Eğitim mi? Geriletim mi?

ğitim; bir kimsenin yönlendirilmesi, bir etkinlik alanında yetiştirilmesi, kişinin kendisinde var olan gizil gücün (potansiyelin) açığa çıkarılması, bir yetkiyi kapsamlı ve bilinçli bir şekilde kullanmasına yardımcı olunması ve kişinin, grubun ya da toplumun edindiği etik, ekin, bilim ve teknik bilgiler bütünüdür.

Eğitimde asıl olan, kişide bulunan gizli gücün açığa çıkarılmasına yönelik bir etkinlik, bir eylem olmasıdır. Bu anlayışa göre eğitim; kişideki yeteneği açığa çıkarmaktır. Kişinin yetisi, algısı, becerisi ve eğilimi neye yönelikse; kişiyi o yöne doğru yönlendirmek gerekmektedir. Asıl olan budur. Sorulması gereken ilk soru budur.
Peki, ülkemizde ki eğitim sisteminde veya müfredatında bu var mıdır? Bu sorunun yanıtı “kocaman bir hayır”. Bir kişinin algılayamadığı bir konuyu, bir alanı zorla algılayacaksın demek kadar yanlış bir şey olabilir mi? Müzik yeteneği olmayan bir insana, illa müzik yapacaksın ya da matematik yeteneği olmayan birisinden “mutlaka Pisagor Teoremi”ni çözmen gerekiyor, yoksa sınıf geçemezsin demek doğru bir eğitim tarzımıdır. Bunu eğitimcilerimizin tartışması gerekmektedir.
Eğitimde çok önemli olan diğer bir yan ise; eğitimin “Üretim için olmasıdır”. Kişinin edindiği bilgiyi, beceriyi pratiğe dökemiyorsa, topluma, insanlığa bir değer yaratamıyorsa o bilgi kof, boş, hayali, yararsız ve gereksiz bir eğitim olur. Eğitimin amacı edinilen bilgilerin, görgülerin topluma yararlı bir şekilde dönmesi olmalıdır. Eğer bu yapılmıyorsa kişinin ne kendisine ne de topluma ya da dünyaya bir yararı olamaz. Mistik, Okültist (Gizlicilik; büyü, fal, kehanet… bg.) eğilimlerin gittikçe artış gösterdiği bir eğitim anlayışında, ülkemize ve insanlığa yararlı insan yetiştirmemiz konusunda müthiş endişe duymaktayım.
Öyle bir eğitim sistemi düşünün ki, o eğitim sisteminde “Felsefe yasak, buna karşın dinsel eğitim mecburi” yapılıyorsa; bu eğitim sisteminde, bilimsel- laik ve evrensel bir anlayış varlaştırmak olası mıdır?! Böylesi bir eğitim anlayışıyla sorgulayan, olup-biteni anlayan veya anlamaya çalışan, olanla yetinmeyen, sürekli üreten ve ürettiğini adilce pay etmeyi düşünen vs. bireyler yetiştirmek olası mıdır?
Çağdaş eğitim, kişinin geleceğini kendisinin belirlediği, yetenekleri doğrultusunda eğitildiği, bağımsız ve özgür kafalara sahip insanlar yetiştirmeyi hedefine kor. Bu eğitim yapısında, çağdaş değerler, bilimsel görüşler, son teknik bilgiler ve paylaşımcı, dönüştürücü, ileriye ve geleceğe taşıyıcı öğelerin bulunması zorunludur.
Sorgulayan, araştıran, özgür, bilimsel ve eleştirel bir eğitim anlayışı en temel olandır. Tutucu, gerici, hurafeci, genelci, dinci… vs. gibi konuları eğitim anlayışı olarak sunan bir ülkenin gençlerinin hepsinin üniversiteyi kazanıp okuması bile okuyana ve topluma ne kazandırır ki. Hedef yalnızca diploma almaya hedeflenen, niteliği ve akademik kariyeri tartışılmayan bir Üniversite Eğitimi tam da bizim gibi, toplumu geriye götürmeye çalışan bir toplum modeline denk düşmektedir.
Çocukları yaşamları boyunca kullanmayacakları gereksiz bilgilerle doldurmak, dinsel ve metafizik doğmalarla avutmak, onları güdümlü, bağımlı, sevgisiz, katı ve bencil birer birey olmalarına hizmet eden bir eğitim anlayışını sorgulamayıp, öğrencinin sadece Üniversiteye girip- giremeyeceğini sorgulamak doğru bir anlayış olmasa gerek.
Çocuklara “Evet mi? Hayır mı? Yanıtını isteyerek yapılan ve yalnızca test etmeye dayanan bir eğitimle çocuklarımıza sorgulamayı, yorum katmayı nasıl sağlayabileceğiz. Böyle bir eğitim yapısında yetişen insanların yaşamı sorgulamaları zorda, olaylara geniş bir açıdan bakabilmeleri ve olay ve olgulara yorum katmaları beklenebilir mi?. Nerde kaldı üretim? Nerde kaldı yaratıcılık? Her şeyi hazır olarak gören ve sadece evet mi hayır mı? Yanıtının istendiği ve onun dışında başka seçeneklerin bulunmadığı gibi tekçi ve bağlayıcı bir eğitim anlayışıyla gençlerimize gelecek açısından bir şey sunamayız.
Günümüzde Üniversite eğitimimin bile dinselleştirildiği, “Evrim Teorisi”ni derslerinde okutmayan, buna karşın durağan bir evren modeli olan “Yaratıcılık Teori”sinin tartışılmadan kabul edilmesi gerektiğini söyleyen biyoloji öğretmenlerinin çoğunlukta bulunduğu bir eğitim anlayışında, bilimsel, felsefi değerler içeren ve tartışan kafaları nasıl var edeceğiz. Sorun burada. Yani sorun nitelikte. Niceliği arttırarak, eğitimin süresini uzatarak, eğitimin yaşını düşürerek, eğitim de gelişme sağlanamaz. Bunlar tek başına yeterli değildir.
AKP eliyle, içinde bulunduğu dünyayı doğru yaşamayan, onu öteleyen, bu bağlamda ahreti önceleyen, “öte dünya” verili bir eğitim anlayışının hızla geçerli kılındığı bir eğitim uygulamasına doğru gidilmektedir. Böylece gelecek karartılmak istenmektedir. Dünya yaşamı adeta küçümsenmekte, dünyasal olana suç gözüyle bakılmakta ve çocukların kafası hurafeyle, söylencelerle, 21. yüzyıl değerlerine uygun düşmeyecek söylemlerle vs. doldurulmaktadır.
Şu bir gerçek ki, hiçbir çağdaş eğitim ya da çağdaş bir insan, insanların dinsel inanç ve ibadetlerini yok saymaz. Çünkü inanç ve ibadet gizli olması gereken davranışlarıdır. İnanç bir gönül işidir. Bunu gösteri halinde sunmanın kime ne yayarı olabilir. İnsanın kendi iç dünyasını rahatlatması olayıdır inanç. Böyle olunca “ kim neye inanırsa inansın” buna karışılmamalıdır. Ama ülkemizde bu böyle mi olmaktadır. Zorla bir inanç başkalarına öğretilmeye, uygulatılmaya çalışılmaktadır.
Bu sorunları tartışmak, ülkemize çağdaş, laik, bilimsel ve teknik insanların yetiştirilmesi için; düşünen, yaratan ve üreten beyinlerin çoğaldığı; aydınlık beyinlerin varlaştığı bir yapının oluşması gerekmektedir. Toplumda paylaşımın ve sevginin öne çıkarıldığı, demokratik ve özgürlük anlayışının geçerli kılındığı, tok ve sağlıklı bir dünyayı yaratacak olan bir toplum yapısı amaç olmalıdır. Bunun içinde eğitimin bu hedefleri gerçekleştirecek bir yapıda olması gerekmektedir. Böylesi bir dünyada yaşamak tüm insanlığın biricik hedefi olmalıdır.
Eğitim kişinin gizil yanının ortaya çıkaran işlevler bütünüdür. Bu işlev bir medenin işlenip verimli bir konuma getirilmesi gibi çok incelik ve emek isteyen bir iştir.
Çocuklarımızda ki cevheri ortaya çıkarıp o cevheri doğru işlersek hem o çocukların kendilerine olan güvelerini arttırır, hem ülkemize ve hem de dünyaya yararlı olmalarını sağlamış oluruz. Demir cevherinin bulunduğu bir maden ocağında, altın çıkarmaya çalışmak boşuna çaba olur.
“Kadın Bedeni” üzerinden yapılan; kadını erkeğe bağlı kılacak olan ve giyim-kuşam üzerinden oluşturulan bir eğitim anlayışı, hangi çağdaş değerin öğrenilmesini var kılacaktır? Neymiş efemdim “başı açık bir kadın, soyulmuş bir domatese benziyormuş”, diyenlerin felsefesini yansıtan bir eğitim anlayışıyla hangi yüksek gelişmeyi sağlayacak çocuklarımız?
Yapmayın beyler! 21. yüzyılda ortaçağ değerleriyle mi yetişecek çocuklarımız?
Yazık değil mi, bu çocukların geleceğine?!
Yazık değil mi, bu ülkenin geleceğine?!
“Dindar gençlik ve din ağırlıklı bir toplum var edebilmek” için atılan bu adımlar, ülkemizi çağdaş değerlerden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Bu bir “karşı devrimdir”.
21. yy da, eğitimin kalitesinin arttırılması, eğitimde bilimsel-teknik bir yapı oluşturulması beklenirken, daha da geriletici bir yapıya çekilmesi çok düşündürücü…
Akıl duyu neredesin!

EN SON EKLENENLER