Evrim teorisi bir inanç meselesi değil

‘Evrimin inanmak veya inanmamak ile hiçbir ilgisi yok. Müfredattan çıkarılıp, yeryüzündeki her evrim kitabı yakılsa, her bir insanın evrime dair bilgileri şu anda silinecek olsa, yine evrim bir gerçek olacaktır. Evrim de bizim onu bilip bilmemizden bağımsız olarak gerçektir.’

M. Ender Öndeş / İstanbul

Geçtiğimiz hafta açıklanan yeni müfredat programı, toplumda tartışmalara yol açtı. Bir yandan 15 Temmuz, Cihad, Gezi Direnişi gibi konuları eğitime dahil eden AKP, diğer yandan ise biyolojinin temeli olan ‘Evrim Teorisi’ni tümden çıkarıp attı. Konu üzerine Çağrı Mert Bakırcı ile görüştük. Bakırcı, Texas Tech Üniversitesi’nden doktora yapıyor; ‘Evrim Ağacı’ projesinin kurucusu ve idari sorumlusu. ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu ile birlikte görev yapan popüler ve akademik bir oluşum olan ‘Evrim Ağacı’, birincil görevini “Bilimi halka ulaştırmak, bilimsel gerçeklerle ilgili olarak halkı bilgilendirmek, popüler bilim ürünleri yaratmak, bilimsel aydınlanmayı desteklemek ve ileri götürmek” olarak tanımlıyor ve sesini www.evrimagaci.org aracılığıyla duyuruyor.

* Önce şunu bir açıklığa kavuşturarak başlamayalım isterseniz: “Evrim” konusu müfredattan çıkarıldı çıkarılmasına da, gerçekten var mıydı? Hem ünitenin biçimi, öğretim yılı içindeki zamanı, hem de mevcut öğretmen kadrolarının ideolojik tutumu bakımından düşünüldüğünde, biyolojinin temel taşlarından biri olan bu konu, gerçekten anlamlı bir yer tutuyor muydu eğitimde?

Önemli bir nokta… Teorik olarak, kağıt üzerinde evrim konusu lisede işleniyordu, evet. Ancak pratiğe baktığımızda, lise son (on ikinci) sınıfın biyoloji derslerinin son konularından biri olarak konulduğunu görüyoruz. Bu dönem, bileceğiniz üzere, öğrencilerin gerek doktor raporu, gerekse devamsızlık haklarını kullanmak suretiyle okul derslerini umursamadığı, üniversite sınavına hazırlandığı bir dönemdir. Bu dönemde evrim gibi önemli ve temel bir konunun öğretilmesi mümkün değildir. Dahası, dediğiniz gibi öğretmenler üzerinde kurulan mahalle ve toplum baskısı, müfredat dahilinde bulunan bir konunun bile okutulmasını imkansızlaştırmaktadır. Evrim anlattığı için okullarından atılan, doğuya sürülen, cezalar alan öğretmenler malumunuzdur. Dolayısıyla Türkiye’de evrim eğitimi zaten uzun bir süredir yoktu, şimdi de tabutuna son çivi çakılmış oldu. Bu nedenle alınan karar, Türkiye tarihi ve modern bilim için içler acısı ve yüz karası olsa da, pratik ve realist bir perspektifte dikkate değer herhangi bir fark yaratmayacaktır.

* Milli Eğitim Bakanı konuyu açıklarken, aynen şöyle dedi: “Biyoloji öğretim programı içerisinde bulunan hayatın başlangıcı ve evrim konu itibariyle öğrencilerin gelişimleri itibariyle seviye üstü olduğu için bir üst öğretim kurumuna bırakılmıştır.” “Seviye üstü” ne demek? Bir lise öğrencisinin bu konuyu anlayamayacağı fikrine nasıl ve hangi ölçüyle varılıyor? Ortaokulda “endoplazmik retikulum” gibi benim telaffuz bile edemediğim bir konu öğrenilebiliyor da Evrim nasıl ve kimin seviyesinin üstünde oluyor?

Bunun hiçbir ölçüsü yok. Elbette eğitim bilimleri çerçevesinde bazı konu seviyelerinin belirlenmesi için yapılan araştırmalar söz konusu. Yapılan anket çalışmaları ve/veya ulusal ve uluslararası sınavlarda sorulara ve konulara bakılarak yapılan istatistiki çalışmalar, hangi konuların ağır olduğunu, hangilerinin daha iyi anlaşıldığını yüzeysel olarak da olsa belirtebilir. Ancak evrimin müfredattan çıkarılması kararı, böyle bir araştırmaya dayanmıyor. Zira böyle bir araştırma yapılacak olsa evrim, biyolojinin en kolay anlaşılan ve hatta muhtemelen en severek öğrenilen konularından biri olarak karşımıza çıkacaktır. Hoş, eğer ki PISA sınavı gibi sınavlarda Türkiye’nin vaziyetine bakacak olursak, birçok konu bizim öğrenciler için “üst düzey” gibi gözükebilecektir, zira her sene daha da batıyor öğrencilerin fen ve matematik gibi alanlardaki konumları. Ancak bu, yanlış bir yorum olurdu. Konular, bu yaştaki çocuklar için hiç de zor değil. Dünya’nın her yerinde pedagojik olarak yapılan çalışmalar bu konuların uygunluğunu gösteriyor.

Dediğim gibi, evrim öğrenmesi en kolay konulardan birisi! Sorun, ideolojik bir sorun. Sorun, özgür öğrenme ortamının Türkiye’de bulunmuyor oluşu. Bu nedenle söz konusu “seviye üstü” açıklaması hem komiktir, hem de yanlıştır. Matematikte türev integralin, fizikte görelilik teorisinin, kimyada organik kimya, biyolojide sizin de sözünü ettiğiniz organeller ve her türlü detayları gibi zorluklarıyla meşhur konuların öğretildiği lise düzeyinde evrim gibi bir konunun öğretilmesinin “seviye üstü” olduğunu iddia etmek abesle iştigaldir.

* Mesele ‘seviye’ ise eğer, müfredatta 15 Temmuz ve Gezi Direnişi nasıl giriyor? 15 Temmuz’u dünya istihbarat teşkilatları çözemedi henüz ama müfredatta var. O ‘seviye’nin neresinde duruyor? Yani, yarın FETÖ ile barışsalar müfredat değişecek değil mi? Müfredat böyle bir şey mi?

Eh, ne demeli bilmem… Herhalde bizim çocukların bilimsel seviyesi yerlerde ama sosyopolitik konularda zehir olduklarını diye düşünüyorlar herhalde. Bunun başka bir açıklaması yok. Türkiye’de FETÖ’nün siyasal ayakları çözülemiyor, 30 senedir PKK mücadelesi bitmiş değil, aynı “cihat” kavramını kullanan IŞİD gibi terör örgütleri dört bir yanda kol geziyor ama çocuklara “PKK”, “FETÖ”, “cihat” gibi konuları öğretmek her nasılsa “devletin asli görevi”; ancak modern bilimin en güçlü teorisini öğretmek “seviye üstü”. Bunlar komik iddialar tabii… Devlet ideolojisinin eğitime kabaca yön vermesini anlarım; ancak sınırların ötesine bu kadar geçilmesi, milyonlarca gencin geleceğiyle oynamaktır.

Bunun bir hukuki yaptırımı, bir denetleme ve dengeleme mekanizması olmalıdır. Türkiye’nin en büyük sorunu zaten bu tip rot-balans ayarlarının kalmamış olması… Fermanla demokratik ülke yönetilmez. Bu iş böyle olmaz. Güya müfredat taslağı açıklandığında “Herkes fikrini belirtsin” dediler. Alanın uzmanları “Biz size yardım ederiz; müfredatta hiçbir ideolojiye bağlamaksızın evrimin düzgün öğretilmesini sağlarız, vatanımıza katkı sağlarız” diyorlar. Ancak sadece bunlara kulak tıkamakla kalınmıyor, aynı zamanda hiçbir bilimsel dayanağı olmaksızın, son derece muğlak bir “Bu konu seviye üstü, üniversiteye bıraktık.” açıklamasıyla konu geçiştiriliyor. Bunlar hep komik hamleler. İnsanların yüzüne baka baka alay ediyorlar. Anlamıyoruz sanıyorlar. Hoş, bunları anlamayan ve alkışlayan çok insan vardır ne yazık ki…

* Daha açık sorayım: Evrim teorisiyle siyasal iktidarın (iktidarların) ne derdi var? Darwin’le kişisel bir husumetleri (!) olmadığına göre, bu teorinin okutulmasının nasıl bir siyasal sakıncası var?

Evrim Teorisi’nin okutulmasının “siyasal” hiçbir sakıncası yok. Zira günümüzdeki her türlü canlı türünü ve her bir canlı türünün her özelliğinin nasıl var olduğunu açıklayan bir teori olduğu için, kapitalistler de kullanmışlardır, komünistler de, anarşistler de, şu da, bu da… Siyasal spektrumun her bir tarafına hizmet edebilecek içerikleri bulunur Evrim Teorisi’nin. Normaldir de; bu sistemler gökten zembille inmiyor. İnsan türünün doğasının ve bu doğasının farklı yüzlerinin bir yansıması siyasi-ekonomik sistemler…

Evrim Teorisi’nin okutulmasının sakıncası, dini ideolojilerle ilgili bir durum… Geleneksel olarak din ile bilim arasında bir çatışma olduğu düşünülür. Bu çatışmanın başrol oyuncularından birisi de evrim-yaratılış çatışmasıdır. Halbuki ortada hiçbir çatışma yok. Evrim bir doğa yasasıdır, bir gerçektir. Yaratılış ise dini bir inançtır. Bir doktora giderseniz sizi Hücre Teorisi’nden gelen bilgiler ışığında iyileştirmesini beklersiniz, “Bir dua edeyim, iki üfleyeyim.” demesini beklemezsiniz. O doktor üfleyerek iyileştireceğine inanıyor olsa bile onun kimya ve biyoloji bilgilerini kullanmasını istersiniz. Bu da öyledir. Canlılığın var oluşu ile ilgili her şeye, her türlü dini düşünceye inanabilirsiniz. Ancak iş bilime geldiğinde bunun neden ve nasıl olduğunu açıklayacak olan Evrim Teorisi’dir. Gerçek olan budur. Söz konusu müfredattan kaldırma kararının ardında son derece primitif içgüdüler yatıyor. Konuyu derinlemesine düşünmediği belli olan insanlar, “Evrimi öğretirsek dinsiz nesil yetişir” korkusu besliyorlar.

Halbuki bilim insanlarının yarısı kadarı dindar insanlardır. Yani yazı-tura gibidir bilimi öğrendikten sonra dini inançları sürdürmek. Kişinin kendi geçmişi ve eğilimleri belirler. Birçokları bilim öğrendi diye dininden soğumaz. Dindar olan insanlar da çoğu zaman bilimsel gerçekleri dinlerini doğrulayan unsurlar olarak görürler. Ancak her iki durumda da asıl olan bilimin söyledikleridir, bilim insanı bunu bilir, bunun farkındadır. En dindar bilim insanları bile, eğer ki bilim yapmakta samimilerse, bilimin sınırları içerisindeyken kendi inançlarını bir kenara bırakmayı bilirler. Doktor örneğini hatırlayın… Doğrusu budur. Doktor ateist mi, dinci mi diye bakmayız. İcra ettiği bilimden anlıyor mu diye bakarız. Dolayısıyla Evrim Teorisi’nin müfredattan çıkarılması, açıkça “Din elden gidiyor” korkusuyla atılan bir adımdır. Ancak böyle bir şey yok.

Evrim Teorisi, tüm dini ideoloji ve düşüncelerden (ve ateizmden de) bağımsız olarak ele alınabilir. Zira unutmayın, bir bilim insanı eğer isterse organik kimyayı da öyle bir anlatır ki, böbreklerdeki Henle Kulbu’nu da öyle bir anlatır ki, ateizme de yorulur, dine de yorulur. Bu tip şahsi inançlar, bilimsel bilgiyi edinen insanların kendi geliştirdikleri açıklamalardır. Şunu unutmamak gerekir: Dinler, bilim ışığında güncellenebilir, yeni şekiller alabilir, elastik bir biçimde eğilip bükülebilir. Günümüzde birçok dindar zaten bu şekilde inançlarını sürdürmektedir. Öte yandan bilim, dini inançlar karşısında eğilip bükülmez, değişmez, güncellenmez. Bilim, gerçeğe ulaşmak konusunda sahip olduğumuz en iyi yol göstericidir. Bunu anlamamız şart.

* Bakan, “İlim ne söylüyorsa biz onun gereğini yerine getiriyoruz herhangi bir tarafta yer almaksızın” diyor. Bu “tarafsızlık” konusu ilginç! Genelde, şöyle söyleniyor: İsteyen istediğine inansın! Bu, “inanmak”la ilgili bir şey mi? Yani, Evrim, kategorik olarak başka bir şeyle, örneğin dinle karşı karşıya konulup kıyaslanabilir mi? Bilim böyle tartışılabilir mi ya da böyle bir “tarafsızlık” olabilir mi?

Hayır, evrimin inanmak veya inanmamak ile hiçbir ilgisi yok. Müfredattan çıkarılıp, yeryüzündeki her evrim kitabı yakılsa, her bir insanın evrime dair bilgileri şu anda silinecek olsa, yine evrim bir doğa yasası olacaktır, bir gerçek olacaktır. İnsanlar ondan haberdar değil diye kütleçekimi cisimleri çekmeyi bırakıyor mu? Evrim de bir biyoloji yasasıdır. Bizim onu bilip bilmemizden, anlayıp anlamamamızdan bağımsız olarak gerçektir. Ancak bunu bilirsek, ufkumuz açılır ve günümüzdeki modern teknolojileri ve bilimsel anlayışı pekiştirme imkanımız olur. Bu nedenle öğrenilmesi şart…

* Bilimin ve biyolojinin temelleri açısından bakarsak, Evrim, bu sistematik içinde “eh, o da bir teoridir, öğrensek de öğrenmesek de olur” diyebileceğimiz bir şey mi?

Bu çok yanlış bilinen bir konu… Hücrelerin canlılığın yapıtaşları olduğuna yönelik bilgiler bütünümüze Hücre Teorisi denmektedir. Hastalıkların bazılarının mikroplar nedeniyle olduğuna ve bunun mekanizmalarına yönelik açıklamalar bütünümüze Mikrop Teorisi denmektedir. Makina Mühendisliği 3. sınıf öğrencileri bilecektir; çeşitli makina elemanlarının birbirleriyle ilişki içerisinde nasıl çalıştıklarına ve ne tip davranışlar sergileyeceklerine yönelik bilgi bütünümüze Makina Teorisi deriz. Keza, elektronik öğrencileri bilirler, devrelerin nasıl çalıştığına ve ne tip mekanizmalara sahip olduğuna dair bilgilerimiz Devre Teorisi dersinde işlenir. Şimdi, bunları da mı işlemeyelim? Fizik’te devreleri anlatmayalım mı? Biyoloji’de hücrelerden söz etmeyelim, bakterileri anlatmayalım mı?

Bu hatanın ardında yatan şey bilimde “teori” ne demek, onu bilmiyor oluşumuz. Mesela “Komplo Teorisi” diye bir şey var, günlük yaşantıda çok sık kullanılır. Hani belli bir kanıtı yok ama, dinleyince böyle kulağa hoş gelen şeyler. İşte 11 Eylül saldırılarıyla ilgili, Ay’a insanların ayak basmasıyla ilgili falan uçuk kaçık, saçma sapan iddialar. “Asılsız iddia” anlamında kullanılıyor teori günlük dilde… Bilimde ise böyle bir anlamı yok. Bilimde teori, bir doğa yasasının neden ve nasıl o şekilde işlediğine dair son derece güvenilir, test edilmiş, kanıtlarıyla ortaya konmuş bilgiler bütünü anlamına gelir. Örneğin kütleçekimi bir yasadır, cisimlerin birbirine doğru hareket etme eğilimidir. Ancak bunu Newton’un Yerçekim Teorisi, Einstein’ın Görelilik Teorisi, Kuantum Alan Teorisi gibi farklı teoriler izah eder; her biri de farklı açılardan tamamen doğru açıklamalara sahiptir, var olan her şeyimizi bu teorilere borçluyuz. Keza, evrim de bir doğa yasasıdır. Bir canlı popülasyonunun özelliklerinde kalıtsal bir çeşitlilik varsa ve bu çeşitliliğin bir kısmı bulunulan çevrede avantaj sağlıyor, diğer bir kısmı sağlamıyorsa, canlı türleri nesiller içerisinde değişir. Bu kadar basit!

Bu kısa vadede mikroevrim denen değişimlere neden olur, türlerin tür-içi özellikleri değişir. Uzun vadede olursa makroevrim olur, bir tür, mikroevrimsel değişimler nedeniyle o kadar fazla yeni özellik biriktirir ki, artık yeni türlere evrimleştiğini söyleriz. Türleşir yani… Bu kadar basit! Bu bir doğa yasasıdır, değiştirebileceğiniz bir şey değildir. Kütleçekimi gibi, Evren’in dokusu nedeniyle bu şekildedir. Evren bu şekilde olduğu müddetçe, evrim de, kütleçekimi gibi bir yasa olacaktır. Ancak bu yasanın neden ve nasıl o şekilde olduğunu açıklamak isteriz. Hipotezler geliştirir, bunları sınar, doğru olduğuna kanaat getirdiklerimizi bir araya getirir, açıklayıcı ve kapsayıcı bir teori inşa ederiz. Buna Evrim Teorisi deriz. Yani Evrim Teorisi bir noktadan sonra kanun olabilecek bir şey değildir. Bu okullarda yıllarca yanlış öğretildi. Teoriler kanun olmazlar, olamazlar. Böyle bir hiyerarşi yok aralarında. Teoriler, kanunları ele alır, onları açıklarlar. Bunu anlamak çok önemli…

* Din konusundan devam edersek; Evrim teorisinin dini inanışı çökertmek için ‘hain bir komplo’ olduğu çok yaygın bir düşünce biliyorsunuz. Gerçekten teorinin amacı bu mu? Daha doğrusu genel olarak bilimsel çalışmanın böyle bir “gizli gündemi” olabilir mi? Darwin’in de kilise eğitiminden geldiğini ve bal gibi Hıristiyan olduğunu biliyoruz. Kendisi ta Galapagos’a kadar herhalde Papa’ya gıcıklık olsun diye gitmemiştir! Yani dini inanış ile evrim teorisini kıyaslayan bir tartışma sağlıklı mıdır?

Bugüne kadar hiçbir bilimsel teori doğrudan dini inançları değiştirmek ile ilgili olmamıştır. Bakın, dikkat edin: Hiçbir bilimsel teori diyorum. Her seferinde insanlar, bilimsel gerçekleri ve teorileri alıp, istedikleri gibi yorumlamışlardır. Bunu Galileo ve Kopernik gibi astronomların zamanında da gördük. Kilise, bunları “dinsizlik sebebi” olarak yorumlamıştır. Bugün Dünya’nın Evren’in merkezinde olmadığına inananları dinsiz olmakla suçlayan kaldı mı? Ee, hepimiz ateist mi olduk şimdi? Hayır. Gerçeği anladık, dinî inançlarımızı buna göre modifiye ettik ve yolumuza devam ettik. Evrim Teorisi de şimdi sıradaki bilim teorisi. Kavga edilecek, bu teorinin doğru olduğunu söyleyen bilim insanları ve bilimseverler “dinsizlik” ile suçlanacak, aradan birkaç sene geçecek ve herkes evrimi kabul edecek, dinî inançlarını ona göre şekillendirecek, yoluna devam edecek.

Muhtemelen bir sonraki teoriyi, mesela Çoklu Evrenler Teorisi’ni tartışıyor olacağız bu defa da… Bu bilimin kaderidir biraz. Herkes gerçeklerden hoşlanır; ta ki siz onların işlerine gelmeyen gerçekleri söylemeye başlayana kadar. Ama bizim hoşumuza gitmiyor diye gerçekler değişmezler. Evrim de değişmeyecek bir takım insan beğenmiyor diye. Büyük fizikçi Max Planck’ın bu konuda harika bir sözü var: “Yeni bir bilimsel gerçek, karşıtlarını ikna edip onların ışığı görmesini sağlamakla bir zafer kazanmaz. Daha ziyade, bu karşıtlar nihayetinde ölürler ve yeni nesiller, gerçeklere alışık olarak büyür.” Evrim konusunda olacak olan da budur. Başka bir yolu yok.

Din ile evrimi karşı karşıya getiren her türlü tartışma anlamsızdır. Zira tartışma alanı eşit değildir. Bir dindar, köşeye sıkıştığı zaman “İyi ama evrimi Tanrı yaratmış olabilir.” deyip işin içinden rahatlıkla çıkabilir. O noktaya kadar tartışılan her şey boşa gitmiş olur. Bu nedenle bence bu tip bir yaklaşımı baştan benimsemek gerekiyor. Dindar olan kişiler, evrimin “Tanrı’nın yaratış biçiminin harika bir örneği” olarak görmeliler. Çünkü evrim bir yere gitmiyor. Yani evrimi karşılarına almak, kazanabilecekleri bir savaş değil. Bu nedenle bir an önce benimsemeye bakmak gerekiyor. Kaldı ki, bu dindarlar için bir zarar değil. Evren’in 13.82 milyar yıllık var oluş ve değişim sürecine kimse bir şey demiyor, dindarlar “Ne de harika bir süreç” diyorlar. Dünya’nın jeolojik tarihine bakıyoruz, Ay’ın oluşumuna ve bunun gibi konulara. Kimse “Bunlar yalan!” diye çıkışmıyor, dindarlar “Ne harika bir yaratılış!” diyorlar. Halbuki bunların hepsi süreç, kademeli değişimlerin bir ürünü. Ancak ne oluyorsa canlılığa geldiğimizde hemen bir itiraz doğuyor, “Oooo hayır, canlılık bir anda var oluvermiştir.”

Puf diye, yoktan var oldu tüm canlılar öyle mi? Yani mesela bir bahçe vardı, hiçbir canlı yoktu üzerinde ve birdenbire puf diye ceylanlar koşmaya başladı, kuşlar ötüvermeye başladı, öyle mi? Böyle bir şey söz konusu değil. Fosiller ve jeoloji bir kere bunun böyle olmadığını gösteriyor. Genler, kademeli bir değişim tarihi sunuyor. Bu düşünceleri bırakmak şart… Dinlerini sürdürmek isteyen, ama bilimi karşısına almak istemeyen her aklı başında inanan, “Evrim elbette bir gerçektir, Tanrı’nın gücü bir canlıyı diğerine dönüştürmeye yetmez mi, bunu mu iddia ediyorsunuz?” gibi bir tutum almalıdır. Çünkü sonu olan bir tartışma değil, evrim mi doğru, yaratılış mı doğru… Hâlbuki tartışmanın “gerçek” olan cevabı baştan belli: Elbette ki canlılar evrimleşmiştir. Bu tartışması olan bir mevzu değil. Yoktan tartışma yaratmanın anlamı yok. Eğer ki aydın dindar insanlar bu şekilde evrim ve bilim düşmanlığı üzerinden din tüccarlığı yapan gericilere geçit vermezlerse, toplum olarak çok daha hızlı aşarız bu konuları, çok daha hızlı ilerleriz.

* Bildiğim kadarıyla Papa bu konudaki inadından biraz vazgeçti. İslami dünyadaki durum ise karışık… Sitenizdeki bir makaleye bakılırsa eski İslam düşünürleri bu konuda katı değil. Şimdiki ‘cübbeli’ tayfası, onlardan daha mı âlim?

Evet, Hristiyan dünyası yine değişim konusunda başı çekiyor gibi gözüküyor. Çok önemli değil elbette bilimsel bir perspektiften Papa onu mu demiş, bunu mu demiş. Ancak onun peşinden giden kitleye doğru yolu göstermesi açısından, yani toplumsal bir açıdan önemli bir adım. O açıdan sevindirici. Yoksa Papa dedi diye gerçek olmadı evrim elbette. Ya da reddedecek olsa bir sonraki Papa, evrim yok olmayacak. İslam Tarihi çok kaliteli evrim tasvirleri ile dolu. El-Cahızlar, Miskeveyhler ve diğerleri… Bunlar tabii ki sadece felsefî bir düzeyde ele almışlar konuyu; kendilerinden önce gelen Antik Yunan geleneğini sürdürmüşler. Bunlar, günümüzdeki “hacı hoca takımı” ve din tüccarlarından çok daha kaliteli, onlarla kıyaslanmayacak kadar üst düzey filozoflar. İslam Dünyası’nın bu tip filozoflara, bilim insanlarına, liderlere acilen ihtiyacı var. 12. Yüzyıl öncesi İslam’ın Altın Çağı, aydın ve ilerici Müslümanlarca inşa edilmeli. Bu da, bilimsel gerçeklere sırt çevirerek, onları sansürleyerek, kitaplardan çıkararak değil; onları kucaklayarak, gençliğe aşılayarak, dini inançlarımızı bu bilimsel gerçeklere göre yorumlayarak, düzenleyerek, gözden geçirerek olur.

* Bir de bu tür temel bilimsel gerçeklerin çoğunda başımıza gelir. Biri çıkar ve “ama sizin teoriniz şunu açıklayabilir mi?” der ve her şeyi alt üst ettiğini zanneder. Komiklik bir yana, böyle bir “her şeyi açıklayan teori” gerçek hayatta var mıdır? Yani sonuçta Darwin de öncesi ve sonrası olan bir zincirin halkası; bilim bu anlamda kesintisiz bir süreç değil mi zaten?

Hayır, hiçbir teori her şeyi açıklayamaz. “Her Şeyin Teorisi” diye bir hedef-teori var fizikte. Hedef-teori diyorum, çünkü geliştirilmeye çalışılıyor, olması arzulanıyor; ancak henüz erişilebilmiş değil. Bu teoriye erişebilsek bile açıklayacağı şey, Evren’deki tüm temel kuvvetlerin birbiriyle ilişkisini tek bir denklem üzerinden açıklayabilecek olması. Kimya, jeoloji, biyoloji ve diğer her alandaki her şey de nihayetinde fizikteki bu kuvvetlerden ve onların etkileşimlerinden doğduğu için, ister istemez “her şey” açıklanmış olacak. Ancak bunu bir kenara bırakacak olursak, spesifik bilim teorileri “her şeyi” açıklayamazlar. Öyle şeyler gördüm ki… “Evrim Teorisi doğruysa, Ay neden böyle?” diyen insanlar var. Evrim Teorisi ne alaka, Ay ne alaka… Teorilerin belli bir kapsamı ve gücü vardır. Her teori aynı kapsamda ve güçte değildir. Mesela Newton’un Yerçekimi Teorisi, ışık hızından çok çok daha yavaş giden, günlük yaşantıda aşina olduğumuz cisimlerin hareketlerini açıklar. Ancak ışık hızına yaklaştıkça, Newton’un teorisi işe yaramaz hale gelir.

Einstein’ın Görelilik Teorisi, ışık hızına kadar olan tüm hızlarda hareket eden cisimlerin hareketlerini açıklar mesela. Kapsamı daha geniştir yani. Ele aldığımız teorinin tam olarak ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Tam olarak neyi konu alıyor, tam olarak neden bahsediyor, tam olarak kapsamı ne? Bunları bilmeden tartışma olmaz. Türkiye’de ve Dünya’nın birçok yerinde evrim karşıtlarının karşı oldukları şeyin ne olduğunu bilmediklerini görüyoruz. Bilim bilgisayar başından yapılmaz. Bilim, akademik makalelerle yapılır. Bilimsel bir teori çürütülecekse, akademik bir çalışma yapılır, makalesi yazılır, güvenli ve hakemli bir dergide yayınlanır, bilim insanları sonuçları sınar, test eder, tekrarlar ve gerekirse bilimin gidişatında bir değişim yaşanır. “O zaman şunu da açıklayın!” diyerek bilim yapılmaz. Çok ayağa düşmüş bir bilim algısı bu maalesef. Ve çok da yaygın…

* “Ormanlar kralı aslan”a belki kimse itiraz etmezdi de sorun biraz “maymun”da mı ne? “Biz maymundan gelmedik arkadaş” diye höykürüyor herkes! Mesele bu kadar basit mi hakikaten? Zor, biliyorum ama derin teorik anlatımlara saplanmadan çok çok kısa bir özet yapsanız, nedir bu Evrim’in özü?

Evet, keşke aslanlar ile en yakın akraba olsaymışız, her şey çok daha kolay olurdu muhtemelen. Aslında evrimin özünün, temelinin insan-maymun ilişkisi ile bir alakası yok. Ancak evrimin ne olduğunu anladıktan sonra, tüm türlerin birbirleriyle akraba olduğu gerçeğine ulaşıyoruz. Yani bir kedi ile bir ayı akraba. Bir muz ağacı ile bir yılan da öyle. Ancak bunların akrabalık ilişkileri birbirinden farklı mesafede… Mesela siz kardeşiniz ile çok yakın akrabasınızdır. Ancak amcanızın oğluyla daha uzak akrabasınızdır. Türler arası olan ilişki de aynen böyle. Kedi ile ayı, muz ile yılanın akrabalığından daha yakın akrabadırlar. Bu şekilde, insanı ele alıp, tüm canlılığa baktığımızda gördüğümüz şey, en yakın akrabalarımızın maymunlar olduğu. Ondan sonra kemirgenler geliyor. Ondan sonra diğer memeliler. Sonra sürüngenler, sonra amfibiler, nihayetinde balıklar, basit çok hücreliler ve nihayetinde de tek hücreli bakteriler. Var olan bütün canlıları farklı “kuzenler” olarak düşünecek olursak, her birinin yaşamış ilk ortak atası, tek hücreli bakteri-benzeri canlılar.

Ancak bu devasa aile ağacı içerisinde daha küçük alt gruplara odaklanırsanız, daha yakın ortak atalar bulabilirsiniz. İşte mesela insanlar ile şempanzelere baktığımızda, bunların son ortak atasının 6 milyon yıl önce yaşamış Orrorin tugenensis ya da Sahelanthropus tchadensis isimli türlerden biri olduğunu görüyoruz. Şu anda var olan hiçbir canlı türü, şempanzelerin bize olduğundan daha yakın akraba değil. Mesela gorillere bakıyoruz, son atamız 8 milyon yıl önce yaşamış. Mesela kurtlara bakıyoruz, son ortak atamız 94 milyon yıl önce yaşamış. Örneğin kurtlarla son ortak atamız 3-4 milyon yıl önce yaşamış olsaydı, en yakın akrabamız onlar olacaktı. Ortak atamız da hem kurtların, hem insanların ortak özelliklerini taşıyan bir canlı olurdu. Ama böyle bir şey yok. Genlere bakıyoruz, anatomiye bakıyoruz, fosillere bakıyoruz, morfolojiye bakıyoruz, davranışlara bakıyoruz, embriyolojiye bakıyoruz…

Bin bir farklı açıdan test ediyoruz, her seferinde aynı sonuç çıkıyor: Şempanzeler, en yakın kuzenlerimiz. Sonra goriller, sonra orangutanlar, gibonlar, Siyamanglar, Eski Dünya Maymunları, Yeni Dünya Maymunları, kemirgenler, vs. diye geriye doğru gidiyor. Bu şekilde takip ettiğinizde, çam ağacı ile de ortak atalarımızı bulursunuz, yılanlar ile de… Ancak bunlar o kadar eski zamanlarda yaşamış türlerdir ki, ne insana benzerler, ne yılana… Çünkü mesela sizinle amcaoğlunuzun ortak atası kimdir? Dedeniz. Dedeniz ikinize de az çok benzeyebilir. Ancak Afrika’dan bir elemanı alıp, onunla son yaşamış atanıza bakarsanız, ikinize de doğrudan çok benzemeyen bir insana ulaşırsınız. Bu da onun gibi… Ne kadar uzak akrabaları alırsanız, ortak ata o kadar az benzer olacaktır onlara…

İşin özü şu: İnsanlar maymunlardan evrimleşmiştir. Ama insanlar kemirgen, ufak memelilerden de evrimleşmiştir. İnsanlar, sürüngenlerden de evrimleşmiştir. İnsanlar, balıklardan da evrimleşmiştir. İnsanlar, bakterilerden de evrimleşmiştir. Çünkü evrim tarihini geriye doğru takip ettiğimizde, bizim soyumuzda sadece maymunlar yok. Bu saydıklarımın hepsi var. Ancak her bir basamaktan, bir dolu yeni tür evrimleşiyor elbette. Yani kemirgenlerden sadece bize gidecek olan maymunlar evrimleşmedi mesela, kedigillere ve köpekgillere gidecek olan dallar da evrimleşti. Evrimi kocaman bir ağaç olarak görmek gerekiyor. Kalın dallar var ve o kalın dallardan sayısız ufak dal çıkıyor, o ufak dallardan daha da ufak dallar çıkıyor. Böylesine girift bir yapı… İşte evrimi doğru düzgün anlatırsak, bunlar çok kolay anlaşılır şeyler olacak. Maymun-insan bağlantısı en az önemli olan şeylerden birisi evrimde. Ondan önce öğrenecek o kadar çok şey var ki! Ama insanlar popüler olana çakılıp kalıyorlar işte…

* Bir şey daha… Bunun bize ne faydası var yani? Öğrenci olarak baktığınızda ne gibi bir önemi var Evrim’in? Olmadığında nasıl bir eksiklik oluşur eğitimimizde? Öğrenmesek olmaz mı? Ve bir şey daha… Tıptaki anlamı ne Evrim’in? Yani onunla, sadece ‘nereden nereye geldik’ sorusunu mu yanıtlıyoruz, yoksa günümüz tıp biliminde işlevli bir yeri mi var?

Ben Makina Mühendisliği okudum. Şu anda Evrimsel Robotik diye bir alanda doktora yapıyorum. Evrimden öğrendiklerimizi robotlara uyguluyoruz. Bu sayede Yapay Zeka geliştiriyoruz. Daha önce insan tasarımlarının beceremediği şeyleri yapan robotlar evrimleştiriyoruz. Evrim ve evrimden öğrendiklerimiz sayesinde, mühendislik gibi alakasız bir alanda yepyeni teknolojiler keşfediyoruz. NASA, uzaya gönderdiği uydularda, Mars’a indirdiği araçlarda, evrimsel algoritmalardan faydalanıyor. Evrim sayesinde bu sistemler insanların kendi yetenekleri çerçevesinde çözemeyecekleri sorunlara, orijinal çözümler evrimleştiriyorlar! Bu yeterli bir cevap olur mu?

Olmadıysa, evrimsel ekonomiyi ele alın. Evrimin mekanizmalarından yola çıkarak ekonomik tahliller yapılmasını mümkün kılıyor. Evrimsel mimarlık, emekleme aşamasında olsa da üzerinde düşünülen, evrimsel tasarımlar denen kavramlardan gücünü alan bir mimarlık akımı. Hadi bunlar “uç” geliyor olabilir. Evrimsel tıp? Neden her yıl grip aşısı oluyoruz? Neden toplumumuzda halen AIDS denen bir illet var? Neden kanseri yenemiyoruz? Çünkü virüsler de, kanser hücreleri de aşırı hızlı evrimleşen oluşumlar. Bunların evrimini anlamadan onları asla yenemeyeceğiz! Sırf ilaç dayamakla olmuyor işte bu işler, öğreniyoruz artık bunu. Evrimlerini anlayacağız, evrimin genlerini nasıl etkilediğini anlayacağız, genlere hükmedeceğiz ve evrimden öğrendiklerimizi uygulayarak onları alt edeceğiz. Hatta sonradan oluşabilecek hastalıkların da önüne geçeceğiz.

Bu da mı yetmedi? Ziraat… Şu anda pazardan “organik” diye aldığınız besinlerin neredeyse istisnasız olarak her biri, evrimin mekanizmalarından biri olan Yapay Seçilim sayesinde yaratılmıştır. Evrim olmasaydı, karnımızı doyuramazdık, bu kadar lezzetli yiyeceklere erişemezdik, o kadar diyebilirim. Yabani lahana gibi bir bitkiyi aldık, evrimin mekanizmalarını farkında olmadan da olsa uygulayarak, ondan tamamen alakasız brokoli, karnabahar, mangır, alabaş gibi bitkileri yarattık. Düşünebiliyor musunuz, evlerimizdeki karnabahar, evrimin doğrudan bir ürünü! Muz, karpuz, şeftali, mısır? Bunların vahşi versiyonlarını görseniz, şu anki bilgileriniz ile onları yiyemezsiniz bile! Serttirler, sulu değillerdir, dev gibi çekirdekleri vardır, tatsız tuzsuz bitkilerdir. Biz, onları evrimleştirerek, bildiğimiz muza, karpuza, şeftaliye, mısıra dönüştürdük.

Evrimi anlamadan, modern bilim anlaşılamaz, modern bilim yapılamaz. Bu kadar net.

* E, bi’şey daha… Cahilliğimden soruyorum, hoşgörün… Bir mevzuyu müfredattan çıkarınca o şey hayattan da çıkar mı? Hükmetmek böyle doğa kanunlarını filan da kapsayan bi’şey mi ki?

Eminim birileri öyle olsun isterdi ama hayır. Gerçekler, bizim ne dediğimizden, neye inandığımızdan, ne istediğimizden tamamıyla bağımsızdır.

* Evrim derslerinin dünyadaki genel durumu ne? Örneğin, ABD’nin bazı eyaletlerinde müfredatta olmadığı filan söylenir. Genel olarak nedir durum?

Evrim her müfredatta var ABD’de. Ama yaratılışçılar ve onlardan evrimleşerek türemiş olan akıllı tasarımcılar gibi akımlar mücadele ediyorlar. Tabii ki kaybediyorlar. Şimdi bu yeni yükselen gerici akımlar dolayısıyla geçici kazanımları olabilir. Ancak Türkiye’deki vaziyette olacağı gibi, Dünya’nın her yerinde yenilecekler. Kaçarı yok. Gerçeklere karşı savaş verip de kazanamazsınız. Bugüne kadar kimse kazanamadı, siz de kazanamayacaksınız. ABD bir tarafa, tüm modern ülkelerde evrim öğretilmektedir. Mesela bizden bilim konusunda fersahlarca ileri olan İran’da da evrim öğretilmektedir. Bunu bu şekilde diyorum, çünkü hep “İran’da bile şöyle”, “İran’da bile böyle” denir, iyi olan ama şaşırtıcı olan şeylerden bahsederken. Kusura bakmayın ama artık o kalıbın doğrusu “Türkiye’de bile” olmalı. Hele ki bilimsel konularda…

* Biraz da şuradan bakalım. Evrim teorisinin siyasal iktidarları rahatsız eden ekolojik bir yanı olabilir mi? Sonuçta yaratılış inancı, bütün doğayı insanın hizmetine koşan bir mantığa sahip. Ancak, insanın biricikliği ve öncüllüğü teorisi bir kez çökünce ve onun yerine canlı cansız bütün evrenin yekpareliği geçince, eko-sistem anlayışı da değişiyor. Sadece ‘seçilmiş varlık’ olarak insan ve onun ihtiyaçları (ve cüzdanı) değil de evrim içindeki bütün doğayı düşününce, vatandaş barajlara, nükleer santrallere de ters ters bakmaya başlıyor! Bundan da huylanıyor olabilirler mi?

Bu belki bir ileriki adım olabilir. Türkiye’nin bu konumda olduğunu sanmıyorum. Yani Türkiye henüz o tip bir ekoloji ve çevre algısı geliştirmiş bir toplum değil ki, onu evrimle falan bağdaştırabilsin. Bu söylediğiniz, şu anda evrim karşıtlarının algısal düzeyinin çok ama çok ötesinde bir düşünce… Keşke bu seviyede düşünebilseler de o tip bir itiraz geliştirseler. Ama hiç sanmıyorum… Türkiye özelinde konuşmazsak, elbette kapitalist devlerin bu tip endişeleri olabilir. Belki ileride, evrime karşı verilecek son savaşlar bu tip cephelerde görülecektir. Ancak henüz anaakım evrim “eleştirisinde” bu tip bir korku olduğunu sanmıyorum. En azından hiç denk gelmedim ya da hiç o tip bir endişe olduğunu hissetmedim. Çünkü “Güçlü olan kazanır.” gibi bayağı ve gerçekçilikten uzak evrim görüşü, kapitalist devlerin işine gelen bir görüş aslında. Evrimin bu tip indirgemeci bir süreç olmadığını söyleyelim.

* Bir de işin belki de başka bir tarafı var… Darwinci düşünceyi sosyoloji ve ekonomiye uygulama çabaları hep berbat sonuçlar veriyor. Engels’in sert biçimde eleştirdiği Malthus’un “altta kalanın can çıksın, işçiler de öyle fare gibi doğurup durmasın” mealindeki yaklaşımı mesela hep ‘Evrim’le ilişkilendirildi… Yine son süreçteki neoliberal vahşi kapitalizm, “Sosyal Darwinizm” kavramıyla özdeşleştirildi. Bu sizce Darwin’e haksızlık mı? Yoksa ihtiyar bunu hak etti mi gerçekten?

Ben haksızlık olarak falan görmüyorum bunu pek. Bilimin doğasında vardır bu. Bir şeyi geliştirir, ortaya koyarsınız. İyiler, iyi bir şeyler üretirler onunla. Kötüler, kötü bir şeyler. Atomu parçaladık… Biri gitti radyoloji ve radyografiyi keşfedip milyonların hayatını kurtardı. Biri gitti birkaç saniyede yüz binleri haritadan silen bir atom bombası geliştirdi. Şimdi, atomu parçalamak içsel olarak “kötü” bir şey midir, “iyi” bir şey midir? İnsanlar iyi ya da kötüdür. Bilim ve onun konusu olan gerçekler değil. Evrim de, bir doğa yasası olarak iyi yöne de çekilebilir, kötü yöne de… Biri gider evrimi kullanarak yapay zekâ üretir, uydular üretir, hastalıkları kökünden siler atar… Biri gider “Üstün ırk yaratalım.” der. Bunların sonu yok. Bunlar için bilimi veya bilim insanlarını suçlamanın da bir anlamı yok. Herkes, kendi hareketlerinden mesuldür. Atom bombası için yargılanması gerekenler atomu parçalayanlar değil, onu atom bombası yapımında kullananlardır. Evrimden yola çıkarak üretilebilecek hastalıklı görüşler için Darwin ya da evrimsel biyologlar değil, gerici ırkçılar suçlanmalıdır.

* Bu arada, Evrim Ağacı hareketi nasıl gidiyor? Bugünkü kuraklıkta yine de ağacınızdan umutlu musunuz? Şu çalgılı dansözlü ‘Hoca’nın birinci kalite ‘Evrim Yalanları’ kitaplarına göre siteniz pek fakir duruyor ama…

Gayet iyi gidiyor, müthiş bir hızla gelişiyoruz. Türkiye’nin ve Dünya’nın dört bir yanından insana modern bilimi öğretmeye çalışıyoruz. Sürekli yeni şeyler deniyoruz, YouTube kanalımızı geliştiriyoruz bu aralar mesela. Türkiye’den çıkıp da gerek ülkemizde, gerek Dünya’da bilimsel araştırmalar yürüten uzmanları ağırlıyoruz mesela canlı yayınlarımızda. Evrimin temellerini anlattığımız videolar çekiyoruz. Türkiye’de hiç yapılmamış şeyler bunlar. Bunları başarıyoruz. Bu süreçte çok fazla desteğe ihtiyacımız var; gerek maddi olarak, gerek manevi olarak. Özgürlükçü Demokrasi okurlarına da bir dayanışma çağrısı olsun bu. Eğer ki Türkiye’de modern bilimin gelişimine, bilimsel aydınlanma mücadelesinin ilerlemesine katkı sağlamak isterlerse, lütfen bize ulaşsınlar. Ele ele vererek, kol kola girerek büyüyoruz çünkü. Daha yapmak istediğimiz, planlarımız arasında olan çok büyük projeler var. Bunların üstesinden hep birlikte gelmemiz gerekiyor.

* Yeniden teşekkürler…

Ben teşekkür ederim. İyi çalışmalar.

EN SON EKLENENLER