Elbistan’dan Londra’da Belediye Başkanlığına

ALADDİN SİNAYİÇ

Gelişmelere yetişmek mümkün değil artık. Haberlerin içinde kaybolur olduk, bir gelişmeyi daha hazmedemeden yeni bir gelişme. Bu yüzden yazı konusu seçmek de, içini layıkıyla doldurmak da zor ve karmaşık bir hal alıyor.

Tüm dünya ABD’nin yeni başkanı Trump’a kilitlenmişken, ben de bir Kürdün gözüyle Trump’ı ve onun ‘Kürt hayranlığının’ altında yatan niyetin tiksindiriciliğini, yazayım diyordum,

Sonra, Türkiye’nin Trump’ı dururken, ABD’ninkini yazmak mantıksız geliyor! Ülkenin hali tam bir kabusa dönüşmüşken, ‘Türkiye hiçbir zaman bu kadar özgür ve huzurlu olmadı’ lafını nereye koyacağımıza daha karar vermeden, “Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım” diyerek yüzde 50’ye de ‘aslında koyunsunuz’ belirlemesiyle siyaset dünyasında yeni bir çığır açıyor. İdam tartışmalarında, ‘George ile Hans’ın dediklerini değil Allah’ın dediklerini yaparız’ diyerek, İslam adı altında kendisinden olmayan herkesin infazını da buyurmuş oluyor.

Erdoğan’ın çobanlık felsefesi ve yüzde ellilik sürüsüne konsantre olmuşken, sosyal medyaya düşen görüntülerde artık Şırnak diye bir kentin olmadığını içimiz acıyarak izliyoruz. Nasıl bir nefret ve vahşet ki bu, bir kentin yüzde 70’ini yıkıp yerle bir etsin! Sonra bir kez daha anladım ki, hiçbirimiz Kürdistan’daki yıkımın düzeyini yeterince kavrayamadık, algılayamadık, anlayamadık. Bu yüzden de gereğini yapamadık! Vazgeçiyorum yazmaktan, daha doğrusu, o yıkımı ve altında yatan nefreti anlatabilecek güçte olmadığımı anlıyorum…

Bir de, Birleşik Krallığın bir Trump’ı var. O da Erdoğan sülalesinden, bir Osmanlı torunu. Daha kısa bir zaman önce Erdoğan’a ‘sapıklık’ tanımıyla en ağır hakaret şiir ödülünü kazanan Birleşik Krallık dışişleri bakanı Boris Johnson’un, AB referandumunda ‘Türkler AB’ye giriyor’ yaygarasıyla Britanyalıları AB’den çıkmaya ikna ediyor, dün de AB’ye ‘Türkiye’nin üzerine aşırı gitmek, çıkarlarımıza aykırı, yapmayın!’ diye uyarıyor! Boris’in iki yüzlülüğünü ve politikanın alçalmışlığını yazalım diyordum.

Tam Boris’e odaklanmışken, Avrupa Alevi Konfederasyonunun ‘illegal’ açıklaması düşüyor ajanslara! ‘Alevilik, hoşgörüdür’ sloganıyla örgütlenen AABK’nin bu hoşgörü felsefesinde bir tek Yurtsever Kürde karşı hoşgörüsüz olduğunu, bu açıklamayla aslında belirttikleri iki taraftan hangi safta durduklarını yazmak istesem de, biraz daha beklemek gerek diyorum kendime…

….

Hoşgörü, Alevilik, Yurtseverlik demişken, aklıma Ali Gül geliyor; Hem Kürt, hem Alevi, hem yurtsever, hem de hoşgörünün sembollerinden olan Haringey’de belediye başkanı.

Trump zihniyetinin her yere virüs gibi yayıldığı bir dünyada, Londra’nın Haringey ilçesi, kültürlerin, inançların, halkların birlikte hoşgörülü yaşam açısından bir anti-virüs mahiyetinde adeta. Haringey’in Green Lanes caddesine küçük Türkiye demeleri de boşuna değil. Baklavacısından tut künefecesine, çiğ köftecisinden tut kebapçısına, bakkalına, pidecisine, lahmacuncusuna, eczanesine, avukatına ve doktoruna kadar Türkiye veya Kürdistan’ın küçük bir ilçesinin bir caddesinde yürüyor hissedersiniz kendinizi.

268 bin nüfuslu Haringey, Birleşik Krallığın beşinci çok kültürlü yerleşim yeri; Resmi verilere göre 100’den fazla dilin konuşulduğu ilçede nüfusun yüzde 50’sinden fazlası göçmen.

Haringey belediyesinin 57 üyelik belediye meclisinin 49’u İşçi Parti’de. 15’ten fazla etnik kimliğin temsilcilerinin olduğu mecliste 3 tane de Kürt bulunuyor. Ülkede birkaç belediye dışında seçimlerde belediye başkanı halk tarafından seçilmiyor. Halk belediye meclis üyelerini seçer, belediye meclisi de seçilen meclis üyelerinden her yıl birisini kendi içerisinden belediye başkanı olarak seçer.

Mayıs 2016’dan bu yana Haringey’in belediye başkanlığı koltuğunda oturan Ali Gül Özbek, 1965 yılında, Elbistan’ın Sevdilli köyüne bağlı Gölpınar mezrasında dünyaya gelir. Sekiz çocuklu Alxas aşiretine mensup bir aileden gelen Ali Gül adını da Ali Gül dede’den alıyor. 16 yaşına kadar köyde kalan Ali Gül, İnönü Üniversitesi’nde kimya bölümü okumuş.

Kendisinin deyimiyle ülkede yaşama koşulları kendisi için ağırlaştığında 1991’de İngiltere’ye geliyor. Diline, kültürüne ve yaşamına tümden yabancı olduğu bir ülkede, tüm göçmenlerin yaşadığı zorlu evrelerden kendisi de geçiyor. Kebapçıda, ütücüde, dönercide çalışarak ayakta durma mücadelesi veren Ali Gül, o zorlu işlerin arasında dili de öğrenerek Portsmouth Üniversitesi’nde eczacılık okuyor. Okulu bitirip bir süre pratikte çalıştıktan sonra, 2007’de yukarıda bahsettiğimiz Green Lanes üzerinde Med-Chem adında bir eczane açıyor. Toplum içerisindeki dil bariyerinin en çok farkında olan Ali Gül, Kürtçe ve Türkçe konuşan bir eczanenin toplum açısından ne denli büyük bir ihtiyaç olduğunun bilinciyle karar veriyor eczaneyi açmaya.

Ve sonrası aktif siyaset dönemi başlıyor. 2014’te yapılan yerel seçimlerde belediye meclis üyesi seçilen Ali Gül, bu yılın Mayıs ayından bu yana da Belediye Başkanı görevini yürütüyor.

Avrupa’da yaşayan toplumumuzun daha fazla Ali Gül’lere ihtiyacı var…

özgür politika

EN SON EKLENENLER