Ankara’nın su şantajı politikası (2)

Kuzey Suriye Federasyonu’nda kentler ve barajlar DAİŞ’ten temizlendikten sonra, AKP iktidarı Atatürk Barajı’nın kapaklarını kapatarak, Fırat’ın suyunu azalttı. AKP iktidarının Fırat nehrinin suyunu kesmesiyle milyonlarca insan mağdur olurken, Dicle Nehri üzerinde bulunan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali inşasının tamamlanması durumunda bölgedeki gerilimin daha da artması bekleniyor. Fırat-Dicle havzasında 22 baraj ve 19 hidroelektrik santral yapımını amaçlayan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)’nin bir parçası olan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali, 1.200 MW elektrik üretme kapasitesine sahip olacak. Bu baraj, Êlih’in (Batman) tarihi ilçesi Heskîf (Hasankeyf) de içinde olmak üzere, toplamda 52 köy ve 15 kasabanın sular altında kalmasına neden olacak ve on binlerce insan göç etmek zorunda kalacak.

Nehirler denize ulaşmayabilir

GAP projesinden Dünya Bankası, bir İngiliz inşaat şirketi olan Balfour Beatty, İtalyan şirketi Impreglio ve diğer uluslararası fonların çekilmesinin yanı sıra Avusturya, Almanya ve İsviçre de ticari kredilerini projeden çekti. Buna rağmen, GAP hala Türkiye’deki bankaların finansmanı ile devam ediyor. Ilısu Barajı ve proje kapsamındaki diğer baraj ve HES’lerden en ağır olarak Irak ve Suriye etkilenecek ve bazı tahminlere göre, baraj faaliyetleri ve iklim değişikliğinin sonucu olarak, 2040 yılı gibi yakın bir tarihte Fırat ve Dicle nehirlerinin denize ulaşması için yeterli su akışı olmayacak.

Barajların fıtratı!

Savaşlarda su altyapısının ve bu yapıların hangi amaçlarla kullanılacağının önemi, suyu yönetme faaliyetlerinin ciddi bir şekilde yeniden değerlendirmesini ortaya koyuyor. Büyük barajlar, yüksek oranda dünya bankası, ulusal ve uluslararası kalkınma bankaları, emeklilik fonları ve Temiz Gelişim Mekanizması (Clean Development Mechanism) gibi araçlarla finanse ediliyor. Bu barajlar nüfusun büyük oranda yerinden edilmesine, ekolojik yıkıma, bölgedeki geçim kaynaklarının yok edilmesine neden oluyor ve elektrik üretimi göz önünde bulundurulduğunda genellikle planlanandan daha düşük bir performansla çalışarak ülkelerin borç yükünü artırıyor. Ayrıca günümüzdeki ekolojik krizler, iklim değişikliğinin etkileriyle de birleştiğinde, uluslararası su hakları üzerinde yaşanan çatışmaların daha da şiddetlenmesine neden oluyor. DAİŞ’in politikalarının, dünyadaki en çetin su ihtilaflarından birinin yaşandığı Fırat-Dicle havzasında böyle şekillenmesi şaşırtıcı değil. Bu ihtilaflardan bir başkası da, Afrika’nın en yüksek su altyapısı olması planlanan Büyük Rönesans ve Gilgel Gibe-3 barajlarının inşası yüzünden Etiyopya ve Mısır’ın savaşın eşiğine geldiğini görüyoruz. Su, bu bölgelerdeki en stratejik kaynak ve dünyamızdaki ‘Büyük Barajlar Hayran Kulübü’nün Suriye ve Irak’ta yaşananları dikkate alması ve yıkım geldiği zaman oluşan nefretin bu kitle imha silahlarını inşa edenlere yöneleceğinin farkına varması gerekiyor.

Tarım engelleniyor

DAİŞ çeteleri, Suriye’nin doğusunun ve Musul’un, gaz ve petrol kuyularının dışında Fırat ve Dicle nehirlerinin etrafını da işgal ederek halkın tarım yapmasını engelliyor. DAIŞ, önce Musul, Rakka ve Minbic’teki baraj ve hidroelektrik santrallerini işgal etti ve bununla barajları patlatma, kapakları açma ve kapatma, sular altında bırakma veya kuraklık oluşturma gibi toplum üzerinde en etkili tehditleri savaş silahı olarak bir araç gibi kullandı. Onlarca kilometrelik su kanallarının olduğu alanlarda tarımla uğraşan yurttaşlar, çetelerin baskısı yüzünden tarım yapamıyor ve ekinlerini hasat edemiyorlardı. Tarımla uğraşan yurttaşlar, çetelerin zekat adı altında ürünlerinin yarısını aldıklarını ve bu nedenle tarım ve hayvancılık yapamadıklarını belirtti.

PÊJDER ALTAN / DOSYA

EN SON EKLENENLER