Cumhuriyet davasında 4’üncü gün: Sadece gazetecilik yargılanmıyor

Cumhuriyet davasında bugün tutuksuz yargılanan Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin ve Orhan Erinç savunma yaptı. Çetinkaya, “Yazdıklarım savunmamdır”, Engin, “Sanık iskemlesine oturtulmamız hukuk adına utanç verici”, Erinç ise, “Sadece gazetecilik yargılanmıyor” dedi.

Cumhuriyet gazetesinin 11’i tutuklu 17 yazar, yönetici, çizer ve çalışanının yargılandığı davanın ilk duruşmasına dördüncü günde devam ediyor. Çağlayan’da bulunan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, tutuksuz yargılanan Aydın Engin, Orhan Erinç ve Hikmet Çetinkaya’nın savunması ile devam etti. Duruşmada ilk olarak gazete yazarlarından Hikmet Çetinkaya savunma yaptı.

ÇETİNKAYA: YAZDIKLARIM SAVUNMAMDIR

1966 yılından beri Cumhuriyet gazetesinde çalıştığını ifade eden Çetinkaya, hayatının her alanında haber yazdığını ve röportaj yaptığını dile getirerek, “Halen gazetede köşe yazarlığını sürdürüyorum. İlk önemli haberimden birisi Fethullah Gülen ile ilgilidir. Bornova’da başlayan örgütlenmesini ve vaiz olarak İzmir Kestanepazarı Camii’ne atanmasını, Akevler Yapı Kooperatifi’nde Yaman Koleji’nde, Maltepe Askeri Lisesi, Işıklar ve Kuleli Liseleri’nde sahte sağlık raporları ile örgütlendiklerine kimseyi inandıramadık, inanmak istemediler. Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler. Hakkımda ‘Hoca efendiye’ karşı yazdıklarımdan ceza davaları açtılar” dedi.

“Yazdıklarım, haberlerim, iddianameye karşı savunmam ve sorgumdur” diyen Çetinkaya, “Yaşamın olağan akışına aykırı böyle bir iddianameyi kendim, yazılarım, yaptıklarım ve gazeteciliğim adına reddediyorum. Mahkemenizden beraat kararı verilmesini talep ederim” dedi.

ENGİN: HUKUK ADINA UTANÇ

Çetinkaya’nın savunmasının ardından gazetenin yazarı Aydın Engin’in savunması başladı. Engin, savunmasında şu ifadelere yer verdi: “Şu anda üçü tutuklular arasında, ötekiler savunma sıralarında yer alan müdafiler benim kadim avukatlarımdır, yakın arkadaşlarımdır. Onların mesleki yeteneklerine, hukuk ve demokrasi kültürlerine güvenim tamdır. O yüzden iddianameyi bir de ben ele alıp üstünde konuşmaya, sizleri de yormaya hiç niyetim yok. Zaten 3 avukatım iddianameye gerekli yere koydular. İddianameye suç kanıtı gibi yerleştirilmiş ve yasal süre içinde basın savcılığınca herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiş dokuz makalemle ilgili herhangi bir açıklama yapmayı da anlamsız buluyorum. O yazılar zaten benim ek cümleler kurmama gerek bırakmayacak bir açıklıkla iddianameye cevap veriyorlar. Soruşturma savcısının yazıların başlıklarına bakıp ama içeriğini bile okuma zahmetine girmeden iddianameye yerleştirdiğini düşünüyorum. Aksi takdirde ‘Savcı yazıları okumuş ama anlayamamış’ demek zorunda kalırım ki hukuk eğitimi görmüş bir savcının bu duruma düşeceğini düşünmek bile istemem. Bu konuda ben bir karar vermeyeceğim. Seçimi soruşturma savcısına bırakıyorum. Ancak tutanağa geçmesi için tek bir cümleme izin vermenizi diliyorum. Sayın yargıçlar, böyle bir iddianame ile benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor.”

‘BEN MESLEĞİMİ YAPTIM’

Engin’in savunması ardından çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı, Engin’e “İsrail İmamı Harun Topak isimli şahıs ve 13 Bylock kullanıcısı kişi ile irtibatınız var olduğu iddiası var. Ne diyeceksiniz?” sorusunu yöneltti. Engin, “Benim mesleğim böyle insanlarla ilişki kurarak olur. Bu FETÖ olur, PKK olur. Çoğunu tanımıyorum. O zaman cemaat denilen, bugün FETÖ diye adlandırılan yapının önde gelenlerindendir. Benin işim, hakkın haber alma hakkını ete kemiğe bürümektir. Ben cemaatte yer alan birçok kişi ile görüştüm. Sadece mesleğimi yaptığımı için bunu söylüyorum. Ben cemaatin vitrinindeki ya da vitrininde yer almayanlarla görüşmem sonucunda daha darbe girişimi olmadan, AKP ile sarmaş dolaş olmadan aralarındaki çatışmayı ortaya çıkaramazdım. Ben daha bir şey yokken AKP ile cemaat arasında çatışma olduğunu ortaya koydum. Ben işimi yaptım. İyi yaptım. Savcının eksik bıraktığını söyleyeyim. Ben 3 Abant toplantısı izledim. Orada Cemil Çiçek de vardı ve açılış toplantısı yaptı, AKP milletvekilleri vardı. Ben orada yaşananları aktardım. Ben son gittiğimde cemaatin vitrininde olanların olmadığını gördüm. Tüymüşlerdi” diye cevap verdi.

ERİNÇ: SADECE GAZETECİLİK YARGILANMIYOR

Çapraz sorgunun ardından gazetenin imtiyaz sahibi Orhan Erinç savunma yaptı. 1957 yılından bu yana Cumhuriyet gazetesinde çalıştığını dile getiren Erinç, “Genel Yayın Yönetmenliği, başkanlık konularında deneyimliyimdir. Başkanlığım sadece cumhuriyet ile sınırlı değildir” dedi. Bu dava da sadece gazeteciliğin yargılanmadığını, gazetecilerin mesleklerini yapmalarının da engellendiğini dile getiren Erinç, “Bizim yaptıklarımız halkı bilgilendirmiyor birilerine mesaj veriyoruz anlayışı hakim bu ülkede” dedi. Erinç, “Cumhuriyet Vakfı yöneticilerini tasfiye ettikleri” iddialarına ilişkin ise “3 kişi haricinde bu iddiayı dile getiren yok. Birde Aydınlık grubu bunu dile getiriyor. Bize yöneltilen saldırının nedenlerinin siyasi olduğu ortaya koymaktadır. Kendilerinin tasfiye edildiğini iddia etmektedirler. 3 ayrı tanık vardır. Mehmet Faraç, Alev Coşkun ve Mustafa Balbay. Mehmet Faraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkanvekili Alev Coşkun’du. Alev Coşkun yeterli oyu almadığında ona oy verenlerden biri de Mustafa Balbay’dır” diye konuştu.

Gazetenin yayın politikasının değiştiğine dair iddialara ilişkin ise Erinç, “Bir gazetenin yayın politikasını değiştiğini saptamak ağır cezanın konusu mudur? Gazetecilikte istifa halinde kıdem tazminatı ödenmez. Tek neden vardır, yayın politikasının değişmesi durumunda çalışanın bundan etkilenip etkilenmediğinin iş mahkemesi tarafından saptanmasıdır. Bu konunun ağır ceza mahkemesinde tartışılmasını anlamıyorum” ifadesinde bulundu.

Erinç’in savunması ardından çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı, “Bir haber geliyor, haber doğrudur, diyelim ki vahşi bir tecavüz olayının görüntüleri geliyor, vakfın bu haberi yayınlamaması görüşü olabilir mi?” şeklindeki sorusuna Erinç, “Cumhuriyet gazetesinde bir haberi yayınlatmayacak hiçbir güç yoktur. Bir haber doğru ise hiç kimse engelleyemez” diye yanıtladı. Üye hakim ise, Erinç’e “Karşı gazete denen bir Zaman gazetesi var. Belli tarihlerde Zaman gazetesi ile aynı manşeti atma durumunuz var. Bunun neden yapıldığı hususunu ve buna dair bir eleştiri oldu mu?” şeklinde soru sordu. Erinç ise, soruya “Cumhuriyet gazetesi cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar çıkıyor ama sadece iki-üç manşet soruşturma konusu yapılıyor. Çok ender olur. Bir ay kadar önce spor servisinde Takvim gazetesi ile aynı manşeti attılar. Tesadüftür bunlar. Gazeteciler kendi yazdıklarını gizleme konusunda çok dikkatlidirler” şeklinde yanıt verdi.

Erinç’in ardından duruşma avukatların savunmasıyla devam ediyor.

EN SON EKLENENLER