Ozanların dizeleriyle Alevilik

Alevi-Bektaşilerin en büyük düşünsel ve ritüel kaynakları ozanlardır.

Kadim topluluklardan bu yana “söz” her zaman en temel taşıyıcı öğe olmuştur. Toplumsal bir varlık olan insan, yalnızca doğanın verdikleriyle yetinmemiş, günü kurtarmak değil, geleceği de kurmak anlamında, gelecek kurgusuyla da artı değerler üretmiştir. Bu artı değer insanın soyut düşünceye varmasında çok başat bir itici güç olmuştur. Özellikle soyut düşünce, yitmeyen ve geleceği de besleyen ve bu anlamda ha geleceğe de akan bir düşüncedir. Her türlü düşünce geleceğe söz ile akar. Ama her türlü sözün bellekte daha güçlü kalması içinde kısa, vurucu ve etkileyici olması gerekir. Bu da ancak yoğun ve derinlikli anlamlar içeren dizelerle olasıdır. İşte yoğun, vurucu, derin anlamlı, bellekte kalıcı ve imgeyi uyandırıcı, kısa sözlerden oluşan tek cümlelik dizeler ortaya çıkmış ve buna şiir denmiştir. Bu dizeler bir kez söylendikten ve belleğe yerleştikten sonra artık tek bir bellekte durmaz, kişiden kişilere, insandan insanlara bir burgaç, bir anafor gibi akar. Çünkü her şey her şeyin içinde ve her şey her şeyden beslenir. Bu anlamda her şey geçmişten bir şeyleri içinde taşır.

Bu anlamda ozanlar, geçmişten beslenen, yaşadığı dönemi besleyen ve geleceğe de akacak sözleri üreten insanlardır. Böyle olunca da ozanlar çok önemli “kaynak” olmaktadırlar.

Örtülü ve yasaklı bir kültür olan Alevi-Bektaşiliğin değerlerini, dizeleri arasında sırlayarak aktaran (ozlaştıran) ozanlar, bu yolun çok önemli üreticileri ve taşıyıcıları olmuşlardır.

Bakın Aleviliği-Bektaşiliğin değerleri ozanlarca nasıl ortaya konmuş? Örnekler:

 

Alevi-Bektaşilik:

1-) Sırlı ve örtülü bir inançtır.

Yunus Emre der ki:

Hem evvelsin, hem ahir

Kamu yerlerde hazır

Hiç mekân yoktur sensiz

Ya ben niçin görimezim…

Burada üstü örtülmüş ve kodlanmış bir bilgi var ve bu bilgi evrenin Tanrı’dan başka bir şey olmadığını,  hem mekân da hem mekânsızlıkta (la mekân) var olanın Tanrı olduğunu ve dolaysıyla var olanla, olanın açığa çıktığı kaynağın bir bütün olduğunu vurgulamaktadır. Doğanın dışında bir tanrı algısını eleştirmektedir Yunus…

Alevi-Bektaşilikte sıkça söylenen “Men Aref Sırrı” yani “kendisini bilen tanrıyı bilir” diyen ve bu anlamda “Kendini Bil” diyen bir sırlı inanç ve öğretidir.

Pir Sultan Abdal demiş ki;

Men aref sırrını kardaş

Bildim sanma bilemedin

Ölmeden öl şu dünyada

Öldüm sanma ölemedin

Pir Sultan diyor ki, nefsini eğitmeyen, olgunlaşmayan, “ölmeden önce ölmeyen” birisi “kendisini de tanrıyı da, evrensel gerçekliği de” bilemez…

 

2-) Panteist bir öğretiyi içerir. Tanrı-doğa-insan bütünlüğünü savunan ve her zaman sorgulayan felsefi bir inançtır.

 

İranlı büyük ozan Şirazi diyor ki:

“Çarşıda, manastırda yalnız Tanrı’yı gördüm

Düzde, dağda, yalnız Tanrı’yı gördüm

Ne tin, ne gövde, ne ilinek, ne töz

Ne nitelik, ne neden, yalnız Tanrı’yı gördüm

Gözlerimi açtım; beni kuşatan yüzünün ışığıyla

Bir mum gibi eridim ateşinde,

Parlayan yalımlarında yalnız Tanrı’yı gördüm.

Açıkça kendimi gördüm, kendi gözlerimle

Tanrı’nın gözleriyle bakınca, yalnız Tanrı’yı gördüm. (İsmet Zeki Eyuboğlu; Bütün Yönleriyle Tasavvuf, Tarikatlar, Mezhepler Tarihi, Der Yay. 1993, s. 31).

Ömer Hayyam diyor ki:

Tanrı evrenin canı, evrense tek “Bir” beden

Melekler bu bedenin duyuları hep birden

Yerde, gökte canlı, cansız ne varsa birer uzuv

Budur tanrı birliği, boştur başka her söylenen (Özakıncı, age, s. 106).

 

Görüldüğü gibi, Hayyam, Tanrı’yı evrenin canı yani var edici, devindirici, değiştirici, dönüştürücü ve geliştirici vs. gücü olarak değerlendirmektedir. Hayyam’a göre evren bir bütün, bir bedendir. Evren de mutlak anlamda ayrı-gayrı yoktur. Çünkü her şey, her şeyden bir parça, bir zerre, bir enerji parçacığını içinde taşır. İnsan da var olan atom parçacıkları, evrende var olan her nesne de, olay ve olguda da bulunmaktadır. Hayyam, “melek” kavramına da akılcı bir yaklaşım göstermiş ve evrenin veya bedenin duyuları, algılar, açığa çıkmamış gizil nesnellikleri olarak açıklamıştır. Hayyam, bugünün bilimsel diliyle konuşuyor adeta… Hayyam, küçük-büyük, sonlu-sonsuz, görünür-görünmez, dirimsel-biçimsel, canlı-cansız vs. her ne var ise hepsinin tek bir “beden” olduğunu söyleyerek, panteist düşüncenin en temel yaklaşımını dile getirmektedir. Buna göre Tanrı, evrenin birliğidir. Hayyam, “bu birlikten başka bir şey aramayın” diyerek, bu gerçekliği vurgulamıştır.

Nesimi der ki:

Gör sen de seni, ne cism-ü cansen

Maksud-i, vücud-i, “kun fe kan” sen…

(Yani, sen seni kendinde ara, kendini bilirsen,  doğayı da bilirsin. Çünkü sen de her şey var. Sen küçük bir doğasın. Her şey senin özün de mevcut. Her gerçeklik sen de (insan da var) demektedir.

Kaygusuz Abdal diyor ki:

Kamu bir can, bir vücuttur iy müştak (türemiş, çıkmış)

Dahi kim var heman, Hak’tır hemen Hakk…

Ozan, her şey bir bütünüdür ve çokluk bir bütünün parçasından başka bir şey değildir. Nesnelerin, görüntülerin, olguların ve olayların temeli, özü birdir ve hepsi Hak’tır…

 

3-) İçkincidir (özsel)… 

Hatayi diyor ki;

Yer yoğ iken, gök yoğ iken, ta ezelden var idim

Gevherin yek danesinden ileri perkâr idim… 

Ozan burada, “ben beden bulmadan önce de evrensel tözün içinde vardım. En küçük maddede de bile bir ölücüyle bulunmaktaydım. “ Dolayısıyla her şey her şeyin içinde bulunmaktadır.

Yunus diyor ki:

Ben bu suretten ileri

Adım Yunus değilken

Ben ol idim, ol ben idi

Bu aşkı sunan da idim…

Ozan, beden bulup dünyaya gelmeden önce de var olduğunu söylemektedir.

  Sunullah Gaybi (1610 ?-1665) bir dörtlüğünde şöyle der:

Bu âlem bir ağaçtır

Meyvası olmuş Âdem

Matlup olan meyvadır

                          Sanma ki ağaç ola

Meyva, ağacın tohumunda, tohum ağacın içindedir. Ağaç görünen, tohum gizlidir. Tohumun içinde döngüsel olarak her yıl meyve açığa çıkmakta ve “Âdem” olmakta, yani bedenleşmektedir.  İnsan için alınması gereken (maptul) olan meyvadır. Çünkü insana enerji katan o’dur. Ama meyva, ağaç olamadan bedenleşemez. Bedenleşen, görünen ağaç, meyvayı verse de, ağacı da var eden “öz” meyvanın içinde bulunan tohumdur. O halde esas olan tohumdur.

 

4-) Bâtıniliktir (içselliktir):

Yemini diyor ki:

Künt-ü Kenz-in hanesinden geldi uş

Zahir oldu âleme sultan-aşk

Ozan, her şey gizli bir hazineden açığa çıkmıştır. Görünür olan, görünmeyenin içinde var idi, açığa çıkınca zahir yani görünür oldu.

 

Âşık Daimi diyor ki:

“Ene-l Hakk’ım ismim ile

Hakk’a erdim cismim ile

Benziyorum resmim ile

Mademki ben bir insanım…

Ozan, kapalı olan, gizlenmiş ve örtülmüş ilgiyi açığa çıkarıyor ve Tanrı’nın insan da mevcut olduğunu belirtiyor.

 

5-) Sekülerdir: Laik bir anlayışı sürekli savunmuş tarihsel bir düşüncenin temsilcisidir.

 

Yunus Emre diyor ki:

Ben Ay’ımı yerde buldum

Ne işim var gökyüzünde

Benim gözüm yerde gerek

Bana rahmet yerde yağar… (Abdullah Rıza Ergüven; Yunus Emre, Berfin Yay.2001 s. 82)

 

Mahzuni Şerif der ki:

Ölmüş insanlardan şefaat gelmez

Ölmüş insanlardan keramet olmaz

Ay’a gidip-gelmek ile marifet olmaz

Daha güneşten de öte bak öte…

 

6-) Gnostiktir: Yani, evrenin, Tanrı’nın, olayların ve olguların, (derin, içsel ve sezgisel bilgiyle) bilinebileceğini savunmuştur. Bu anlamda da velilik, mürşitlik yani velayet makamını oluşturmuştur.

Derviş Kemal diyor ki.

Kamu eşya ins-ü cin de

Gerek mescit, gerek Cem de

Irksız, farksız her âdem de

Vallah, billah gördüm seni…

 

7-) Devriyecidir: Buna göre varlık en basitten en yükseğe doğru evrilir ve sonunda geldiği kaynağa döner.

 

 

Gufrani diyor ki:

Kaç kez gani oldum, kaç kere fakir

Kaç kez altın oldum, kaç kere bakır

Bilmem ki kaç kâtip ismini okur

Kaç deftere kaç dürüldüm kim bilir…

Ozan, kendi var kılan özün birçok evrelerden, evrimden geçtiğini, çok kez beden bulup değiştiğin, birçok kez gelip-gittiğini, kimi kez bakır, demir, bitli, hayvan ve insan olduğunu vs. anlatmaktadır. Doğasal ölümsüzlük ve döngüsellik düşüncesi burada egemen…

 

Mahzuni Şerif diyor ki;

Ben Mehdi değilim ama erenler

Bugün ölür, yarın gene gelirim

Ya bir ceylan canda, ya bir çiçekte

Değişerek başka şekil gelirim… 

Veya

 

Mahzuni Şerif der ki:

Sıvı idim katılaştım, şey oldum

Cisim buldum, et kemikli tüy oldum

İnsan oldum, köle oldum bey oldum

Nice sene yaratıldım çürüdüm

 

Mahzuni ismini en son kazandım

Senin için bin belaya bezendim

Bugüne dek kaç elekten elendim

Elendim de bir âleme büründüm

 

Ozan yukarıda ki dizelerde, insanın biyolojik var oluşunu da açıklamaktadır. İnsan, kadın yumurtasının, erkek spermiyle birleşmesi sonucu oluşan ilk hücre “dölüt” ün oluşmasıyla gelişimine başlar ve ortalama dokuz ay on beş gün içinde anne karnında gelişimini tamamlayarak dünyaya gelir. Sıvı iken (Sperm ve Yumurta) birleşip katılaşmak yani bedenleşip dünyaya gelmek, bilimsel anlamda biyolojik var oluşun açıklanmasıdır. Çünkü canlı car oluş, eril ve dişil hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu anlamda, insanın, gametken (üreme hücreleriyken) birleşip insana dönüşmesi biyolojik bir gerçekliktir. Ozan, “Sıvı idim katılaştım, şey oldum/Cisim buldum, et kemikli tüy oldum/ dizeleriyle, bu oluşumu dile getirmektedir.

Mahzuni, yukarıda ki dizelerde, bir anlamda da Alevi-Bektaşilikte ki “devriye” kuramına gönderme yapmaktadır. Devriye kuramı evrende ki ve dünyada ki oluşumun değişik biçimler ve kimlikler şeklinde sürekli değişimler içinde sonsuzca gidip-geldiğini ve bu geliş gidişlerin basamaklar şeklinde bazen aşağıdan yukarıya ve bazen de yukarıdan aşağıya doğru olduğunu söylemektedir. Aslında devriye, evrende ki evrimi anlatan bir öğretidir. Devinim, değişim ve dönüşüm “Devriye Kuramının” özünü oluşturur.

 

😎 Hümanisttir: Bu anlamda sevgi temelli bir dünya görüşünün savunuculuğunu yapmıştır. Bu anlamda (Mazdek, Babek, İhvan-ı Safa, Hasan Sabbah, Hallaç-ı Mansur, Ömer Hayyam, Babailer, Pir Sultan Abdal, Hace Bektaş, Yunus Emre vs.) gibi düşünürlerin, ozanların ve toplulukların, eşitlikçi-paylaşımcı bir dünyanın kurulmasına dönük düşüncelerini ve eylemlerini benimsemiş ve değerler sisteminin mirasını özünde taşımıştır. “Benim dinim sevgi dini” diyen bir inançtır.

Hünkâr Hace Bektaş Veli diyor ki:

Sevgi muhabbet kaynar, yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda.
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Arslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda.

 

Yunus diyor ki:

“Biz kimseye kin tutmayız

Ağyar dahi dosttur bize

Nerde ıssızlık var ise

Mahalle vü Şar’dır bize”

 

Mahzuni Şerif diyor ki:

İnsanlarda bitse dertler

Hür yaşasa bütün fertler

Dünyada ki tüm tüfekler

Kırılıp kaval edilse dost…

 

 9-) Akılcıdır. İnancı akla taşıyarak, akla uymayanı elemiştir. Bu anlamda da elemeci ve seçmeci yani felsefi bir inanç olma özelliğini korumuştur.

Kaygusuz Abdal diyor ki:

“Kıldan köprü yaratmışsın

Gelsin kullar geçsin deyü

Hele biz şöyle duralım

Yiğit isen geç a tanrı… 

 

Azmi diyor ki;

Hafaya çekilüp seyrana durdun    (Hafa: Gizli yer)

Aklı ermezlerin aklını urdun

Kıldan ince köprü yaptın da kurdun

Akarsuyun mu var, bostancı mısın?

 

Ömer Hayyam diyor ki:

Varlığın sırları saklı, bende;
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.
Bizimki perde arkasında dedi-kodu:
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben

 

10-) Tanrı-Doğa- İnsan ve Hak-Muhammed-Ali üçlemesiyle, Teolojik duruşunu bedenleştirmiş ve somutlamıştır. Bu anlamda Hak, Südur eden gerçeklik, nesnelliği, Muhammed, bu nesnelliğin görüntüsünü (Şeriatını), Ali’yse, ışıklanmış, aydınlanmış bilinci simgelemektedir.

 

11-) Alevilik bir arınma kültürüdür. Nefsin yenilmesi, benmerkezci algıdan uzaklaşılması ve sevgiyi evrensel değerde görmesi; bu yöntemle her türlü kötülükten, nefretten, öfkeden uzaklaşılması vs. gibi değerleri savunur. Bunun formülünü de “ölmeden önce ölmek” ve “men aref sırrı” (kendini bilen tanrıyı bilir), olarak yapmıştır.

İranlı ozan Molla Cami der ki:

“Hayat-ı Cavidan-i şeyh-i kâmilden sual ettim

Ölümden evvel ölmektir deyince intikal etti. (Eyuboğlu; age. s. 27.) Ozan, “hayatı, ölümsüzlüğü, sonsuzluğu araştırdım, bir kamile sordum, o da bana “ölmeden evvel ölmektir” deyince anladım ve geliştim ve gerçeğe ulaştım” demektedir.

Bu anlamda olgunlaşmak, gelişmek ve her türlü dirimsel çıkardan uzaklaşarak, aşırı isteklerden kurtulmak, insanı gerçeğe taşır. Bu da ancak tinsel arınmayla olasıdır.

Ömer Hayyam diyor ki:

Varlık yokluk derdini aklından sil;
Bırak öteleri de “kendini bil.”
Doldur şarabı, geniş bir nefes al:
Kaç nefes alacağın belli değil.

Hayyam, insanın “kendisini bilmesi” durumunda, evrensel gerçekliğin de farkına varacağını söylemekte ve dirimsel yasaların gerçekçiliğine vurgu yapmaktadır.

 

12-) Alevilik-Bektaşilik bir Rızalık kültürüdür. Rızalık, herkesin herkesle barışık olduğu, herkesin herkese yaşam hakkı tanıdığı, yapılan her işin toplumsal yarar adına yapıldığı ve bir iş yapılırken, herkesin olurunun-onayının alındığı bir yapıdır.

13-) Kamil Toplum Modeli: Alevilik, insanı toplumla uyumlu yaşayabilmesi için insanı eğiten ve bireyi suç işleyecek konumdan uzaklaştıracak bilinçle donanmasını sağlamaya çalışan ve bu içerikli değerler toplamı sunan bir Kamil Toplum modeli sunar.

14-) Alevilik– Bektaşilik bir “Naci “ kültürüdür. Naci ve Güruh-u Naci anlayışıyla bireyi ve toplumu “kurtuluşa” taşımayı savunur ve bu anlamda evrenseldir.

 

15-) Alevilik-Bektaşilik eşitlikçi bir toplum modeli içerir: Bu anlamda kadın ve erkeği eşit olarak görür.

Hace Bektaş Veli diyor ki:

Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde.
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
Noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde.

 

16-) Alevilik, sanata değer verir, çünkü sanatı konuşamayan doğanın konuşan dili olarak değerlendirir. Bu anlamda ibadetini sazla, müzikle, semah ile yapar.

 

 

17-) Heterodoksidir: Alevilik, her süreçte Ortodoks inancın ve merkezci yönetimlerin karşısında yer almıştır. Bu anlamda da toplumsal olarak eşitlikçi-paylaşımcı-dayanışmacı-akılcı- ortaklaşacı vs. bir dünyanın savunusunu yapmıştır.

 

Yunus Emre diyor ki:

Sen sana ne sanırsan

Ayruğa da onu san

 

İbreti diyor ki:

Fabrikalar kurar idim her yerde
İkiliği koymaz idim bu serde
Ayrı gözle bakmaz idim bir ferde
Cihana bir gözle bakar giderdim

 

Trakyalı ozan Hasan Öztürk (Ozan Berraki) diyor ki:

 

    Durduk yere yermez beni

Yerden yere vurmaz beni

Kötülerden sormaz beni

Ben tanrıma güvenirim

 

El içinde garip kılmaz

Yorulduğum yerde durmaz

Tökezlesem o yıkılmaz

Ben tanrıma güvenirim

 

Gülüyorsam biraz durun

Ağlıyorsam hayra yorun

Beni ancak ondan sorun

Ben tanrıma güvenirim

 

Ben Tanrı’da, Tanrı bende

Tanrının nuru var tende

Gizlidir cümle bedende

Ben tanrıma güvenirim

 

Berraki’yi yazan O’dur

Okumazsam bozan O’dur

Ben ozansam ozan O’dur

Ben tanrıma güvenirim…

 

 

Sivas Divriğili Hıdır Çam diyor ki:

Yaradan’la yol içinde yoldaştım

Yunus oldum, dört bir yanı dolaştım

Ben, gökte ararken, bana ulaştım

Meğer ben Hak’mışım, Hakk bende imiş…

 

18-) Alevilik- Bektaşilik toplumsal ahlakı insani yarar, üretme, eşit paylaşma ve adalet vs üzerine kurmuştur. Bu düşüncesini de Eline-Diline-Beline sahip ol; aşına-işine-eşine sahip çık formülüyle ortaya koymuştur.

19-) Alevilik- Bektaşilik bir tasavvufi yoldur. Her şeye aşkla yaklaşılması gerektiğini belirtir ve tanrıya aşkla ulaşılabilir diyen ve aşkı da devindirici, itici güç olarak gören bir inanç ve öğretidir.

Kimin yazdığı bilinmeyen şu dizeler tasavvufu çok güzel anlatıyor.

Tasavvuf yar olup bar olmamakdur,
Gül-i gül zar olup har olmamakdur…

20-) Alevilik-Bektaşilik ezilenlerin, mazlumların inancıdır. Bu anlamda her zaman zalimlere karşı çıkmıştır. Bu nedenle Muaviye ve Yezit tarafından zulme uğrayan Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve onun soyundan gelenlere yapılan zulümlere, eziyetlere karşı olmuş ve onlardan yana taraf olmuştur. Dünyada her zaman mazlumların yanında yer almıştır.  “Yaratılanı hoş gör/Yaratandan ötürü” diyerek; tüm insanlara aynı nazarla bakmayı önermiş.

 

21-) Alevilik- Bektaşilik Südurcu, türümcü, oluşumcu bir evren modeli ortaya koymuştur.

Nesimi diyor ki;

Külli yer ü gök Hak oldu mutlak

Söyler def ü çeng ü ney Ene-l Hak… 

 

Harabi diyor ki:

Daha Allah ile cihan yok iken

Biz anı var edip, ilan eyledik

Hakk’a hiçbir layık mekân yok iken

Hanemize aldık mihman eyledik…

 

 

EN SON EKLENENLER