StZ: Müzakerelerin sembolik anlamı var

Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin sorunlar, Merkel’in başbakanlığa yeniden aday olması ve Fransa’da cumhurbaşkanlığı önseçimi bugünkü Alman gazetelerinin yorumlarından seçtiğimiz konuları oluşturuyor.

Türkiye’nin AB’den uzaklaştığına ilişkin işaretler Alman medyasında son dönemde sıkça ele alınıyor. Stuttgarter Zeitung gazetesi Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakerelerinde gelinen noktayı yorum sütunlarına taşımış:

“Türkiye ile tam üyelik müzakereleri başarılı bir biçimde noktalanmaktan çok uzak.Türkiye’nin Avrupa yolunda ilerlemek üzere üstesinden gelmek durumunda olduğu fasıllardan hiçbiri henüz kapanmış değil. Ancak hiçbir şey riske atılmak istenmediği için müzakereler sembolik bir anlam taşıyor. Müzakereler Türkiye’nin Avrupa’ya yakınlaşma sürecini temsil ediyor. Avrupa kulübüne üye olabilmek için çaba gösteren diğer tüm ülkeler gibi Türk hükümetinin de reformlara istekli olması, bunları hazırlaması ve uygulamaya koyması gerekiyor. Burada ise söz konusu olan kuvvetler ayrılığı, dini özgürlükler ve azınlık hakları gibi temel değerlerdir. Tam üyelik müzakereleri hedefin yolun kendisi olduğu bir süreçtir.”

Hristiyan Demokrat Birlik partisi (CDU) lideri ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bir dönem daha başbakanlık görevine talip olması Alman gazetelerinde yorum konusu olmaya devam ediyor. Merkel’den neler bekleniyor? Rhein Zeitung gazetesinin yorumunda şu satırları okuyoruz:

“Almanya’da gelecek genel seçimlerde belirleyici olacak şey, hangi partinin vatandaşın terör ve sosyal statü kaybına ilişkin endişelerini giderebileceği konusu olacak. Bu iki konunun mülteciler ve uyum politikalarıyla da yakından bağlantılı olmadığını söylemek hakkaniyete sığmaz. Bu ilişki göz ardı edilmemeli. Merkel’in önceki seçim kampanyalarında olduğundan çok daha fazla atak yapması gerekecek. Başbakan Merkel’in 2017 seçiminde şimdiye kadar kucağına gayet doğal bir biçimde düşen bir şey için, halkın güvenini kazanmak için çaba göstermesi gerekecek.”     

Fransız merkez sağının cumhurbaşkanı adaylığı için yapılan ön seçimin ilk turunu François Fillon kazandı. Oylamada üçüncü olan Nicolas Sarkozy aktif siyasetten çekildiğini açıkladı. Der Tagesspiegel adlı gazete Almanya ile Fransa’nın birçok konuda olduğu gibi sağ popülistlere karşı verilecek yanıt konusunda da farklı stratejiler izledikleri görüşünü savunuyor ve yorumuna şöyle devam ediyor: 

“Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) bir dönem daha başbakanlığa aday olan Merkel’i iki cephede çarpışmaya yolluyor: Bir yanda sağ popülist Almanya İçin Alternatif Partisi’ne (AfD) karşı, diğer yanda Sosyal Demokrat Parti, Sol Parti ve Yeşiller Partisi ittifakına karşı. Fransa’nın muhafazakar çevreleri ise Fillon’a oynuyorlar. Muhafazakar Fillon’un aşırı sağcı Ulusal Cephe’yi (Front National) özellikle küçük kentlerde ve kırsal bölgelerde durdurması hedefleniyor. Burada tabii bir risk kalıyor. Gönlü sol popülist bir politikacıdan yana olan Fransız seçmen, 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Le Pen ile Fillon arasında seçim yapmak zorunda kalırsa, tercihini kimden yana kullanacak? Tercih belki de sağ popülist adaydan yana olacak?”

Handelsblatt gazetesi de yorumunda Fransa’da François Fillon’un cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin şu görüşlere yer veriyor:

“Fillon, değişimlere çok açık olmayan Fransa’da bile bir reform programı ile çok sayıda seçmenin harekete geçirilebileceğini kanıtladı. En azından muhafazakar seçmen, ırkçı nefrete, cinselliğe ve ulusal üstünlüğe ilişkin fantezilere yatırım yapmayan, tam tersine ekonomik akılcılığa önem veren mesajlara itibar ediyor. Fransa’daki popülist dalgayı durdurmak Fillon’un elinde. Muhafazakarların önseçimi, demokratik bir partinin orta sınıfın çekirdeğini harekete geçirebileceğini ortaya koyuyor. Şimdi Fillon’un, onunla şimdiye kadar fazla ilgilenmeyen Fransızlara da sesini duyurabilmesi gerekiyor.”

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Çelik Akpınar

 

EN SON EKLENENLER