Şırnak, Cizre ve Nusaybin’in tanığı Birlik: Susmayalım, mücadele edelim

Yakılıp yıkılan Şırnak, Cizre ve Nusaybin’in tanığı HDP Milletvekili Leyla Birlik, “Bu sistem ve iktidar insanlığını yitirdi. Bunun karşısında susmak değil direnmek, mücadele etmek gerekir” sözleriyle neden Vicdan ve Adalet Nöbeti’nde yer aldığını anlattı.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Van’da sürdürdüğü Vicdan ve Adalet Nöbeti’nin belki de en dikkat çekici siması olan Şırnak Milletvekili Leyla Birlik, Şırnak, Cizre, Nusaybin’in tanıklığı, kayınbiraderi Hacı Lokman Birlik’in öldürüldükten sonra panzer arkasında sürüklenmesi, ailesine yönelik tehditler, gözaltı ve tutuklama süreçlerini ağır bir şekilde yaşadı. Bu süreçlerin tamamında yargının aleyhine işlediğini dile getiren Birlik, hukuka inancı kalmadığını ve affetmeyeceğini söylüyor. Şırnak’ta hala görevli bir polis müdürünün kişisel husumete de dönüştürdüğü baskı silsilesini hatırlatan Birlik, “Tüm bu süreçleri yaşatan kişinin kendi beyanları var. ‘Ben Lahey’de yargılanmaya hazırım’ diyor. Savaş suçunu itiraf ediyor. Hala görevde ve ödüllendirildi” diye belirtti. Biz de “vicdan ve adalet” kavramlarını bu süreçleri yaşamış ve bugün bu kavramlar için nöbet tutan Birlik’e sorduk.

* Vicdan ve Adalet Nöbeti’nde belki de en dikkat çekici simalarındansınız. Cizre, Nusaybin, Şırnak… Bu kentlerde olup bitenlere birebir tanık oldunuz, yaşadınız. Şimdi adalet arayışında olmak nasıl bir şey?

Sorunuzla ağırlaştım. Muazzam bir direniş, korkunç bir zulüm vardı. İnsanda hasar bırakan, acı bırakan bir süreç. Herkesin yaşadığı gibi bizde yaşadık. Halkın yaşadıkları daha zordur. Belki öldürmek de istediler ama öldüremediler. Başka başka şeyler yapmak istediler ancak bir yerde durmak zorunda kalıyorlardı. Halka karşı durmadılar, sokakta yaşayan insanlara, kadın ve çocuklara karşı durmadılar. Aldığımız sivil cenaze sayısı, bu durumu açığa çıkartıyor. İnfazlar, cenazelerin çoğunda işkence izleri gördük. Kişi veya aile olarak uğradığın adaletsizlik, hukuksuzluk ve zulmü bir tarafa bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Kendinden sıyrılıyorsun, genel bakıyorsun. İktidar, savaşa, baskıya ve zulme daha çok devam edeceğini gösteriyor. Zulmü ve baskıyı arttırmasının sebebi kendini koruma altına almasıdır. Artık ülkenin yarısı değiller.

* Yaşadıklarınızın yargısal sonuçları adalete olan inancınızı sarstı mı, inancınız kaldı mı?

Ben affetmeyeceğim. Affedemem, sadece kendi yaşadıklarım, yani Hacı Lokman Birlik üzerinden söylemiyorum. Şahitliğini yaptığım o süreçten dolayı söylüyorum. Ne halka yaşatılanlar ne de bireysel olarak yaşadıklarımdan dolayı affetmeyeceğim. Affetme koşulu da yok zaten. İleride olabilir mi? Biz direnerek alacağız. Geriye dönüş veya yüzleşme olacağını ummuyorum. Yüzleşme olmadığı müddetçe affetmenin imkanı yok. Bu halk direniyor, direnecek, sonuna kadar gidecektir. Ancak bu iktidardan bir yüzleşme de beklemiyorum.

* O halde burada bulunmayı nasıl açıklıyorsunuz, yani bir tezatlık yok mu?

Burası bir direniş hattıdır. Olunması gereken yer burasıdır, yaşananlara sessiz kalmaktansa bu OHAL durumunda direnmek gerekiyor. Durmamak gerekiyor, hep bir şeyler yapmak gerekiyor. Kişisel olarak durduğum zaman, yaşamın durduğunu düşünüyorum. Tek başına yürümenin bile muazzam bir gücü oluyor. Yaşadığını hissediyorsun, ‘Durmayalım, durduralım’ sloganı tam da buraya denk geliyor. Burada bir umut besliyoruz. Mücadele dışında başka bir çare yok. Direneceğiz, örgütleyeceğiz, sesimizi duyuracağız. Yaşadıklarımızın hesabını soracağız, burası hesap sorma alanıdır.

Son iki yılda adalet ve vicdanın tamamıyla ortadan kalktığı yer Şırnak’tır, Cizre’deki bodrumlardır, Taybet Ana’dır, Hacı Lokman Birlik’tir, Ekin Wan’dır. Asıl vicdanın kaybedildiği yer Şırnak’tır. İnsanlığını kaybettiği yer burasıdır. Vicdanını kaybeden kim olursa olsun, kurum, örgüt, iktidar olsun; vicdanını yitirmişse, gerisini tartışamazsın. İnsan olma halini yitirmiştir. Bu sistem ve iktidar, Cizre’de, Şırnak’ta, Silopi’de, Nusaybin’de ve Sur’da insanlığını yitirdi. Bunun karşısında susmak değil, karşı taraftan bir şey beklemek değil, direne direne mücadele etmek, örgütlenmek ve bir araya gelmek gerekir.

* Bahsettiğiniz süreçten bu yana hükümet yetkilileri ve bağlı medya halkın partinize olan ilgisinin azaldığını, hatta sırt çevirdiğini sık sık dillendiriyor. Bu eyleminiz içinde benzer açıklamalar geldi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerçek olan biziz, burada yaşayanlar da biziz. Halkla birlikte oturup kalkan da biziz. Ankara’dakilerin talimatıyla yazan bir medya var. Bir de gerçeklik. Vicdan ve Adalet Nöbeti’ne destek vermek için slogan atan bir insana, 20’ye yakın polis müdahale ediyor. Bize selam verilmesi yasaklandı. Alkışa izin vermediler. Böyle bir gerçeklik var.

Bunu özyönetim sürecinde de yaptılar, algı yaratıyorlar. Sonra her şey açığa çıkıyor ve yüzlerine çarpıyor. Referandumda yüzüne çarptı.

* HDP milletvekili olarak sokakta ve Meclis’te AKP veya CHP milletvekillerinden farklı ne tür uygulamalarla karşılaşıyorsunuz?

7 Haziran’dan 1 Kasım’a doğru (2015 Genel Seçimler) HDP’nin bütün vekillerine yaklaşımları ile diğer parti milletvekillerine yaklaşımları aynı değildi. Ne kolluk kuvvetinin yaklaşımı ne de Meclis’teki yaklaşımları aynı. Sürekli ötekileştirici, sözünü kesen, önünü kesen, manipüle ve terörize eden, bugün alınan kararla konuşmalarımızın kısıtlanması buna bağlıdır. Bütün alanları kısıtlıyorlar, halk ile buluşmaya engel oluyorlar. Bırakın halk ile buluşmaya, kendi ilimde kaldığım ailenin evi sabaha kadar taciz ediliyor. Buna rağmen halk bizi sahipleniyor. Asıl şaşkınlıkları burada, susturamıyorlar.

* Son bir yıldır vekillerinizden biri alınıyor, diğeri bırakılıyor. Rutin bir hal alan bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kanıtsamak doğru değil, bu normal bir şey değil. Bunu normalleştirmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken, aslında herkese bir mesaj vermek istiyorlar; ‘Ben senin iradeni de hapsederim, darp ederim’ demek istiyor. Bizlerin üzerinden milyonlarca insana ders vermeye çalışıyorlar.

* Seçmeniniz bu konuda ne düşünüyor, tepkileri nasıl?

Bu süreçte halka yapılan her şey, HDP milletvekillerine de yapıldı. Şırnaklıyım, Şırnaklı evsiz kaldı, benim de evim yıkıldı. Şırnaklıların çocukları katledildi, benim ailemden de biri katledildi. Tutuklandılar, benim ailemden de insanlar tutuklandı. Darp edildiler, milletvekilleri de darp edildi. Onların evi basıldı, milletvekillerinin de evi basıldı. Onlara yasak konuldu, vekillere de yasak konuldu. Halk bunları görüyor, çünkü birlikte yaşıyoruz tüm bunları.

* Hacı Birlik’in öldürülmesinden sonra sürekli olarak bir polis amiri tarafından rahatsız edildiğiniz kamuoyu tarafından biliniyor. Aynı kişi daha sonra ödüllendirilmişti. Şimdi durum nedir?

Bu kişinin kendi beyanları var, kendi odasında oturduğu sırada beyanları var. ‘Ben Lahey’de yargılanmaya hazırım’ diyor. ‘Ben Lahey’de yargılanmaya hazırım’ diyen bir kişi neyi itiraf ediyor? Ben savaş suçu işliyorum ve yargılanmaya da hazırım diyor. Bu bir itiraftır. Arkasında çok derin bir güç var. Şırnak’ın her tarafını bilen ve yapılan bütün operasyonlarda yer alan ve bunu itiraf eden biri. Bu kişi hala Şırnak’ta bir emniyet müdürü, suç duyurusunda bulunmamıza rağmen hiçbir işlem yapılmadı. Bu ülkede hukuku mu tartışacağız? Hukuk kelimesi bana hiçbir şey ifade etmiyor. İtiraflarda, beyanlarda bulunan birine ödül veriyorlar. Şırnak sokaklarında insan bedenini sürükleyen bir adama ödül verildi ve hala o makamda oturuyor.

* Şırnak’ta şu an durum nedir?

Yüzde 70’i yıkılmış bir kentten söz ediyoruz, kent devasa bir şantiyeye dönüşmüş. Kenarda kalan iki-üç mahallede 460 evin boşaltılması dayatılıyor. O mahallelerdeki yaşamı bir bütün, tarihi, kültürü, anısı, hafızasını yok etmek üzere projeler devam ediyor. Hedefleri daha büyüktü. Kent tamamen boşaltılmak isteniyordu. Bu yıkımın iki ayağı vardı; kendi safında olanlara rant alanı açmak diğeri ise direnen ve kalan insanların hafızasını silmek, toplumsal birlikteliği yıkmak, ortadan kaldırmaktı. Rant alanı oluşturdular, savaş zenginlerini oluşturdular. İşten atıyor, ihraç ediyor, imamına kadar ihraç ediyor ve oradan gönderiyor. Ancak Şırnak halkı direndi ve kaldı. İnsanlar aylarca çadır ve sokaklarda direnmesi sonunda bunu yapamayacaklarını gördüler. Çöktürme Planı işe yaramadı.

* Psikolojik olarak bu süreci nasıl atlatabildiniz?

Özyönetim direnişleri döneminde karşılaştıklarımız çok acıydı. 6 ay boyunca Şırnak’tan çıkmadım. 6 aydan sonra arkadaşlarımla bir araya geldim. Biz yaşarken, direniş ile birlikte yaşadık. Bodrumlarda insanlar yakılıyordu ve cenazeleri alıyorduk. Halkın direngenliğini ve direnişini gördük. O direniş bana inanılmaz moral veriyordu. Halkın bütün yaşadıklarına rağmen dik durma halleri bana bu gücü veriyor. Konuştuğumuz zaman, ‘Buna rağmen ayakta mısın?’ ve ‘İyi misin?’ diye soruyorlar. Morgun kapısında bir babanın çocuğunun cenazesini almaya gelirken, küçük çocuğunun cenazesini aldığına şahit oldum. Buna rağmen göğsünü geriyordu, bu şekilde cenazesini alıp defnediyordu. Bana güç veren ve beni ayakta tutan bu duruştur. Bunu yapanlar affedilir mi? Hiçbirini affetmiyorum.

* Nöbet eylemi nasıl gidiyor, amacına ulaşıyor mu?

Diyarbakır ve İstanbul’dan sonra Van devraldı. Kürdistan’daki yaklaşım ile İstanbul’daki yaklaşım bir değil. CHP’nin Adalet Yürüyüşü kolaylaştıran bir adım oldu. İstanbul’a gittiğim zaman, Kürdistan’daki kuşatmayı hatırladım. Daha önce İstanbul’da birçok eyleme katıldım ancak böyle bir kuşatma yoktu. Arkadaşlarımıza sordum, bu eylemi başka bir siyasi parti ya da sivil toplum kuruluşu yapsaydı, böyle bir kuşatma olur muydu? İlk gittiğimde burası Cizre’ye dönmüş dedim, çünkü HDP buradaydı. Bundan dolayı Kürdistan’a benziyordu. Oradaki baskı fazlaydı ama yine Kürdistan’daki gibi değildi. Bugün Van’daki baskı çok daha fazla. Özyönetim döneminde de böyleydi. İnsanların ellerinde tencere tava vardı, zılgıtları vardı, şarkılar vardı. Kuşatmalarda kaldık, insanlar bu şekilde kuşatmaları aştı. Kolluk kuvvetleri bu şekilde geri püskürtülüyordu. Bir algı yaratmak istediler. Bugün Van’da yaşadıklarımız o sürecin bir devamıdır. Özyönetim direniş alanlarında aynısını yaptılar. 16 Nisan’da Şırnak, Nusaybin ve Sur’un resmi seçim sonuçları ortada, yaratmak istedikleri algı 16 Nisan’da dağıldı ve hepsi boşa çıktı. Bu kadar baskı olmazsa halkın binlere ulaşacağını biliyoruz. Uzun zamandır ciddi bir kuşatma ve baskı var. OHAL süreci yaşıyoruz, Kürdistan bunu daha şiddetli yaşıyor. Nöbetimiz bir adımdır. Başlangıçtır. Yeni bir hamle yapıyoruz, tekrar halk ile buluşma ve bir araya gelme, sokağı kullanmadır. Toplum üzerindeki baskıyı kırmak, psikolojiyi dağıtmak gerek. Sonrasında halk toplantıları, mitingler ve daha da büyüyecek bir direniş hattı… Süreci kitlesel eylemlerle sürdüreceğiz.

Sedat Yılmaz / Özgür Paksoy – dihaber

EN SON EKLENENLER