İki 15 Temmuz: Biri demokrasi diğeri darbe

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti. OHAL, KHK rejimi ve darbe girişiminin bir yılını geride bırakan Türkiye’de, darbeden tam 1 yıl önce bambaşka bir 15 Temmuz yaşanmıştı. O gün dile getirilen öneriler dikkate alınsaydı, Türkiye bugün yaşadıklarının hiç birini yaşamayacaktı. Üstelik 15 Temmuz 2015 yılının mimarlarının tamamı neredeyse tasfiye edildi.

Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminin bir yılını geride bıraktı. CHP’nin kontrollü olduğunu savunduğu darbeye ilişkin kamuoyunda ciddi soru işaretleri hala mevcudiyetini koruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Allahın lütfu” olarak nitelendirdiği darbeden hemen sonra 20 Temmuz’da OHAL ilan edildi. Sonrasında peş peşe çıkarılan KHK’ler ile Türkiye işsizlik, tutuklanma, baskı cenderesine alındı.

HDP VE AKP ARASINDAKİ 15 TEMMUZ!

Darbeden tam bir yıl önce 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP tek başına iktidarını kaybedince, muhalefet ile “hükümet kurma” görüşmelerine başladı. Önce CHP ve MHP ile bir araya gelen dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki AKP heyetleri en son 15 Temmuz 2015 tarihinde, yüzde 13 oy alarak AKP’nin tek başına iktidar olmasını engelleyen HDP Genel Merkezi’ni ziyaret etti. Görüşme öncesi HDP, AKP ile koalisyon kurmayacağını açıklamasına rağmen yine de görüşmede HDP önemli uyarı ve görüşlerini paylaştı. Üstelik AKP’nin CHP ve MHP ile yaklaşık 1 saat 45 dakika süren ilk tur görüşmelerde, HDP ile yapılan görüşme 1 saat 56 dakika sürdü.

DEMOKRASİ, BARIŞ VE ADALET GÖRÜŞMESİ

Görüşmede, AKP adına Davutoğlu’nun yanı sıra o dönem çözüm süreci koordinatörlüğünü yapan Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Mehdi Eker gibi isimler yer alırken, HDP’nin Eş Başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başkanlığındaki heyetinde İmralı heyeti üyeleri İdris Baluken, Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ile Zeynep Karaman yer almıştı. Görüşmede hem çözüm sürecinin akıbeti konuşuldu hem de HDP, Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıların aşılmasına ilişkin önerilerini paylaştı. Görüşme sonrası açıklama yapan Ahmet Davutoğlu, “Yüzde 13 oy almış bir partiyi yok sayamam. Aldığım görev gereği görüşmem gerekir” açıklaması yapmıştı.

HDP de görüşmede 3 başlıktan oluşan Demokrasi, Barış ve Adalet taleplerini içeren 15 maddelik çözüm teklifi sundu. Teklifte şu maddeler yer alıyordu:

DEMOKRASİ

* Sivil, kadın özgürlükçü, demokratik, cinsiyet eşitlikçi, ekolojik ve sosyal çerçeveyi esas alan yeni bir anayasanın yapılması, Cumhurbaşkanlığı’nın yetkilerinin kısıtlanması.

* İç Güvenlik Yasası’nın ve Terörle Mücadele Yasası’nın yürürlükten kaldırılması.

* Siyasi Partiler Kanunu’nun demokratikleştirilmesi ve seçim barajının kaldırılması.

* Yargı reformunun, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını gözetecek şekilde yapılması.

* Gösteri hakkı, ifade özgürlüğü, sendikal özgürlükler ve basın özgürlüğünün teminat altına alınması.

* Taşeron sistemine son verilmesi, asgari ücret ve emeklilik maaşlarının arttırılarak emeklilik yaşının düşürülmesi, iş güvenliği ve iş güvencesinin sağlanması, ataması yapılmayan öğretmenlerin bir an önce atanması.

* Nükleer santral projeleri ile doğa katliamlarına yol açan HES ve termik santral projelerinin askıya alınması.

ADALET

* Yolsuzluk ve rüşvet iddialarının ciddiyetle soruşturulması.

* Suriye’ye yasadışı silah sevkiyatının araştırılması ve soruşturulması.

* Roboski katliamının sorumluların tespiti ve cezalandırılması için soruşturmanın tekrar açılması.

* Gezi ve Kobanê direnişi sırasında katledilen yurttaşlarımızın gerçek faillerinin tespiti ve cezalandırılmalarının sağlanması.

* Kadına yönelik her türlü şiddetin ve kadın katliamlarının önüne geçilmesi için acil ve gerçekçi tedbirler geliştirilmesi, nefret söyleminin ağır ceza kapsamına alınması, Kadın Bakanlığı’nın kurulması.

* Soma ve Ermenek işçi katliamlarının her düzeyde soruşturulması ve sorumluluğu olan herkesin cezalandırılması.

BARIŞ

* Kürt sorununun çözümünde açık, şeffaf, Parlamento’nun denetiminde, gözlemci heyetlerin dâhliyle müzakere sürecinin işletilmesi.

* Müzakere sürecinde muhatapların özgür koşullarda ve eşit imkânlarla görüşmeyi sürdürebilmesinin teminat altına alınması.
* Tahkim edilmiş çift taraflı ateşkesin hayata geçirilmesi, hasta tutsakların serbest kalacakları koşulların sağlanması.

* Hakikat ve Geçmişle Yüzleşme Komisyonu’nun Parlamento bünyesinde kurulması.

* Suriye ve Irak başta olmak üzere IŞİD ve benzeri grupların Türkiye üzerinden elde ettiği her türlü desteğin kesilmesi, bu gruplara karşı etkili önlemlerin geliştirilmesi.

* Suriye’de bütün halklar ve inanç grupları ile eşit temelde ilişki kurulması, Suriye’nin iç barışına ve demokratikleşme sürecine aktif destek sunulması.

HDP’nin sunduğu önerilerin hiç biri dikkate alınmadı. Çok geçmeden büyük bir savaş konsepti devreye girdi. HDP’nin bu taleplerinin hemen ardından 20 Temmuz’da Suruç katliamı gerçekleşti. Ardından 24 Temmuz’daki savaş ilanı, sonuçsuz bırakılan istikşafi görüşmeler, 1 Kasım seçimlerinin ilanı ve 10 Ekim katliamı…

BİRİNCİ 15 TEMMUZ’UN AKTÖRLERİ TASFİYE EDİLDİ…

15 Temmuz 2015 tarihinde HDP’deki masa etrafında bir araya gelenlerin neredeyse tamamı tasfiye edildi. HDP Eş Başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, İdris Baluken tutuklandı. Görüşmelerde yer alan Sırrı Süreyya Önder ve Meclis Başkanvekili Pervin Buldan gözaltına alındı. Figen Yüksekdağ’ın parti üyeliği ve milletvekilliği düşürüldü. AKP cephesindeki birinci 15 Temmuz aktörleri de tasfiye edildi. Davutoğlu başbakanlıktan düşürüldü, parti başkanlığından oldu. Efkan Ala ve Yalçın Akdoğan görevlerinden alındı.

Birinci 15 Temmuz’un HDP’de dışarıdan kalan tek ismi olan Sırrı Süreyya Önder, HDP ve AKP arasında o gün yapılan görüşmelerin AKP açısından formalite olduğunu söyledi. Önder, “Görüşme başladıktan hemen sonra Davutoğlu, ‘bu görüşme formalite icabı bir görüşmedir’ diyerek başladı sözlerine. Bizim de o noktadan sonra yapacağımız tek şey uyarı ve önerilerimizi yeniden sunmak oldu” şeklinde bilgi verdi.

Önder, ikinci 15 Temmuz’un sinyallerine rağmen AKP tarafından fırsata çevrildiğinin altını çizerek, başarısız darbe girişimine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Başından beri Sayın Öcalan darbe mekaniği olarak gelmekte olan tehdidi kavramsallaştırmıştı. İmralı görüşmelerinin yaklaşık yarısı Sayın Öcalan’ın darbe mekaniğine ilişkin uyarı, değerlendirme ve önerilerine ayrılıyordu. Biz de gerek sivil siyaset alanında, gerekse hükümet devlet yetkilileri nezdinde bütün önerilerimizi bu temel üzerinde şekillendiriyorduk. Bu uyarılar öyle bir hal aldı ki, bazı dostlarımız bile bunu anlamakta güçlük çektiler. Basına da yansıyan polemiklerin konusu oldu.

Nedir bu, sürekli darbe tehdidi deyip duruyorsunuz diye. Başta kendimizden kaynaklanan yetmezliklerle, demek ki biz bu konuda yeterince etkili ve uyarıcı olamadık.

‘NATO’NUN BİLGİSİ DAHİLİNDE YAPILDI AKP FIRSATA ÇEVİRDİ’

Hükümet de yaklaşmakta olanı bir fırsata dönüştürmenin fırsatı içerisine girdi, bunu önlemek yerine. 15 Temmuz bir darbedir, buna kuşku yok. Türkiye’de ordu bir NATO ordusudur. NATO’nun bilgisi, izni, haberi olmadan herhangi bir hareketlenmenin olabilmesi teknik olarak mümkün değildir.

‘İKİNCİ DARBEYİ HÜKÜMET YAPTI’

Cemaat bu darbenin asal unsurlardan biridir ve temel enstrümanıdır. Ama darbe profili sadece cemaatle sınırlanmayacak kadar geniş bir bileşene sahiptir. Cemaatin dışındaki darbe bileşenlerinin ortaya çıkarılmamasına dönük hükümet bir tutum içerisine girdi. Bunu da kurulan darbe komisyonunun niteliği, çalışma biçimi ve ortaya koyduğu rapordan anlıyoruz. Darbe kontrol altına alınıp, başarısızlığa uğratıldıktan sonra hükümet kendi darbesini adım adım örmeye başladı. Şuan en çok sorulan sorulardan biri darbenin siyasi ayağı nerede, siyasi ayağı kim? Aslında bunun bir cevabı var.

‘DARBENİN SİYASİ AYAĞI REHİNE DURUMUNDA’

Darbenin siyasi ayağı Cumhurbaşkanı’nın elinde rehin durumunda. Kendileri de biliyorlar kendi içlerinde darbeye omuz verenleri ve bu beklenti içinde olanları. Bu darbenin siyasi ayağı da bu durumun bilindiğini biliyor. Bu tipik bir rehinlik durumudur. Bunun ne yöne evirileceğini demokratik mücadele ve toplumsal muhalefetin durumu belirleyecektir.”

Kenan Kırkaya – dihaber

EN SON EKLENENLER