SZ: Erdoğan Türkiye’yi Avrupa’dan ayırmak istiyor gibi

Münih’te yayımlanan Süddeutsche Zeitung’daki yorumda, İstanbul’da gözaltına alınan basın mensubu Deniz Yücel’e işaret ederek Türkiye’deki politik vaziyet ele alınıyor:

“Türkiye, otoriter bir ‘öncü (führer) devleti’ olma yolunda kötü bir şekilde ilerliyor. Beğenilmeyen basın mensupları bu koşullar altında ya terörist olarak nitelediriliyor veyahut Donald Trump’ın dile getirdiği gibi ‘halk düşmanı’ sayılıyor. (…) Medya özgürlüğü kısıtlanıyor, çiğneniyor, zira iktidardakiler şu düşünceye göre bir davranış izliyor: Kim bize destek olmuyorsa, düşmanımızdır ve ona göre davranılmalıdır. Yücel serbest bırakılsa da ile ilgili dava açılsa da fark etmez. Çünkü Deniz Yücel Türkiye’de cezaevlerinde tutulan takriben 150 gazeteciden yalnızca biri. Bu 150 basın mensubu de darbe teşebbüsünden bu yana her meslekten takibata uğrayan on binlerce kişinin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturuyor. Sanki, Erdoğan ülkesini Avrupa’dan tamamiyle ayırmak istiyormuş gibi görünüyor.”

Straubinger Tagblatt/Landshuter Zeitung’daki yorumda ise Almanya’daki son kamuoyu yoklamalarında Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Martin Schulz’un reylerini yükselterek Başbakan Angela Merkel ile başbaşa bir konuma gelmesi ele alınıyor.

“Almanya Başbakanı Angela Merkel duygularını gösteremiyor, göstermek de istemiyor. Merkel’in hırsı, kendine olan güveni ve iktidar isteğini gösteren rakibi Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayı Martin Schulz’un rağmende ortaya koyabileceği pek bir şey bulunmuyor. Schulz duygularıyla hareket ederek Sosyal Demokrat Parti’de canlılık yaratıp kendi tabanının yanı sıra partisinin kaybettiği seçmenleri de harekete geçiriyor. Buna karşılık Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin lideri Angela Merkel, partisini harekete geçirmekte ve siyasi açıdan yeni bir döneme girileceğini işaret etmekte dahi gözle görünür bir şekilde zorlanıyor. Hristiyan Demokrat Birlik ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partilerinin önde gelen isimlerinin Merkel’e çağrıda bulunarak başbakanın savunma pozisyonundan çıkmasını istemeleri şaşırtıcı değil. Şayet Merkel, şahsi boyutta rakibinin karşısında duramayacaksa, en azından muhteva açısından bir şey sunmalı, sözgelimi vergileri düşüreceğine ve yurttaşın sırtındaki yükü azaltacağına değin söz vermeli.”

Koblenz merkezli Rhein-Zeitung‘da ise aynı konuya ait şu satırlar dikkat çekiyor:

“Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayı Martin Schulz’a karşı nasıl bir taktik izleyeceğini daha bilmiyor. Parti idaresinin bir bölümü daha saldırgan bir tutum izlenmesini talep ederken, Hristiyan Demokrat Birlik partisinin lideri ve Başbakan Merkel rakibine karşı varolan stratejiyi değiştirmeyi istemiyor. Ancak bu tutum Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayı Schulz’da pek işlemeyecek. Çünkü Schulz, bilinen tesirli sözlerin ötesinde yurttaşlara erişmeyi muvaffak oluyor. Bu durumda şüphesiz Hristiyan Birlik partilerinin karşı taktiğe ihtiyacı var. Politiklerin konuşmalarına sahne olan (1 Mart’taki) Kül Çarşambası bu taktiği başlatmak ve devam ettirmek için iyi bir tarih olacak.”

Regensburg’da yayımlanan Mittelbayerische Zeitung‘daki yorumda pazar akşamı yapılan Oscar Ödül Merasimi konu ediliyor.

“Hayal fabrikası uyanıyor, Hollywood pembe gözlüğünü çıkartıyor. Oscar ödül merasimi, Meryl Streep’in Altın Küre ödül merasiminde yaptığı konuşma gibi hareretli politik sözlere sahne olmadı, fakat Başkan Donald Trump iğnelendi, Başkan’la alay edildi. Satıcı (The Salesman) filmiyle en iyi yabancı film Oscar’ını kazanan İranlı yönetmen Ashgar Farhadi, Trump’ın dünya görüşünü etkin bir şekilde protesto eden isim oldu. Ödül merasimine katılmayan Farhadi, bir takım Müslüman ülkelerin yurttaşlarına yönelik giriş yasağına ait olarak şu iletisi verdi: Kim dünyayı biz ve düşmanlarımız diye kategorilere ayırırsa, yalnızca korku yaratır.”

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Jülide Danışman

 

EN SON EKLENENLER