Cizre’de tarihe tanıklık eden gazetecilik gerçeği

Cizre’de 79 gün süren yasağın yıl dönümünde polislerin açtığı ateş sonucu yaralanan İMC TV kameramanı Refik Tekin tarihi nitelikteki tanıklığını anlattı.

Hükümet yetkilileri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan açıklamalarla sona eren Çözüm Süreci’nin ardından başlayan savaş ve çatışmalı ortamın en yoğun uygulandığı Şırnak’ın Cizre ilçesinde, 14 Aralık 2015’te ilan edilen ve 2 Mart 2016’da sona erip 79 gün süren sokağa çıkma yasağının birinci yıldönümünde yaralar hala sarılmış değil. Yaşanan çatışmalı ortamın her gününe tanıklık eden özgür basın çalışanları da saldırılardan nasibini aldı. Böylesi bir ortamda gazetecilerin çoğu gözaltına alındı, çoğu tutuklandı. Çoğu da yaşanan çatışmalar sırasında yaralanırken, gerçekleri kamuoyuna aktaran özgür basın emekçilerinden Azadiya Welat Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş ise kaldığı bodrumlarda yakılarak öldürüldü.

Devam eden sokağa çıkma yasağı sırasında milletvekilleri ve barış annelerinin aralarında bulunduğu heyetle Cudi Mahallesi’nde bulunan cenazeleri almak üzere gittikleri sırada polislerin açtığı ateş sonucu yaralanan İMC TV kameramanı Refik Tekin, vurulduğu anda bile kayıttan çıkmayarak gazetecilik görevini yerine getirdi. Tekin, yaralandığı ana kadarki tarihi nitelikte tanıklığını dihaber’e anlattı.

‘CİZRE’DE OLMAM GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜM’

Cizre’ye gitmesinin nedenlerinin olduğunu belirten gazeteci Refik Tekin, “Cizre’den önce Varto ve Silvan ilçelerinde sokağa çıkma yasakları uygulanmıştı. Oralarda da bulunduk. Silvan’da ilk yasak 12 gün sürdü. Orada yaşayan sivillerin 12 gün boyunca yaşadıklarına, yaşamlarının nasıl yerle bir edildiğine tanıklık ettik. 12 gün süren yasak bizi hayrete düşürmüştü. Nasıl bu kadar uzun sürebilir diye düşünüyorduk. Orada evlerini bırakıp gitmeyen her şeye rağmen kalarak direnen bir halk vardı. Şengal’i, Kobane’yi yaşamıştık ardından Silvan ve Varto geldi. Hem o coğrafyanın bir insanı olarak hem de bölgede görevini yapmaya çalışan bir gazeteci olarak Cizre’de olmam gerektiğini düşündüm”

‘HALK STOK YAPIYORDU’

”Bölgede mesleğini yapmaya çalışan diğer gazeteci arkadaşlar gibi tüm engellemelere ve baskılara rağmen 12 Aralık’ta muhabir arkadaşım Saadet Yıldız’la Cizre’ye girdik. Daha yasak başlamamıştı. İlçeye ilk girdiğimiz an gazetecilik mesleğinin ne kadar önemli olduğunu ve vicdani olarak halka ne kadar dokunabileceğim gerçeği ile karşı karşıya kaldım. Halk olası bir yasağa karşı yiyecek stokluyordu. Evlerinin bodrumlarını sığınağa dönüştürüyodu. 14 Aralık’ta da yasak başladı.”

‘ORADA KALIP GERÇEKLERİ YANSITMAK İSTEDİK’

Bölgede gerçekleri yansıtacak çok az sayıda gazetecinin olduğunu belirten Tekin, ”Haber Merkezi’miz yasak sonrası bize ‘sizi oraya haber için gönderdik ama yasak ne kadar sürer neler yaşanır bilemeyiz isterseniz çıkabilirsiniz ilçeden’ dedi. Fakat biz kalıp halkın yaşadıklarını yansıtmak istediğimizi söyledik.”

‘TERK ETMEK CİZRE HALKINA İHANET OLURDU’

“Cizre’yi terk etmek halkı savaşla baş başa bırakmak demek olurdu” diyen Tekin, bunun hem mesleki hem de ahlaki açıdan Cizre halkına ihanet olacağını söyledi. Tekin, “Gazetecisin ve sorumlulukların var onu yerine getirmek zorundasın. Havuz medyası zırhlı araçların içinden çekim yaparak iktidarın gözünden yaşananları yansıtıyordu. Cizre’de görev yapan bizim dışımızda 29 Ekim’de KHK ile kapatılan DİHA ve JİNHA çalışanları vardı. Biz de gitsek orada yaşanan gerçekleri kimse bilmeyecekti” diye konuştu.

‘2-3 SANİYELİK YAŞAM HAKKIMIZ VAR’

Çekim yaptığı her anda çok zorlandığını, ”öyle anlar var ki asla hafızamdan silinmeyecek ve dile getirmekte zorlanıyorum” diyerek ifade eden Tekin, unutamadığı bir anı ise şu sözlerle anlattı: “Diğer gazeteci arkadaşlarla sürekli hareketliydik. Dicle Haber Ajansı’ndan Beritan İrlan arkadaşımız sokağın diğer tarafına hızlıca geçtiği esnada keskin nişancı ateş açtı ve kurşun gazeteci arkadaşımızın başının üstünden geçti. O an anladık ki 2-3 saniyelik bir yaşam hakkımız var. O esnada nasıl hareket ettiğin hayati değer taşıyor. Ne kadar hızlı olursak o kadar hayatta kalabileceğimizi anladık. Beritan biraz yavaş olsaydı şu an aramızda olamayacaktı.”

‘HER ANI TARİHTİ CİZRE’NİN’

”Kameramı sürekli kayıtta tutuyordum. Çünkü her anı tarihti Cizre’nin” diyen Tekin, o zamanları yeniden yaşar gibi derin bir iç çekerek, devam ediyor anlatmaya: “Kameram sürekli kayıttaydı. Bana bir şey olsa da yanımdaki gazeteci arkadaşlar görüntüleri kamuoyuna taşır diye düşünüyordum. Hatta ben ve arkadaşlarım burada öldürülürsek ve görüntülere el konulursa yıllar sonra devlet arşivlerinden çıkarılıp ‘Biz Cizre’de katliam yaptık gazetecilerin görüntülerine de el koyduk işte belgesi de bu’ deyip Cizre ve Kürt halkından özür dilenir diye düşündüm. Ölümü her an hissediyorduk ona göre planlarımızı yapıyorduk.”

Milletvekilleri, belediye eşbaşkanları ve annelerin aralarında bulunduğu bir heyet oluşturularak cenazeleri almaya giden heyete dönüşte ateş açılmış iki kişi yaşamını yitirmiş 10 dan fazla kişi de yaralanmıştı. O anları ise dünya Refik Tekin’in kamerasından izledi. Tekin yaralandığı gün gelişen olaylara ilişkin ”Biz de gazeteci olarak heyeti takip ediyorduk. Cudi Mahallesi’nden cenazeleri aldık, geri dönüşte yolun her iki tarafında tank ve zırhlı araçlar vardı. Kaymakamlığa ve polise bilgi verilerek, beyaz bayraklar ile giderken herhangi bir ikaz veya uyarı yapılmadı. İki mahalle arasında bulunan Nusaybin Caddesi’ne geldiğimizde, birden taranmaya başlandık. Bu süre zarfında hiç kayıttan çıkmadım. Etrafımdaki insanların birden yere düştüklerini gördüm. İlk silah sesinde kendimi korumaya çalıştım. Hem de yaşananları kayıt etmeye çalışıyordum. Birden ayağımda bir sıcaklık hissettim. Sonra yere düştüm. Direğin yanında bir çift gözün bana çaresizce baktığını, kimsenin üzerinde olmadığı bir tekerlekli sandalyenin caddede kendi başına gidişini gördüm. Bunları unutamıyor insan” dedi.

‘BENİM YA DA ETRAFIMDAKİLERİN KURTULMA UMUDU YOKTU’

Tekin yaralandığı anı ve yaşadıklarını ise, ”Gazetecilik refleksi gereği bir an kameraya baktım. Kayıttan çıkmamıştım, sonrasında sokakta kendilerini kurtarmaya çalışanların çığlıklarını duyarak etrafı çekmeye başladım. Aslında o görüntülerin kamuoyuna yansıyacağını düşünmedim. Benim ya da etrafımdaki insanların sağ kurtulacağı umudu yoktu. Gazeteci arkadaşlarım koşup yanıma geldi. Kamera ve fotoğraf makinemi onlara verdim” şeklinde konuştu.

‘BANA BAKMA DİYEREK KORKTUĞUNU GÖSTERİYORDU’

Olay yerine gelen ambulansların herkesi öldürme planını bozduğunu dile getiren Tekin, şöyle devam etti: “Ambulansa bindirildikten sonra polisler bizi yerde sürükleyerek aşağıya indirdi. Duvar dibine yatırdılar. Çok şey söylendi ancak hiç birine cevap vermedim sadece boynumda asılı bulunan basın kartımı gösterdim. Bana ‘Hepiniz teröristsiniz ve kapat gözlerini bakma’ dedi. Bununla birlikte bize ‘Türkün gücünü göreceksiniz’ diyor. Sonradan güç gösterisinde bulunan biri bana bakma diyerek aslında korktuğunu gösteriyordu. Artık tekmeleyerek darp etmeye başladılar. Bizi almaya gelen ambulans şoförü de darp edildi. Almaya gelmemesi gerekiyordu.”

Kendisiyle birlikte Mardin’e sevk edilen yaralılardan birinin öldürülmüş olma ihtimaline dikkat çeken Tekin, ”Hastane karargaha çevrilmişti. Hastanede bulunan doktorların önlüklerinde Kocaeli ve İzmir yazılıyordu. Doktorlar bile tedavi ederken bize hakaretler ediyorlardı. Hastanede ilk tedavim yapıldıktan sonra Mardin’e gönderildim. Oraya gidene kadar infaz edileceğimizi düşündüm. Bizimle birlikte ambulansta olan bir yaralının ailesi halen çocuğunun akıbeti hakkında bilgi sahibi değil. Yaralıydı ancak infaz edildiği ihtimali olduğu söyleniyor”dedi.

‘ANAAKIM MEDYA SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞI YAPIYOR’

Cizre’nin barış, demokrasi ve birlikte yaşamın ve basın, medya açısından da dönüm noktası olduğunu vurgulayan Tekin, “Hükümet ve devlet bu süreçte basını sistematik olarak kullanmaya çalıştı. Bir nevi başarılı da oldu. Mahallenin içinde sivillerin yaşadığını yansıtmak için çalışan arkadaşlarımız vardı. Canına mal olan Rohat Aktaş bu gazetecilerden biri. Ana akım medya devletin ve hükümetinin savaş çığırtkanlığını yapıyor. Silahlı güçlerin üniformalarını giyen gazeteciler var Türkiye’de” diye konuştu.

‘APÊ MUSA’NIN KÜÇÜK GENERALLERİ’Nİ UNUTTULAR’

Azadiya Welat Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ın canı pahasına gazetecilik görevini yerine getirdiğini söyleyen Tekin, ”Bütün dünya bodrumlarda yaşananları Azadiya Welat Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ın objektifinden öğrendi. Herkesin yapması gerekeni Rohat yaptı. Fotoğrafları ve yaşananları aktararak gazetecilik görevini yerine getirdi. 90’larda medya olanları yansıtmıyordu. Bugün bir kez daha aynısını yaptılar. Ancak bunlar Musa Anter’in küçük generallerini unuttular. Burada halka yapılan zulmü ve haksızlıkları yansıtan genç, dinamik gazetecilik gerçeği vardı. DİHA, JİNHA ve Azadiya Welat vardı” şeklinde konuştu.

‘CİZRE ‘DE KENDİ KİMLİĞİNE SAHİP ÇIKAN BİR HALK VAR’

Tekin, Cizrelilerin ”Biz Cizre’de iken, halkın ‘bütün Kürtler neden yürümüyor?’ şeklinde sorduğunu aktararak, bölgede yürüyebilecek halk gerçekliğinin olduğunu ancak bu beklentinin karşılık bulmadığını söyledi. Cizrelilerin sol ve sosyalist kesimlerden beklentileri olduğunu ifade eden Tekin sözlerini şöyle noktaladı: “Ama hiç kimse bunu göstermedi. Beklentiler karşılık bulmadı. Cizreliler mücadeleci ruhu olan ve misafirperver bir halk. Her konuda sağlam duruşu olan bir halk gerçeği hafızalara kazındı. Cizre’deki fotoğraf çok farklıydı. Kendi beklentileri ve istemleri için dimdik ayakta duran bir halk var Cizre’de. Sanki Nuh’un gemisindeki en temel toplumun orada yaşayan insanlar olduğunu düşünüyorum. Budur işte diyorum. Kendi kimliği ve özüne bağlı olan bir halk var.”

Ayşe Güney / Özgür Paksoy – dihaber

EN SON EKLENENLER