Dersim’de ikinci 38: İnsanlar yeniden evleri yıkılacak diye ev yapmıyor

Dersim coğrafyası tarih boyunca katliamlar, köy yakma, insansızlaştırma politikaları ile karşı karşıya kaldı. 1938 Dersim Katliamı’nın devamı niteliğinde olan 23 Eylül 1994’de Dersim merkeze bağlı Vartinik (Güleç) Köyü Mirik mezrasının yakılmasıyla başlayan, giderek Dersim merkez, Ovacık ve Hozat’a bağlı onlarca köyün yakılması ile sonuçlanan ve 70 binden fazla insanın yerinden edildiği dönem belgesel oldu. Tanıkları ile görüşerek “Bindokuzyüzdoksandört” belgeselini çeken Devrim Tekinoğlu, insanların hala aynı uygulamalarla karşılaşacağı endişelerinin var olduğuna dikkat çekti. 

1938 Dersim Katliamı’nın devamı niteliğinde olan 1994’deki göç sürecinin tanıklarıyla görüşerek “Bindokuzyüzdoksandört” isimli belgesel filmini çeken Yönetmeni Devrim Tekinoğlu PİRHA’ya konuştu.

Dersim’li Devrim Tekinoğlu’nun ilk belgeseli “Bindokuzyüzdoksandört”. 1915 sürecinde, 12 Eylül’de ve 90’lı yıllarda Dersim ile ilgili alan araştırması yaparken 94 ile ilgili çarpıcı röportajlara denk gelen Tekinoğlu, o döneme ilişkin belgesel yapma fikri oluşmuş, “Yerinden edilme üzerine bir belgesel film: Dersim 1994.”

Tekinoğlu, “Bu çarpıcı röportajlar beni 94 ile ilgili belgesel çekmeye yönlendirdi. Bu belgeseli çekerek aslında biraz da kendimin farkına vardım ama kendim dışında insanların da farkındalığının gelişmesi açısından bunun üzerine yoğunlaştım” dedi.

Tekinoğlu, ikinci Dersim Katliamı olarak da anılan 1994’te yaşananlara ilişkin belgeselde nelere değindiğini şu sözlerle anlattı:

“Belgeseli daha çok öyküleme yöntemiyle yaptım. Yani insanların yaşadıklarını aktardım oraya. Benim için de belgeseli çektiğimde de bu çok daha net bir şekilde anlaşıldı ki 94, 1938’in devamı niteliğindedir. Hem devletin uygulamaları, yöntemleri hem bu uygulamaya maruz kalan insanların o uygulamaya gösterdikleri tepkiler, o andaki savunma biçimleri, onu algılama biçimleriyle bunun 1938’e çok benzer olduğu ve onun devamı olduğu bende fiili oldu. Belgeseli çekerken bunu fark ettim. 1938 ve 1994’ün devamlılığı şeklinde, daha çok belgesel bu şekilde gitti.

DÖNEMİN TANIKLARI İLE GÖRÜŞTÜ

Bu uygulamaya maruz kalan insanların onu hayatında nasıl yaşadıklarını aktarmaya çalıştım. Bir mühendis bir şeye karar veriyor ‘bir yerler yakılacak, bombalanacak, insanlar yerinden edilecek’ bu çok rahat alınan bir karar. Ama bu uygulamaya maruz kalanlar neler yaşıyorlar. Bunu aktarmaya çalıştım. Çözüm süreci zamanında tanıklarla görüşmeye başlayan Tekinoğlu, o dönem insanların kendilerini daha iyi ifade ettiklerini ve röportaj yaparken çok zorlanmadığını söyledi.

Tekinoğlu, “Onların hikayelerini dinlemek, yaşadıklarını samimiyetle aktarmasını sağlamak benim için zor olmadı. Fakat çözüm süreci kapandıktan sonra da röportajlara ve çekimlere devam ettim. Çok zor oldu artık röportaj yapmak. İnsanların hikayelerini derinlemesine dinlemek çok zor oldu. Çünkü insanlar bir savunmaya geçmişlerdi, daha az konuşmaya geçmişlerdi” dedi.

YENİDEN YERİNDE EDİLME KORKUSU VAR

Yönetmen Tekinoğlu, bu anlatımlarda dikkatini çeken konuları ve tanıkların kendi gözlerinden hikayelerini anlatmalarının yarattığı etkiyi şöyle anlattı:

“Anlatılanın dünyasına girdiğin andan itibaren bizim için de son derece travmatik bir durum oluyor. Zaten kendim de o bölgenin insanı olduğum için köyler yakıldığı zaman da tanık olduğum için benim için de travmatik bir durum oldu. Bu anlamıyla belgeseli aslında bir sorumluluk olarak görüyorum. Yani kendi yaşadıklarımızın sorumluluğunu aktarmak, onun kaydını almak ve bunun bir gün hesabını sorabilecek bir yönteme girmek olarak şey yaptım ama belgeseli çektiğim sırada mümkün olduğunca o dünyaya girmemeye çalıştım. Daha çok bir soru soran ve soru sorarak insanların hikayelerini aktaran bir duruma götürmeye çalıştım. Ama bu da çok mümkün olmuyor. Bir süre sonra anlatıcı da biz de o dünyaya dalmış, onun ağırlığı içerisine girmiş oluyoruz. Bu nedenle ben röportaj yaptığım insanları biraz daha orta yaşlı insanlardan seçtim. Mümkün olduğunca çok fazla yaşlılardan ve gençlerden seçmemeye çalıştım. Çünkü böyle bir röportajın anlatıcının dünyasında bir hasar bırakacağını da tahmin edebildiğim için mümkün olduğunca insanları yönlendirmemeye çalıştım. Onları kendi dünyalarına bırakarak kendi ortamlarında anlatabildikleri kadar anlatmalarını sağladım.”

Belgesel’de yer alan tanıkların tamamı 1994’te köyleri yakıldıktan sonra köylerini terk etmemiş ve Dersim’de yaşamaya devam edenler. Tanıkların yeniden yerinden edilme korkusu ise hala sürüyor.

‘MERAK ETMEYİN 94’Ü YİNE GETİRECEĞİZ’ TEHDİTİ

Dersim coğrafyasında süren göç ettirme politikasının insanlar üzerindeki etkisine değinen Tekinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yeniden bizim evlerimizi yakacaklar, yeniden bizi yerimizden edecekler bu nedenle biz ev yapmıyoruz. Bu nedenle sadece barakalar yapmaya, çadır kurmaya yönelik burada yaşamımızı kuruyoruz. Belgeselde zaten bu yönde çok açıklamalar var. O korku tamamında hakim. Bir daha yaşama korkusu çok hakim ve bunun örnekleri de var. 2012 yılında başladım, şimdiye kadar devam ettim. 2014 yılında bir köyde özel timler o köyü basarak köylülere biraz sert müdahalelerde bulunmuşlardı. Köylü de buna itiraz edince ‘Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? 94’ü mü tekrar getireceksiniz?’ diye direnince ‘Merak etmeyin 94’ü yine getireceğiz’ diye köyde böyle bir baskı yapmışlardı. 2014’te buna maruz kalanlarla röportaj yaptım. Dolayısıyla sadece başımıza yeniden gelir mi korkusu değil devletin kolluk güçleri bunu zaten tekrar tekrar hatırlatıyorlar.”

GÖSTERİM 27 TEMMUZ GÜNÜ DERSİM’DE 

Dersim coğrafyasındaki yaşanan zulmün belgeseli tamamlandı. Festivallerin kayyım belediyelerine geçtiği için Dersim’de yapılanmak alternatif sanat günleri göstermeyi düşünen Tekinoğlu, “27 Temmuz’da Ovacık’ta ilk gösterimi yapmış olacağız. Ardından Dersim Merkez’de. Ama sonbahardan itibaren Avrupa’nın birçok yerinde gösterimler yapılacak” dedi.

İsmet SEFER/Sevim KAHRAMAN-Pirha

EN SON EKLENENLER