Aydın: Lozan ile tarihi fırsat kaçırıldı

1923’de imzalanan Lozan Antlaşması ile halkların kardeşliği ve demokratik bir Türkiye için tarihi bir fırsatın kaçırıldığını ifade eden tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, “O dönemi heba eden İttihat ve Teraki Perver Partsi anlayışı bugün AKP’de vücut bulmuş. Lozan’a dair davranışına baktığımızda aslında tipik bir İttihat ve Terakki’nin 2017 versiyonu” dedi.

Türkiye’nin kuruluş aşamasından beri gelen resmi tarih söylemi, Sevr Antlaşması’nı bir teslimiyet, Lozan Antlaşması’nı da bir zafer ve başarı göstergesi olarak kabul etti. 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile Kürtlere ait ne varsa parça parça yasaklandı. 1924’te resmi bir kararname ile tüm Kürt okulları, örgüt ve yayınları yasaklanırken, Kürt ve Kürdistan ismi de kaldırıldı, tarih kitaplarından çıkarıldı. Bu antlaşma yıllar boyu sürecek çatışmaların habercisi olurken, tarihçi yazar Erdoğan Aydın, Kürt sorununun çözümü için PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın önerdiği “Lozan Antlaşması’nın yeniden güncellenmesi”ni ve Lozan Antlaşması’nı değerlendirdi.

* Lozan Antlaşması öncesi İttihat ve Teraki Perver Partisi’nin amacı neydi?

Bu toprakları Lozan’a getiren bir evveliyat var. İttihat ve Terakki Perver Partisi, Osmanlı İmparatorluğu’nu bir hiç uğruna savaşa soktu. Bunların amaçları birincisi Müslümanlaştırmak üzerinden ülkeyi tek tipleştirmek, ikincisi sırtını Almanya Prensi’nin ordularına dayayarak, bir Turan İmparatorluğu kurmak idi. Bu amaçlar uğruna girilen 1. Dünya Savaşı, Anadolu halklarının ciddi kırımı ve katliamı ile sonuçlandı. Büyütülmek istenen Osmanlı İmparatorluğu da yıkıldı.

* 1919-1923 yılları arası dönemde Kürtler ve Türklerin durumunu açabilir misiniz?

1919-1923 arası dönemde Türkiye’de, Kürtler ile Türkler başta olmak üzere diğer Müslüman halkların birlikte hareket ederek yürüttükleri mücadele dönemi başladı. Bu milli mücadele dönemi Erzurum Kongresi ile başladı. Bu Türklerin ve Kürtlerin birlikte kendi geleceklerini emperyalist statünün dayatmasına rağmen, İngilizlerin dayatmasına rağmen kuracakları bir model ve çıkışı ifade ediyordu. Nitekim Erzurum, Sivas kongreleri başta olmak üzere Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin kurulması hep bu girişimin parçaları olarak ifade edildi.

Hatta şunu ifade etmekte fayda var; bu süreçte 1921 Anayasası diye bir Anayasa’dan söz ediyoruz. Ankara Meclisi’nin gerçekleştirdiği bir Anayasa ve bu Anayasa 24 maddelik çok küçük ama aslında deyim yerindeyse demokratik özellikleri bulunan bir Anayasa’dır. Çünkü yerel yönetimleri esas alan bir yapıya sahipti. 14 maddesi halkın kendi seçeceği yöneticileri üzerinden kendi iç işlerinde bağımsız davranacakları bir model ön görüyordu. Dolayısıyla 1921 Anayasası aslında gelecekte Kürtler ile Türklerin ve kendini başka kimliklerle ifade eden Müslüman halkları açısından en azından bir ortak yaşam modeli, umudu ve güveni yaratıyordu.

Lozan Konferansı’na gidildiğinde de bu Anayasa söz konusuydu ve bu Anayasa uluslararası alanda kabul edilecek olan Türkiye Cumhuriyeti kendi içerisinde yerel yönetimleri, özerkliği içeren ve demokratik, çoğulcu bir muhtevaya sahiptir. Fakat gerçekçi olmak gerekirse gerek milli mücadelenin başındaki ekip, başta Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, İsmet İnönü vb. isimler olmak üzere bu kadroların kafasındaki gelecek modeli ile 1921 Anayasası’nın gelecek modeli birbirinden farklıydı. Onların kafasındaki model aslında bir önceki dönem İttihat ve Terakki döneminde, İttihat ve Terakki’nin ideologu olan Ziya Gökalp’in Türkleştirmek, Müslümanlaştırmak ve muasırlaştırmak denilen modeldi. Bu model Ermenilerin, Süryanilerin tasfiyesi anlamında bir yere getirilmişti ama yarım kalmıştı.

* Sevr Antlaşması’ndan Lozan’a giden süreçte Türkiye’de bulunan halklar nasıl yok sayıldı?

Sevr Antlaşması’na baktığımızda, bu toprakların hak ve hukukuna da riayet eden işaret eden bazı öğeler var. Örneğin Kürtlerin ve Kürdistan’ın varlığı, Kürt sorununun çözülmesi gerekiyor. Örneğin Ermenilerin bir kırıma uğradığı, Ermenilerin kendi tarihsel topraklarında yaşayacakları bir çözüm gibi bir model söz konusuydu. Buradan baktığımızda bugün demokrasi isteyenlerin, hukuktan yana olanların çoğulculuğu savunanların şunu söylemesi lazım; Ne Sevr tek başına sadece kötülüktür, ne Lozan tek başına iyiliktir. Aslıda Sevr’de işaret edilen bu topraklarda kendi halklarının da var olabileceği bir model sahiplenilip değiştirilmesi gerekiyordu.

Ama bunu emperyalist dayatmaya boyun eğerek değil, emperyalist dayatmaya itiraz eden bir yerden yapmak lazımdı. Buna karşılık Lozan’da emperyalist dayatmaya itiraz edildi. Bu işin olumlu yanıdır. Ama buna karşılık Ermenilerin bir daha geri gelişinin bütün yolları kapandı. Kürtler de köprüyü geçene kadar. Yani milli mücadele kazanılıp Lozan’da bu durum uluslararası hukukta kabul edilene kadar dost, kardeş görünen varlıkları kabul edilen ama o anlaşma imzalanır imzalanmaz da Kürtlerin varlıklarına da tıpkı Ermeniler gibi bütün kapıları kapatan bir zihniyet, bir öncülük, önderlik söz konusuydu. Lozan Antlaşması imzalandı, hemen arkasından çok önemli Birinci Meclis lağvedildi. İkinci Meclis tümü ile Türklük bilincine sahip Mustafa Kemal ve yakın çevresi istekleri doğrultusunda kuruluyor. Çünkü normal seçimler yapılmıyor o zaman. Atama usulü veya yerel eşrafa kabul ettirilerek temsilci sağlanması yapılıyor.

İkincisi 1921 Anayasası lağvediliyor. 1924 Anayasası getiriliyor. 24 Anayasası’na göre Türkiye’de yaşayan herkes Türk olarak gösteriliyor. Bu değişim beraberinde kaçınılmaz bir şekilde artık sadece Türk kimliğine hayat hakkı veren, buna karşı Kürt kimliğini hayat hakkı vermeyen bir gelecek tasavvur ediyordu. Bu noktaya kadar ses çıkartmamış olan Kürt temsilcilerinin de itirazları başlıyor.

* Halkların kardeşliği ve demokratik bir Türkiye için büyük bir fırsat kaçırıldı mı?

Kesinlikle öyle. Çünkü eğer gerçekten hem Lozan Antlaşması hem 21 Anayasası’ndaki mantık üzerinden gidilmiş olsaydı, bambaşka bir Türkiye olabilirdi. Bambaşka bir Anadolu olabilirdi. Bugün örneğin hala demokratikleşemeyen bir Türkiye’den değil aksine bölgeye, dünyaya örnek çoğulcu bir demokrasi örneğinden söz ediyor olabilecektik. Aynı şekilde bugün çok daha kalkınmış Hakkari’sinden Diyarbakır’ından Edirne’sine, Manisa’sına çok daha kalkınmış, çok daha iç kültürel zenginliğe sahip bir Türkiye ile karşı karşıya olabilirdik. Eğer Lozan’da 39. maddenin gereklerine uygun davranmış olsaydı yine de bir çözüm imkanı söz konusuydu. Yine 1921 Anayasası’ndaki yerel yöneticilik maddesi uygulansaydı yine bir çözüm imkanı olabilirdi.

* İttihat ve Terakki Perwer Partisi anlayışını günümüzde düşünecek olursak, hangi partinin siyasi anlayışı ile örtüşüyor?

AKP, İttihat ve Terakki’ye karşı Abdulhamit’i savunan Abdülhamitçilik üzerinden yürüyen bir siyaset köküne sahip. Ama bugün politikasına baktığımızda Kürt politikasına, Suriye politikasına, Lozan’a dair davranışına baktığımızda aslında tipik bir İttihat ve Terakki’nin 2017’deki versiyonu. Bu politika aslında 2011’de o dönem Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu tarafından, ‘Bundan sonra 1911-1918 arası nereyi kaybetmişsek oraları geri alacağız. Bundan sonra artık Ortadoğu’da bizden habersiz hiçbir şey yapılamaz’ diye sözleri vardı. Deyim yerinde ise o dönemin Başbakanı, diğer AKP politikacılarının bu kadar incelikle ifade edemediği bir şeyi akademisyen bir kimlik ifade ediyordu. Şimdi bu politika baktığımızda soğuk kanlı bir şekilde, İttihat ve Terakki’nin, Turancı-yayılmacı politikası.

* Bunu biraz açar mısınız?

AKP’de İttihat ve Terakki gibi İslamcılık ile işe başladılar. Bir dönem sanki liberal muhafazakar, demokrat falan gibi göründü. Kürtleri, Kemalistleri, milliyetçileri ret ederek değil onlara Müslümanlık kimliğiyle yaklaştı. O dönemin İttihat ve Terakki’de iktidara geldiğinde 1908 devrimi ile geldiğinde ne diyordu; Biz bütün milletler, bütün inançlar birlikte davranacağız, Osmanlıcılık üzerinden bütün bu halklar eşit olacak. Ama daha sonra memleketi Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmak istediler. Ondan sonra da memleketi felakete sürüklediler. AKP’de Türk-İslam sentezi üzerinden ve tek milletin anlayışı ile MHP’den bile daha milliyetçi bir çizgiye geldi.

Sadiye Eser / Sadık Topaloğlu – dihaber

EN SON EKLENENLER