AKD Genel Başkanı Demir : Tabi ki Aleviler hayır diyecek

Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir gündeme ve Aleviliğe dair pek çok konuda PİRHA’nın sorularını yanıtladı. 

Alevi Kültür Dernekleri (AKD) Genel Başkanı Doğan Demir ile gündeme ve Aleviliğe dair pek çok konuda konuştuk. “Referandum seçiminden nasıl bir sonuç bekliyorsunuz sorumuza “Hayır çıkmasını temenni ediyorum. Aleviler için değişen bir şey yok bu ülkede. 18 maddelik bu anayasa taslağı içerisinde Aleviler yok, Kürtler yok, azınlıklar yok, insan hakları, demokrasi, özgürlükler yok. Tabi ki Aleviler Hayır diyecekler” yanıtını verdi.

AKP hükümetinin 7 Haziran milletvekili seçiminin ardından uyguladığı şiddet politikasını eleştiren Demir, “Umarım bu OHAL bir an önce biter. Bu referandumda hayır çıkar. Türkiye rahat bir nefes alır” dedi.

AKD Başkanı Doğan, Avrupa Alevi Birlikleri Konfedaresyonu (AABK) Onursal Başkanı Turgut Öker’in Maraş Katliamı protestosu sırasında yaptığı konuşmadan dolayı hapis cezası almasını “Turgut Öker’in aldığı ceza Alevilere kesilmiş bir cezadır” şeklinde değerlendirdi.

Adıyaman Cemevi’nde Vali ve komutan ile birlikte bazı yetkililerin cemevinde posta oturmasıyla ilgili de sorularımız yanıtlayan Demir, yetkililerin karşısında semah dönülmesinin, cem yapılmasının doğru olmadığını ifade etti.

İşte Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir ile PİRHA’nın yaptığı röportaj…

PİRHA-16 Nisan’da rejim değişikliğini öngören referanduma gidiliyor. Siz bu referandum sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl bir sonuç çıkacak, kanatiniz nedir?

Doğan Demir- Tabi temenni ediyoruz ki hayır çıksın. Şuan gördüğümüz kadarıyla hayır Türkiye’nin her bölgesinde önde gidiyor. Türkiye’de olağanüstü bir şey çıkmazsa tahminlerimiz, yaptığımız çalışmalar, dışarıdan gözlemlerimiz hayır’ın çok önde olduğunu gösteriyor. Bizim için, aleviler için değişen bir şey yok bu ülkede. Daha önce biliyorsunuz referandum vardı. O referandumda da Alevilerle ilgili hiçbir çalışma, hiçbir iyileşme olmadı. Bu sefer de 18 maddelik bu anayasa taslağı içerisinde de Aleviler yok, Kürtler yok, azınlıklar yok, insan hakları yok, demokrasi yok, özgürlük yok. Hal böyle olunca da Alevilerin bu işe evet demesi doğru olmaz. Zaten böyle bir şey de beklenemez. Dolayısıyla bu hükümet 15 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. Ama maalesef iş Alevilere gelince hem sağır hem kör oluyorlar.

AKP hükümeti 7 Haziran seçimlerinden sonra şiddet politikasına sarıldı. Türk milliyetçiliğini vurgulamaya, MHP’yi yanına çekmeye çalıştı ve diğer muhaliflere inanılmaz bir şiddet politikası uyguladı. Darbe girişimi oldu, gazeteciler, yazarlar tutuklandı, televizyonlar kapatıldı, dergiler, dernekler kapatıldı. Binlerce insan, kamu çalışanı işsiz. Bunların içinde de Aleviler çoğunlukta. İktidarın bu tavrını nasıl değerlendireceksiniz?

Yani hoş olmayan bir şey. Hükumet bir öç alma noktasına doğru gitti. 7 Haziran’dan sonra Türkiye’de o barış sürecinin bitmesi, yeniden Türkiye’de kaos ortamının doğması, insanların katledilmesi, ölmesi, çocuklarımızın gencecik yaşta ölmesi gibi. Dolayısıyla darbeden sonraki süreçte de hükumet muhalif olan herkesi de bir şekilde görevden aldı, uzaklaştırdı. Biraz araştırdık 3 bin civarında Alevi var. Bu şu demektir: “Biz sizin burada çalışmanızı istemiyoruz, devlet kadrolarında istemiyoruz.” Umarım bu OHAL bir an önce biter. Bu referandumda hayır çıkar. Türkiye bir nefes alır ve hükümet de haksız ve hukuksuz yere ihraç ettiği, cezaevine attığı insanları bırakır, herkes rahat eder.

Biliyorsunuz AABK Onursal Başkanı Turgut Öker Maraş Katliamı protestosu sırasında yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanına ‘Yezit’ dediği için yargılandı. 11 ay 20 gün ceza aldı ve birkaç gün sonra da Gezi direnişi sırasında dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın davası sonuçlandı. Onu öldürmekten yargılanan polise de 7 ay gibi bir ceza verildi. Bunu nasıl yorumlayacaksınız?

Bu Türkiye’nin ayıbıdır. Türkiye’de adaletin olmayışının kanıtıdır. 19 yaşında bir genci öldürüyorsunuz, katil 7 ay ceza alıyor. Ama Maraş katliamının protestosunda kendi canlarını anmaya giden bir konuşmadan dolayı Turgut Öker ceza alıyor. Dolayısıyla bu Türkiye’de adaletin olmayışıdır. Hukukun işlemeyişidir. Turgut Öker’in aldığı ceza Alevilere kesilmiş bir cezadır.

Alevilerin itirazına AİHM’nin karalarına rağmen Türkiye’de zorunlu din dersleri uygulaması okullarda devam ediyor. Daha geçtiğimiz gün İstanbul Bahçelievler’de bir okulda din dersi öğretmeni Aleviliğe hakaret etti. Adeta nefret suçu işledi. İtirazlara rağmen iktidar din dersini zorunlu olmaktan çıkarmıyor. Alevi çocukları sünni öğretiyle baş başa kalıyor. İktidarın bu inatçı tutumuna ne diyeceksiniz?

Bu bir devlet politikası haline gelmiş. Dolayısıyla bu inatçılık Türkiye’yi ayrıştırıyor. İnsanların inançlarıyla dalga geçiliyor. İnançları yok sayılıyor. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu ülkede varlığı demek, 6 milyon dolar bütçesinin olması demek, 142 bin, 145 bin personelinin olması demek, Alevileri yok sayması demektir. AİHM kararları var, Yargıtay kararları var. Ama ne hikmetse hükumet AİHM karalarına rağmen bunu görmemeye özen gösteriyor. Avrupa’nın birçok bölgesinde Alevilik inanç olarak kabul ediliyor, ayrı bir din olarak kabul ediliyor. Türkiye’de 15- 20 milyon Alevi yaşıyor ve çocuklarımıza hala zulüm yapılıyor. Din derslerinde çocuklarımıza maalesef farklı uygulamalar var. Dışlanıyor çocuklar.

Zorunlu din dersinin kaldırılmaması konusunda Alevi kurumlarının eksikliği var mı?

Bu konuda yoktur. Şöyle yoktur biz Alevi kurumları zaman zaman eksik yapabiliyoruz. Belki eksikliklerimiz var. Eleştirilecek taraflarımız mutlaka vardır ama şu çok nettir ki 25 yıldır demokratik Alevi hareketi Türkiye’de örgütlü bir şekilde bütün bu antidemokratik uygulamalara, bütün bu haksızlıklara karşı bir şekilde mücadele veriyor. Bütün eksiklerimize rağmen. Dolayısıyla biz, bize düşen her şeyi hem hukuki anlamda, hem eylem anlamında, hem söylem anlamında yerine getiriyoruz.

Zorunlu din dersine karşı AKD olarak bir eylem planınız olacak mı?

Sorun yalnızca AKD’nin sorunu değil, sorun bütün Alevilerin sorunu. Biz bu tür toplumsal çalışmayı yaparken asla kendimize pay çıkarmak için bir şey yapmıyoruz. Bütün Alevi kurumları, hatta sadece Türkiye değil Avrupa’daki Alevi kurumları ortaklaşa bir alan yaratmaya çalışıyoruz. Bu mücadeleyi ise zaten yıllardan beri veriyoruz. Hukuki anlamda veriyoruz. Sonuç alamadık. Alır mıyız? Umarım alırız.

Bazı Cemevleri Alevilik dersleri başlattı. Ama her cemevinde yok. Sizce bu bir eksiklik mi? Her cemevinde, her Alevi Kültür Derneği’nde Alevilik dersleri verilmeli mi sizce?

Tabi verilmeli. Özellikle kent kültürüyle birlikte yozlaşan bir toplum var biliyorsunuz. Alevi çocukları da bu yozlaşmadan mutlaka nasibini alıyor. Kirli bir siyasi gelişme, kirli bir konjonktür var.  Sosyal anlamda baktığınız zaman Türkiye farklı bir noktaya gidiyor. O yüzden mutlaka bütün cemevlerinde, biz birçok yerde bütün cemevlerimizde hemen hemen neredeyse cemevlerimizin olduğu bölgelerde bu tür çalışmaları yapıyoruz.

Yeterli mi peki?

Değil tabi. Yeterli desek yanlış olur. Değil. Ama özellikle son zamanlarda oluşturduğumuz İnanç Kurulu’yla birlikte cenaze erkanından tutun da çocuklarımızın eğitimine kadar, Aleviliği öğretene kadar bir çalışma başlattık. O devam ediyor.

Cemevlerine hala ibadethane statüsü verilmedi. Bütün çabalara ve AİHM’nin, Yargıtay’ın kararlarına rağmen AKP iktidarı bu konuda diretiyor. Buna ne diyeceksiniz?

Onların ibadethane olarak kabul edip etmemesi bizim çok umurumuzda değil. Çok net bir şekilde bizim ibadethane yerlerimiz cemevleridir. Biz zaten her koşulda bütün Türkiye’deki hukuki statünün olmayışına rağmen, bütün mevzuatın kapalı olmasına rağmen birçok yerde cemevlerimizi zaten yapıyoruz. Şu an Türkiye’de tahmin ediyorum üç bin civarında bir cemevi var. Bizim 102 şubemiz var, 80 civarında AKD’nin cemevi var. Türkiye’de ve bu her geçen gün artarak devam ediyor. Dolayısıyla AK Parti 1 Kasım seçimlerinde cemevlerinin hukuki statüsünü koymuştu seçim bildirgelerine. Biz buna çok sevinmiştik. Biraz da benim emeğim var bu işte. Ancak ne olduysa başbakan değiştikten sonra onu raftan indirdiler aşağı ve bunu daha sonra konuşuruz deyip salladılar bir tarafa. Hatta ben geçen gün bakan müsteşarı bir dostumuzla sohbet ederken de “Ya şu kararnameleri çıkarıyorsunuz, bir dünya kararname, şuradan bir iki tane de Aleviler için çıkarın be kardeşim söyleyin cumhurbaşkanına. Cemevlerinin hukuki statüsünü, şu dergahlarımızı, zorunlu din derslerini çıkarın bunları” dedim. Ama maalesef bir türlü yanaşmıyorlar.

AKP hükümeti neden Alevilerin taleplerine kulak tıkıyor?

Onu çözmüş değilim. Tahmin ediyorsam anlayışla alakalı bir şeydir. Objektif baktığın zaman, mantıklı bir insanın baktığı şekliyle baktığın zaman bunu görmemek körlüktür, duymamak sağırlıktır. Yani siz hem belediyeler eliyle buna AK Parti de dahil, MHP, CHP, HDP’li belediyeler eliyle bir şekilde cemevlerine katkı sunuyorsunuz, bazen arsa tahsis ediyorsunuz. Hukuki olmamasına rağmen inşaatına katkı sunuyorsunuz ama kabul etmiyorsunuz. Bu tam bir tezattır.

Çatışmalarda yaşamını yitiren askerler cemevlerine getirilince komutanlar, valiler, diğer devlet yetkilileri cemevlerine ayak basmıyor. Bu sizin içinizi acıtıyor mu? 

Acıtmaz mı? İnsan olan herkesin içini acıtıyor. En son hatırlarsınız Tokat’ta bir askerimiz şehit olmuştu. Alevi bir vatandaşımız. Ben onunla ilgili bir basın açıklaması yapmıştım. Türkiye’de müthiş ses getirmişti. Askeri yetkililer Alevi köyüne Cemil Çiçek’in geleceğini, ama burada protesto edileceği için “Bu cenaze merasimini biz kasabada yapalım. Cemevinde yapmayalım camide yapalım” teklifi vardı. Ben onun üzerine hemen acil bir şekilde bütün yetkilileri aradım. Aklınıza gelebilecek kim varsa, kime ulaşabilirsem hem hükümet yetkilileri hem AK Partilileri aradım, bu rezilliği ortadan kaldırın diye. Bir basın açıklaması yapıldı internet sitelerine düştü, gazetelere ve ulusal basına düştü. Arkasından vazgeçtiler ve cenazeyi köyden kaldırmak zorunda kaldılar. O cenazeye kimse gitmedi hükumet yetkililerinden. Sadece o ilin mülki amirleri gittiler. Tabi bu bir ayıptır, günahtır. Bu bir rezaletten başka bir şey değildir.

Aynı vali, aynı komutanlar, aynı devlet yetkilileri cenazede cemevine gitmiyor ama başka bir zaman cemevlerine gidiyor, ziyaret ediyorlar ve karşılarında da cem yapılmasını ya da semah dönülmesini istiyorlar. Bunu nasıl değerlendireceksiniz?

Bu tamamen ikiyüzlülüktür başka bir şey değil. Başka bir şey söylemeye gerek yok. Tamamen ikiyüzlülük.

Peki buna fırsat veren cemevi yönetimlerine ne diyeceksiniz?

Fırsat veren çok cemevi yok. En son Adıyaman’da bize bağlı olan bir şubemizde oldu.

Evet, Adıyaman cemevinde bir Hızır Cemi yapıldı. Görüntüler PİRHA’ya ulaşmıştı ve bunu haber yaptık. Orada vali, kaymakam, komutan, ülkü ocakları başkanları gelmişler, konuk olmuşlar cemevine. Dedeler karşılamışlar. Yetkililerin posta oturdukları görüldü. Karşılarında semah dönüldü. Buna ne diyeceksiniz? Doğru bir şey mi bu yapılanlar?

Doğru bir şey değil. Böyle bir haber alınca hemen oradaki şube başkanı arkadaşlarımı da aradım. Dedelerimi de aradım. Hem Bozkurt Dedeyi hem Ali Büyükşahin dedemi aradım. Bu tamamen spontane gelişen bir olay. Ali Büyükşahin dedemiz cem salonunda vali bey gelince “gel sayın valim otur” diye bir boşluğa düşmüş. Sonra bir semah çalışması başladıktan sonra herhalde jetonu düştü arkadaşlarımızın, hata yaptıklarını anladılar en azından bana yansıtılan tarafı böyle. Sonra cemi durduruyorlar. Ondan sonra vali beye “Efendim siz kalkabilirsiniz. Daha sonra biz cemimize yeniden başlayacağız” diyorlar. Orada sadece bir semah dönülmesi var tabi. O da hoş bir şey değil. Ancak siz haber yapabilirsiniz. Bu sizin göreviniz. Fakat bunun üzerinden kurumları yıpratmanın çok doğru olmadığı inancındayım. Dedelerimiz hata yapabilirler. Biz kurum başkanları da zaman zaman hata yapabiliyoruz. Biz de zaman zaman dilimize hakim olamıyoruz, insanları kırıp döküyoruz, zaman zaman sert tavırlar gösteriyoruz. Dolayısıyla valinin posta oturmasının doğru olmadığı kadar, böylesi bir sorun konusunda herkesin kendini Alevilerin sahibiymiş gibi görmesi ve yargılaması da doğru değil.

PİRHA’nın yargıladığını mı düşünüyorsunuz?

Sizin için söylemiyorum. Hayır siz haber yapmışsınız. Haber yapabilirsiniz, bu sizin göreviniz, hakkınız. Biz size niye böyle bir haber yaptınız demiyoruz. Ancak sizin yaptığınız haber üzerinden gelen eleştiriler çok ağır. Ali Büyükşahin dedemin Alevi toplumuna verdiği emeği kimse inkar edemez. Yani dedemiz eli öpülecek bir dede. Garip Bozkurt dedemiz yine öyle. Bir boşluktan hata yapmış olabilirler. Bunun karar mercii biz değiliz. Yargılamak bizim görevimiz değil. Varsa bir sorun onu dedeler kendi içlerinde çözerler.

Ama PİRHA’ya son derece tepki geldi Adıyaman’daki cemevinden, dedelerden, oradaki gençlerden. Keşke tepki vermek yerine “hatamızı anladık” diye bir açıklama yapsalardı. Çünkü bir ay sonra dedeler yeniden PİRHA’yı suçlayıcı çok sert bir açıklama yaptı.

Sorun PİRHA değil ama. Arkadaşlarımız orada bence biraz duygusal davranıyorlar. Sorun PİRHA’nın yaptığı haber değil. Biraz önce söyledim siz haberi objektif yapmışsanız sorun yok. Bizim tek derdimiz şu: Yanlı haber yapılmaması. Yani yandaş medya diyoruz ya. Herhalde PİRHA’yı öyle sandılar. O yüzden Alevilerin kendi içerisinde de zaman zaman ufak tefek sıkıntıları olur. Mutlaka ayrışma olur. Mutlaka fikir ayrılıkları olur.

Ama sizin bir eleştiriniz olmadı mı cemevi yönetimine? Neden böyle bir tepki veriyorsunuz demediniz mi?

Ben PİRHA’daki arkadaşlarıma gerekli bilgileri söyledim tabi. Oturup beraber konuştuk. Dedelerim beni iki sefer aradılar. Bu işin aslının astarının ne olduğunu öğrendim ben. Böyle bir eksikliğin olduğunu onlar da zaten kabul ediyorlar.

AKD İzmir Karşıyaka Şubesini kapattınız, feshettiniz. Neden peki?

Aldığımız karar demokratik bir karar sonuna kadar arkasındayız. AKD 25 yıldır bu ülkede hizmet ediyor. 25 yıldır bu ülkede demokratik anlamda örgütleniyor, bu ülkede kurulan birinci kurumlardan biri. Benden önce emeği geçen bir sürü arkadaşım var. Hiç hakları ödenmez.  Biz şubeleri kapatmak için ya da insanları ihraç etmek için bu görevi almadık. Ancak kurumlarda bir hiyerarşik yapı var. Biz bu kurumları tüzükle yönetiyoruz, hiyerarşik yapıyla yönetiyoruz. Son 4 yıldır bu kurumda genel başkanlık yapıyorum. Genel Merkez ve Karşıyaka Şubesi’yle biz bir türlü son iki buçuk üç yıldır hiyerarşik yapıyı sağlayamadık. Şimdi sizin bir kurumunuz kendi genel merkezinizi yok sayarsa, genel başkanına küfür eder hakaret ederse, kamuoyunda rencide ederse, defalarca uyarmanıza rağmen bu tekrar devam ediyorsa ve “Biz genel merkezi tanımayız genel merkez üzerinde bir kurumuz” derse buna bir müdahale etmemiz gerekiyordu.

Bu yaptığınız sizce gerçekten demokratik bir karar mı? Sizden farklı düşünebilirler. Bir de Alevilikte rızalık diye bir şey var.

Kesinlikle demokratik. Şöyle söyleyeyim Karşıyaka’da üç bine yakın üyemiz vardı. Her gelen başkan üç yüz, beş yüz tane üye yapmış. Birçoğu naylon. Üyelik vasfını yerine getiremeyen. Diyorlar ya arkadaşlarımız üç bin üyesi olan dernek diye. Doğru faal üç bin de üyesi var.

Diğer şubelerden en önemli farkı neydi? Sizi ne rahatsız etti?

Bu söylediğim şeyler, hiyerarşik yapıya uymayışları, Alevi örf adet, gelenek ve göreneklerine, kurumsal işleyişe hizmet etmedikleri için. Orada artık tutulamayacak bir alan olduğu için son yaptıkları kongrede de ihraç ettiğimiz bir arkadaşımızı hukuki olmayan bir şekilde hazirun listesinde ismi olmayan bir arkadaşımızı getirip tekrar hazirun listesine eklemişler. Genel merkezin hukuki dayatması yoksa biz kimsenin aday olup olmamasına karışmayız.

Daha önceki başkan da sanıyorum görevden alındı. Değil mi?

Doğrudur. Bu arkadaşlarımızın devamı burası. Aynı kadro zaten. Biz onları görevden aldıktan sonra tekrar aday oldular. Biz “siz niye aday oldunuz” falan demedik. Kazandılar, güzel de çalışıyorduk beraber. Bakın size şöyle bir şey söyleyeyim: AKD 70 bine yakın üyesi olan bir kurumdur. Siz üç ayda bir işinize gelmedi diye olağanüstü kongre toplarsanız ve her seferinde kurumu 300-400 yüz milyar borca koyarsanız, her seferinde insanları kavga ettirirseniz, bunun inançla bir ilgisi yok. Siz Karşıyaka’da düğün salonuyla ilgili süreci biliyorsunuz. Bu arkadaşlarımız seçildiği gün ben gittim kendilerini tebrik ettim. Bu arkadaşlar bütün yönetim kurulunun ricası ve rızalığıyla beni zorla belediye başkanına gönderdiler. Belediye başkanına gittim “Burayı yıkamazsın” dedim “Yıkarım” dedi. “Seni dinlemem” dedi.

Neden yıktı?

Gerekçeler çoktur. Rest çekerek “Madem beni dinlemiyorsun ne halin varsa gör” deyip çıkıp gelip arkadaşlarımla oradaki yönetim kuruluyla istişare edip o günden beri de düğün salonu yıkılana kadar belediye başkanıyla ne telefon görüşmem ne de yüz yüze görüşmem oldu. Bütün ısrarlarıma, CHP Genel Merkezi’ne genel başkana bir sürü insana “ya şurayı yıkmayın” ısrarlarıma, çabalarıma rağmen, oradaki yönetim kurulundaki arkadaşlarım ve şube başkanı başta olmak üzere benim Hasan Karabağ’la işbirliği yaptığımı burayı yıktırdığımı söylediler. Hatta Hasan Karabağ’ın yaptığı basın açıklamasına karşılık ben gidip siyah çelenk koydum belediyenin önüne. Protesto ettim. Ama hala arkadaşlarımız benim Hasan Karabağ’la işbirliği yapıp düğün salonunu yıktırdığımı söylüyorlar. Hiçbir kurumun genel başkanı kendi kurumuna düşman değildir.

Alevi Bektaşi İnanç Kurulu’na başvurmuşlar. Dara çıkmaya hazırız demişler. Size bir teklif geldi mi İnanç Kurulu’ndan?

Hiç önemli değil. Bu onların sorunu. İhraç ettiğim insanlarla dara durmam. Çok net. Herkes haddini bilecek. Kurumu rencide edeceksiniz, kurumun genel başkanına sabah akşam küfür edeceksiniz, hakaret edeceksiniz, kurumu küçük düşüreceksiniz, sonra gelip karşıma oturup dara çıkalım. Öyle bir şey yok.

İnanç Kurulu sizi davet ederse…

İnanç Kurulu davet ederse giderim. O adamlarla dara durmam. Yalnız dara durdururlarsa giderim.

Kapattığınız şubeye yakın yerde yeni şube açmışsınız. Kendinize yakın kişileri getireceğiniz söyleniyor. Neden peki?

Biz orayı kapatırken feshederken bütün bu olumsuzlukları göz önünde bulundurarak, arkadaşlarımızla saatlerce tartışarak bu işi yaptık. Bizim derdimiz orayı kapatmak, orayı rencide etmek ya da tamamen devre dışı bırakmak falan değildi.  Zaten orada mevcut bir şubemiz var. Mal varlığı var. Bizim o şubeyi feshetmemizin nedeni mevcut üye yapılanmasını yeniden yapmak. Şubeyi aynı adres üzerine kurduk. O yönetici arkadaşlarımız önümüzdeki günlerde gidecekler oraya. Zaten bütün mal varlığı genel merkezin. Yine herkes gelecek orada üyeliğini yapacak. Şu an sadece orada yapmıyoruz biz bütün şubelerimizde böyle bir güncelleme yapıyoruz.

Ama kapatılan dernekte burslar veriliyormuş. Peki o çocuklar ne olacak şimdi?

Geçen hafta saymanımızla konuştuk. Bankada paraları vardı. Biz onları bloke ettik mevcut şubenin üzerine. Ama ona bile yalan söylüyorlar. Bizim parayı çekip yediğimizi söylüyorlar. Para hesapta duruyor. O bloke olarak hesapta duruyor. Burs verilen çocukların listesini alacaklar burslarını vermeye devam edecekler. Para bizim paramız değil, para o şubenin parası. Biz yeni kurduğumuz şubeye vereceğiz aracını, parasını, mal mülkü ne varsa arkadaşlarımız devam edecekler.

Bu konuda hiç hatanız, hiç eksikliğiniz olduğunu düşünüyor musunuz? 

Hayır hiç düşünmedim. Bu konuda çok tartıştık arkadaşlarımla. Böyle bir karar almamız gerekiyordu. Demokratik Alevi Hareketi’nin Türkiye’de örgütlü olan üç dört tane kurumu var. Bir kurum kendini genel merkezin üstünde görüyor ve bütün şubelere hükmeder duruma geliyorsa, sürekli oralarda bir alan yaratmaya çalışıyorsa bu çok doğru bir yöntem değil. Biz tüzükle yönetiliyoruz.

Somut olarak ne söyleyebilirsiniz? Aleviliğe aykırı ne yaptılar?

Çok şey var. Anlattığım o kadar çok şey var ki. Şimdi kamuoyunda bunların çok tartışılmasını istemeyiz.

Tartışılsın bence, söyleyin. “Aleviliğe karşı şunu yaptılar” diyebilir misiniz?

Hiç gerek yok. Gerekçelerin hepsi duruyor. Oradaki yapılan cemlerden tutun cenaze hizmetlerine kadar. Oradaki hizmetten tutun da insanları ayrıştırmalarına kadar, genel merkezle olan diyaloglarına kadar biraz önce anlattım hepsini. Genel başkana, genel merkez yöneticilerine hakaretler, küfürler, iftiralar; arkasından  Genel merkez ne derse desin biz bildiğimizi yaparız” dediler ve öyle yaptılar seçimleri. Size çok basit bir şey söyleyeyim. Zeynel Odabaş canımız gözaltına alındığında, 16 gün gözaltında kaldığında bütün Alevi kurum başkanlarına biz bir çaba içerisine girdik “Ne yaparız?” diye. Ben İçişleri Bakanı’ndan randevu aldım, gittim görüştüm. Durumu anlattım. Gerekli bilgileri aktardıktan sonra çıktım geldim. Hayatımda Süleyman Soylu ile bir sefer görüşmüşüm. Zeynel Odabaş için gidip görüşmüşüm. Bu benim doğal hakkım. Ben kurumun genel başkanıyım. Yarın Mehmet Bozkurt’un başına bir şey gelse ben onun için de giderim. Çünkü benim görevim bu. Ben sırf cem yapmak için gelmedim ki bu kuruma genel başkanlık yapmak için, semah dönmek için ya da çocuklara bağlama çalmak için gelmedim. Biz bu ülkede hak ihlalleriyle ilgili de ya da gözaltılardan tutun da ihraçlarla ilgili de görüşüyoruz. Dosya yapıp gönderiyoruz hükümete. Bu bizim hakkımız değil mi? Bunu ben yapmayacağım kim yapacak? Ben hayatımda bir sefer Zeynel Odabaş için İçişleri bakanıyla görüşmüşüm bir daha yüzünü bile görmemişim ve ben bunu kendi sayfamda paylaşmışım. Ben gizli bir şey yapmıyorum ki. İki ay sonra bu arkadaşlarımız eski genel başkanımız dahil olmak üzere benim o resmimi koyup millete bana küfür ettiriyor. Bu Alevilik mi? Benim bütün örgütten rızalığım vardır.

Bakanla görüşmeniz kamuoyuna yansımadı. Bakan Soylu ile fotoğrafınızı ben de gördüm facebooktan.

Ben kendi sayfamda ve genel merkezimizin sayfasında paylaştım. Gidip gazetelere falan vermedik tabi.

Peki bir yazılı açıklama yaptınız mı? Yani ne görüştüğünüze dair, nasıl bir sonuç aldığınıza dair açıklamanız olmadı mı?

Tabi genel merkez sayfamızda var zaten. Paylaştığımızı zaten söylemişiz.

 Basına pek yansımadı bu. Yoksa haber yapardık biz.

Basına gerek yok ki. Basın bize gelip sorsa “Niye görüştünüz?” diye zaten anlatırız. Bütün Alevi kurumları biliyordu. Zeynal canımız çıktıktan sonra da yaptığımız basın açıklamasında sayın bakana derdimizi anlattığımızı söyledik.

Bakan ne dedi? Tavrı nasıldı? Çok sayıda muhalif, Aleviler tutuklanıyor. Sadece Zeynal Odabaş’ı mı konuştunuz?

O zaman sadece Zeynel Odabaş gündemimizdeydi. Zeynel Odabaş üzerinden randevuyu talep ettik.

Randevuyu kolay aldınız mı?

Aldım yani. Aradım. Sağ olsun döndüler bize hemen. Bir gün sonra gittim görüştüm sayın bakanla, hatta müsteşar da oradaydı.

Pek  kolay randevu verip, kolay kolay geri dönmüyorlar. Size nasıl kolay randevu verdiler?

Bizim şansımıza denk geldi. Tabi biraz ısrar ettim. Daha önce başbakanla da biz bütün kurumlar adına randevu talep etmiştik. Başbakan bizi genel merkeze yönlendirmişti. Arkadaşlarımız genel merkeze gitmenin doğru olmadığını söylediler. Bunun üzerine biz içişleri bakanından randevu talep ettik. Dolayısıyla bunu yayınlayıp benim orada pazarlık yaptığımı, benim ihale kovaladığımı, benim bilmem ne yaptığımı söylüyorlar. Ben de diyorum ki “Ben dört yıldır bu kurumda genel başkanlık yapıyorum. Bir tek çetrefilli işim, bir tek ihale aldığım, bir tek devlet kurumundan yana bir belediyeden iş aldığım ya da herhangi bir gizli işim olduğunu ispat ederlerse yarın sabah istifa ederim.

Sizin kadar diğer Alevi kurum başkanları AKP hükümetiyle ya da diğer partilerle çok görüşmüyor. Yani çok iletişim içine girmiyorlar. Siz neden giriyorsunuz?

Ben hiçbir şekilde hiçbir zaman AKP hükümetiyle ilişki içerisine girmedim.

Yani yetkililerle. Bakan olsun, milletvekili olsun. 

Ben dört yıldır görev yapıyorum. Dört yıl içerisinde yanılmıyorsam ya bir ya da iki bakanla görüşmüşüm. Dört yılda. Biz biliyorsunuz Baki Düzgün’le bir silahlı saldırıya uğramıştık. O zaman Davutoğlu başbakanken ziyaretimize gelmişti. T.C. başbakanı aramış “Sizi ziyarete geleceğim, geçmiş olsuna” gelme mi diyeceksiniz? “Gelin buyurun, dedik sayın başbakanım, buyurun gelin.” Geldi, oturduk. İki tane başkan yardımcımla beraber Alevilerin sorunlarını tartıştık, konuştuk. Arkasından seçim dönemi tam da AKP hükumeti bir ekip oluşturmuştu bu Alevi hak talepleriyle alakalı. Yani benim hükumetle uzaktan yakından bir ilgim alakam yok. Ama ben kiminle ne görüşüyorsam örgütümle paylaşıyorum. 17 yıldır CHP’nin üyesiyim. CHP’de yöneticilik yaptım, bu kuruma gelmeden önce. Ben kendi partime bile mesafeliyim.

Genelde MHP ve ülkü ocaklarından insanların, AKD’ye bağlı dernek ya da cemevlerine gittikleri yönünde bir algı var. Basına da yansıyor. Neden?

Öyle bir şey yok. Tüm Alevi kurumları her siyasi partiden belediyelerle görüşüyoruz. Yani orada MHP’lisi de var, AKP’lisi de var, CHP’lisi de var. Dolayısıyla biz mutlaka belediye başkanlarıyla bir şekilde muhatap olmak zorunda kalıyoruz. İşte genel merkez yöneticileri ile vekillerle muhatap olmak zorundayız. Bize bir sürü insan geliyor. Yani işi olan, belediyelerde iş imkanı doğurmaya çalışan, farklı farklı sorunları olan biz mecbur kalıyoruz. Telefon açıyoruz, görüşüyoruz, gelip gidiyoruz. Ancak AKD üzerinde bilinçli bir yıpratma var.

Ama neden bir yıpratma olsun? 

Benim tavrımdan dolayı. AKD 25 yıldır bu kurumda hizmet ediyor. Ancak 25 yıllık süreç sonunda eski alışkanlıklarını bırakmayan eski genel başkanlar, hepsi için söylemiyorum ama bir kısım genel başkanlar, genel merkez yöneticilerinin bir kısmı içine sindiremedi. “Bu dükkan bizim bura babamızın malı, burayı biz yöneteceğiz” dediler. Şimdi hal böyle olunca da dört yıldan beridir sürekli uğraşıyorlar. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı MHP’li. Bize üç tane cemevi yapıyor. Ben cemevi açılışına gidiyorum. Temel atma törenine gidiyorum. Ben oluyorum MHP’li. AKP’li belediye Afyon Belediye Başkanı ikinci cemevini yapıyor bize. Sürekli gidip geliyoruz, cemevi temel atma törenine ya da inşaatına. Biz oluyoruz Ak Partili. Böyle bir dünya yok.

Karşıyaka’daki ekiple bir uzlaşma yoluna girer misiniz? Tekrar görüşmeyi düşünür müsünüz? Çünkü onların bir açıklaması vardı. Size çağrıları da vardı.

Karşıyaka bizim 102 şubeden bir tanesiydi. Şuan zaten orada kurduğumuz yeni bir şubeyle devam ediyoruz. Dolayısıyla biz bugüne kadar hiçbir zaman aldığımız kararları tersine çevirmedik. Çevirmeyiz de. Karşıyaka’daki arkadaşlar kurum temsilcisi olarak bizim muhataplarımız değiller. Ama insan olarak düşman falan değiliz.

Ama çok sert davranmadınız mı? Sert davrandığınızı düşünmüyor musunuz?

Hayır. Asla. Biz gereğini yaptık. Doğrusunu yaptık.

Ama Alevilik inancıyla gerçekten bağdaştı mı bu davranışınız ve kararınız?

Kurum yönetiyoruz ama. Bunun Alevilik inancıyla bir alakası yok. Bu kurumsal bir iç işleyişle alakalı. Bazı şeyler tıkandıysa, kangren olduysa kesmeniz gerekiyor. Biz çok radikal bir karar aldığımızı biliyoruz. Kararımızın sonuna kadar arkasındayız.

21 Mart’ta hükumet Ankara’da bir Nevruz Cemi düzenledi Dede Kargın Derneği ile beraber. Hz. Ali’yi kullanarak referandum öncesi böyle bir şey yapılması doğru muydu?

Hayır doğru değil. Bana geldiler arkadaşlarımız. Bütün kurumlara davetiye göndereceklerdi.

Gittiniz mi?

Gitmedim. Hatta bırak gitmeyi ben birileri gibi yapmadım. Sadece eleştirmedim aynı zamanda telefonla arayıp konuştum. “Arkadaşlar bu yaptığınız doğru değil. Yani Hz. Ali’nin doğum yıldönümünde eğer Alevileri kucaklamak istiyorsanız bunun yöntemi farklıdır. Bu şekilde olmaz. Siz bir konferans salonunda panel yapıp arkasından tiyatro seyreder gibi cem yaparsanız, burada Aleviler olmaz. Biz buraya gelmeyiz” çok netti tavrımız. Şunu yapabilirsiniz dedik: Bir cemevinde, örneğin Hüseyin Gazi Türbesi’nde akşam Alevi ritüellerine uygun, dedelerimizin yürüteceği bir ceme sayın cumhurbaşkanı istiyorsa buyursun gelsin. Ama biz kesinlikle bir konferans salonunda hem panel, hem cem, tiyatro seyreder gibi kimseye seyrettirmeyiz. Sağ olsun bütün Alevi kurumları da bu konuda çok dik durdular. Bu doğru bir yöntem değil. Çünkü siz 14 yıldır hep Alevileri görmezden gelmişsiniz. 14 yıl sonra her ne hikmetse arada böyle bir duygularınız mı pekişiyor, yoksa çıkarlarınız mı bir yerlerde pekişiyor? Bu tam tersi insanları daha çok ayrıştırıyor. Çünkü inançlarını farklılaştırıyorsunuz. Oysa hiç bunu yapmasalardı, hiç gerek duymasalardı sadece Hz. Ali’nin doğum yıl dönümünde bir basın açıklaması bile yapsalardı, bu daha makbule geçerdi. Ama öyle topyekün “Hadi gelin Aleviler biz sizin için şunu yapıyoruz” demenin sakıncalı olduğunu zaten hep beraber gördük.

Alevi kurumları, Alevilik mücadelesi veriyor. Siz peki AKD olarak Alevilik konusunda Alevi toplumu için yeterince mücadele ediyor musunuz? Bir özeleştiri veriyor musunuz?

Mutlaka yapamadıklarımız vardır. Mutlaka eksiklerimiz vardır. Her şeyi yapıyoruz desek çok doğru değil bu. Koşullar, imkanlar neye elveriyorsa, ne yapmamız gerekiyorsa mutlaka onu biz yapıyoruz. Hem de fazlasıyla yapıyoruz. Sadece ben değil bütün Alevi kurum genel başkanları, kurum başkanlarımız çoğu zaman evimize gitmiyoruz. Yani ben ayda yirmi, yirmi beş gün Türkiye’yi gezen bir adamım. Kurumları bir arada tutmaya çalışıyoruz. İnsanları kaynaştırmaya çalışıyoruz. Hukuksal olarak hak mücadelesi vermeye çalışıyoruz. Mutlaka bunları yaparken yetişemediğimiz, yetmediğimiz, eksik bıraktığımız yanlarımız vardır. Eleştirmeye kalksak tabi ki eleştirilecek yanlarımız yok mu? Vardır. Biz normal koşullarda şurada oturuyoruz, sohbet ediyoruz, sanki hiç birimize ihtiyacımız yokmuş gibi davranıyoruz ama başımıza bir şey geldiği zaman, dara düştüğümüz zaman bu PİRHA’nın, Tv10’un, Yol Tv’nin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Bütün eksiklerine rağmen, eleştirdiğimiz yanları da çoktur.

PİRHA’da haberleri okuyor musunuz?

Sürekli okuyorum.

Nasıl buluyorsunuz?

İyi buluyorum. PİRHA, Tv10’dan sonra bir boşluğu doldurmaya çalışsa da o boşluk şuan dolmuş değil. Ama her şeye rağmen bir Alevi haber ajansının sürekli haber yapması, bilgilendirmesi bizim için önemli. Ben mutlaka günde beş, altı sefer twitter’da paylaştıklarına bakıyorum, fırsat buldukça okuyorum ne oluyor diye.

İhtiyaç duyuyor musunuz PİRHA’ya girmek için. Bakalım bugün ne var diye?

Tabi mutlaka bakıyorum. Çünkü ihtiyaç. Biz ulusal basından bir şey alamıyoruz. Biliyorsunuz yandaş ve yalaka bir medya oluştuğu için. Tekdüze bir medya var şimdi. Birileri katlediliyor kimse görmüyor. Birisi öksürüyor bütün basın veriyor. Böylesi bir ülkede biraz önce dedim ya herkes kendince ışık olmaya çalışacak.

Nilgün METE / Pirha

EN SON EKLENENLER