktin de habercisiydi sanki. Ve tarih 26 Nisan 1986’yı gösterdiğinde yaşanan facia, en çok da Nazım’ın topraklarını yani Doğu Karadeniz topraklarını ve halklarını etkiledi kuşkusuz. Ancak aradan geçen onca zamana rağmen Çernobil’in Doğu Karadeniz’e olan etkilerine dair ne bir araştırma ne de geniş çaplı bir dökümantasyon merkezi var.

Çernobil’de ne oldu?

Rusya Federasyonu’nda bulunan Çernobil Nükleer Santrali, 26 Nisan 1986 tarihinde patladı. Kaza sonrası radyoaktif saçılım başta Ukrayna, Belarus ve Rusya Federasyonu olmak üzere tüm Kuzey Yarı Küre’yi etkiledi. Facia sonrası ortaya çıkan radyasyon sonucu Rusya’da 60 bin, Ukrayna ve Belerus’ta 140 bin kişi hayatını kaybetti. İlk aşamada 3 bin 600 köy ve kasaba ile 2 milyon 650 bin insan etkilendi. 350 binden fazla insan bölgeden uzaklaştırıldı. Uzmanlara göre zehirli bölgelerin temizlenmesi için 100 bin yıla yakın bir sürenin geçmesi gerekiyor.

Gizlemeye çalıştılar

Çernobil Katliamı önce bir süre gizli tutuldu. İlk önemli nükleer kaza anonsu 28 Nisan’da İsveç’ten geldi. İsveç’teki Forsmark Nükleer Güç Fabrikası’nda ek olarak yapılan her yer altı nükleer testinde tespit edilmiş havadaki partiküllerin rotası Çernobil’i gösterdi. Uluslararası Doktorlar Örgütü ve Radyasyondan Korunma Birliği’ne göre Çernobil’in çevreye verdiği zarardan bugüne kadar 600 milyondan fazla insan etkilendi. En çok etkilenenler elbette “likidatörler” denilen gönüllüler oldu. Bunlardan 112 bininin hayatını kaybettiği belirtilirken, geri kalanının yüzde 90’ı ise kanser, yüksek tansiyon, mide ve bağırsak hastalıkları ile savaşmaya devam ediyor.

Türkiye’ye etkisi NASIL OLDU?

Çernobil Katliamı’nda ortaya çıkan radyoaktif yayılım, kazadan bir hafta sonra 3 Mayıs 1986’da sağanak yağmur ile Trakya’yı, 7-9 Mayıs 1986’da ise Doğu Karadeniz’i etkiledi. Türkiye, Çernobil’den en fazla etkilenen ülkeler arasında olmasına rağmen bu konudaki kapsamlı araştırmalar yok denecek kadar az. Sadece, Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) o dönemki çalışanlarının hazırladığı “Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye’de Kanser” başlıklı raporu mevcut. Bu raporda da, Türkiye’de bazı akademisyenlerin bu dönem içinde radyasyon konusunda çalışma yapmamaları, yaparlarsa da yayınlamamaları şeklinde baskı gördükleri belirtilirken, bu baskının Radyasyon Güvenliği Komitesi adı altında kurulan kurul tarafından yazılı olarak yapıldığı ifade edildi.

12evrim

Çernobil’den önce ve sonra…

Çernobil Katliamı Doğu Karadenizli kadınların hayatında adeta bir dönüm noktası. Olaylar anlatılırken veya geçmişten bir örnek verilecekken “Çernobil’den önce ve sonra” diye anlatılıyor. Hopa’da Sosyalist Kadın Meclisleri’nde çalışma yürüten Nurcan Vayiç, Çernobil’den sonra toprağın verimsizleştiğini, meyve ve sebzelerin olmadığını söylüyor. O dönem çocuk olduğu için patlamaya dair hatırladıklarının sınırlı olduğunu söyleyen Vayiç, bilinçli bir şekilde konunun kapatıldığını, ailelerin de korku yaratmasın diye konuyu dillendirmediğini belirtiyor.

‘Yağmurdan korkar olduk’

Kadının doğa ile kurduğu bağ düşünüldüğünde Çernobil en çok kadınların hayatını etkilemiş. “Trabzon’da 3 kafalı çocuk doğdu” söylemleri ile büyüdüklerini, ancak hastanelerin bu konuda açıklama yapmadığını anlatan Asiye Atagün isimli kadın da, “Kötü bir şey olmuştu sanki, ama kimse bize gerçeği anlatmıyordu. Sanki çok uzakta olmuştu” diyor. Çernobil’in ardından “Yağmurlardan korkmaya başladıklarını” anlatan Atagün, ilk 3 gün sokağa çıkmayarak kendilerini radyasyon etkisinden koruduklarını da gülümseyerek anlatıyor.

‘Artık çok geçti…’

Annesi ile babasını kanserden kaybeden sivil toplum uzmanı Dilek Dündar, Çernobil’in kanser nedeni olduğunu belirtiyor ve o günlerin Fatsası’nı şu sözlerle anlatıyor: “Çernobil yaşandığında Fatsa’nın üzerinden adeta bir dozer geçmişti.” “Çernobil’e dair o gün bildiklerim, yerli malı haftasında dağıtılan ücretsiz fındıklar ve ekran karşısında çay içen bir devlet yetkilisinden ibaretti” diyen Dündar, sonraki süreci şu sözlerle aktarıyor: “Ne vakit ki kanser Karadeniz’in kaderi oldu o zaman gerçeği anlatanların sesleri duyulmaya başladı. O sesler bize Çernobil’in bir nükleer santral olduğunu, patlamayla birlikte üzerimize radyoaktif madde yağdığını, dönemin iktidarının tüm uyarılara rağmen bunu görmezden geldiğini ve kara günlerin gelip çattığını anlatıyordu. İşte o vakit öğrendik biz de Çernobil’i. Ama artık çok geçti… Çünkü çığ gibi büyüyordu kanser. Her aileden en az bir kişi… Önce en yakın arkadaşım Kazım, ardından 6 ay arayla annem ve babam.”

12aysun-paksoy2Ya kanser hastası ya hasta yakını!

Doğu Karadeniz’in Trabzon, Rize, Artvin gibi illerinde hangi eve giderseniz gidin mutlaka bir kanserli hastaya veya hasta yakınına rastlıyorsunuz. “Çernobil’in ardından hastalıklar ama özellikle kanser hastalığı arttı” söylemi çokça dillendiriliyor olsa da bu konuda bilimsel olarak bir açıklama yapılmış değil. Bilimsel olarak sayılabilecek tek çalışma ise TTB’nin 2006 yılında Artvin Hopa’da son 3 yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47.9’unun nedeninin kanser olduğunu ortaya koyan rapordu.

Karadeniz’de kanser hastalığı ile mücadele edenlerden biri de Aysun Paksoy. Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu Paksoy, İstanbul’da özel bir şirkette çalışırken, bundan tam 8 ay önce ailesini ziyaret etmek için geldiği Hopa’da meme kanseri olduğunu öğrendi. Hastalığını öğrendikten sonra hemen Hopa’da bulunan ailesinin yanına taşınan Paksoy’un memeleri de tedavi için alındı. Paksoy’un sağlık durumu düzelmeyince doktorlarının tavsiyesi üzerine kemoterapi almaya başladı.

Direnişe çağrı

Aynı zamanda yaşam savunucusu olan Paksoy, Karadeniz’de yapılmak istenen nükleer santral ve hidroelektrik santrallerine karşı İstanbul’da düzenlenen tüm eylemlere katıldığını söylüyor. Hem kansere hem de Karadeniz üzerindeki ekolojik yıkıma karşı direnen Paksoy, “Karadeniz’in doğası ekolojik yıkıma karşı nasıl direniyorsa ben de hastalığıma karşı direneceğim” diyor.

12cigdem-sahin‘Ölüm sayısı yüzde 2 yüz arttı’

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Şahin, Çernobil’in, “dünyanın en büyük facialarından en kötüsü” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Çevredeki insanlar ne olduğunu anlamıyor. Hayvanları dışarı çıkarıp vuruyorlardı. Bunu yapmakla görevlendirilen biri ‘Atlar, onları vurmak için dışarı çıkarttığımızda ağlamaya başlarlardı’ diye anlatıyor. Radyasyon alan insanlardaki ilk belirti, koku alma duyularını yitirmeleriydi. Bitkindiler, öğrenciler dersin ortasında sıra üzerine yığılır ve bilinçlerini kaybediyorlardı. Herkes mutsuz ve asık suratlıydı. Anneler günlük giydikleri giysileri her gün yıkamak zorundaydılar. Bahçelerinde yetişen güzelim yiyecekleri, domatesleri, salatalıkları iki yıl boyunca yiyemeden imha etmek zorunda kalmışlardı. İnsanlar bazı şeylerini radyasyon ölçtürmek için getirirlerdi. Ama her şey limitlerin o kadar üstündeydi ki sonradan vazgeçtiler. Çaresizce aynı toprağı ekip biçmeye devam ettiler. Bu ürünlerle beslenen hayvanların etini ve sütünü kullanmayı sürdürdüler. Çocuklar zehirli toprakların üzerinde oyun oynuyor, insanlar zehirli sular içiyor, zehirli yiyecekler yiyor, zehirli denizlerde yüzüyordu. Sonuç kanser vakalarından ölen insanların sayısı yüzde 2 yüz artmıştı. Bugün hala bizi yönetenler tüm bu gerçekleri bildikleri halde dünyanın terk ettiği nükleer santralleri ülkemizde kurmaktan çekinmiyor.”

12evrm1Çernobil faciasında Türk medyası

Çernobil’in Türkiye’ye etkisini gizleme görevini ise Türk medyası üstlendi. Ülkede yaşanan savaşı, yolsuzluğu ve adaletsizlikleri manipüle etmede koçbaşı olarak kullanılan Türk medyası, o zaman da devletin resmi beyanatlarının ötesine geçmedi. Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın, “Biraz radyasyonlu çay lezzetlidir” sözleri ile dönemin bakanlarından Cahit Aral’ın, “Çayı harmanlarsanız radyasyon daha da aza iner” sözleri Türk medyasının birinci sayfalarını süsledi! Dönemin 20 Nisan 1986 ile 20 Nisan 1987 arasındaki Milliyet Gazetesi arşivleri tarandığında “Dünyada radyasyon paniği”, “Radyasyon paniği Japonya’ya sıçradı”, “Radyasyon paniği azaldı” gibi başlıklar ile Türkiye’yi faciadan hiç etkilenmemiş gibi yansıtmaya çalıştığı görülüyor. Milliyet Gazetesi 31 Ekim 1986’da yer alan haberde, Cahit’in radyasyonlu çayın cinsel gücü arttırdığı ifadelerine yer verdi. Böylece gazeteler bu bilimsel olmayan bilginin de aracısı oldu.

Evrim Kepenek / Rize-Jinha

EN SON EKLENENLER