Alevi iradesinin oluşturulması elzemdir

Gelişen Türkiye siyasi konjüktüründe vede Alevilerin kurumsallaşma taleplerinin giderek güçlendiği şu günlerde güçlü bir Alevi iradesinin oluşturulması elzemdir…

Özellikle gelişen yeni dünya konjüktürü vede Türkiye‘nin Avrupa Birliğine girme arzusu son 15 yılda bazı azınlık gruplarının ve ötekileştirilmis olanların kendi kültürel, etnik ve dini kimliklerini yeniden sahiplenmeye başlamalarına imkan sağladı. Aleviler için 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı kitleyi harekete geçiren etken oldu (Kaplan 2009: 161). Zaman içinde Alevi toplumu Alevi inancının tanımlanmasında boşluklar olduğunun farkına vardı. Yine ilerleyen zamanda Aleviler oldukça heterojen bir yapıya sahip olduklarını anladılar. Bu heterojenite özellikle inanç anlayışı, etnisite ve dil bakımından giderek gün yüzüne çıktı. Türkiye içinde Batı ve Doğu Anadolu Alevilerinden sonra, Balkanlar‘dan, Ortadoğu ve Asya‘ya kadar farkli biçim ve isimlendirmelerde Alevilerin yaşadığı artık bilinen bir gerçek.

Sünni kimliğine sahip olmayan Aleviler asırlardır baskı, dışlanma ve ötekileştirmelere maruz kalırken, bir de Türk kimliğine sahip olmayan Aleviler  – Türk-Türkçü ve Sünni-İslam sentezinin egemen olduğu bir Türkiye‘de – çeşitli alanlarda daha fazla saldırı ve baskılara maruz kalmaktadırlar. Asırlardır sözlü olarak günümüze taşınmış olan Alevilik yetersiz miktarda mevcut olan yazılı kaynaklarda ise Türk kültürüne indirgeniyor, yani öz-Türk kültürü olarak lanse edilmeye çalışılıyor (Johanson 1988: 55, Cahen 1970: 122f, Leiser 1988: 116fff). Aleviliğin özellikle etnisite bazında olan heterojen yapısı bu anlamda çok uzun bir süre saklı tutulmuş ve görmezden gelinmiştir.

Bu ayrıntıdan hareketle bu yazımda biraz da Dersim[1] Alevilerinden bahsetmek istiyorum; Dersim Doğu-Anadolu Alevileri‘nin kalesi olarak da nitelendirilebilinir. Dersim bölgesi  halkı neredeyse tamamı Alevi kitlesinden oluşmaktadır. Dersim Aleviliği günümüze dek inancını doğaya yakın tutmuş ve kimi İslam öncesi, pagan ve panteist inanç unsurlarını içinde barındırmayı başarabilmiştir. Bundandır ki yanlızca İslam dini ile özdeşleştirilmek çokca kabul edilmemektedir çoğu Dersimli Alevilerince.

Doğu Anadolu/Dersim Alevileri/

KIrmanclar

Doğu-Anadolu Aleviliğinde pagan ve panteist inanç ögelerinin yanısıra, Şah İsmail döneminden kalma daha güçlü bir Şia etkisini görebiliyoruz. Ağustos 1514 Çaldıran Savaşı Sunni dinini giderek egemen ve kurumsallaştıran Osmanlı İmparatorlugu’nun Pers İmparatorluğuna karşı galibiyeti büyük oranda bugünün Alevileri‘nin Şiileşme evresinde bir kırılma noktası olmuştur (Arslan 2016: 93ff). Osmanlı İmparatorluğu‘nun Sunni iktidarına karşın Pers hükümdarı  Şiiliği devlet dini olarak yerleştirmiştir. Şah İmail, babası ve dedesi Alevi Kızılbaş kültürü ile yetişmiş olmalarına karşın, bu inancın hierarşik ve ortodoks olmayan yapısından ötürü devlet yönetmesi yetersiz olabileceğine kanaat getirimiş görünmektedirler.

Özellikle 15. ve 16 yüzyılda Anadolu Alevileri Osmanlı hükümdarlığı süresince büyük baskı ve şiddete maruz kalmışlardır. Genel olarak sosyo-politik düzlemde bakıldığında Batı-Anadolu ve Doğu-Anadolu Alevileri‘nin arasında siyasi, sosyal, etnik ve kültür bakımından büyük farklılıklar söz konusudur. Doğu-Anadolu Alevilerinde görülen sadece dini farklılık değil, etnisite ve dil farklılığıdır ötekileştirilmelere sebep olan aynı zamanda. Günümüz Türkiye siyasi konjüktüründe ise etnisitesi Türk olmayan Aleviler daha fazla dışlanma ve ötekileştirilme durumlarına maruz kalmaktadırlar.

Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde özellikle 1970 Türk-Solu etkisinde Dersim ve Dersimliler „3-K“, yani „Komunist, Kızılbaş ve Kürt“ olarak tanımlanmış ve türlü sistematik baskılara maruz kalmışlardır (Bumke 1979: 544). 1970lerin Türk Solu‘ndan sonra özellikle 1990lardan itibaren Kürt ulusal mücadelesi‘nin Dersim bölgesinde büyük etkisi olmuştur. 1990larda doğan ve mesela köy boşaltmalarına şahit olan genç Dersimlilerin genel olarak Kürt ulusal mücadelesine daha fazla sempatilerinin olduğunu görebiliyoruz.

Nevarki Kürt ulusunun büyük bir kısmı Şafi-İslam mezhebine mensuptur. Bu durum özellikle yaşlı Dersimliler arasında endişeye sebep oluyor. Bazı Kürt aşiretlerinin ve beyliklerinin Osmanlı hükümranları ile kimi işbirliklerine girmiş olmaları, Dersim ve diğer Alevi katliamlarında genel olarak Kürtlerin pasif kalmış, bazı önemli Kürt aşiretlerinin ise aktif rol almış olmaları vede herhalükarda Alevilik ve Sünniliğin arasındaki çatışma ve anlaşmazlık noktaları bu tutumu besleyen unsurlardır. Aynı tutum Sunni-Şafi-Zaza toplumuna karşı da hakimdir.

Bir başka ayrtıntıya değinerek; Doğu-Anadolu Alevileri kendi aralarında kimliklerini farklı isimlendirirler. Mesela Kuzey Dersim ve Güney-doğu Erzincan bölgesinde „Ma KIrmancime“, yani „biz Kırmancız” denildiğinde Alevi kimliğine işaret edilmektedir ve KUrmanci ile aynı terim kastedilmemektedir. Yine aynı şekilde Erzurum ve Varto da „şare ma“, yani „bizim insanımız“ veya „bizden olanlar“ denilir ve örneğin Sivas‘ta KIrmanci konuşan Aleviler ise kendilerine „Zaza“ derler, kendilerini Sünni Kürt komşularından ayırmak icin. Yine aynı şekilde Dersim coğrafik yapısından ötürü gerilla savaşına gayet uygun olması nedeniyle savaş bölgesidir. Türk devleti‘nin baraj çalışmaları ise güçlü bir ziyaret kültürü‘nün egemen olduğu, taşın, toprağın, ağacın, nehirin ruhu olduğu kabul edilen Dersimde  insansızlaştırma ve Dersim Aleviliğini yok etme çabaları net bir biçimde görülmektedir.

Genel olarak şöyle bir özet çikarmak mümkün: Gerek Osmanlı İmparatorluğu dönemince, gerek Türkiye Cumhuriyeti dönemince, gerekse Türk-Solu ve de Kürt ulusal hareketi etkisinde KIrmanclar üç önemli noktayı netleştirme ve uygulama konusunu ıskalamışlardır: 1. Anadilini yaşatma ve yaşama, 2. Dersim Aleviliğini tanımlama, uygulama, yaşama, yaşatma, 3. Etnik kimligini tanımlama. Bu noktada Zaza milliyetçiliğini savunan fikirlere değinmek istiyorum; Burada iç ve dış dengeleri sorgulamak önemlidir. İç dengelerde şu konular düşünülmelidir: 1. Siyasi güç varmıdır? Nedir? 2. Askeri/silahlı güç varmıdır? 3. Sosyal/manevi ve maddi kapital mevcutmudur? 4. Toplum içinde böyle bir talep varmıdır? 5. Taleb‘i temellendiren dil, inanç ögeleri ne kadar gelişmiştir? Ne kadar korunmuştur? Ne kadar sağlamdır, geçerlidir? Dış dengeler ise şu sorular ile ilintilidir: 1. 21. yüzyılda yeni milliyet ve ulus çatışmalarının doğmasını sağlamanın olumlu ve olumsuz etkileri nelerdir? 2. Alternatif etnik kimlik oluşturma, yaşatma modelleri nelerdir? 3. Ulusal kimliği savunma potansiyeli toplumun kendi iç dinamikler ile bağlantılı olarak mevcutmudur?

Dersimli Alevilerin etnik kimliğine ilişkin yine Kürt ulusal mücadelesi gölgesinde çok fazla spekulasyon var. Dersim Alevileri‘nin büyük bir kısmı Zazaca dilini konuşmaktadırlar. Zazaca konuşan kitle büyük oranda farkındalık olmadığından etnik bir kimlik oluşturma noktasında başarılı olmamıştır. Nevarki giderek daha fazla insan Zazaca ile ilgilenmeye başladı ve kendini Kürtçe ve Kürtlükten ayrı tutma fikirlerini geliştirmektedir. 18 Aralık Viyana Zazaca Dil sempozyumunda dilbilimciler tarafından tekrar belirtildiği üzere ‚dilbilim dünyasında Zazaca ayrı bir dil olarak kabul edilmektedir ancak kişinin kendisini hangi ulusa mensup hissettiği konusu siyasi bir tercihtir‘. Yinede Zazaca konuşan kitlenin büyük bir kısmı etnik aidiyet konusuna çok ilgili görünmüyor, ancak büyük bir kesimin Alevi inanç boyutunda kendini daha rahat ifade edebildiğini ve buralarda etkin olmak istediğini görebiliyoruz. Belkide dini kimliği geliştirmek – ki Alevi kimliği de varolma mücadelesi veriyor – dil kimliğini, yani Zazaca‘nın da gelişmesine olumlu etkide bulunabilir.

Alevilik , İslam ve Diaspora  

Bir başka önemli konu ise Alevilerin ve Aleviliğin İslam ile ilintisine dahil olan ve özellikle de diaspora da süregelen tartışmadır; Avrupa Diasporasında bazı Anadolu Alevi kitle örgütleri yasal statü elde etme ve devlet katında resmi olarak tanınma girişimlerinde bulundular. Aleviliğin İslam‘a ilişkin net olmayan pozisyonu kitle kuruluşları arasında ayrışmalara sebep oldu. Ne var ki Avusturya’da bu ayrışma artık kurumsallaştı ve Avusturya İslam yasası 2015 kapsamında “İslam-Alevileri” olarak bilinen kurum yasal statü elde ederken, “Biz Müslüman değiliz” diyen ve Avrupa Aleviler Birliği Kon-federasyon bünyesinde bulunan diğer grup Avusturya Anayasa Mahkemesine başvuru yapma yolunda. Yine bazı Aleviler de Kürt hareketine yakınlığı ile bilinen Demokratik Alevi Federasyonu FEDA bünyesinde Avusturya yasalarında “Kadim Aleviler” olarak; genel toplumda ise Zazaca ve Kurmanci konuşan ‚Kürt Alevileri‘ olarak bilinmekle beraber, Aleviliği İslam‘dan ayrı olarak Zerdüşe bağlayan bir içerik ile yasal statü elde edebildiler.

Avrupa‘nın daha demokratik ortamında göçmen Aleviler kendi inançlarına sahip çıkma konusunda daha etkin olabildiler. Aleviliğin İslam ile çatışma noktasına gelmesi de tam da Aleviliğin Avrupa devletlerince tanınma sürecinde gündeme gelmiştir. İslam‘ın Aleviliğe etkisi sorusu son bir kaç yıldır kitle örgütlerini meşkul etmektedir. Sunni İnancı‘nın egemen olduğu Türkiyede Aleviliğin İslam‘a yakınlığı veya uzaklığı tartışma konusu olamazken, Avrupa diasporasında daha büyük bir kesim uzak durmayı tercih ediyor gibi görünüyor (Arslan 2016: 196ff). Nevarki İslamsız bir Aleviliği tanımlamak çok mümkün görünmüyor. 600küsür yıllık bir İslam egemenliğinin altında varolma mücadelesi vede ama ondan etkilenmiş olduğu gerçeği yok sayılabilinir durumda değildir. Genel olarak tüm baskı ve ötekileştirilmelere rağmen bazı hakların talep edilebilinmesi ve mücadelesi konusunda Avrupa Alevi diasporası‘nın Türkiye Alevi kurumlarına olumlu etkilerinin olduğu görülebiliyor. Ancak aynı zamanda Aleviliğin İslam ile ilgili olan tartışma konusu – İslam’ın egemen olduğu bölgede – Türkiye Alevilerince endişe ile izleniliyor.

Tarihi yönden baktığımızda, Anadolu Alevileri Osmanli İmparatorluğu boyunca etkisi ve baskısı altında kaldığı ortodoks Sunni İslam‘a karşı herzaman farklı bir tutum içinde olmuş olduğunu ancak İslam‘ı red edecek biçimde sorgulayacak bir duruma hiç bir zaman gelememiş olduğunu tespit edebiliyoruz. Tam aksine artan baskılar ve şiddetin karşısında, kendilerini koruma amaçlı daima Sunni Müslüman değil ama en azından ‚Ali yanlıları‘ olduklarını savunarak ‚inançsız‘ yada ‚Kafir‘ oldukları suçlamalarına karşı durmaya ve akabinde katliama maruz kalmamaya calışmışlardır. Toparlayarak, Türkiye Alevileri ve Avrupalı Alevileri‘nin arasındaki durumu belki bir örnekle özetleye bilirim; AKP hükümeti‘nin artan anti-demokratik uygulamaları özellikle Doğu-Anadolu Alevileri‘nin ve Avrupalı Alevilerin – ki Avrupa ya en çok göç edenlerin Doğu-Anadolu Alevileri‘nin olduğu tahmin ediliyor (Kieser 2001) –  HDPye ilgi duymasını güçlendirmektedir. Anadolu Alevileri‘nin geneli ise yine CHP den medet ummaya devam etmiştir. 2011 Türkiye Parlamento seçimlerinde Avrupa Alevileri Konfederasyon Başkanı Turgut Öker bağımsız adaylığını koymuştur. Bu adım Türkiyeli Alevilerince kendi sosyo-politik gerçekliğine dayanarak, olumlu karşılanmamış ve AKPnin daha güçlü olmasını engellemek amaçli oylarını bir kez daha CHP den yana kullanmışlardır.

Alevi kitle örgütleri‘nin siyasi duruş ve gidişatı

Genel olarak şu söylene bilinir: Alevilik ve Alevilerin durumu tarih içinde hayatta kalma mücadelesi ile karakterize edilebilinir. Bu hayatta kalma mücadelesi kimi zaman oportunizm olarak nitelendirilmektedir. Ancak askeri ve siyasi güce sahip olmayan Alevi kitlesi siyasi konjüktüre ve gelişimlere göre ve en çokta kendini koruma amaçlı bazı duruş ve pozisyonlar takınmıştır. Bazen pastadan pay alma veya az da olsa söz sahibi olma amaçlı boş vaatlerle de kandırılmış olduğu, ödün verdiği de bilinmektedir. Bu anlamda CHP herzaman bir koruyucu veya en azından kötünün iyisi olarak görülmüştür Alevilerce. Şu günlerde HDP daha çok yaşama fırsatı vaat etmekte gibi görünüyor, ancak onun da giderek daha zor durumlara düstüğünü düşünürsek Alevilerin Türkiye sınırları içerisinde giderek daha fazla endişelendiğini görebiliyoruz.

Aleviliğin İslam ile ilintisi, yakınlığı, etkileşimi netleştirilemediği için bu sorunun ve sorunsalın daha uzunca bir süre Alevilerin gündemini meşkul edeceğine, süregelen polemiklerin devam edeceğine işaret etmektedir. Hiç bir Alevi öncüsü ‚Alevilik nedir?‘ sorusuna kapsamlı ve net bir cevap verebilme yetisine sahip değildir. Ancak verdikleri bilgiler Alevilerin tarih içinde maruz kaldıkları kıyım, baskı ve katlıamlar ile yüklüdür. Yani Türkiye siyasi konjütküründe eşitsizlik, ve haksız uygulamalara maruz kaldıklarını ifade ederler. Aynı şekilde Sunni İslam egemenliğinin altında yaşama şanslarının giderek daraldığından bahsederler. Bunlar siyasi fikirlerdir. Bundan ötürüdür ki siyasi, tarihi, sosyal ve ekonomik unsurlardan ayrı tarif edilebilinecek bir Alevilik çok mümkün değildir. Ve hatta Türkiye sosyal ve tarihi konjüktürde siyasetsiz bir Aleviliği tanımlamak çok mümkün görülmemektedir. Alevi tarihi sosyo-ekonomik ve siyasal kırılmalar vede katliamlar tarihidir. Bunu Alevi kitle örgütlerinin düzenledikleri etkinliklerden de okuyabiliriz. Ektinlikler sürekli katliam anmaları kapsamında ve siyasi tartışmalar içerikli düzenlenmektedirler. Yine son süreçte Gezi olayları daha çok Alevi kitle örgütlerince anılmakta ve sıcak tutulmaktadır.

Son olarak; Alevi İnancı‘nı kurumsallaştırma girişimlerine şahit oluyoruz son yıllarda, ancak bu girişimlere karşın, çoğu Alevi kurumlarının başında Türk-Solu siyasi geleneğinden gelen ve o gelenekten öğrendikleri pratikleri Alevi kurumlarında uygulamaya çalışan insanların olduğunu görüyoruz. Alevi inanç örgütü bazında bir Alevi kimliğini, bir Alevi teolojisini oluşturabilecek, ve aynı zamanda yeni katliamlardan korkmayan kendi, öz gücüne ve iradesine güvenen bir Aleviliği yaratmaktan yoksun, vizyon ve perspektiv geliştirmekten eksik Alevi kitle örgütlerini görüyoruz.

Buradan hareketle; bütün kendi içindeki etnik, dil, dünya görüşü, ve sayre farklılıklarını gözeterek ama en çokta Alevi öğretisinde var olan temel ortak bileşenler: Can’ın esas alınması, Doğa’ya saygı, Savaş’a karşı, Barış‘ın savunucusu, ‚72 millete bir nazarda bakma‘ ilkesinde, eşitlik ve adalet noktasında Aleviler birleşebilmenin yollarını aramalıdırlar. Vizyon ve perspektif geliştirilmelidirler.

Hedefe doğru çalışmalar geliştirilmelidir. Türkiye ve Ortadoğu da 25 Milyon bir Alevi kitlesi orta vadede kendi öz iradesini oluşturarak ve güçlendirerek, adalet ve barış öncülüğünü üstlenebilir ‚etno-inançsal‘ siyasi bir aktör (İngilizce:‚ ethno-religious political stakeholder‘) olma durumuna gelebilmelidir, kısa vadede ise bunun temelini oluşturabilmeli ve koşullarını yaratabilmelidir.

Şu soru önemlidir: Aleviler nereye gitmelidir? Ne olmalıdır? Alevilerin kendileri ne istiyorlar? Alevilerin genel demokrasi, barış, eşitlik taleplerinden daha ziyade bu taleplerin yerine getirilebilinmesi ve sağlanabilinmesi ve ama ve mutlaka kendi öz yaşam haklarının korunabilinmesi adına yol haritaları varmıdır; nedir, nasıldır?

Kaynaklar ve Dipnotlar

  • Anadolu terimine ilişkin: Anatolien (Almanca)  kelimesinin karşılıkları ‚anatolē‘  (Yunanca), Anatolı (Osmanlıca) ve Anadolu (Türkçe) dır. Eski Yunanca da ise bu ‚Küçük Asya‘ yani Μικρά Ἀσία yani ‚Mikra Asia‘ ve Latince de ‘Asia Minor’ da olmaktadır. Orta Yunanca dilinde Anatolia kelimesi „Doğu ülkesi, Ege’nin doğu kıyısı ile Fırat nehri arasındaki ülke“ sözcüğünden alıntıdır (Bkz. Nişanyan söylük: http://m.nisanyansozluk.com/?k=Anadolu&lnk=1 [7.7.2016]). Yine Eski Yunanca da anatole „1. Kalkış, doğuş, özellikle güneşin doğuşu, 2. Doğu, 3. Ege’nin doğusu“ sözcüğünden türetilmiştir (Bkz. aynı kaynak). Doğu Anadolu bölgesi siyasi  hareketlenmelerin ve kırılma noktalarının sıcak yaşandığı bir bölgedir. Türkçe isimlendirmelerin sıkıntılı olduğunu bilmek ile birlikte, yazı metninin direk olarak konusu olmadığından ötürü yazı ile ilgili kafa karışıklılığına, polemik ve farklı tartışmalara neden olmaması gerekçesiyle, ‚Anadolu‘ teriminin kullanılması tercih edilmiştir.
  • Bkz. Türkçe Dersim, Ermenice Տէրսիմ/Դերսիմ Tersim, Kurmanci Dêrsim, Zazaca Dêsım tarihi bölgesi Tunceli (Zazaca: Mamekiye) il sınırlarını da aşarak, kısmen Elazığ, Bingöl, Sivas, Erzincan, Varto ve Erzurum’u kapsar.
  • Arslan, Zeynep (2016): Eine religiöse Ethnie mit Multi-Identitäten. Die europäisch-anatolischen Alevit_Innen auf dem Weg zur Institutionalisierung ihres Glaubenssystems. LIT Verlag. Wien.
  • Bumke, Peter (1979): Kızılbaş Kurden in Dersim (Tunceli, Türkei). Marginalität und Häresie. In: Anthropos 74
  • Kieser, Hans Lukas (2001): Muslim Heterodoxy and Protestant Utopia. The Interactions between Alevis and Missionaries in Ottoman Anatolia. In: WI 41. Nr. 1. S. 89-111
  • Johanson, Lars (1988): Grenzen der Turcia. Verbindendes und Trennendes in der Entwicklng der Turkvölker. In: Ulla Ehrensvärd (Hg.): Turcica et Orientalia. Stockholm
  • Kaplan, Ismail (2009): Alevice Inancımız ve Direncimiz. AABF. Köln
  • Leiser, Gary (1988): A History of the Seljuks. Ibrahim Kafesolğlu’s Interpretations and the Resulting Controversy. Carbondale
  • Bundeskanzleramt Österreich, Kultusamt (Türkçe: Avusturya Başbakanlığı, Din Dairesi): Gesetzlich anerkannte Kirchen und Religionsgemeinschaften in Österreich (Türkçe: Yasal statü tanınmış din toplumları) [11.6.2016]
  • Bundeskanzleramt Österreich, Kultusamt (Türkçe: Avusturya Başbakanlığı, Din Dairesi): Staatlich eingetragene religiöse Bekenntnisgemeinschaften (Türkçe: Yasal olarak kayıt altına alınmıs İnanç toplumları): https://www.bka.gv.at/site/3405/default.aspx [11.6.2016]

[1]

EN SON EKLENENLER