Toz Bezi’nde dayanışmayı göstermek istedim

‘Toz Bezi’ filminin Yönetmeni Ahu Öztürk, filmin odağında Kürt alt sınıflarıyla Türkiye’deki orta sınıfın karşılaşmasının da yer aldığını kaydediyor. Aynı sınıf içindeki çelişkileri de işleyen Öztürk, ‘Ben iktidarın her yerde olduğunu düşünüyorum. İktidar dayanışma ile kırılabilir. Ben de Nesrin’in kızına Hatun’un sahip çıkması ile bu dayanışma ağını göstermek istedim’ diyor

Geçtiğimiz günlerde Wan’da düzenlenen 3. Axtamara Wan Film Festivalin’de Ahu Öztürk’ün “Toz Bezi” filmi de yer aldı. İki ev işçisi kadın üzerinden sınıf meseleleri ile birlikte kadın sorununu anlatan Öztürk, filminde Türkiye’deki orta sınıfın Kürtlerle olan karşılaşmalarını da odağına alıyor. Festivalde karşılaştığımız Öztürk ile birçok ödül alan filmine dair sohbet ettik. İktidarın her yerde kurulduğunu söyleyen Öztürk, filmde aynı sınıftan olan insanların kendi aralarında kurduğu iktidar ilişkilerine yer verdiğinin altını çiziyor. Nesrin karakteriyle Kürdistan’dan Türkiye’ye gelmek zorunda kalmış bir kadının hikayesini anlatan Öztürk, filmde bir yere sürgün olmanın ya da kendi içinde hissettiği sürgünlük hikayesini anlatmak istediğini vurguluyor.

Türkiye sinemasında sınıf filmlerini pek göremiyoruz. İki temizlikçi kadının gündelik yaşamı üzerinden sınıfı anlatan bir filmi izliyoruz. Filmi çekme fikri nasıl gelişti?

Benim teyzem ev işçisiydi. İlk onunla evlere giderek ev işçiliğini keşfettim. Bana çok tuhaf gelmişti teyzem. Annemin yaptığı gibi temizlik yapıyor ama o ev ona ait değil. Önce algılayamamıştım onun bir iş olduğunu buradan para kazanıp yaşamını bu işten idame ettirdiğini. Büyüdükten sonra oradaki sömürü alanlarını keşfettim. Ev işçiliği, hukuksuz ve sosyal olarak çerçevesiz bir alan. Ev oldukça özel bir alan kadınlar arasında sınıflar, karşılaşmalar var. Bu sınıfsal karşılaşmalarda bunun çerçevesi hukuki olarak çizilmediği için mesai saati, ne yapıldığı belli değil, kim kime nasıl hitap edecek belli değil, bunlar benim duyarlılığım olan alanlardı zaten. Böyle bir yara gibidir teyzemin meselesi bende. Dolayısıyla filmde hem kadınlık hem de ev işçiliği hikayesi kombine oldu.

11ahu3

Ev işçilerinin yaşadıklarını ortaya koyması anlamında film nerede duruyor?

Aslında bu filmi ev işçileriyle birlikte izledik. Onların anlattığı çok daha ağır hikayeler var. Bana net olarak şunu söylemişti İMC Ev İşçileri Sendikası Başkanı Ayten Kalgır. Sen bizim yaşadıklarımızın sadece yüzde 10’unu yansıtıyorsun. Filme, yaşananların bir bütününü almak mümkün değil. Gerçeği olduğu gibi aldığınızda kahramanının namusunu koruyamamış oluyorsun ya da tam mağdura gönderme yapıyorsun. O bana ters. Biraz yüzleşme istediğim için daha küçük hikayeler buldum. Elimde daha ağır şeyler vardı normalde.

 Gerçeklik ile kurgu arasındaki çizgi çok ince. Gerçek mi, film mi insan bu noktada ayırt etmekte zorlanıyor. Böyle bir gerçeklik algısı oluştururken ne gibi çalışmalarınız oldu?

Gerçeğe çok sadık kaldım. Oyuncular ile 2 sene çalıştım. Mekanlar, aksanlarla titizlikle çalışıldı. Kamereda da alengirli hikayeler olmadı. Sinemagrofik şaşalı planlar çekmedik. Müzik kullanmadım. Reelde bir müzik varsa o kaldı. Sonuçta bir film asla gerçeğin kendisi değil. Ama en gerçekçi haliyle vermek nasıl mümkün ona kafa yordum. Sıradan olmasını istedik.

Karakterleriniz neden Kürt?

Ben Kürdüm. Kürtlüğün orta sınıfla ilişkisine yönelik dertlerim var. Orta sınıf riyakardır. 80’lerde Kürt inkar edilirdi. Sen varım dersen kavga sebebiydi. Şimdi 90’lardan itibaren Kürd’ü kabul var. Orta sınıf bakkalda, minibüse binerken karşılaşıyor Kürtle var olduğunu biliyor ama hoşuna gitmiyor. Hem benim burdan sebep dertlerim var hem de gerçekçiliği en iyi yakalayabileceğimi bildiğim karakterler Kürt kadınlarıydı. Bu yüzden iki Kürt kadını anlatmış oldum.

Ev işçiliğinin, Türk orta sınıfı ile Kürtlerin karşılaştığı önemli alanlardan biri olduğunu belirtiniz. Bu sınıfsal karşılaşmalarda Kürtlük nasıl bir rol oynuyor, her iki tarafın algısını nasıl tarif edersiniz?

Bu, toplumdaki diğer karşılaşmalardan ayrı bir karşılaşma alanı değil aslında. Hangi sınıftan olursa olsun farklı kadınlar ve kadınlık deneyimleri var. Benim filmde de biraz açmaya çalıştığım buydu. Ayten Hanım gibi bir kadın Kürtlüğü hoş bulmazken, Aslı Hanım’ın böyle bir derdi yok. Burada belirleyici olan sanırım kendini öteki hissedenin karşı tarafın algısına göre kendini konumlandırması. Yani Hatun için kaçırılması gereken bir bilgiyken Kürtlük, Nesrin için değil çünkü Aslı Hanım’ın öyle bir derdi yok.

Sınıfsal karşılaşmaların yanında aynı sınıftan insanların iç çelişkilerini de görüyoruz…

Şunu belirteyim. İki ev işçisi kadın kendi aralarında bir takım çelişkiler yaşıyor. Ben iktidarın her yerde kurulduğunu düşünüyorum. Filmde Ayten Hanım vardı, temizliğe gidilen evin sahibi. O Hatun üzerinde kuruyor. Hatun, Nesrin üzerinde kuruyor. Nesrin de kızı Asmin üzerinde kuruyor. İktidar her yerde. Nereden kırılabilir bu. Dayanışma ile en alttan. En ihtiyacı olandan kıralabilecek. Filmde de Nesrin’in kızına Hatun’un sahip çıkması ile bu dayanışma ağını göstermek istedim.

Filmde aynı zamanda Şero ve Hatun karakterleri üzerinden ev içinde kadının geleneksel ilişkiler içinde göreceli olarak söz hakkını kazandığını da izliyoruz?

Evet ama bunun yanında gölgesi olsun yeter anlayışı da var. Hatun’u şöyle ele almak muhtemel. 80’lerde, geldiğinde çok bağımlıydı. Kocasının sözünden çıkmıyordu. Evlere gide gele, orta sınıf kadınıyla karşılaşa karşılaşa, daha iyi semtleri göre göre, başka hayatlar ve duruşları, sınıf meselesini keşfede keşfede aslında olduğun yerin dünya olmadığını görüyorsun. Bir yerdeysen başka bir yeri bilmezsen bütün dünyayı orası sanırsın. O süreç içinde Hatun kendi ekonomik özgürlüğünü kazandıkça Şero’nun iktidarı boşa çıkan bir iktidar oldu.

Şero karakteri ile erkeğin ironik bir şekilde gereksizliğini de vurguluyorsunuz.

Erkeği onu bile yapamaz halde görüyoruz. Hiçleşmiş bir erkek. Bir yandan da kadın ekonomik özgürlük kazandıkça erkek evin ekonomisini de kadının sırtına yükleme gibi bir tavır içine giriyor. Bilindik erkek tavrını görüyoruz. Umarsamaz tavır.

11ahu

Nesrin başka bir ülkeye gelmiş, başka bir dil konuşuyor. Başka ekonomik ilişkiler içinde. Sürgüne gelmesinde eşini sorumlu tutuyor. Nesrin’i yazarken nasıl bir Türkiye ve Kürdistan gerçekliğinden yola çıktınız?

Nesrin’i yazarken hep 90’larda politik sebeplerle oradan çıkmış eşiyle orada tanışmış oradan İstanbul’a fırlatılmış gibi hissettim. Onu hissederken hep onun gibi gezdim. Gecekonduları gezdim hissetmeye çalıştım. Kendi yaşamımdan da bildiğim şeyler var. Bir yere sürgün olmanın ya da kendi içimde hissettiğim sürgünlük hikayesini Nesrin üzerinden verdim. Bir kez sürgüne düştün mü tutunamazsın gibi geliyor bana. Hele ki tutunmak için araçların yoksa, eğitim gibi, ekonomik özgürlüğün gibi. Dolayısı ile oradan buraya gelen ne ile tutunabilir ne ile var olabilir. Artık geri dönse ne olur. Geri dönecek yer eskisi gibi mi bıraktığı yerden devam edebilir mi gibi sorularım vardı. O yüzden Nesrin ve sonrası ile ilgili bir şey söylemiyorum. Seyirci bulsun o hissetsin istedim.

Sette çalışanların çoğu kadın

Filmin birçok aşamasında kadınların yer alması filme nasıl bir etkisi oldu?

Sette çalışan bir çok insan kadın. Hiç söze gerek duymadan sadece içeride deneyime, sezgiye dayalı şeylerden cevabı alıyorsun. Ezberden gitmiyor gibi geliyor, hikayeyi de ezberden okumuyor ve yazmıyor. Kadının dokunuşu her zaman farklı. Sıcaklık, daha dibi görme, daha damarlara gitme kadınlarla mümkün oluyor gibi geliyor. Hele ki kadın hikayesi anlatıyorsan.

Önder Elaldı

 

EN SON EKLENENLER