AABF…

NECATİ ŞAHİN

Pir Sultan der ki:

Ne kadar bilirsen bilene danış / Danışan dağları aşar mı aşar/ Danışmadan yola düşerse bir kişi / Yorulur, yollarda şaşar mı şaşar. ..

Almanya Alevi Kurumları‘nın oluşmasına, gelişmesine gençliğini, ömürlerini verenler, şimdilerde Pirin bu deyişini „ Siyaset uğruna” yorulup yollarda şaşan koca Örgütün ne hale düşürüldüğünü, içleri sızlayarak, şaşkınlıkla izliyorlar.

Ne hale düşüldüğü, buraya nasıl gelindiği ortada…

Niçin gelindiği ortada…

Kimlerin getirdiği ortada…

Ortada olmayan ise bu sorumluluğu üstlenecek erdemli kişiler…

Her şey ortada iken, ortada olmayan şey, bu “Şaşmaya ” yol açanların süreç ile yüzleşmesi. ..

„Nedir bu  “şaşmalar ” nedir bu hatalar derseniz;

Bunun cevabı Alevi sözünün derininde,

Alevinin tarihinde, sazında, sözünde, felsefesinde,

Kısacası inancın kendisinde yatıyor.

Bir inanç örgütü iddiası ile kurulan AABF, Türkiye’de kurulan paralel onlarca örgüt, bu eksenden kayarak, günlük politikaların malzemesi haline nasıl geldi?

Kim getirdi…?

Biz getirdik…!

Biz getirdik, çünkü böyle kitlesel kurumun, kurumların buralara gelmesinden herkes sorumlu! Bu ancak kolektif hatalar zinciri ile oluşabilir…

Peki, nedir bu kolektif hata?

Kolektif hata şudur ki, en çok neyi eleştirdik ise, onu yaptık!

En çok kimden yakındık ise, aynen ona benzedik!

Kimini koltuğu bırakmamakla eleştirdik, ama kendi koltuğumuzu bırakmamak için her türlü yola başvurduk…

Delege sisteminden yakındık, ama delege oyunlarında uzmanlaştık!

Kimini diktatörlükle suçladık, ama kendi kurumlarımızda tek adam olmaya heveslendik!

Bizi destekleyenlerin kimliği hiç önemli olmadı; karakteri hiç önemli olmadı!

Yerimizi koruyabilmek için her türlü numarayı çeviren, her türlü manevraya giren, en yakın arkadaşlarına iftira ve ihanetten geri kalmayan fertler olduk!

Hırsımız, heveslerimiz için hırsızla, arsızla, lümpenle, cahille yönetimler oluşturmaktan çekinmedik…

Alevilerin umudu olan kurumları seçim ve geçim kaynağı olarak gördük…

Kısacası, iddia ettiğimizin tam tersine, Alevi öğretisinin ve erdemli bir insanın kabul etmediği her şeyi yaptık, yapmaya devam ediyoruz!

Bu süreçte kimisi sessiz sedasız kenara çekildi!

Kimisi har-gürle, tehditle, iftirayla, riyayla kenara çektirildi!

İlim-İrfan sahibi, birikimli, erdemli, entelektüel Aleviler, bırakın bu kurumlara girmeyi, bu kurumlar yüzünden Alevilikten bile uzaklaştılar!

Dedik ya! Neyi eleştiriyorsak ona benzedik!

Ona benzedik, çünkü onları taklit etmenin dışında yetenek ve birikim yoksunu olunca, sonuç kaçınılmaz taklit oluyor!

Devam edelim o halde…

Kuruluşumuzdan bu yana Türk – İslam Sentezini eleştirdik. Karşı çıktık. Doğru da yaptık. Bizim varlığımız için en büyük tehlikeydi çünkü.

Ancak,  söz konusu kendi inancımız olduğunda; ulus ile inancın sentezi, çevresi için hata  olduğu gibi, hem inanç , hem de  etnik yapı için de hata olduğunu  kavrayamadık..

İnançtan, dinler tarihinden, sosyolojiden bihaber olduğumuz için biz de aynı hataya düştük…

Kimimiz Sosyalizm-Komünizm  -Alevi Sentezi;

Kimimiz Türk – Alevi Sentezi;

Kimimiz Kürt – Alevi Sentezi;

Kimimiz Kemalizim – Alevi Sentezi savunuculuğunu yaptık.

Halen de yapıyoruz…

İnanç ile etnisite sentezinde,  birinin diğerini erittiği gerçeğini; bu sosyolojik olguyu göremedik, bilemedik.

Görüp bilenlere de “hain”, dedik…  Aslında daha neler  neler demedik ki..?

Öğretinin derinliğine, felsefesine, edebiyatına, sanatına yöneleceğimize işin kolayına kaçtık.

Yönetici olarak en kolay boy gösterme yolunun miting olduğunu kavradık ama…

“Mitingsever” bir kuruma dönüştük. .

Kültür, Sanat, Edebiyat ne varsa bir kenara itip, „miting de miting“ dedik!

Miting yapmak için fırsat kollamaya başladık. Bir olumsuzluk olmasını dört gözle bekler olduk…

Miting sonucu atılacak adım ne? Ona cevap yok. Yok, çünkü böyle bir sorumluluk ve düşünce birikimden yoksunduk…

Miting aşkı o kadar ilerledi ki, başka kurumlara “profesyonel miting” hazırlayan bir kuruma indirgendik… Ne yazık ki!

Öğretinin felsefesinden, tarihinden, derinliğinden, edebiyatından, terminolojisinden, sanatından, ritüelinden bihaber oluşumuz, örgütü önce hatalar zincirine sürükledi…

Son aşamada da “ihanet” eden bir yapı görüntüsüne…

Şöyle ki;

Avrupa Alevi Hareketinin öncülüğünde yapılan son Köln Mitingi‘nde ortaya çıkan ve sonrası açıklamalarla devam eden hatalar zinciri…

Her türlü öngörüden ve stratejiden yoksunluk…

Biraz öncesine dönelim…

Kimi Aleviler,

Siyasi partilerle yapılacak direkt işbirliklerine, ittifaklara ilerdeki süreçte kuruma zarar vereceğini söyleyerek karşı çıktılar…

Bu satırların yazarı da, “siyasi parti ile inanç örgütünün, iki siyasi parti gibi direkt ittifak yapmaları her iki kurum için de yararlı olmayacağını” partinin üst düzey yöneticilerine de söylemişti zamanında…

Eleştiri ve ikazlara rağmen, pazarlık yapıldı ve seçime gidildi…

Daha önce bağımsız aday olan örgütün Genel Başkanı 7 Haziran seçimlerinde,  bu kez de HDP’den milletvekili adayı oldu ve seçildi… Ardından 1 Kasım erken seçim kararı…

Parti, örgüt adayının seçim bölgesini değiştirdi. Daha önce bağımsız aday olduğu Kadıköy bölgesine kaydırdı. Ve dahası yeri iki basamak arkaya atıldı… Nedeni ise halen açıklanmadı!

Bu onur kırıcı davranışa karşı ne adayın, ne de örgütün sesi çıkmadı , “işbirliğini askıya alıyoruz” çıkışı olmadı.

Seçim çalışması yine aynı sloganlarla, aynı sembollerle yapıldı…

Sonuç ülkemiz için de, parti için de, aday için de, örgüt  için de iyi olmadı…

Şimdi AKP’nin darbe bahanesiyle,  Örgütün seçimde işbirliği yaptığı  partiyi, HDP’yi bitirme  hamlesi başlattı. Durum daha da vahimleşti…

Şimdi,

işbirliği yaptığınız Partinin Genel Başkanları, Belediye Başkanları, Milletvekilleri, binlerce üyesi zindandayken,  Siz çıkıp “biz bu işbirliğinden çekiliyoruz, askıya  alıyoruz  ” derseniz,  kimi çevrelerin de çıkıp size “ihanetci, hain” demesine şaşırmamalısınız…

İhanetin tarifi şöyledir:

İşbirliği, kader birliği yaptığınız kişi ve kurumlarla ile yol yürüyebilirsiniz…

Müşgül bir durum yoksa yolunuzu da ayırabilirsiniz.

Bu normal bir durumdur… Kimsenin bir söz söylemeye hakkı olamaz!

Ancak; birlikte yola çıktığınız kurum, kişi, parti, yani yol arkadaşlarınız, yani yoldaşlarınız zulüm altındayken, hapisteyken, esirken, hücredeyken;  “ben bu trenden iniyorum, ben bu yoldan, bu işbirliğinden ayrılıyorum” derseniz, buna siyasi literatürde de vicdanen de “ihanet” denir.

 

Demem şu ki…

Hesapsız, kitapsız,  bir milletvekiliği için, bir inanç örgütünü bir siyasi parti ile bütünleştirme hamlesi büyük bir hataydı…

Şimdi, o partiyi, o kurumları, o insanları en müşgül günlerinde terketmek ise bana göre riyakarlık, zindandakilere göre ise “ihanet”tir…

Peki, “ben bu işbirliğini askıya alıyorum; artık oynamıyorum ” demek, kime mesajdır…?

Her haliyle hoş zarif bir süreç olmadı Alevi örgütleri için…

Gelinen bu aşamada yapılması gereken ivedilikle bu süreçle yüzleşmektir. Gerçekle yüzleşmektir!

Tüm Alevi örgütlerinde yaşanan değişim Almanya  Alevi Hareketinde de olması kaçınılmazdır.

Bu insiyatifi  en başta örgütün yönetim kadroları almalıdır…

Yeni yüzlere, yeni fikirlere yol açabilmek de hizmettir…

Örgütün parçalanmasını, bölünmesini önlemek de bir hizmettir…

İnanç örgütlerinin kendi kulvarında temel insan hak ve özgürlükleri için vereceği mücadele herkes için daha hayırlı ve daha yararlıdır.

Barış için mücadele kendi kulvarında verildiğinde saygın ve anlamlı olur…

Bu sosyo-kütürel ,sosyo -psikolojik olguyu görelim gayrı…

Zira, Kraldan çok kralcılar hep krala zarar vermiştir…

AABF’nin yönetimi de demogoji yapmadan yeni yapay ‘hainler’ yaratıp ona buna saldırmadan, cesurca bu süreç ile bu sürecin mimarları ile yüzleşmeli.

Cemevlerinin siyasi partilerin polit bürosuna çevrilmesine fırsat vermeyecek,  Alevilerin dişinden tırnağından, çocuğunun rızkından ödediği aidatları öğretinin hizmetine sunacak , Alevi kurumlarını seçim ve geçim aracı olarak görmeyecek bir sistemin oluşturulmasına katkı sunmak ise  en büyük hizmettir…

Avrupa’da güçlü bir Alevi Hareketi, yönü Avrupa’ya çevirmekle olur. Kökeninden kopmadan en azından bir “göz” Avrupa’da olmalı gayrı…

Savaş ortamı pragmatik davranmayı gerektirir. İnanç ise uzun vadeli felsefeyi…

Ortadoğu ateşine karşı çıkarken Ortadoğu girdabına girme tehlikesi göz ardı edilmemeli…

Örgütü her defasında siyasi seçimlerde rencide edenlerin biraz kenarda durmaları sağlıklıdır.

Kimse vazgeçilmez değildir. Bunu bilmek ve ona göre davranmak da hizmettir ve de erdemliliktir…

Ne diyordu Pir:

Ne kadar bilirsen

Bilene danış / Danışan dağları aşar mı aşar/ Danışmadan yola düşerse bir kişi / Yorulur, Yollarda şaşar mı şaşar…

Danışılacak makam ise Alevi Öğretisinin kendisidir…

Saygıyla…

EN SON EKLENENLER