DTK 130 hafta dinlendi, tüm çalışmaları izlendiGüven: Asla yasadışı bir faaliyet yürütmedik

25 ilde örgütlü 800’e yakın STÖ’yü bünyesinde barındıran DTK, 130 hafta boyunca dinlendi. DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, “DTK asla illegal ya da yasadışı bir faaliyet yürütmedi. Yürüttüğü faaliyetler açık, insani, demokratik ve toplumsaldır. ‘Terör örgütü’ aramaları nafile bir çabadır” dedi.

Bölgedeki 25 ilde faaliyet yürüten 800’e yakın STÖ’nün katılımıyla 26-28 Ekim 2007’de Diyarbakır’da kurulan ve bölgenin en büyük sivil toplum örgütlenmesi olan Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK), kuruluşundan 2014 yılına kadar yürüttüğü bütün yasal ve demokratik faaliyetleri “yasadışı” ilan edildi. DTK; seçilmiş halk delegeleri, milletvekilleri, belediye başkanları, il genel ve belediye meclisi üyeleri, muhtarlar, siyasi partiler, siyasi gruplar, sivil toplum örgütleri ve bölgedeki tüm etnik, dinsel ve mezhep gruplarının temsilcileriyle, akademisyen, aydın ve kanaat önderlerinden oluşan yapısıyla neredeyse tüm bölgenin temsilliyetini kapsayan bir kurum.

Dernekler Kanunu’nda kongre ile ilgili yasal bir düzenleme olmadığı için resmi olarak başvurusu yapılamayan DTK’nin yapısı, 850 delegeden oluşan Genel Kurul, 101 kişilik Daimi Meclis, 21 kişiden oluşan Yürütme (Koordinasyon) Kurulu, 5 kişilik Eşbaşkanlık Divanı, 3 sözcü ve 2 eşbaşkandan oluşuyor. Ancak 2014 yılında DTK tüzüğünde yapılan değişiklikle delege sayısı 500’e indirilerek, Daimi Meclis ve yürütme kurulu kaldırılan DTK’nin Eşbaşkanlık Divanı’nın üye sayısı eş başkanlar ile birlikte 15’e çıkarıldı.

ÖZERKLİĞİ SAVUNDU DEVLETİN HEDEFİ OLDU

DTK; bünyesinde Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, Ekoloji ve Yerel Yönetimler Komisyonu, Ekonomi ve İstihdam Komisyonu, Dil, Eğitim ve Sosyal Çalışmalar Komisyonu, Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu, Kadın Komisyonu, Gençlik Komisyonu, İnanç Komisyonu, Diplomasi ve Dış İlişkiler Komisyonu, Sağlık Komisyonu ve Örgütlenme Komisyonu olmak üzere toplam 12 komisyon ile faaliyet yürütüyor. 2014 yılında yapılan tüzük değişiğiyle komisyon bu sayıyı 13’e çıkarıldı. Sağlık ve İnanç komisyonları ayrı ayrı olarak kongreleşti.

DTK, başta Kürt sorunu olmak üzere bölgede yaşanan ekonomik, siyasal, kültürel, ekolojik ve toplumsal sorunların demokratik ve barışçıl çözümü için yerinde yönetim modeli olan Demokratik Özerkliği savunduğu için, devletin hedefi haline geldi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2010 yılında başlattığı soruşturma kapsamında DTK’nin daha önce kullandığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Konuk Evi binası mahkemelerden alınan teknik takip kararlarıyla 2010’dan başlamak üzere çözüm sürecinin devam ettiği 2014 yılının Nisan ayına kadar dinlendi.

130 HAFTA DİNLENDİ

Soruşturma kapsamında, DTK’nin 2014 yılına kadar yürüttüğü bütün faaliyetleri, yaptığı toplantılar, çalıştaylar, sempozyumlar, basın açıklamaları ve paneller ceza yargılamasının konusu haline getirildi. Diyarbakır’daki DTK binası, 2010-2014 yılları arasında alınan teknik ve fiziki takip kararlarıyla 4 yıl boyunca polisler tarafından dinlenerek burada yapılan toplantı ve görüşmeler kayıt altına alındı. Bu toplantılara katılan milletvekillileri, DTK yöneticileri, DTK’yi ziyaret eden yüzlerce siyasetçi, aydın, yazar, siyasetçi, avukat, insan hakları savunucusunun “şüpheli” gösterilerek telefonları dinlendi. Mahkeme kararlarıyla bu kişiler hakkında, birer hafta süreyle 130 haftaya kadar teknik ve fiziki takip kararı alındığı ortaya çıktı.

DTK’YE GİDEN HERKES DİNLENDİ, TAKİP EDİLDİ

O dönem telefonları dinlenenler arasında ÖSP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek, akademisyen Mithat Sancar, Ayhan Bilgen, öldürülen Diyarbakır Barosu eski Başkanı Tahir Elçi, Kürt Yazar Şeyhmus Diken, Feridun Yazar, Gazeteci Ayşegül Doğan, İmralı Heyeti Üyesi Ceylan Bağrıyanık, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Amerikalı Akademisyen Jacop Gabriel’in yanı sıra yüzlerce kişinin isimleri var. O dönem BDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak ile milletvekilleri Altan Tan, Sebahat Tuncel, Nursel Aydoğan, bağımsız milletvekilleri ve DTK Eş Başkanları Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk’ün yasama dokunulmazlıkları olmasına rağmen DTK toplantılarında yaptıkları konuşmalar dinlendi. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, DTK toplantılarında ismi geçtiği için hakkında “örgüt üyeliği” iddiasıyla fezleke hazırlandı. DTK binasına giriş ve çıkışları kayıt altına alınan bu kişilerin fotoğrafları da çekildi.

HAKİMLER ‘FETÖ’DEN İHRAÇ EDİLDİ

DTK’nin faaliyetlerinin dinlenmesi ve kayıt altına alınması kararlarında imzası olan dönemin Özel Yetkili Mahkeme (ÖYM) hâkimleri arasında yer alan Suna Yeşilküçük, Ahmet Yıldızeli ve Mahmut Köse, Gülen Hareketi (FETÖ) ile ilişkisi oldukları gerekçesi ile HSYK tarafından meslekten ihraç edildi. Bu hâkimlerin verdikleri ve yüz kere uzattıkları dinleme kararları sonucunda elde edilen “deliller” nedeni ile DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve bir dönem DTK’nin Eşbaşkanlığını yapan Aysel Tuğluk, HDP milletvekilleri İdris Baluken, Selma Irmak, DBP Eş Genel Başkan Yardımcısı Seydi Fırat, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Dersim Belediye Eşbaşkanı Nurhayat Altun’un yanı sıra insan hakları savunucusu, sendikacı, sağlık emekçisi, gazeteci, yazar tutuklandı. Tutuksuz yargılanan çok sayıda kişi hakkında ise onlarca yıl hapis istemiyle davalar açılmaya devam ediyor. Bu kişiler, DTK binasına gittikleri, toplantılarına katıldıkları ya da buradaki toplantılarda isimleri geçtiği için suçlanıyor.

AKP’Lİ YÖNETİCİLER DE KATILDI

Ancak bütün faaliyetleri illegalize edilen DTK’in kuruluş sürecinde ve çalışmalarında birçok AKP’li milletvekili ve üst düzey yönetici de yer aldı. Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu DTK’nin kuruluş sürecinde yer aldı. AKP Diyarbakır İl Başkanı Muhammed Akar, DTK’nin birleşeni olan Azadi Hareketini temsilen 2012-2013 yılları arasında DTK İnanç Komisyonu’nda görev aldı. Bir dönem AKP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcülüğü yapan AKP Siirt Milletvekili Yasin Aktay, 18-19 Aralık 2010’da DTK’nin Diyarbakır’da düzenlediği “Demokratik Özerklik Çalıştayı”na katıldı. Aktay, çalıştaya ilişkin Timetürk haber sitesinde yazdığı yazıda, şu ifadeleri kullanmıştı: “ …Demokratik özerklik talebinin bir talep olarak dillendirilmesi ve savunulması demokratik bir haktır ve bir siyasal partinin veya hareketin siyasal ve demokratik sınırlarda kalmak şartıyla bunu savunmasından daha doğal bir şey olamaz. Tabii ki bu doğal olan şeyin şimdiye kadarki demokratik alışkanlıklarımıza aykırı olduğunu da unutmuyoruz…” Yargının, DTK çalışmalarına katılan AKP yöneticileri hakkında soruşturma başlatıp başlatmadığı konusunda herhangi bir bilgi yok. Ayrıca, Eski Mit Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş de çalışmalara katılanlar arasında yer almıştı.

DTK EŞBAŞKANI İMRALI HEYETİ’NDE YER ALDI

Bütün faaliyetleri “yasadışı” gösterilerek dinlenen DTK’ye TBMM Başkanı Cemil Çiçek imzasıyla 19 Ocak 2012 tarihinde davetiye gönderilerek, yeni anayasa için oluşturulan Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına görüşlerini sunması için davetiye gönderildi. DTK heyeti, komisyona giderek demokratik özerklik talebini içeren 6 sayfalık önerisini komisyona sundu. Çözüm sürecinde oluşturulan 5 kişilik İmralı heyeti arasında DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle de bulunuyordu. Dicle, DTK Eşbaşkanı sıfatıyla İmralı Adası’nda PKK Lideri Abdullah Öcalan ile dönemin başbakan yardımcıları ve devlet yetkilileriyle görüştü. Cizre’de yaşanan olayları yatıştırmak için DTK Eş Başkanı olarak ilçeye gitti. Çözüm sürecinde devlet ve hükümet tarafından muhatap alınan DTK, daha sonra ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın talimatıyla kurulduğu, örgütlenme olarak “KCK ile özdeşlik gösterdiği” iddiasıyla “yasadışı” bir oluşum olarak gösterildi.

ARABULUCU OLMAK SUÇ

DTK’nin karar alma organları olan genel kurul, daimi meclis, başkanlık divanı ve komisyonlarda görev aldıkları gerekçesiyle tutuklanan veya tutuksuz yargılanan Kürt siyasetçiler hakkında hazırlanan iddianamelerde, DTK’nin bugüne kadar yürüttüğü yasal ve demokratik faaliyetleri kriminalize edildi. DTK’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Dört Ayaklı Paradigması’nın 3. ayağını oluşturan bir örgütlenme, bir kurucu meclis işlevi gören bir yapılanma olduğu ileri sürülen iddianamelerde, DTK’nın, PKK ve KCK’nin hedefi olan Demokratik Özerklik stratejisini hayata geçirmek amacıyla PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın talimatıyla kurulduğu iddia edildi. DTK’nin demokratik özerkliği gerçekleştirmek amacıyla siyasi parti, dernek, sendika ve STK’leri örgütlediği, bu konularda toplantı, konferans ile çalıştaylar düzenlediğini iddia etti. DTK’nin örgütlenme biçimi olarak KCK ile “özdeşlik” gösterildiği öne sürülen iddianamelerde, DTK’nin “Kürdistan’ın çatı yapılanması” olduğu savunuldu. DTK’nin 4 ana misyonu bulunduğu ileri sürülen iddianamelerde bunların, “Demokratik özerkliği ilan etmek, Kürt ulusal birliğini sağlamak, Kürtlerin siyasetine yön vermek ve Türklerle Kürtler arasında arabulucu olmak” olduğu savunuldu.

DTK’de çalışan Kürt siyasetçilerin, “Bu organların çalışmaları kapsamında birçok çalıştay, konferans, kongre, sempozyum, çeşitli toplantılar düzenleyerek ve örgütsel nitelikteki eylemlere katılarak; Kürt ulusal birliğini sağlamak, devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak, toplumsal ayrışmaya sebep olmak amacıyla halk kitlelerini etkilemeye çalıştıkları” iddia edildi. İddianamelerde, “Silahlı örgüt” olarak gösterilen DTK’nin hangi silahlı eyleme katıldığı konusunda herhangi bir delil sunulmazken, DTK’nin 14 Temmuz 2011 ve 27 Aralık 2015’te düzenlediği olağanüstü kongrelerde demokratik özerkliğe ilişkin yaptığı açıklamalar da suçlama konusu yapıldı.

‘GİZLİ SAKLI BİR ÇALIŞMA YÜRÜTMEDİK’

DTK Eş Başkanı Leyla Güven, DTK’nin faaliyetlerinin yasadışı olarak gösterilerek yargılama konusu yapılmasını değerlendirdi. Güven, DTK’nin dini inancı, kimliği ve statüsü için yıllarca mücadele eden bu halkların statü sahibi olabilmek, yaşanan acıları paylaşmak ve sorunlarının çözümü için kolaylaştırıcı bir mekanizma yaratmak amacıyla bu bölgenin sesi ve nefesi olmak, buna çözüm bulmak için kurulduğunu söyledi. Bölgede yaşanan sorunların yerinden yönetim modeliyle daha hızlı ve etkili çözülebileceğini vurgulayan Güven, “DTK resmi bir kurum ve dernek statüsünde kurulmadı. Bu tamamen halka dayalı halkın talebiyle gelişen ve halkın kendisinin içinde yer aldığı bir kongredir. DTK’nin kongre olmasının amacı budur. Çünkü kongre daha hareketlidir, daha esnektir. Daha çabuk karar alınır. Mevcut yasalarda kongrenin resmi bir statüsü yoktur. Olması da gerekmiyor, şart değil. Ama DTK çalışmalarını legal ve demokratik düzeyde yürütüyor. DTK gizli ve saklı bir çalışma yürütmemiştir. Bugüne kadar çalışmaları aleni bir şekilde yürüttük. Onun için resmiyete ihtiyaç duymamıştır. Her şeyi devletten beklemek ve ona havale etmek yerine bunları yerinde çözüyorsun. Bu aslında mevcut iktidarlara ve devletlere katkı sunan bir şeydir. Bölgenin kararlarını merkezi parlamentoya iletirler. Demokratik özerklik olsa zaten kongre o işlevi görür. Alınan kararları parlamentoya iletir” diye kaydetti.

‘BU AKIL KARI DEĞİL AKIL TUTULMASIDIR’

DTK’nin, kuruluşundan bugüne kadar çok önemli çalışmalar yaptığını, devlet tarafından muhatap alındığını vurgulayan Güven, “Dönemin valileri DTK’yi arayarak toplumsal olaylara ilişkin görüş istemiştir. Çözüm süreci döneminde İmralı Heyeti üyesi olan Hatip Dicle, Sayın Öcalan önerisiyle ve devletin bilgisi dahilinde Cizre’ye giderek halkla görüşüp sükûnete davet etmiştir. Şimdi böyle bir yerden nasıl buraya geldik. Yani dün muhatap alınan ve önemli bulunan DTK, yargı tarafından adeta ‘örgütün çatı örgütlemesi’ olarak gösterilmeye çalışılıyor. Bu asla kabul edilemez. Bununla DTK çalışmalarına ve etkinliklerine katılan insanlar cezalandırılmak isteniyor. Gelinen bu noktayı biz anlatmakta zorlanıyoruz. Böyle bir şey olamaz. ‘Terör örgütü’ olarak tanımlanması gereken bir kurum aramışlar, bu konuda devlet ile resmi bir bağı ve yasal statüsü olmadığı için DTK’yi tercih etmişler. Ama bu yanlış bir tercihtir. DTK, açık şekilde kurulmuş ve bütün faaliyetleri açık ve şeffaftır. Halkın sahiplendiği bir kurumu terörizm ile itham etmek akıl karı değil, akıl tutulmasıdır. Bunu kabul etmemiz mümkün değil” diye belirtti.

‘TERÖR ÖRGÜTÜ ARAMALARI NAFİLE BİR ÇABADIR’

DTK’de çalıştıkları için tutuklanan ve yargılanan arkadaşlarının beraat edeceğinin altına çizen Güven, “Bunun çok vahim bir hata olduğu anlaşılacaktır. Biz o günlerin de yakın olduğunu düşünüyoruz. DTK gibi kurumlar ve STK’ler toplumun görünen yüzüdür. Bugün belediyelere kayyumlar atanmış olabilir, DTK terörize edilmiş olabilir. HDP’nin eşbaşkanları tutuklanmış olabilir. Kürt siyasetçiler tutuklanmış olabilir. En kısa zamanda bir seçim olduğunda bu halk yeniden bu coğrafyada iktidar olacaktır. Bugün DTK’den uzak duran, inkar eden, DTK ile olan hukukunu inkar edenler yarın bu konuda gerçekten pişman olacaktır. Bu yaklaşımları gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum. Çünkü DTK asla illegal ya da yasadışı bir faaliyet yürütmedi. Yürüttüğü faaliyetler açık, insani, demokratik ve toplumsaldır. Legal ve demokratik zeminde ‘terör örgütü’ aramaları nafile bir çabadır” dedi.

‘DTK’Yİ DİNLEMEK SAMİMİYETSİZLİKTİR’

DTK’nin çözüm sürecinde dinlenmesine değinen Güven, “DTK’nin dinlenmesinin AKP iktidarının çözüm süreci konusunda ne kadar samimiyetsiz olduğunun en somut ifadesidir. AKP, çözüm süreci olarak adlandırdığı dönemde bir taraftan İmralı’da Öcalan ile görüştüklerini ve bu konuda samimi olduklarını söylerken diğer bir taraftan da DTK’yi dinleyerek oradaki bütün çalışmaları hukuksuz bir şekilde defalarca dinleyerek bu konudaki samimiyetsizliğini ortaya koymuş oldu” ifadesini kullandı.

Deniz Tekin – dihaber

EN SON EKLENENLER