Çözüm; inadına birliktir!

RECAİ AKSU

Türkiye, demokrasiye değil, adı konulmamış diktatörlüğe doğru gidiyor…

Şimdilerde sürekli dile getirilen 15 Temmuz Darbe girişimi öncesi de Türkiye’nin içinde bulunduğu durum iç açıcı değildi, çok kötüydü ve Alevilerde bu kötü koşullardan nasibini alıyordu…

15 Temmuz darbe girişiminden sonra da değişen bir şey yok…

Diktatör “Üzüntü içindeyim hem rabbimize hem milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum” diyor…

Hak yok, hukuk yok, adalet yok, yargıda göz altına alınmış ve tutuklu, yani başvurulacak yargıda yok, yasama, yürütme ve yargı ortada yok, sadece ve sadece tek adam diktatörlüğü var!

Diktatöre ‘MİT Tırları’nı, diplomayı 17-25 Aralık tapelerini, ‘IŞİD Petrolleri’ni, Zarrab’ı servetini, Bilal’i soracak, hesap soracak ortada yargı yok!

Tanımlarsak: Türkiye anayasa ve hukukun dışına çıktı, yargı ve yasama tarafından denetlenemeyen, diktatörlüklerde görünen bir rejime dönüştü ve hak hukuk adaletin olmadığı, parlamentonun devre dışı bırakıldığı, aynısı olmasa da adeta Almanya’nın Nazi dönemindeki gibi adım adım parti devletine, parti yargısına doğru gidiyor…

Tek lider, tek parti rejimi… Diktatör ve zihniyeti 15 Temmuz darbe girişimi öncesi “Anayasayı tanımam!”, “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır! Dindar bir anayasa olmalı!” ve “Laiklik dindarlığa engeldir!” demesinin anlamı: “Şeriat anayasası istiyoruz! İslami anayasa istiyoruz!” dememiş miydi?

AKP iktidarı dönemi, ayrımcılığın, eşitsizliğin, hukuksuzluğun arttığı, laiklik kırıntılarının bile yok edildiği, devletin tam anlamıyla bir AKP devleti olduğu, yalanın, rüşvetin ve yolsuzluğun neredeyse normalleştiği, siyasal İslam’ın her alanda öne çıktığı bir dönem oldu ve bu vahim durum15 Temmuz darbe girişiminden sonra da devam ediyor.

Diktötör ve zihniyeti “FETÖ ile mücadele ediyoruz” adı altında 15 temmuz darbe girişimiyle ilgisi ve alakası olmayan gazetecileri, aydınları, yazarları cezaevlerine dolduruyor …

Diktötör ve zihniyeti “Olağanüstü Hal (OHAL)” kapsamında kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile OHAL darbesi yapıyor… Fethullah Gülen Terör Örgütü diye adlandırılan FETÖ’yü kim destekledi, FETÖ’yü devlet kurumlarına kim yerleştirdi ve Diktatörle araları açılana kadar “Ne istedin de vermedik” diyen kimdi, Diktatörün bakanları neler söylemişti? Diktatör ve zihniyeti değil miydi? Bu yollarda beraber yürümediler mi?

Cumhuriyet’ten Tayfun Atay gelişmelerle ilgili “ Günümüz Türkiye’sinde en geçerli tarikat; Tayyibiliktir” diyor… Bana göre ise bunun adı “Tayyip Diktatörlüğü”dür…

Ayna gibi gözüküyor; Diktatörlük adım adım gerçekleşiyor…

Alevilerin içinde bulunduğu durum düşündürücüdür…

Zaman zaman dile getirdiğim ve halen geçerli olan düşüncemi bir kez daha ifade etmek istiyorum;

Örgütlenme sürecinde yer alan, halen Alevi kökenli demokratik örgütlerde yöneticilik yapanların, Alevi-Bektaşi toplumunun sorun ve sıkıntılarını içten duyup-duyumsayan bu insanların demokratik-kamusal ilişkilerinin istenilen düzeyde olmaması, Alevi-Bektaşi toplumunu rahatsız ediyor. Bir yandan Alevilere yönelik, saldırılar, ötekileştirme, bölme, marjinalleştirme çabaları, saldırıları giderek artarken, Alevi Öğretisi kirletilmeye çalışılırken, Alevilerin içinde bulunduğu durum hiç de hoş değil.

Bir yandan, Alevilere yönelik yalnızlaştırma politikaları, demokratik hak arayışlarını bastırma, Alevi örgütlerine yönelik bölme, etkisizleştirme, Alevi Hareketinin bağımsız duruşunu silikleştirme ve demokrasi güçleriyle bağlarını koparma operasyonları tüm mekanizmaları harekete geçirerek uygulamaya çalışılırken, Alevi Hareketi’nin içinde bulunduğu durum kabul edilebilir değildir… Alevi kurumlarını ve kadrolarını karşı karşıya getirerek, Alevi Hareketini zayıflatmak, kurumsallaşmasını önlemek diktatör ve diktatör zihniyetinde olanların her zaman amacı olmuştur. Bu senaryolar özellikle içinde bulunduğumuz yaşanılan dönemde daha da belirginleşiyor.

Bugüne kadar kimliği, inancı, kültürü inkâr edilen, katliamlara uğrayan; bütün bunlara karşın eşit haklar mücadelesinden dönmeyen Alevilerin içinde bulunduğu durum, çoğunluk tarafından pek açıkça dillendirilmese de düşündürücüdür… Alevi örgütlenmesi kurumsal bir yapıya kavuşamadığı için de, her seçim döneminde alt üst oluyor, tartışmalara sebebiyet veriyor ve Alevi toplumu zarar görüyor… Bu durum acı ama gerçektir…

Aleviler kendi amaçları ve ilkeleri doğrultusunda bağımsız hareket etmelidir

İsteyen herkes istediği partiden aday olabilir, bireyin özgürlüğü çerçevesinde her insanın aday olma hakkı vardır. Ancak, Aleviler hiçbir siyasi parti, örgüt, hareket ve ideolojik yapılanmaya bağlı olmamalı… Kendi amaçları ve ilkeleri doğrultusunda bağımsız olmalı… Aleviler hukukun evrensel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere bağlı olmalı ve bu ilkeleri her koşulda savunmalıdır…

Alevi-Bektaşi Toplumu bireylerinin ırkçı ve şeriatçı olmayan her parti ile birlikte çalışabilir, bu doğal bir haktır. Ama Alevilerin hiçbir partinin arka bahçesi olmaması gerektiğinin altını çizmek gerekir. Aleviler her zaman zalimin karşısında mazlumun yanındadır. Nerede bir haksızlık varsa, o haksızlığa karşı mücadele edilmelidir, ancak bunu yaparken taraftar olmak zorunda değildir. Taraftarlık insan haklarından yana olmaktır. Aleviler insan hakları açısından bakar, düşünce ve inanç özgürlüğünü savunur.

“Rızalık Şehri” Alevilerin ütopyasıdır…

Yaşamın temelini oluşturan hava, su, toprak, ateş Alevi öğretisinde kutsaldır. Alevi inancı yaşamı kutsar. Evrendeki tüm varlıkların birlikteliğine inanır. Doğaya saygılıdır. Kamil insan, kâmil toplumu savunur. Rızalık Şehri kuramıyla, insanların barış içinde, eşit koşullarda, birlikte yaşamını savunur. Şiddete, savaşlara karşıdır. Bütün inançlara saygılıdır. İnsanlar arasında; renk, ırk ayırımı yapmaz, ötekileştirmez. Yetmiş iki millete bir nazarla bakar. Halklar ve kültürler arasında dostluğu, kardeşliği, eşitliği ve dayanışmayı bir düstur olarak kabul eder ve yaşar. Her türlü haksızlığa karşıdır. Biat kültürünü reddeder. Kadının toplumda eşitliğini savunur.

Evet, biz Alevi öğretisinin, Alevi öğretimizin taraftarıyız… Alevilerin perspektifi bu olmalıdır…

Siyasi partilerin Alevi Hareketini belirleyen anlayış içinde olmaları doğru değildir…

Tercih ettikleri siyesi partinin Alevi Hareketi’ni belirlemesi, o siyasi partinin veya partilerin yararına ve çıkarına da değildir. Aleviler ırkçı ve şeriatçı olmayan partilere aynı uzaklıkta ve yakınlıkta olmalıdır.

Doğru olan yaklaşım; Alevilerin yıllardır savunduğu, insan hakları çerçevesinde bakan, düşünce ve inanç özgürlüğünü savunan, demokrasi penceresinden bakan ve “Tam demokratik ve laik Türkiye”yi savunan ve bir Alevi anlayışıdır. Yani Alevi Hareketinin bağımsız olmasıdır…

Sorunların temelinde kurumsallaşmamış Alevi örgütlenmesi yatıyor…

Alevilerin içinde bulunduğu kurumlarda iktidar hırsı, tek adam olma mantığı, körü körüne yandaşlık, düşünce üretme yerine yöneticiyi tekrar etme, birlikte konuşamama, karşıyı dinlememe, yanlışları görememe, yanlışta direnme, düşüncenin açıkça ortaya konulamayışı ve “ya bendensin ya değilsin anlayışı” Alevilerin anlayışı olamaz… Bu anlayış ve davranışlar kökten güvensizliği doğurur ki, böyle bir durum Alevi öğretisinin anlayışı olamaz…

İç çekişmelerden, çatışmalardan yoruldu insanlarımız…

Bütün bu sorunların temelinde de kurumsallaşmamış bir Alevi örgütlenmesi yatıyor…

Kişi değil ilke ve gelecek öngörülerini öne çıkarmalıyız… Kurumsallaşmalıyız…

Tam demokratik ve laik bir Türkiye mücadelesi vermeliyiz…

Dil, din, ırk farkı gözetmeden, içinde yaşanılan toplumun sorunlarını çözen, sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, toplumun bütün katmanlarının üzerinde uzlaştığı sivil bir anayasaya ihtiyacımız vardır. Etnik ve inanç aidiyeti ne olursa olsun; Ülkemizde yaşayan tüm yurttaşların kardeşçe, barış içinde yaşadığı laik ve tam demokratik ve laik bir Türkiye için mücadelemizi ortaklaştırarak güçlendirmeliyiz. Alevi toplumunun demokratik kurumları olarak ülkemizdeki barış ve demokrasi mücadelesinin aktif aktörü olmalıyız.

Alevi toplumunun adeta tek bir yürek olduğu dönemlerdeki tabloyu, geç kalınmasına rağmen yeniden yaratmalıyız… Bugün dünden daha çok “İnsanları bütünleştirelim, kucaklayalım, kendimizi aşalım, kendimizi dayatmayalım” diyebilmeliyiz…

Alevi-Bektaşi toplumunun, “rızalıkla verilmiş ikrarına sadık olma” düsturumuz gereği; gerek Türkiye’de ve gerekse Avrupa’daki örgütlenmeleriyle dünden daha çok birbirleriyle kenetlenme ihtiyacı vardır…

Diktatör ve zihniyetinin Türkiye’yi adım adım ortaçağ karanlığına doğru sürüklediği bugünkü durum, hem Türkiye, hem de Avrupa Alevi-Bektaşi kesimlerinin kendi içinde yaşanan olumsuzlukları bir kenara bırakarak, birbirlerine karşı önyargılardan uzak yeni bir sayfa açması için yeterlidir.

Anayasayı tanımayan diktatör ve zihniyetinin Anayasa’nın 24’üncü maddesinde yer alan “Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” ifadelerini kabul etmesi beklenebilir mi? Alevilerin bugün daha örgütlü ve kurumsallaşmış olmasını dünden daha çok gerekli kılıyor.

Hakkı yenilmiş Aleviler, haklarını ancak kendileri gündemde tutabilir. Yüzyıllardır sindirilen, çocukları zorunlu din derslerine sokulan, asimile edilmeye çalışılan Alevilerin tarih boyunca insanlık sevgisiyle beslenen sesi dünden daha çok çıkmak zorunda.

Alevi-Bektaşi toplumu temsilcilerinin bir araya gelmeleri, sadece görev değil; tüm Alevi-Bektaşi toplumu için bir zorunluluktur. Alevi örgütleri içinde yıllarca emek veren, çaba harcayan, gücünü ve zamanını Alevi hareketi için harcayanların; nedeni ne olursa olsun, Alevi örgütlülüğü içinde olmayanların da bu örgütlenmelere kazanılması zorunluluktur. Alanlarında onca uzmanı; yetişmiş insanı olan Alevilerin, kendi bünyelerinde kimseyi harcama lüksü yoktur. Bu saatten sonra hiçbir şeyin tek tek kişilerin kararlarıyla olması mümkün değildir. Demokratik değişime herkes ayak uydurmalıdır. Yaşanan tüm olumsuzluklardan gerekli ders çıkarılarak, insanlar kişisel hırslarını, benlik kavgasını aşmalıdırlar. Yani kurumsallaşma, yeniden yapılanma şart.

Bugün içinde bulunduğumuz noktada ırkçı ve şeriatçı olmayan tüm demokratik güçlerle, aydınlarla bir araya gelinmeli; “Kürt Sorunu” da içinde olmak üzere, Alevilerin sorunlarının çözülmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi için meclis içinde ve dışındaki tüm demokrasi güçleriyle birlikte mücadele verilmelidir.

Alevi kurumlarımızda; Rızalık duygusu, dayanışma, paylaşımcılık, şeffaflık ve her düzeyde katılımcılık temel düsturumuz olmalıdır…

Alevilerin görevi; Alevilere yönelik asimilasyon politikalarını ve senaryolarını boşa çıkarmak ve başarısızlığa uğratmaktır. Alevi Dinamiklerini; taleplerimizin yaşama geçmesi için, Alevi kimliğimiz için ülkemizde ve bölgemiz de demokrasi ve barışın sağlanması için harekete geçirmektir. Birliğimizi güçlendirmektir. Alevi Hareketinde kurumsallaşmayı ve demokratik işleyişi başarmaktır. Alevi Öğretimizi korumak ve üzerindeki tozları temizlemektir. Eğitim çalışmalarına, sanatsal, inançsal projelere ağırlık vermektir. Bölgemizde ve dünyada, Alevi toplulukları ve kurumları ile ilişkiler kurarak geliştirmektir. Birlikte hareket ve projeleri hayata geçirmektir. İnsanlık için, doğa için yararlı bütün, inançlarla, çevreci ve ilerleme güçleri ile bağ kurmaktır. Evrensel değerler için Musahiplik yaparak birlikte İnsanlık Davası için mücadele etmektir. Alevi kurumlarımızda; Rızalık duygusu, dayanışma, paylaşımcılık, şeffaflık ve her düzeyde katılımcılık temel düsturumuz olmalıdır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu zor koşullara bu ruh ve yaklaşımlarla hazırlanmalıyız. Demokratik, laik, çok kültürlü, çok inançlı çağdaş bir Türkiye için Alevi dinamiklerini ve kurumlarını aynı hedefler için harekete geçirecek, ortak projelere ve birlikteliğe önem vermeliyiz. Gericiliğe, baskıcı totaliter rejime karşı en geniş Demokrasi Cephesi’nin oluşması için Öğretimizden gelen tarihsel sorumluluğumuzu almalıyız. Demokrasi Cephesi’nin oluşması için demokrasi güçleri ile eşit paydada buluşmalıyız. Yoldaş ve Musahip olmalıyız.

Alevi Hareketinin Yeniden Yapılanmaya İhtiyacı Var…

Alevi Hareketinde gözlemlenen dağınık ve olumsuz gidişata dur demeliyiz. Alevi Kurumları’nda yeniden yapılanma hedeflenmelidir. Rızalık ve demokratik işleyiş ve katılımcılık her düzeyde sağlanmalıdır. Türkiye’de ve yurtdışındaki Alevi Kurumları ile ilkeli ve Öğretimize uygun, birlikte çalışmalara önem verilmelidir.

Toplumsal tabanı olan bütün Alevi kurumlarının bir çatı altında ilkeli bir birliktelik oluşturulması amaçlanmalıdır. Bu oluşum Alevi toplumunun ortak hafızasının temsilcisi olacak ortak aklı olmalıdır.

Genel olarak Alevi Hareketi’ni zayıflatan, içe kapatan, boşa enerji tüketen, yukarıda belirtilen senaryolara hizmet niteliği taşıyan, neden olan, demokratik işleyişi engelleyen, rızalık göstermeyen, Alevi Öğretimizin genişliği ve olgunluğu ile bakmayan, kadroları tokuşturan, Alevi Hareketinin bağımsız çizgisini ve duruşunu bozan tüm girişimlere karşı koymak bir görevdir…

Alevi hareketi; şahıslara değil ortak davamıza hizmet etmelidir…

Alevi Hareketi’nde ortak akıl-ortak duruş ve ortak hareket etme ilkesi ve çalışma yöntemleri öne çıkarılmalıdır. Mücadelede araçlar ve kişiler değil, öğretimiz ve demokrasi mücadelesi öne çıkarılmalıdır. Alevi Hareketi; Alevi toplumunun ortak aklına ve beğenisine dayandırılarak, herkesi kapsayan, kadroların, Alevi toplumunun güvenini ve ikrarını alan, ortak akla-ortak duruşa hizmet edecek şekilde oluşturulmalıdır.

Alevi Hareketi Türkiye’deki ve dünyadaki Alevi Kurum temsilcilerini, Musahip kurumları buluşturan, Alevi toplumunda heyecan ve güven arttıran yeni açılımlar sunan ortak duruş sergilemelidir.

Ülkemizdeki sorunların çözümü ve barışı sağlamanın yolu; inadına yolda birlikten geçiyor…

Toplumu gericileştiren, kaos ortamı yaratan ve insanları can güvenliklerinden endişe ettirip, tehdit ederek bundan beslenen diktatör zihniyeti kendi karanlık hedefine doğru ilerliyor… Ancak baskı rejimlerinde görülen ve dünyada örnekleri bulunan bu durumu değiştirebilmenin yolunun toplumun birliğinden, iriliğinden diriliğinden geçiyor…

Çözümün, değişimin ve kalıcı barışın yolu; Alevi-Sünni, Türk-Kürt tüm farklı inanç ve etnik kökenlilerin bir arada barış içinde yaşamasını, kardeşliği, dostluğu, düşünce ve inanç özgürlüğünü, adaleti, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi dünden daha çok savunmaktan geçiyor… Çözümün, değişimin ve kalıcı barışın yolu tam demokratik ve laik bir Türkiye için Alevilerin inadına iriliğinden, inadına diriliğinden ve inadına yolda birliğinden geçiyor…

Bir Türkün, bir Kürdün, bir Alevi’nin, bir Sünni’nin, bir askerin, bir polisin ve hangi etnik kökene ve inanca sahip olursa olsun tek bir insanın ölmediği, tek bir insanın burnunun kanamadığı tam demokratik ve laik bir Türkiye için tek çözüm; ırkçı ve şeriatçı olmayanların inadına birliğidir…

Evet, çözüm; inadına birliktir…

Şah Kalender Çelebi’nin inancı ve direnci yolumuza ışık tutsun…

E-mail: recaiaksu63@gmail.com

Not: Bu yazı Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun Yayın Organı Alevilerin Sesi’nin Eylül 2016 Nüshası’nda ( 207 Sayısı) Yayınlanmıştır.

 

EN SON EKLENENLER