Trikoda çırak

İsmail Yıldırım (26) kapatılan TV10 televizyonunun üç yıllık kameramanı. 2007 yılında Hrant Dink’in öldürüldüğü gün karar vermiş bu sektöre girmeye. İlk önce kısa bir süre AGOS gazetesinde çalışmış. Televizyonun kapatılmasına çok üzüldüğünü söyleyen Yıldırım, “RTÜK’ten sadece bir kez bir konuğun söylemleri nedeniyle ceza yemiş ve cezasını ödemiş bir kanalın kapatılmasını şaşkınlıkla karşıladım. Kapatılma kararıyla çok sarsıldık. Duygu dolu anlar yaşadık. Biz o televizyonu milyonlarca lira ile değil, elimizdeki çok kısıtlı imkânlarla emeğimizle yarattık. Bizler, TV10’u sadece çalıştığımız bir işyeri olarak görmedik. Gözümüzün önünde kendi yarattığımız şeylere el konulması bizi derinden yaraladı. Ceza kimeydi? Bize mi yoksa Alevi hareketi ve Alevilere miydi?” diye soruyor.

Yıldırım, şu an abisinin triko atölyesinde çalışıyor. Makinelerle ilgileniyor, temizlik yapıyor, bulaşık yıkıyor. Yıldırım, yeni işini şöyle anlatıyor:

“İyi bildiğiniz ve hâkim olduğunuz bir işi bırakıp, gündelikçi olarak hiç bilmediğiniz bir işte çalışmak zor. İlk günler çok zorlandım. Çok hata yapıyordum. Çok yoğun duygular yaşadım. Geldiğim, onlarca kişiyi tanıdığım sosyal bir işten çıkıp, kapalı bir atölyenin içinde çalışmak bana çok zor geliyor. Burada yaptığım işler dediğim gibi çıraklık seviyesinde. Bazen 40 kilo ağırlığındaki çuvalları taşıyorum. Eski işimi özlüyorum. Bir gün geri döneceğim… Çetin Altan’ın dediği gibi enseyi karatmıyorum.”

Cumhuriyet / 10 Ocak 2016

 

Röportajın tamamı:

Tv10 daki göreviniz neydi? Kaç yıl çalıştınız bu kurumda?

TV10’da 2013 yılının Mayıs ayından itibaren çalışmaya başladım. Hangi görevde çalıştığım sorusunun bir cevabı yok aslında bakarsınız. TV10’nda çalışan gazeteciler, yetenekleri doğrultusunda ellerinden gelen bütün işlerle meşgul oluyordu. Özel olarak bakacak olursak, ben TV10’a kameraman olarak işe başladım ancak hem orda kendime kattığım hem de var olan teknik bilgilerimden kaynaklı, her türlü teknik sorunla ilgilenmeye gayret gösteriyordum.

Tv10 nasıl bir yerdir? Size neler kattı?

Bu sorunun cevabını vermek aslında biraz zor. Çünkü TV10 bilenler bilir, Başta Aleviler ve Alevi Hareketi  olmak üzere, ötekileştirilen bütün kesimlerin sesi olmaya çalışan bir televizyondu. Özelde Alevi hareketinin ve Alevilerin en ufak sorunlarına dahi gündeme taşıyan bir yayın kuruluşu olması yanı sıra zülüm gören, aşağılanan, dışlanan bütün kimliklerin sesi olmaya adaydı. Biz orda çalışan gazetecilerin birkaçı hariç tamamı Aleviydi. Tarih boyunca ezilmeye mahkum olmuş bir kimliğe sahip olan yöneticisinden, çalışanına bütün arkadaşlarımız gecelerini gündüzlerine katıp bu televizyonu var etti.

TV10’nun bir başka özeliği de imkanların kısıtlı olduğu halde, bir binanın içine sıkışmış yayın çizgisini bırakıp, en ücra köşelerde olan Alevi köylerine gidip görünmeyenleri göstermekti. Hayatı boyunca eli mikrofon, gözü kamera göremeyen insanların sesi oldu aslında TV10. Günlerce, aylarca 3-4 kişilik en fazla iki ekipten oluşan gruplarla kilometrelerce yol yaptık ve nerdeyse gitmediğimiz il ve alevi köyü bırakmadık. Hem Avrupa’da hem Türkiye’de elini sıkmadığımız selam vermediğimiz ya da bir şekilde iletişime geçtiğimiz izleyicimiz yok denecek kadar azdır. Bu bahsettiğim rakam belki de on binlerce kişiyi tekabül eder. Aslında buydu TV10’nu izlenir kılan. TV10’nun gayesi ana akım medya gibi profesyonel yayın aletleri kullanarak milyonlarca lira ile var olmak değildi. TV10 Programcısı Hüseyin Kelleci’nin söylediği gibi Alevilerin lokmalarıyla kuruldu ve onların sağladığı imkânları en minimal şekilde kullanarak, amatör bir ruhla milyonlarca Alevinin sesi olmaya adaydı. Alevi köylerini ulaşmak için kullandığımız bütün imkanlar o köydeki Alevilerin veya Alevi derneklerinin yarattığı imkanlarla elde edildi. Yani yolda giderken harcadığımız yakıttan, bütün teknik malzemelere kadar Alevilerin yaratıkları imkanlardı. Devlete vergi verip hiçbir anayasal hakkı olmayan aleviler kendi imkanlarıyla (Alevi deyimi ile lokmalarıyla) bir televizyon yaratmıştı.

Tv10 aslında kendini bir köyün en yaşlı insanıyla aynı seviyeye indirdi, onlara tepeden bakmadı. Bazen evlerini televizyonda görerek mutlu oldular, bazen kendi yaptıkları çeşmeleri, bazen de inançlarının değer gördüğünü hissederek mutlu oluyorlardı. Aslında Alevilere ne kadar önemli olduklarını bir kez daha göstermeye çalışan yayın kuruluşlarının başında geliyordu. 2010 yılında yayın hayatına başlayan TV10, hiçbir kez yayın politikasının vazgeçmedi ve ısrarını sürdürdü.

TV10 farkı kılan bir başka özelliği ise, çok dilli yayın yapmasıydı. Bu ülkede başta Alevilerin kullandığı bütün dillerde yayın yaptı TV10. Çok dillilik konusunda hassasiyet önemliydi. Bırakın ayrı dillere yer vermeyi. Örneğin Kürtçenin, Alevilerin bölgelerinde konuştukları lehçelerle ve dillerde çeşitli programlar yaptı.

İşin özü TV10 Alevi hareketi ve Alevilerin sesi olmak için bütün enerjisini harcadı.

Kurumunuz kapatıldı… Kapatılma kararı hakkında neler düşünüyorsunuz? Kapatma kararını ilk duyduğunuzda neler hissettiniz?

Öncelikle 28 Eylül akşamı Televizyondan çıkıp eve gitmek üzereyken ekranın karardığı haberini aldım. Haberi aldıktan hemen sonra televizyona geri döndüm ve önce bir teknik sorun olabilir mi diye araştırmaya başladım çünkü TV10’nun kapatılma ihtimalini hiçbir şekilde düşünmedim. Daha sonra yayınımızın Türksat’a ulaştığını anlayınca hemen yetkililere aradık. Yetkiler bize alaycı bir tavırla RTÜK söyledi kestik dediler. Herhangi bir gerekçe var mı diye sorduğumuzda ise hiçbir yanıt alamadık. (Hala bir yanıt almış durumda değiliz)

Hissettiğim şeylere gelince öncelikle çok aşırı bir şaşkınlık. Rtük’den sadece bir kez bir konuğun söylemleri nedeniyle ceza yemiş ve cezasını ödemiş bir kanalın kapatılmasını şaşkınlıkla karşılamaktan başka bir şey yapamadım. Yani ben TV10’a sadece çalıştığım bir işyeri olarak görmedim ve benim yanımda diğer arkadaşlarımda aynı şekilde. Bundan kaynaklı çok sarsıldık ve duygu dolu anlar yaşadık. Biz o televizyonu milyonlarca lira para ile değil çok kısıtlı olarak elimizde bulunan imkanlarla emeğimizle yarattık. Gözümüzün önünden kendi yarattığımız şeylerle el konulması bizi derinden yaraladı. Bize ceza kime idi bize mi yoksa Alevi Hareketi ve Alevileri miydi sorusu hep akıllarda.

Bu soruyu cevaplarken, teknik yönetmeniz hayatını ve yıllarını bu mesleğe vermiş Şükrü Samsunlu’yda anmadan geçemeyeceğim. Şükrü Samsunlu Karadenizli ve Giresunluydu. Alevi olmaması rağmen bütün tecrübesini bize ve televizyona aktardı. O televizyonda yemek yediğimiz masayı dahi kendi elleriyle yapan emektar bir gazeteciydi. Biz ona Samsunlu derdik. Samsunlu 55 yaşındayken, televizyonda çalışırken yaşamını yitirdi. Bir nevi o televizyonu var eden insanlardan biriydi ve biz onu şehidimiz olarak görüyoruz. Televizyon kapatılırken en çok da onun emekleri bizi yaralıyordu ve bütün arkadaşlarımızda onu saygıyla andı. Bende yeniden onu anmadan geçemeyeceğim.

Kurumunuz kapatılmadan önce herhangi bir kredi borcuna vs. girmiş miydiniz? Yaşadığınız bir ekonomik sıkıntı oldu mu?

Türkiye’de olan bütün insanlar gibi benimde borcum vardı tabi ki. Bizi bu konuda en çok etkileyen ise işten çıkarılma şeklimizdi. Biz TV10’da çalıştığımız süre zarfı içinde yönetimin kısıtlı imkanları olmasına rağmen bütün sosyal haklarımız bir şekilde veriliyordu ve çok büyük maaşlar almasakta maaşlarınız ödeniyordu. Bu kadar kısıtlı imkanla TV10 yönetiminin yaptıklarını, güç olarak gördüğümüz devlet yapmadı. Hiçbir bildirim yapılmadan kapının önüne konduk. Şirket bütün mallarıyla yediemin sıfatıyla TRT’ye devredildiğinden hiçbir muhatap bulamadık. 1 Ay boyunca hiçbir bildirim almaksızın işten çıkarılmayı bekledik. Televizyon kapatıldıktan 1 ay sonra SGK sistemine baktığımızda, gerçekçi olmayan bir tarihle işten çıkarılmış olduğumuzu gördük. Devlet görevlilerin geldiği 4 Ekim tarihine kadar işimize devam etmemize rağmen, 668 nolu KHK’nın yayınlandığı tarih olan 27 Temmuz’dan itibaren çıkışlarımız verildi. Yani toplam 63 gün yatırılmış SGK pirimimizde hukuksuz bir şekilde iptal edildi. SGK’ya gidip çıkışımızı yapan kişiye neden bu tarihte yapıldığını sorduğumda ise “terörist” muamelesi ile karşı karşıya kaldım. SGK’nın yaptığı bu çıkış nedeniyle ayrıntısı çok fazla olan hak kaybına uğradık ve halen itirazlarımıza rağmen şirketi devralan Maliye Bakanlığı’ndan tazminatlarımızı alamadık. Bütün bunlarda kaynaklı derin ekonomik sorunlar yaşadık ve hakkımızı alamadık.

İşsiz kalınca iş aradınız mı? Tekstilde çalışmaya nasıl karar verdiniz?  Neler yapıyorsunuz tekstilde?

Öncelikle bahsettiğim gibi TV10 benim için sadece çalıştığım bir iş yeri olmaktan öte ailemdi. Televizyon kapatıldıktan sonra iş aramayı düşünmedim. Çünkü o ekiple bağımı koparmak istemiyordum. Ama televizyon kapalıyken sigorta çıkış kodlarımız fişlenircesine 36 koddan (yani Ohal/KHK gerekçesiyle) yapıldığından kaynaklı bu sektörde iş bulabilme ihtimalim olduğunu düşünmedim. Daha sonra boş kalmamak için gündelikçi olarak abimin ortak olduğu şirkette çalışmaya başladım. Abim bu teklif de bulundu bana ve boş kalmamak adına bu tekstil sektöründe çalışmaya başladım. Aslında yaptığımız işe örme deniliyor.  Bilgisayarlı makineler çalışıyoruz ve randıman odaklı bir iş olduğu için çalışma saatleri çok uzun ve nerdeyse molasız çalışıyoruz. Çünkü bu işte esas olan makinelerin çalıştığı dakikalarda sağlıklı ve verimli, kayıpsız bir iş çıkması gerekiyor. İşin teknik yanlarını, zorluklarını bir kenara bırakacak olursak, iyi bildiğiniz ve hakim olduğunuz bir işi bırakıp, gündelikçi olarak hiç bilmediğiniz bir işte abiminiz yönetiminde dahi olsa çalışmak zor. Çünkü o işe nerdeyse 9 yıldır içinde olduğum bir mesleği bırakıp, çıraklık seviyesinde başlamak insanı etkiliyor. Özelikle çalıştığım ilk günler çok zorlandım. Çünkü birçok hatta yapıyordum ve bu hatalarımdan kaynaklı tepkiler alıyordum. Çok fazla duygulandığım günler oldu. Bu işe çok farklı ve kalifiye bir meslekten geldim. Beni zorlayan ise; çok gezdiğim, onlarca kişiyi tanıdığım ve sosyal olan bir işten çıkıp, çok farklı kişilerle ve kapalı bir atölyenin içinde çalışmak zor geliyor. Burada yaptığım işler dediğim gibi çıraklık seviyesinde. Anladığım kadarıyla makinelerle uğraşmanın yanı sıra temizlikten, bulaşık yıkamaya kadar onlarca iş yapıyorum. Bazen gelen 40 kilo ağırlıklı çuvalları taşıyorum. Ama zamanla işe alışmak zorunda kaldım. Çünkü para kazanmadan ve çalışmadan yaşamak maalesef ülkemizde ve dünyada çok zor.

TV10’daki işinizi özlüyor musunuz?

Hem de fazlasıyla özlüyorum. Çünkü oradaki arkadaşlık ilişkileri, çalışma tarzı gerçekten hiçbir yerde görmediğim bir şeydi. Çok büyük paralar kazanmasak da mutluydum. Çünkü kendi inancıma ve kimliğime hizmet ediyordum. Daha doğrusu kültürümü asimilasyondan kurtarmak için çalışıyorduk. Ben bunların yanı sıra mesleğimi çok seviyorum. Bu mesleğe Hrant Dink’in katledildiği gün yapmaya karar verdim ve ilk olarak Agos gazetesinde çok kısa sürelide olsa başladım. Meseliğimi ve TV10’nu çok özledim açıkçası.

Basın ve ifade özgürlüğü ayaklar altında… Sizce ne olacak biz gazetecilerin bu hali?

Aslında 26 yaşında olan biri olarak 9 yıl içinde var olduğum meslekten, alternatif medyaya olan baskılar hiçbir zaman son bulmadı. Sadece benim olduğum dönem değil önceleri de durum bundan ibaretti. Ancak şuan gazetenizin de içinde olduğu az sayıda kurum öyle ya da böyle muhalif bir tavır içinde ve baskı kapatılma, cezaevi, sürgün gibi bir çok hakaret ve zülüm uğruyor Türkiye’de basın. Ama İki oğlu da bu meslekten kaynaklı cezaevinde olan Çetin Altan’ın o ünlü sözünü unutmayalım.  “ Enseyi karatmayın” diyerek umudumuzu yitirmiyoruz.

Yaptığınız iş sizde bir mutsuzluk yaratıyor mu?

Aslında az önce bahsettiğim sebeplerden kaynaklı olarak tabi ki bir mutsuzluk söz konusu ama para kazanmak zorunda olduğumuz için bu işi yapmak zorundayım şuanda.

İlerleyen zamanlarda sektöre geri dönmeyi düşünüyor musunuz?

Yani çok sevdiğim bir meslek. Mutlaka bir gün geri döneceğim. Ama eski çalıştığım çizgiden vazgeçmeyeceğim kesin bir tavırdır. Gerçekleri yansıtacağım bir kurumda işe alırsam tabi ki de mesleğime geri dönmeyi düşünüyorum. Ama bunun dışında bir kurumda çalışmak yerine şuan çalıştığım işi yeğlerim.

EN SON EKLENENLER