İnkârın zirvesinde Anadil Günü

Bugün Uluslararası Anadil Günü. Ancak diller mozaiği olduğu halde tek dil için halkların kültürel birikimleri geleceğe miras kalmasın diye darbeleri ve OHAL’i, KHK’ları kullanan Türkiye, dilleri yasaklamaktan vazgeçmiyor. Kürtçeyi yaşatmaya çalışan gazete, çocuk televizyonu, okullar hedef alınıyor. Dil bilimciler, anadil yasağının utanç verici olduğunu söylerken, Türkiye’nin dil mezarlığına döndüğüne dikkat çekti

Günay Aksoy – Fırat Yeşilçınar

UNESCO tarafından 21 Şubat 1999 yılında kabul edilen Uluslararası Anadil Günü, bu yıl da herkesin kendi dilinden ezgileriyle kutlanamadı. Diller bahçesi olması gereken çok dilli Türkiye, “tek dil”, “tek millet” dayatmaları ve yargı marifetiyle ciddi bir kültürel çoraklaşma yaşıyor.

İktidarda 15 yıldır bulunan AKP’nin son dönemde belediye başkanları yerine atadığı kayyumlar, Kürtçe isimlerin olduğu herşeyi yasaklama, kapılarına kilit vurmaya soyunmuş durumda. Asimilasyon, inkar ve imha politikalarında adeta Ocak 1928’de başlatınan “Türkçe Konuş” dayatmasıyla yarışıyor. AKP hükümeti dışarıda Rojava’nın gelişmesini engellemeye çalışırken, içeride de OHAL-KHK-Yargı marifetiyle Kürtçe anokullarına, çeşitli dillerde yayın yapan gazete, TV ve radyolara savaş açtı. Çok sayıda kurumun kapısına ırkçılık mührü vuruldu. Kürtçe ve Zazaca çizgi film kanalı olan Zarok TV bile kapatıldı, tepkiler çığ gibi yükselince Türkçe kota şartıyla yeniden açılmasına izin verildi. İktidara ilk geldiğinde “Fuzuli’nin şiirleri nasıl ruhumuza hitap ediyorsa Ahmed-i Hani’nin dizeleri de aynı şekilde bizi duygulandırmıyor mu?” diyen, elinde Kürtçe Kur’an’la seçim mitingleri yapan dönemin Başbakanı Erdoğan 2016’da atadığı kayyumların ilk icraatı Kürtçe tabelaları indirmek oldu. Amed Spor’un adının değişmesi için dahi baskı yapıldı. Öte yandan, Türkiye’de anadile saldırı sürerken Rojava Devrimi ile birlikte bir yandan da çok dilli yaşam örülüyor

‘Milli Mevzuata’ aykırıymış

Aslında Kürtçe okullar açıldıkları tarihten itibaren kapatılmaların ve baskıların hedefi oldu. Kurdi-Der ve Eğitim Sen’in de aralarında bulunduğu çok sayıda sivil toplum kuruluşunun desteğiyle Kürtçe eğitim vermek amacıyla Amed’in Bağlar ilçesinde Ferzad Kemanger İlkokulu, Colemêrg’in (Hakkari) Gever (Yüksekova) ilçesinde açılan Üveyş Ana İlköğretim okulu ve Şirnex’in Cizîr ilçesinde açılan Bêrîvan İlköğretim Okulu’nun yanısıra çok sayıda okul açıldı. Açılan okullar eğitime başlamadan valilik tarafından “Milli mevzuata aykırı olarak faaliyet yürütmesi” iddiası ile kapatıldı. Daha sonra tekrar açılan okullar defalarca kapatıldı. 2014 yılında kurulan Dibistana Seretayî Bêrîvan belediyeye atanan kayyum tarafından kapatıldı. Yine 2014 yılından bu yana Anadilde eğitim veren Üveyş Ana ilkokulu da sokağa çıkma yasakları sırasında saldırıların hedefi olarak, tahrip edildi. Okul daha sonra Yeni Mahallede bulunan Kurdî-Der’de eğitime devam etti. Yasaklar ile birlikte ise okul karakola çevrildi. Amed’de 2015 yılının Ekim ayında açılışı yapılan ve Kürtçe eğitim vermeye başlayan Dibistana Seretayî ya Ali Erel (Ali Erel İlkokulu) da valilik tarafından kapatıldı.

Zarokistan Türkçe kreşe dönüştürüldü

Amed’in Kayapınar Belediyesinde açılan ve ana dilde eğitimin veren Zarokistan Xalxalok belediyeye atanan kayyum tarafından Türkçe Kreşe çevrildi. Öğretmenlerin işten çıkarılmasının ardından ise tüm veliler öğrencilerinin kayıtlarını sildirdi.

Kürtçe tabela alerjisi

Belediyelere atanan kayyumların anadil tahammülsüzlüğü okulları kapatmakla sınırlı kalmadı. Kayyumların ilk icraatı çok dilli tabelaları kaldırmak oldu. Başta Sûr, Gîyadin, Erdîş olmak üzere birçok belediyede tabelalar söküldü. Tabelalar Kürtçe’nin yanı sıra Süryanice, Ermenice gibi dillerden oluşuyordu.

KHK Kurdî-Der’i es geçmedi

Anadile saldırılar Kürt dilinin akademik olarak araştırılıp geliştirilmesi için kurulan Kurdî-Der’i elbette es geçmedi. OHAL kapsamında çıkarılan 677 sayılı KHK ile Kurdî-Der’in faaliyetleri durduruldu. Kurdî-Der 2006 dan beri Amed olmak üzere 37 şubesi ile Kürtçe ve Kürtçe’nin farklı lehçeleri üzerinde yaptığı araştırmalar ve atölyelerle çalışmalarını sürdüyordu. Binlerce Kürtçe dil öğretmeni yeştiştirdi

Tek Kürtçe gazete kapatıldı

Çıkarılan KHK’ler ile 15 Ağustos 2006’da kurulan Türkiye’nin tek günlük Kürtçe Gazetesi de kapatıldı. Kürtçe okul olarak bilinen Azadiya Welat, kurulduğu günden beri hep iktidarların hedefi oldu. Çok sayıda çalışanı katledilen ve tutuklanan gazetenin yayını 29 Ekim 2016’da çıkarılan KHK ile durduruldu.

Şirinler Kürtçe konuşamaz!

Kürt diline saldırılarını sürdüren iktidar Kürtçe ve Kürtçe’nin farklı lehçelerinde dünyaca ünlü çizgi filmleri çocuklarla buluşturan Zarok Tv’yi de kapattı. Şirinler, Arı Maya gibi çizgi filmleri Kürtçe yayınlayan Zarok Tv “Örgüt propagandası” iddiası ile çıkarılan KHK ile kapatıldı. Yine KHK kapsamında yayınlarında Zazacaya da yer veren Jiyan Tv’de kapatıldı.

İstanbul Kürt Enstitüsü kapatıldı

Musa Anter, Feqî Hüseyin Sağnıç, İsmail Beşikçi, Abdurrahman Dürre, İbrahim Gürbüz, Cemşîd Bender, Süleyman İnanoğlu ve Yaşar Kaya tarafından 18 Nisan 1992 yılında İstanbul’da kurulan, Kürt dilini, kültürünü ve edebiyatını araştıran ilk Kürt kurumlarından Enstîtuya Kurdî ya Stembol’un (İstanbul Kürt Enstitüsü) de 31 Aralık 2016 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan genelge ile kapatıld.

Rojava’da çok dilli yaşam mümkün

Rojava Devrimi ile birlikte çok sayıda dil yanyana yaşama imkanı buldu. Birçok merkezde Kürtçe, Arapça, Tükmence gibi dillerde okullar ve enstitüler açıldı. Kobanê kent merkezine bağlı köylerde yaşayan Araplar için 7’den fazla okul açıldı. Grê Spî Demokratik Toplum Eğitim Komitesi Türkmen gençler için özel bir eğitim alanı kurdu. Toplumsal yaşamın inşası için kurulan Kürt Dil Kurumu (SZK) de birçok merkezde Kürtçe okul ve akademi kurdu. Süryanice dili ve edebiyatının geliştirilmesi için Qamişlo’da ORHAY merkezi açıldı. 20 Ekim’de ise Rojava’nın ilk üniversitesi “Rojava Üniversitesi” Qamişlo’da açıldı.

‘Her ev bir okul olmalı’

Kürt Dil Bilimcisi Zana Farqîni çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile (KHK) Kürt diline ve kültürüne topyeküm bir saldırı olduğuna dikkat çekti. Kürt Enstitüsü başta olmak üzere Kürt kurumlarının kapatılması kabul edilemeyeceğini belirten Farqîni, Yıllarca bin bir emekle kurulan kurumların hiçbir gerekçe gösterilmeden kapatılması hükümetin Kürt diline, kültürüne yönelik bakış açısının hiç değişmediğine vurgu yaptı. AKP hükümetininin bakanları ve başbakan yardımcıları daha önce anadilin ana sütü kadar helal bir hak olduğunu söylediğini hatırlatan Farqîni, aynı hükümetin dil gibi haklı olan bir meselede bile Kürtlere herhangi bir hak tanınmamasına tepki gösterdi.

Anadil yasakları utanç verici

AKP hükümetinin KHK ve OHAL’i gerekçe göstererek Kürt diline ve kültürüne yönelik kazanımların gasp edilmesinin utanç verici olduğunu belirten Farqînî, dil üzerindeki çalışmaların yasak tanımadan sürdürülmesi gerektiğini ifade etti. Farqînî, Kürt dili üzerindeki baskıların mücadele edilerek geçeceğini belirtti. 1960 anayasasında bir takım haklar tanınmasına rağmen, 1971’de çıkan Kürtçe gazete ve dergilerin muhtura ile kapatıldığını hatırlatan Farqînî, 1982 Anayasasında dil ile igili yasaklar olmasına rağmen, Kürtlerin 1990’da gazete ve dergiler açarak yeniden kurumsallaşmaya başladığını dile getirdi.

Dilin gelişip gelişmediğini çıkan basın yayın organlarına gazetelere dergilere bakarak bunların sayılarına bakarak ölçülemeyeceğini söyleyen Farqînî, “En önemli gösterge gelecek nesillere aktarılıp aktarmadığımızdır. Kendi evimizin içinde anadilimizi kullanma oranının yükselip yükselmediğidir. Bunlara bakarak yaşanan süreci yada dil ile ilgili çalışmaların geldiği aşamayı, boyutu gözlemleyebiliriz” dedi. Her evin bir okul görevi görmesi gerektiğine dikkat çeken Farqînî, “Her ev bir okul olmalıdır. Tahtayı kurup dil öğretmekten ders anlatmaktan bahsetmiyorum, anadil için bulunduğumuz her yeri dilin kendi yaşam alanı haline getirmeliyiz. Kimse gelip bize neden kendi dilinizde yazıp çiziyorsunuz, okuyorsunuz deme hakkını kendinde göremez. Dil konuşuldukça gelişir. Türklerde bir söz vardır ‘işleyen demir pas tutmaz’ diye. Dil de öyledir. Konuşarak, yazarak, çizerek gelişir. Dil demek kimlik demektir” dedi.

Estukyan: Artık diller mezarlığı

Dünya Anadil Günü’nün baskı altındaki halklar için önemli olduğunu belirten Agos gazetesi yazarı Pakrat Estukyan, Türkiye’nin diller mezarlığına döndüğüne dikkat çekti. UNESCO’nun raporlarına göre Batı Ermenicesi, Zazaca, gibi birçok dil son bir kaç yıldır tehlike altındaki diller arasında bulunduğunu belirten Estukyan, Ermenice’nin kaybolmaya yüz tutmuş diller içerisinde olduğunu hatırlattı. Türkiye’nin ulus devlet inşasına bağlı tek dil, tek kültür ve devlet ısrarı neticesinde birçok dilin yok olmasına sebep olan bir ülke olduğunu belirten Estukyan, geçmişte de egemenler, fethettikleri ülkelerin halkını kendi kültürel kodlarından kopmaları için benzer uygulamalar yaptıklarını söyledi. Dillerin yasaklanmasının Roma tarihinden günümeze geldiğini belirten Estukyan, “2017 yılında halen bu eğilimin varlığını sürdürmesi özellikle de insanların anlamadıkları her hangi bir dile karşı ve o dili anlamadıkları insanlara karşı tepki göstermesi toplumsal bir tahammülsüzlüğün ifadesidir” dedi. Cumhuriyetin kurucu ideolojisindeki devlet politikasının toplum içinde de zamanla yansımasını bulduğunu belirten Estukyan, bugün kamusal alanda insanlar yanlarındakinin kendi anlamadıkları bir dille konuşulmasından rahatsızlık duyduğunu ve bu rahatsızlığı ifade etmekten de çekinmediğini ifade etti.

Tekçilik çoğulculuğa direniyor

İçinde bulunduğumuz çağın çoğulculuk ve farklıların bir arada yaşamasını ima ederken, tekçi zihniyetin hala çoğulculuğa direndiğini belirten Estukyan, Türkiye’de görüldüğü gibi 80 milyonluk bir ülkeyi zorla aynı kalıba mahkum etmeye çabalandığını söyledi. Bu politikaların sürdürülebilir olmayacağını dile getiren Estukyan, ancak nihai hedefe varıncaya kadar daha kaç dilin tarihe mal olacağını kestirmenin mümkün gözükmediğini ifade etti. Dillerin yaşatılması için özel desteklere ihtiyaç olduğunu belirten Estukyan, çoğulculuğa inanan insanların dilleri yaşatabileceğini dile getirdi.

Skudas nana nena! *

Gola Kültür, Sanat ve Ekoloji Derneği üyesi Refika Kadıoğlu, Lazca’nın unutulmaması için Lazların dillerine sahip çıkmasının sağlanması gerektiğine dikkat çekte. Lazca’nın devletin eğitim kurumlarında seçmeli ders olarak değil, ders olarak verilmesini isteyen Kadıoğlu, yayın çıkarmak, kitap basmak, saha çalışması yapmak Lazca’yı yaşatmak için yeterli olmadığını söyledi. *Yaşasın ana dil!

Lazca’ya bürokratik baskı

Lazca dili üzerine çalışma yürüten Çağtay Eğilmez ise Lazca üzerindeki baskıları değerlendirdi. Eğilmez, unutulmak üzere olan diller Mili Eğitim Bakanlığı tarafından bir kaç seçmeli dersle eğitimleri sağlansada, Lazca diline ilişkin profresyonel eğitim yerlerinin bulunmamasının büyük bir eksiklik olduğunu söyledi. Kanun Hükmünde Kararnamelerle Kürtçe eğitim veren kurumların kapatılmasını Lazca diline yönelik bir saldırı olarak gördüklerini ifade eden Eğilmez, dilleri yaşatmak için verilen mücadelenin suç sayılamayacağını belirtti.

Anadili Lazca olan ve Lazca öğrenmek isteyen öğrencilere Lazca derslerinin verilmesi bürokrasiye takıldığını belirten Eğilmez, “Öğrencilerin velileri anadillerinde eğitim talepleri engellenme çalışılıyor. Lazca yerine din dersi verilmeye çalışılıyor. Lazca hocası yok deniyor. Birçok bürokratik engelle karşılaşılıyor. Lazca dersin seçilmesi konusunda bürokratik engeller var” dedi.

Anadil mücadelesi ortak verilmeli

Türkiye halklarının anadil konusunda omuz omuza mücadele vermesi gerektiğini ifade eden Eğilmez, bu coğrafyada yaşayan tüm halklar olarak anadillerini, kültürlerini, yaşam şekillerini, düşünme tarzlarını özgürce ifade edebilecekleri bir barış ortamının gelmesini istediklerini belirtti. Eğilmez, anadilin yaşatılması için şu çağrıyı yaptı “Anadiller ne olursa olsun kimliklerimizi oluşturan, kültürlerimizi oluşturan değerlerdir. Bunlara sahip çıkmamız gerekir. Baskılara karşı sokakta, işyerinde, evinde ve nerede olur da olsun konuşarak sahip çıkmalıyız.”

EN SON EKLENENLER