HDP: İttifak kuvvetli bir iktidarı hedeflemeli

HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, bir ittifak fikri olarak ortaya çıkan HDP’nin gittikçe “bir organik birlikteliğe” dönüştüğünü belirterek, “Yeni dönemde gelişecek bir ittifak, kuvvetli bir iktidarı hedeflemeli, eylem ve programı ittifakı olmalıdır” dedi.

İttifak meselesinin tartışıldığı günümüzde, konunun temel muhataplarından biri olarak Kürt hareketi ile Türkiye sosyalist hareketi bir araya getirmiş ve 7 Haziran’da Türkiye’ye yeni bir ufuk sunmuş olan HDP temel dinamiklerden biri olarak görülüyor. Peki, HDP böylesi bir ittifak meselesine nasıl yaklaşıyor? HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, HDP’nin bu konudaki tutumuna ilişkin sorularımızı yanıtladı.

* Türkiye’de çok uzun süredir, ortak mücadele, ittifak meselesi tartışılıyor. Gelinen aşamada bunun daha fazla gerekli olduğu yönünde tespitler yapılıyor. Katılıyor musunuz? Sizin ittifak meselesine yaklaşımınız nedir ve hem tarihsel hem de güncel açıdan neden gereklidir? İttifaklar meselesinin felsefi ve siyasi zemini ne olmalıdır?

İttifaklar iki ya da daha fazla ayrı öznenin geçici yapay birliktelikleri olmanın ötesinde anlam taşıdığında ittifak olarak nitelenebilirler. Sormamız gereken en temel soru şu: Ne için ve nasıl bir ittifak? Bir artı bir eşittir iki sonucunu elde etmek mantıklı bir ittifak mıdır? Zira geçmişten bugüne ittifak tecrübeleri bize bir artı birin de her zaman iki etmediğini bazen daha azı getirdiğini gösterdi. Burada üstünde durulması gereken ittifak kavramından sayısal değil, fikri bir birlikteliği, bir program ortaklığını çıkarmaktır. Hak, hukuk, adalet gibi bir sloganla son dönemlerde ana muhalefet partisinin ortaya çıkardığı söylem iletişimsel bağlamda arkasında durulabilir bir söylem; peki eylemsel olarak! Ortaya bir ittifak çıkacaksa bu bir slogan ittifakı değil, eylem ve program ittifakı olmalı.

* Daha önce de benzer bir araya gelişler denendi, ama istenilen sonucu vermedi. Bu ittifak arayışlarının sonuç vermemesinin sizce en temel nedenleri nelerdi?

İttifak arayışlarını blok içi bir hegemonya savaşına çevirme eğilimi buradaki en temel sebepti. Uğruna kavga etmeye değmeyecek şeyler için kavga edilerek, uğruna kavga etmeye değmeyecek koltuklar için kalpler kırılıp sosyal çıkarlar ikinci plana atılarak ittifak yapılmaz. İttifaklar oyun teorisini iyi kavrayan ve sonuca yönelenlerce yapılabilir. İlkesel olarak anlaşmış ve hedef konusunda -ki günümüz Türkiye’sinde bu hedef iktidar olma ve ülkeyi demokratikleştirmedir- mutabık olunmadıkça bir ittifak mümkün değil. Bence ittifakların nihai hedefi ittifakı sonsuza dek ayakta tutmak değil, ittifakın en kısa sürede hedeflenen sonuca varması olmalıdır.

* Kürtler ile sol ve sosyalist hareketin kendi arasında HDP ile yakaladığı tarihsel ittifak istenilen sonuca ulaştı mı? Ulaşmadıysa nedenleri nedir ve bunlar nasıl giderilir?

HDP’nin Kürtler ile sol/sosyalist hareketin “ittifakı” olduğunu söylemek bana artık eksik geliyor, zira ittifak olarak başlanılan çalışma organik bir birlikteliğe dönüştü. Ortada artık üstünde titizlikle çalışılmış ve tarafların programlarına uyan ve bana kalırsa kalıcı olmaya yatkın bir model var. Türkiye’de esen otoriterleşme rüzgarı herkesi umutsuzluğa sürükledi; ama HDP bir parti ve program olarak yüzde 7’den yüzde 13’e çıkan toplam oy oranıyla aslında tüm kamuoyuna bir şey söyledi. 1+1’in 2’den çok daha fazlasına denk olduğu örneğin. HDP’nin kendi programı dahilinde bence yüzde 20 bandına kadar tırmanması, 2015’in ilk çeyreğinin koşulları sürseydi fazlasıyla mümkündü. Dış etkenler, medya baskısı, programlı olarak terörize edilmemiz gibi gerçekler bizi şimdi içine sokulmak istendiğimiz umutsuzluk havasına sürükledi. Medyamızı, moralimizi güçlendirecek kaynaklara ihtiyacımız var; ama böyle bir baskı döneminde, istibdat şartlarında en büyük moral kaynaklarımız olarak arkadaşlarımızın hapsedilmesi, çocuklarımızın ardı ardına gelen ölüm haberleri kimse için hiçbir şeyi kolaylaştırmıyor. Bu yüzden en başında söylediğim “kuvvetli bir muhalefet” değil “kuvvetli bir iktidar” olma vizyonuna tutunacak bir ittifak çare olabilir.

* Normal koşullarda baskılara karşı aynı cephede yer alması, yan yana durması gereken kesimlerin karşıtlaştırıldığını görüyoruz. Örneğin, milliyetçi kesimlerle, Kürtler, Aleviler ile demokrat Müslümanlar, Kemalistlerle ile mütedeyyinler… Bu kesimler arasında bir toplumsal barışma imkanı sağlanabilir mi?

Bu segmentler bana 2010 yılının segmentleri gibi geliyor. Sizce gerçekten böyle gruplar var mı hâlâ toplum içinde? Hangi milliyetçiler, hangi Kemalistler? Topyekûn güvensizleşme, güvencesizleştirilme ve güvenlikleştirilme politikalarının baskısı altındayız. Üstüne bir de toplumca borçlandırıldık. (Michael) Hardt ve (Antonio) Negri’nin çokluk ile kastettikleri topluluk bu toplumun asli ilerici unsurlarını içeriyor; HDP onların partisi olduğu için başarılıydı. Ben bu kesimlerin değil; ama bu kesimler içerisinde iktidarın dağıttığı kapitalden payını alamayan, iktidarca KHK ve benzeri politikalarca dışlanmış, işini ve statüsünü kaybetmiş kitlelerin toplanmasını/toparlanmasını çok önemli buluyorum. AKP bir arsız azınlık rejimi inşa etti. Aldıkları oy ile ellerindeki kapitalle besledikleri kitle arasında büyük bir fark var. Sağ popülizmin talihsiz örneklerinden biri ile karşı karşıyayız ve buna karşı pozitif bir sol popülizmle bahsettiğiniz kitleleri bir araya getirip mobilize etmeliyiz.

* İktidardan doğru bu kesimler arasında kaşınan çelişkiler var. Bu bir yerde bu tür girişimleri de sekteye uğratan neden oluyor. Muhalefet kendisini bundan nasıl kurtaracak?

Dünyayı 2017 şartlarıyla kavramalıyız. Sizin öne sürdüğünüz kalıp gibi kalıplar artık Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamıyor. Hizmet sektöründe çalışanlar, endüstriyel işçiler gibi gruplar; artık bu kalıplara sığmayacak kadar büyük bir baskı altındalar. OHAL ile grev bile yasaklanmış durumda. Önce hedefimizi ve ortaklarımızı tekrar tanımlamalıyız; ancak bu şekilde onların algılarını da doğru şekilde tanımlarız.

* Daha önce SHP’de yakalanan siyasi birliğe yönelik iktidarın eleştirilerinden sonra, CHP’nin Kürtlerle yan yana görünmekten korkma durumu var. Bu durum nasıl aşılır ve HDP ile CHP arasında bir ittifak mümkün olabilir mi?

Bunun koşullarını yukarıda anlattım; ama mevcut durumda Türkiye’de gerçek bir kırılma var, bu kırılma ve yeni başkanlık sistemi mantığı bu kırılmada yüzde 50’nin üzerinde oy alabilecek, yani 1+1’in 3 edeceği yeni bir ittifakı gerektiriyor. HDP, CHP ve daha birçok paydaşın içinde olacağı bir birliktelik şart.

* 2019 seçimlerine giderken böyle bir ittifak sağlanabilir mi? Ortak aday meselesi nasıl çözülecek?

Bunlar çok uzun bir süreçte yanıtlanabilecek konular; mevcut sıkışmayı çözmek için tüm muhalefet üstüne düşeni yapmakla meşgul olmalı ilk aşamada. 2 yıl daha bu ülkeyi mevcut sıkışmışlık rejimine sıkışık bırakamayız. Önceliğimiz bu ittifakın rüzgarı olacak bir özgürleşme hamlesi yaratmak olmalı. Cumhuriyet Davası’nda yapılan tek bir savunma bile insanlara büyük bir güç ve moral verdi. Özgürlükten yana basın tutukluları İnan Kızılkaya’dan Ahmet Şık’a, Zehra Doğan’dan Erdoğan Alayumat’a, KCK Basın davasından yargılananlardan Kadri Gürsel’e varana değin çok tarihsel ve anlamlı bir tutum aldılar. Baskı dönemleri cezaevleriyle anılır hep… Bugün de bu manifesto, cezaevi gibi, meydanlar gibi direniş alanlarından çıkacaktır. Demirtaş, Yüksekdağ, Kışanak, Tuncel başkanlarımızın mahkeme değerlendirmeleri bu manifestonun temel örgüsü gibidir. Hayat ve direniş birçok meseleyi çözümler ve çözer. Engel olanları ve anlayamayanları da geriye atar.

* Bu tür bir ittifakın kurulması ya da kurulmaması halinde; yani her iki seçenek üzerinden değerlendirdiğinizde Türkiye’yi ne bekliyor?

Türkiye’yi ne bekliyor sorusuna verilebilecek yanıtlar muhtelif; ancak bir birliktelik, iktidar hedefi olan bir blok ve bir iktidar perspektifi olmadıkça gidişatın iyi olmayacağı kesin. Demokrasi ve yargı burada batı normlarıyla işlemiyor; bu gerçeğin farkında olan, adımlarını akılcı ve doğru bir hedefe doğru atan bir alternatif ortaya çıkmadıkça başarı elde etmek imkansız.

YARIN: Demokrasi İçin Birlik Platformu ittifak arayışlarını değerlendiriyor

Kenan Kırkaya – dihaber

EN SON EKLENENLER