Faşizm = Şiddet, Terör ve Korku Toplumu

Şiddet Türkiye’de artık toplumsal yaşamının bir parçası. Toplumu şiddete alışarak yaşamasının propagandasını bir zat AKP kurmayları yapıyor.

Devlet eksenli şiddet kendi karşıtı şiddete yol açıyor. Devlet şiddeti normal karşılanırken, karşı şiddet  terörizm olarak topluma boca ediliyor..

Peki Devlet şiddetine karşı gelişen Şiddet ‘’terörizm midir?

Örneğin TAK’ın İstanbul eylemini ele alalım. Bu eylemi hemen hemen Türkiye’deki bütün siyasi partiler kınadı ve ‘’Terör’’ eylemi olarak adlandırdı.

TAK’ın bu eylemi Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda yada başka demokratik bir ülkede yapılmış olsaydı, elbette terörist bir eylem olurdu.

Ama bu eylem Hitlerin Almanya’sı, Mussolini’nin İtalya’sı, Franco’nun İspanya’sı yada Sharto’nun Endonezya’sında yapılmış olsaydı, terörist olur muydu?

Tarihsel olarak sabit olan şu ki, faşist diktatörlüklere karşı mücadelenin her tarzı, suikast dahil, ABD, İngiltere ve dünyanın diğer güçleri tarafından desteklenmiştir.

Bu diktatörlere karşı suikast yada başkaldırı cesareti gösterenler, özgürlük ve demokrasi savaşçıları olarak anılmış ve anılmaktadırlar.

Türkiye’de Faşist bir sistem ve onun başında Hitler, Mussolini, Franco ve Suharto’yu gölgede bırakacak bir Diktatör var.

Türkiye’de Faşizm iktidarda dediğimizde, muhalifliğimizin bir tepkisi olarak algılanıyor.

Mesela Hitler rejimi altında demokratik yöntemlerle mücadele mümkün değildi. Zira iktidar aparatı(Ordu, Polis, İstihbarat Teşkilatları, Bürokrasi, Basın yayın, Yasama, Yürütme, Yargı) faşizmin elindeydi.

Bugün bu güç Erdoğan Ve çetesi AKP’nin elinde. Bırakın hak aramayı, İstabnbul eyleminde babasını kaıp eden ‘küçük bir çocuk ve ailesi, ’Erdoğan’a ters baktı’’ denilerek linçlik duruma getiriliyor.

Erdoğan Muhtarlar toplantısında seferberlik ilan ediyor. Bu şu anlama gelir: Toplumu biri birine karşı muhbir ve jurnalcı hale getirip bir birine kırdırtmanın zeminini hazırlıyor. Toplumu düşmanlaştırma faşizmin politikalarında bir tanesi.

Bu konuda Siyaset bilimcisi Lawrence Britt’in çok önemli tespitleri var. Faşist diktatörlüğün vasıflarını şöyle sıralıyor:

İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi

Düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, ‘ihtiyaç’ gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. İnsanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.

Düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması

Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.

Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi

Yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. Askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.

Kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması

Kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. Sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.

Ulusal güvenlik takıntısı

“Korku” hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.

Din ve yönetimin içiçe geçmesi

Faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. Dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.

Cinsel ayrımcılığın şahlanışı

Faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. Faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. Kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır. Bir diktatör erkek lider gelir, yerine başkası gelir

Özel sermayenin gücünün korunması

Faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. Bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.

Emek gücünün baskı altına alınması

Faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.

Suç ve cezalandırma ile baskı altına alma

Faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. İnsanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. Faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.

Aydınların ve sanatın küçümsenmesi

Faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. Profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. Sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.

Adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama

Faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. Ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.

Hileli seçimler

Faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. Diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. Faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.

Güçlü ve sürekli milliyetçilik: Faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer şeyleri kullanma eğilimindedir.

Sıralanan bu kriterlerin tümü, Erdoğan rejiminin politikasının iskeletini oluşturuyor. Hala Türkiye faşist diktatörlüğe doğru gidiyor diyen Demokrat, Sosyal demokrat ve Liberallerin dikkatine diyelim.

Türkiye’de faşist diktatörlük hüküm sürüyor. Elbette şiddet ve terörün her türüne karşıyız. Neticede terör ve şiddet sivil halkın da canına ve malına kast ediyor. Ama unutmamak gerekir ki, faşist diktatörlüğün hüküm sürdüğü hiç bir yerde demokratik yollardan mücadele imkanı yok! O bu alanı kapatarak ve toplumu kendi şiddet alanına çekerek, bir şekilde kendi şiddet ve terörüne zemin hazırlıyor. Bütün bunlara rağmen, sivil itaatsizliğin esas olduğu bir mücadele tarzının yanında halkın dinamik kesimlerinden de şiddet eylemlerinin gelişeceği bir gerçek olarak algılanmalı.

Eğer lanetlenecekse başta Devlet terörü lanetlenmeli. Zira şiddet ve terör ortamını yaratan, vatandaşlarını bir birine karşı kışkırtan Erdoğan’ın kendisi ve faşist rejimidir.

14.12.16

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri