Halklar: Tekçilik dillere darbedir

Yaklaşan 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı nedeniyle diller üzerindeki baskılara dikkat çeken Kürt, Süryani, Ermeni, Êzidî ve Çerkes halkı “Tekçi anlayış bu coğrafyada en başta ana dillere darbe yaptı” diyerek, bütün dillerin bir arada özgürce ve eşitçe yaşamasını istediklerini söyledi.

Celadet Bedirxan tarafından 1932’de, ilk kez Latin alfabesi kullanılarak çıkarılan Hawar adlı Kürtçe derginin yayına başlama tarihi olan 15 Mayıs, 2006 yılından bu yana Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Dil Hakları Evrensel Bildirgesi’nde Madde 26/1-2-3’te “Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır. İlköğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yükseköğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır. Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir. Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler” deniliyor.
Ancak başta Kürtçe olmak üzere Türkiye’de bulunan birçok farklı dile, hala eğitim öğrenim hakkı tanınmamakta ve dillere baskı uygulanmaktadır. Süryani, Ermeni, Êzidî ve Çerkez halkı, dilleri üzerindeki baskılara dikkat çekerek, anadilleri ile yaşamak istediklerini söyledi.

‘ANADİLİMİZLE ÜRETMEK İSTİYORUZ’

Süryanice’nin Cumhuriyet tarihi boyunca baskı gördüğünü ve eğitiminin yasaklandığını söyleyen Süryani Avukat Erkan Metin, “Cumhuriyet öncesindeki okullarımız kapatıldı. Dolayısıyla Süryanice çok kısıtlı bir Kilise çevresi dışında okunup yazılamadı. Son yıllarda bir akademik kürsüde eğitimi veriliyor olsa da kitlesel bir eğitim imkanı hala yok. Mahkeme kararı ile elde edilmiş bir de anaokulumuz var. Başkaca hiçbir eğitim öğretim kurumumuz yok. Devlet anadilimize ait tabelaları da diğer dillere yaptığı gibi söktü. Oysa anadilimizi öğrenmek, anadilimizle üretmek ve anadilimizle yaşamak istiyoruz” dedi.

‘ÇERKES NUMUNE MEKTEBİ AÇILDI’

Jıneps Yayın Kurulu üyesi Çerkes Yaşar Güven, Çerkes dilleri olan Adıgece, Abazaca, Çeçence, Osetçe, Lezgice üzerinde değerlendirmede bulundu. Çerkeslerin, Çarlık Rusya’sına karşı uzun yıllar süren bağımsızlık ve özgürlük savaşı boyunca soykırıma uğradıklarını ve sonucunda kadim topraklarından sürgün edildiklerini belirten Güven, “Sürgün yurtları Osmanlı toprakları idi ve ‘göçmenlere askerlik muafiyeti’ tanınmasına karşın ‘gönüllü birlikler’ oluşturulup savaşa devam ettirildiler. 1908’de Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti’ni kurup 1911 yılında anadilleri ile gazete yayınlamaya başladılar. (Ğuaze / Kılavuz-Rehber). 1919’da Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti’ni kurdular. Cemiyet, Çerkes çocuklarına anadilde eğitim vermek üzere Beşiktaş Akaretler’de Çerkes Numune mektebini açtı” dedi.

‘SEÇMELİ DERSLER İLE DİLLER GELECEĞE TAŞINAMAZ’

Cumhuriyet döneminde kurumlar ve okulların kapatıldığına dikkat çeken Güven, “1923 yılında Gönen ve Manyas’ın 14 Çerkes köyü çeşitli gerekçelerle sürgün edildi. 1930’lu yıllarda ‘Türk Tarih Tezi’ ve ‘Güneş Dil Teorisi’ ile bütün kültür ve dillerin Türk kültürü ve dilinden doğduğu iddiası ile baskı arttırıldı. ‘Yurttaş Türkçe konuş’ baskılarından Çerkesler de paylarına düşeni aldılar. Anadolu Çerkes dillerinden Ubıhça’ya mezar oldu. Unesco raporları devlet politikaları sonucu birçok dilin yok olma tehdidi altında olduğunu söylüyor. Bu dillerin içinde Çerkes dilleri de var” diye belirtti. “Seçmeli ders aldatmacası ile anadiller geleceğe taşınamaz” diyen Güven, “Kültürün taşıyıcısı anadillerin yaşaması, geleceğe taşınması için tek dili de kapsayan tekçi anti-demokratik uygulamaların sona erdirilmesi; resmi dilin ve kimliğin Anayasa’da tanımlandığı süreçten, bütün dillerin ve kimliklerin eşit olduğu ve anadille eğitimin merkezin değil yerelin inisiyatifinde olacağı doğrudan demokrasiye ulaşmak gerek” dedi.

‘TEKÇİ ANLAYIŞ ANADİLLERE DARBE YAPTI’

405 yılında Mesrop Maştots’un Urfa ve Diyarbakır’da alfabeye yeniden hayat vererek şu anki Ermenice’yi yaratığını söyleyen HDP MYK Üyesi Ermeni Murad Mıhçı, “Bu coğrafyada halen hayatını sürdürmekte. Ermenilerin var olduğu yerlerde 60 lehçeden oluşur. Ama en bilindik lehçelerden birisi olan İstanbul lehçesi Türkiye’de yaşamını sürdürüyor. Ermenilerin dillerini koruyabilmesi, kilise, okul ve dernek lokalinin ve bu lokalde dergi ve gazete çıkarma çabasıyla sürmüş” dedi. Mıhçı, “1915 Soykırım insanlığın yok oluşuyla değil, coğrafya kültürüne de yansımıştır. Sadece 1909 Adana kırımından önce Bölgede Ermenice Yayın yapan 3 gazete ve 2 dergi bulunmaktaydı. Şu anda tam donanımlı İstanbul lehçesinin, akademik bir eğitim sistemli okullar olmadığından azınlık okullarımızda Ermenice öğretmen bulunmakta zorlanılmakta” diyerek anadillerin yasaklanması ile Ermeni toplumu gündelik hayatta Ermenice konuşmaya çekinmesi ile çocuklarda dili kavrayamama halini de ortaya çıkardığını söyledi. Ermenice’nin dünyada kaybolmaya yakın diller arasında olduğunu belirten Mıhçı, “Tekçi anlayış bu coğrafyada en başta ana dillere darbe yaptı” diye konuştu.

‘TÜRKÇE KONUŞ ÇOK KONUŞ!’

Süryani Sosyolog Azad Barış da, “Kürt dili üzerindeki yoğun baskının temel amacı Kürdü dil üzerinden öldürmektir. Dolayısıyla Türkleştirmenin ana omurgasını oluşturan sözde ‘Türk Dil Devrimi’ Kürtler ve diğer halklar için bir ölüm fermandır. Lakin bu ölüm (asimilasyon) fermanı sonucunda sayısızca dil yasaklandı ve halklar inkar edildi” dedi. Dilin yaşayan bir organizma olduğunu ve dil öldürüldüğünde onu kapsayan her şeyin öldürüldüğünü kaydeden Barış, “Türk-Ulus-Devletin oluş felsefesini oluşturan asimilasyoncu politikanın esas kıstasların başına bu hakikat gelmektedir. İşte Kürtlere, ‘Kürtçe bir dil değildir, Kürdistan yoktur ve Kürtler bir halk değildir’ gibi şeylerle ölüm hazırlıkları yapıldı. Bunun en bariz göstergesi ise 1980 cehennemi olarak anılan Diyarbakır zindanlarının kapısına asılan ‘Türkçe konuş, çok konuş’ cümlesidir. Sömürgeciliğin en ceberut halini ortaya koyan bu beylik cümle Kürtler üzerindeki asimilasyonun yakıcılığını gözler önüne sermektedir” dedi.

Sömürülen bütün toplumlar gibi Kürtlerin de anadillerini unutma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını dile getiren Barış, “Ama ortaya koydukları sayısızca başkaldırı ve direnişleri sayesinde dillerini bugüne kadar yaşatabilmişlerdi” diye konuştu. Barış, “Bütün renklerin, bütün dillerin, bütün inançların yan yana barış içinde yaşayabileceğini gösteren medeniyetlere ulaşmanın yegane yolu kayıtsız şartsız eşitliği sağlamaktan geçer. Bunu başaramayan hiç kimse ilerlemenin içinde yerini alamaz ve tarihin hafızasında lanetler olarak kalırlar” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Sadiye Eser – dihaber

EN SON EKLENENLER